"Yatırım amaçlı tablo almam"

Pınar ve Güntekin Köksal çiftiyle resim meraklarını, Boğaz’da yeni restore ettirdikleri yalılarında konuştuk.

8.08.2016 14:37:480
Paylaş Tweet Paylaş
"Yatırım amaçlı tablo almam"
Güntekin Köksal, Türkiye’nin ilk petrol girişimcisi ve petrol sektöründe 40 yılı aşkın bir geçmişe sahip. Pet Holding’in yönetim kurulu başkanı olan Köksal, aynı zamanda iyi bir koleksiyoner olarak da biliniyor. İş hayatı boyunca yaptığı seyahatlerde gezdiği galeriler nedeniyle bu meraka sahip olmuş. En fazla Rusya, Polonya ve Azerbaycan’daki galerileri beğendiğini söyleyen Köksal, bugüne kadar yaklaşık 450 eser aldığını belirtiyor. Köksal’ın koleksiyonunda ağırlıklı olarak klasik eserler yer alıyor. Aldığı tüm tablolar ise yağlı boya. “Hayatın içinden resimleri tercih ediyorum” diyen Köksal, kendisi için 50 yılı aşan bu tutkuyu bir süre önce eşi Pınar Köksal’a devrettiğini de dile getiriyor. Köksal çifti için resim hiçbir zaman bir yatırım aracı da olmamış. Edindikleri resimleri mutlaka asmayı ve seyretmeyi sevdiklerini dile getiriyorlar. Pınar ve Güntekin Köksal çiftiyle resim meraklarını, Boğaz’da yeni restore ettirdikleri yalılarında konuştuk.
İş dünyasında Ankara merkezli bir grup olarak 41 yılı geride bıraktınız. Fakat kısa bir süre önce İstanbul’a da yerleştiniz. Resim merakınıza gelmeden önce bu süreci anlatır mısınız?
Aslına bakılırsa zaten İstanbulluyum. Biz çok köklü bir aileden geliyoruz. 1. Ahmet ve Genç Osman dönemlerinde sadrazamlık yapmış Öküz Mehmet Paşa ahfadından geliyoruz. Öküz Mehmet Paşa, iki defa sadrazam olabilmiş nadir isimlerden biridir. Babam da 12 yaşına kadar sarayda büyümüş. Bulunduğumuz yerlerde babaanneme Saraylı Hanım derlermiş. Tabii 1913’te Balkan Harbi döneminde babamı liseden alıyorlar ve asteğmen olarak asker oluyor. Dolayısıyla benim gençlik yıllarım da İstanbul’da geçti. İstanbul Teknik Üniversitesi’nde Şarık Tara gibi isimlerle aynı dönemde okula başladım ama üçüncü sınıfta petrol mühendisliği okumak üzere Avusturya’ya gittim. Döndüğümde ise Türkiye Petrolleri’nde çalıştım ve ardından da 1974 yılında kendi işimizi kurdum. Tabii bu süreçlerde İstanbul ile bağım hiç kopmadı.
İstanbul’a ailenizin köklerinin geldiği bir yer olarak yatırım yaptınız ve Sarıyer Büyükdere’de satın aldığınız yalıyı restore ettirerek iki ay önce yerleştiniz. Restorasyon süreci epey uzun sürdü değil mi?
Evet, yaklaşık 5 yıl kadar sürdü restorasyon süreci ve aslına uygun hale getirerek yerleştik. 1835’lerden kalma Abdülmecit’e av köşkü olarak yapılan bu yalıya sonraki dönemlerde uygunsuz bir şekilde bodrum kat yapılmış. Bazı ekler yapılmış. Fakat biz bunların hepsini kaldırdık, tamamen aslına uygun hale getirmemiz 5 yılımızı aldı. Fakat neticede çok başarılı bir restorasyonla aslına uygun yaptırdığımız yalıya birkaç ay önce yerleşmiş olduk.
Yalının duvarlarını süsleyen pek çok eser görüyoruz. Bu tabloları ne kadarlık bir sürede edindiniz? Daha doğrusu resim sanatına olan tutkunuz ne zaman başladı?
Tabii bu merakım çok eskilere dayanıyor. Beni en çok etkileyen Avusturya’daki sanat galerileri ve ardından da Sovyetler’deki sanatçıların bu alandaki yetenekleri oldu. Yaklaşık 50 yıldır resim topluyoruz. Ankara’daki merkez binamız ve evimiz tam bir müze gibidir. Topladığımız her bir eseri orada zaten sergiliyoruz. Ankara’da olduğu gibi bu evde de sevdiğimiz yağlıboya eserlere duvarlarımızda yer açtık. Duvarlar hep kalem işi olduğu için ancak renklere ve ortama uyan az sayıda tablolarımızı buraya getirebildik.
50 yıllık süreçte kaç ülkeden resim topladınız. Bu eserleri buraya getirirken ne gibi zorluklar yaşadınız?
Pek çok ülkeye yaptığım seyahatlerden bu eserleri edindim. Daha ziyade Ruslar resim konusunda çok yetenekli ve onların eserleri beni etkiliyor. Vakti zamanında oralarda satın aldığımız eserleri Türkiye’ye getirmekte zorlandığımız oldu. Mutlaka bir tanıdığınız veya gümrükte bir ahbabınız olmalıydı. Antika mı diye Kültür Bakanlıklarından izin almış olmak gerekiyordu. Ardı sıra satın alma belgeleriniz tam olmalıydı. Çünkü 1800’lerden bir yağlı boya tablo alıp bunu ülkenize taşımak istediğinizde belli zorlukları oluyor. O nedenle meşakkatli bir şey yurtdışından tablo getirmek.~Sizin yurtdışından getirdiğiniz kaç eser var? 
Tam sayısını bilmiyorum fakat yurtdışından getirdiğimiz tabloların sayısı sanırım 100’ü bulur. Bunun yanı sıra 350 kadar da yerli ressamlarımıza ait tablolarımız var. Bu tablolar içinde özellikle Rusya’dan getirdiğimiz iki eser var. 1800’lü yıllardan portrelerin olduğu tablolarımız çok dikkate değer. Avrupa’da sergiler açmış o bölgenin en meşhur ressamı Karmanov’dan tablolarımız var. Moskova’dan Brejnev’in de portresini yapmış olan Bogatirev M. G., Skubko Sergey Mihayloviç, Bulakov, V. Magirov, A. Fedyaev, A. Popov, Tretyakov N. P. gibi birçok önemli Rus ve Sibiryalı ressamların tabloları var.
İş dünyasında eşinizle birlikte grubu yöneten isimlerden birisiniz. Pınar Hanım ile koleksiyonunuzu oluştururken neleri dikkate aldınız? Bu eserlerinizi nasıl muhafaza ediyorsunuz?
Eşim Pınar Hanım ile oluşturduğumuz bu koleksiyonda, hep gönlümüze hitap eden resimler aldık. Aslında sözün özü biz koleksiyon amaçlı resimler almıyoruz, bununla da ilgilenmiyoruz. Aldığımız yağlı boya resimlerin her biri zevkimize uygun eserlerdir. Eşim Pınar Hanım ile aldığımız her eseri asmak istiyoruz. Ama koleksiyonerler ne yapıyor? Alıp bir yerde muhafaza ediyorlar. Bir anlamda yatırım olarak değerlendiriyorlar. Ama biz aldığımız tablolara duvarlarımızda yer açarız. Asmadıktan ve görmedikten sonra neden alayım tabloları? Bizim bakış açımız bu.
Resim merakınız nereden geliyor? Gençliğinizden bu yana ailenizde bu merakınızı destekleyen birileri oldu mu?
Ben çok iyi bir talebeydim. Fakat güzel sanatlar deyince Allah beni karanlık bir odaya koymuş ve hiç yanımdan geçmemiş. Bu alanlarda yeteneğim yok. Fakat iyi müzik ve güzel resmiden anlarım.
Peki merakınız nasıl gelişti?
Petrol işiyle uğraşan bir iş adamı olarak çok fazla seyahat etmem gerekiyor. Birçok ülkeye yaptığım seyahatlerde iş takibinin ardından sergiler, sanat galerileri ve müzayedeleri de izleme imkanı buldum. Kendim yapamıyorum ama o güzel tabloları gördüğümde çok etkileniyordum. Dolayısıyla bu şekilde bir göz zevki de oluşuyor farkına varmadan. Ardından da tablo edinmeye başladım ve eşim Pınar Köksal Hanım’la birlikte aldığımız eserlerin sayısı giderek artmış oldu.
Sizi etkileyen eserler hangi dönemden?
Dediğim gibi hep klasik eserleri topladım. Mevcutta aldığımız bütün tablolar yağlı boyadır. Eserlerin önemli bir kısmı klasik resimlerdir, modern resimlerimiz de var. Ayrıca sulu boya ve fotoğraf sanatçılarına ait eserler de var. Hayatın içinden resimleri tercih ediyorum. Güzel resimleri tercih ettiğimi düşünüyorum. Beğendiğim ve hoşuma giden eserleri aldım. Mesela çok iyi portreler var.~İlk resmi nereden aldınız, hatırlıyor musunuz? 
Rusya’da büyük sanatçılar var ve resimleri çok güzel. Tabii Sovyet döneminde yaptığımız iş ziyaretlerinin de etkisiyle oralardan güzel eserler aldım. Fakat ilk olarak Avusturya’dan tablo aldım. 1960 yılındaydı sanırım. Gümrükten arkadaşların yardımı veya zorluk çıkarmamaları sayesinde getirebildik. Tabii o dönemlerde yurtdışında başka bir ülkeye eser götürmek sıkıntı yaratıyordu. Dolayısıyla uğraşarak bayağı bir resim topladık. Baktığınızda neredeyse 50 yılı aşan bir tutku benimki.
Yani bir anlamda resim merakını galeri gezdikçe edindiniz...
Tabii, fakat eserler içinde hiç kimsenin sahip çıkmadığı resimler de var. Mesela gezdiğim galerilerde hiçbir satış yapılmamış olduğunu görüp destek olmak ve cesaretlendirmek amacıyla aldığım tablolar da olmuştur.
Galerilerinden en etkilendiğiniz ülkeler hangileri?
Gezmekten hoşlandığım Rusya, Polonya, Azerbaycan gibi ülkeler var. Çok iyiler bence resim konusunda. Komünist sistemde en çok değer verdikleri kişiler sanatçılardı. Özeldi sanatçılar ve çok teşvik görüyorlardı. Dolayısıyla muazzam eserler ortaya çıkarıyorlar. Ben de daha çok buralardan eserler edindim. Herkesin korktuğu, çekindiği dönemlerde ben Rusya pazarına ilk giden işadamlarından biriydim. Aliağa’nın tevsi yatırımı sürecinde çok çaba gösterdim. O dönem tevsi yatırımı Süleyman Demirel ve devletin önde gelen isimlerince Amerikalılara verilmek isteniyordu. Fakat Amerikalıların 300 milyon liraya yaptığını Ruslar 70 milyon demişti. Herkes Amerika’ya işi verdirmeye çalışıyordu. Rahmetli Müsteşar Necdet Seçkinöz’e anlattım epey. Necdet Abi de inatla rahmetli Demirel’e anlattı. Son anlarda fikrini değiştirdi ve Ruslara kaldı iş. Bu şekilde Rusya ile iş iletişimimiz de başladı. Ben Sovyetler Birliği ile petrol şirketlerinin temsilciliğini yaparak ilk işe başladım. 1975 yılında ve yurtdışına açılma olanakları da çok fazla yoktu. Düşündüm, dürüst çalışkan ve cesur bir işadamıyım dedim. Karar verdim. İlk olarak o pazara petrol ürünleri alanındaki bir şirketin mümesilliğini alarak girmiş oldum. Cesaretle giden ilk büyük işadamlarından biriyim. Sonrasında da iş seyahatlerinin ardından eserler de aldım.
Türkiye’den beğenerek resimlerini aldığınız ressamlar var mı?
İsmail Acar’ı severek alıyoruz. Bunun yanı sıra Nimetullah Gerasim, Naile Akıncı, Oya Kınıklı, Engin Türker, Kayıhan Keskinok, Gencay Kasapçı, Muzaffer Akyol, Hüseyin Yüce gibi birçok isim var. Ben tabii yaklaşık 10 yıl kadar önce yeni tablo edinme işini eşime devrettim diyebilirim. Artık daha ziyade kendisi ilgileniyor tablolarımızla.~“EN BÜYÜK ATATÜRK TABLOSUNA SAHİBİZ”
Pınar Köksal, ailenin sahip olduğu yaklaşık 400 eser içinde en dikkat çeken eserin yağlı boya olarak Kayıhan Keskinok tarafından yapılan Atatürk portresi olduğunu söylüyor. Ankara’da grubun merkez binasında sergilenen yağlı boya tablonun son yıllarda yapılmış en büyük yağlı boya Atatürk tablosu olduğunu belirten Köksal, bu tabloyu çok severek aldıklarını belirtiyor.

BOĞAZ’IN YENİ SAKİNİ
2 MİLYON DOLARA ALINDI

Petrol sektörünün duayenlerinden Pet Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güntekin Köksal ve eşi Pınar Köksal, İstanbul Boğazı’nda yaklaşık beş yıl önce aldıkları yalıya kısa bir süre önce yerleşti. Köksal ailesine restorasyon ve döşemeleri de dahil 10 milyon dolara mal olan ilk yalının ardından, ikinci yalı ise 2 milyon dolar bedelle kısa bir süre önce satın alındı.
YALININ ALBÜMÜ HAZIRLANIYOR
5 yıl önce aldığı ve yeni yerleştikleri yalıda bizi ağırlayan Güntekin Köksal ve eşi Pınar Köksal, Ankara’nın ardından İstanbul’da da daha fazla vakit geçireceklerini söylüyor. 1835’lerde Osmanlı Padişahı Abdülmecit’in oğlu için yaptırdığı ilk yalının aslına uygun yapılan restorasyonun ardından henüz yeni yerleştiklerini kaydeden Köksal, yalının toplam alanının 650 metrekare olduğunu anlatıyor. Yalıda birçok tablonun yanı sıra Pınar Köksal’ın ailesinden kalma tarihi objeler ve halılar da yer alıyor. Aile, yalının eski fotoğraflarından oluşan bir albüm de hazırlıyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz