"Büyük yatırımlar Türkiye'ye kayabilir"

Ona göre Türkiye, ekonomik, politik, sosyal meyvelerini toplamaya başlayacak.

17.07.2015 20:48:230
Paylaş Tweet Paylaş
"Büyük yatırımlar Türkiye'ye kayabilir"
Ferit Şahenk, genç kuşak iş adamlarının en önemli temsilcilerinden biri. 15 ay önce kendisiyle söyleşi yaptığımızda, krizin ilk ağır belirtileri ortaya çıkmış, Lehman Brothers gibi devler batmıştı.
Bugün gelinen noktada dünyanın hala krizin içinde yüzdüğünü düşünüyor. Ona göre kriz, dünyadaki iş yapış şekillerini ve ekonominin akışını değiştirdi. Bu değişim, yeni bir ekonomik düşünce, yeni kurallar, yeni şartlar, yeni yönetim tarzları, yeni müşteriler oluşturacak.
İşte bu kritik nokta da ise yeni dünyaya ayak uydurmak gerekiyor. Yeni dünyada rekabet, ölçek ekonomisi, verimlilik, inovasyon, marka gibi olgular, artık olmazsa olmazlar arasında yer alacak. Ona göre bazı sektörlerde bölgesel ligler ortaya çıkacak. Bölgesel güç diyeceğimiz ülkeler de oluşacak, belli sektörlerde bölgesel güç konumuna geçecek kurumlar da olacak. İşte bu noktada Türkiye’yi şanslı gören Şahenk, yabancıların Türkiye’yi bir yatırım merkezi olarak kullanacaklarına inanıyor. “Bence Doğu Avrupa’da yapılan büyük sanayi yatırımlarının birçoğu Türkiye’ye gelebilir. Türkiye’nin potansiyeli var” diyen Şahenk, Türkiye’nin, uzun vadeli bir çalışmayla bu bölgede hangi sektörlerde liderliğe soyunacağı, hangi sektörlerdeki yatırımın getirilip bölgeye satabileceğini ortaya koyması gerektiğine inanıyor.
Doğuş Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ferit Şahenk, krizde gelinen noktayı, gelecek fırsatlarını, risk konularını anlatırken Türkiye’nin ve Doğuş’un yol haritasını da çıkardı. İşte Şahenk’in gözünden yaşananlar…

KRİZİN NERESİNDEYİZ?
Krizin yarattığı yaraların sarılma dönemindeyiz. Bence dünyadaki kırılganlık dönemi halen devam ediyor. Şahsen 2 yıldır alınan yaraların yüzde 100 resminin otoriteler tarafından görüldüğünü düşünüyorum; fakat piyasaya yüzde 100 aktarıldığına inanmıyorum.
Diyeceksiniz ki hatalılar mı? Hayır. Bunun tedavisinin zamana bırakılması önemli. Piyasa bazen, bazı gerçekleri yakından izliyor, odaklandığı rakamlar ve gerçekler değişik olabiliyor; ama bir anda bakmadığı şeyleri de izlemeye başlayabiliyor.
Dünyadaki finans sektörünün ve genel sermaye piyasalarının almış olduğu yaranın tedavi edilmesi ve kurumların yüzdürülmesi için devletler, hem sermayedarlık yaptı hem de piyasaya ve direkt~ finans oyuncularına likidite enjekte etti ki sistematik problem dünyaya yayılmasın. Tabii bunun bir yan etkisi de oluşuyor. Bu, yavaş yavaş ekonomiyi çevirmek için verilen paranın enflasyonist bir ortamı doğurmaya doğru gitmesi ve yardım paralarının da devletlerin makro dengelerini bozmasıdır. Yani 2000 yılından evvelki Türkiye’nin haline yavaş yavaş gelmeye başlamaları, hatta bazılarının geçmesi.
Likiditeyi verelim, dünyayı yüzdürelim durumu yaşanırken hepimiz devletlerin borçlanacağını, bir gün bu likiditenin çekileceğini konuşuyorduk ki daha oraya gelmedik.
Şimdi piyasalar bir anda şunu görmeye başladı: Ya Yunanistan çok borçluymuş. İspanya çok borçluymuş. Bunu otomatikman rating kuruluşları hissediyor ve notlarında değişiklikler yapıyorlar. Fakat gerçek şu ki dünya, daha bu krizin içinde yüzmeye çalışıyor.

DENGE NE ZAMAN OLUŞUR?

Dünyadaki gayrimenkul sektörü ve fiyatları, belirli bir dengeye gelmediği; Avrupalı ve Amerikan bankalarının bilançoları daha şeffaf, daha güven tazeler, devlet yardımı olmadan ekonomiyi çevirir hale gelmediği sürece, dünyanın bir hamle yapabilmesini ben şahsen zor olduğunu düşünüyorum.
Küreselleşme var diyorsak sadece Çin’in büyüme motoru olmasıyla dünyanın ekonomik ve sosyal refaha ulaşmasını beklemenin yanlış olduğunu düşünüyorum.
Dengenin oluşması ise zaman alacak. 2010’un ortasından sonra yavaş yavaş dengeler yerine oturmaya başlar. Bu arada yardım alan bankalar, bunları kısmen geri ödemeye başlayacak. Yani boyunduruk altından çıkmış bir konuma kendilerini getirecekler. Şu anda birçok Amerikan bankası, aslında defacto Amerikan hükümetinin bir parçası gibi görünüyor. Sermaye yeterlilik rasyolarını artıracak şekilde dengeli bir fon bulabilme imkanı da bulabilecekler.

TİCARİ GAYRİMENKULLERE DİKKAT!
Dünyada yeni bir risk var: Ticari gayrimenkullerin bence bugüne kadar dayak yememesi bir sürpriz. Yani şahısların gayrimenkulleri dayak yemişken, bu kadar insan işten çıkarılmışken, insanlar küçülürken bazı kullandıkları gayrimenkullerin kredileri bittiği zaman yavaş yavaş bunları terk edecekler. Genellikle finansmanını mortgage kredisi olarak alan birçok insanın bu bonoların arkasındaki gelir mekanizması ölmüş olacak. Bu~ değişik satışlara, değişik dengesizliklere yol açacak. Arz talebin gerçeğiyle ticari mekanların fiyatları düşmeye başlayacak. Düştüğü zaman bunlara kredi vermiş müessesler, bilançolarındaki bu mortgage kıymetlerini yeniden fiyatlamak zorunda kalacak. Bu, yeni bir sermaye açığı ve yeni bir fon ihtiyacı oluşturacak. İşte bütün bunlar sırayla yaşanacak. Bu süreçte bazen bildiğimiz gibi cereyan eden, bazen sürpriz gelişmelerle dünyada bütün bunlar teker teker çözülecek.

YENİ DÖNEMİN GERÇEKLERİ
Yeni dönemde büyüme, eskisi gibi bir tenis topunun yere vurup sıçraması gibi atiklikte, enerjide olmayacak. Çok daha yavaş hazmedilerek olacak. Bunun nedenlerinden biri, hem fon alanların hem fon verenlerin dilinin yanmasıdır. İkincisi, finans piyasalarının üzerindeki baskılarla, dünyada regülasyon değişimi yaşanacak ki ümit ediyorum inovasyonu bozmadan olur. Bunların getireceği yeni limitler, yeni kısıtlamalar, yeni standartlar bankacılık yapma esaslarındaki dengeleri değiştirecek, müşterilerin de eskisi kadar kolay fonlara sahip olduğu bir durumdan uzaklaşılacak.
Dünyada bu değişim olurken Türkiye’nin kendisini buradan soyutlama imkanı yoktur. Bu döneme biz Türk bankacılığı olarak çok iyi bir formasyonda girdik.
Son zamanlarda Türk bankalarının çok iyi para kazandığı konuşuluyor. Evet, almış oldukları varlıkların faizleriyle piyasada oluşan faizler arasındaki farklılıktan dolayı bankalar, kağıt üzerinde ağırlıklı kâr yazdı. Bunun tersini biz 2001’de yaşadık. O gün bize niye kaybettiniz diye sorulmuyorsa bugün niye kazanıyorsunuz diye sorulmaması gerekir. Ekonomi küçüldükçe, işsizlik arttıkça bu tüketimi azaltıyor. Tüketim azaldıkça cirolar azalıyor; cirolar azaldıkça işsizler çoğalıyor, şirketlerin bilançoları bozuluyor. Şunu kabul etmek lazım ki bankalar da ancak kendi müşterileri kadar iyi olabilir. Son 8-9 aydır müşteri portföylerinde problematik bir durum yaşanıyor. Türk bankaları bu sorunlu kredileri çok güzel, bazen çaktırmadan çok başarılı bir şekilde yapılandırıyor.

YENİ FIRSATLAR VAR

Geçen yıl Lehman Brothers’ın batışı ile başlayan likidite ve güven krizi, aslında Türkiye’de hissedilmedi. Fakat~ Türkiye’de aktif olan ve ana menşei yabancı olan bazı bankalarda biraz daha konservatifleşme durumu oldu. Bu, bazı Türk bankalarına çok güzel, kaliteli kredi müşterisi oluşturma fırsatını da getirdi. Çünkü çok arz bir marjla oralara giden müşteriler, bu sefer kalıcı olarak piyasayı ve onları tanıyan Türk bankalarına döndü ve onlar da bu vakumu doldurdu. Bunu doldururken sadece fonlamakla kalınmadı, buna ek olarak kredilerden bazılarının uzatılması, yeniden yapılandırılması anlamında uygulamalar yapıldı. Kriz devam ettiği sürece bankalar bunu yapmaya devam edecek. Aslında şunu çok samimiyetle söylemek lazım ki yapılan kârların birçoğu, müşteriye yönelik uygulamalarda, yapılandırmalarda ve fonlamalarda kullanılıyor.
Bankacılık sektörünün yeni regülasyonlara uyması nedeniyle artık kredi alan müesseselerin de rating, şeffaf bilanço, denetim gibi olgulara uzak durmaması gerekiyor. Çünkü, sermaye yeterlilik rasyosu baskısı, bankaların kredi verme prosedürlerini de etkileyecek.
Burada ben en fazla KOBİ’leri düşünüyorum. Çünkü, dünün şartlarıyla çalışan KOBİ’ler, bu yeni gelişen dünyaya bir an önce ayak uydurmak zorunda kalacak ki bankalarla daha rahat çalışmaya devam edebilsinler. Artık kurallara göre oluşan bazı limitler olacak ki bunlara hepimiz ayak uydurmak zorundayız. Rekabet, ölçek ekonomisi, verimlilik, inovasyon, marka gibi olgular artık konuşulan değil, olmazsa olmazlar olacak.

BÖLGESEL LİGLER OLUŞACAK

Bugünden sonra dünyadaki iş yapış şekilleri ve ekonominin akışındaki değişimle birlikte yeni bir ekonomik düşünce, yeni kurallar, yeni şartlar, yeni yönetim tarzları, yeni müşteriler oluşacak. Müşterinin aldığı ürünlerin büyüklüğü, lojistikte müşterinin zamanı nasıl ayarladığı önemli olacak. Yani eskiden büyük siparişler verilir, 3-6 ay beklenilirdi; şimdi belki her ay bölünerek siparişler verilecek. Bu, üretimin de şeklini değiştirecek.
Piyasaların daralmasıyla rekabet değişik bir hal alıyor. Belki bazı sektörlerde bölgesel ligler oluşacak. Bazı~ sektörler kendi kendine belki çok yerel hale gelecek.
Bölgesel güç diyeceğimiz ülkeler de oluşacak. Bölgesel güç diyeceğimiz belli sektörlerde kurumlarda oluşacak. Ben şunu görüyorum ki Türkiye’deki müşteriyi, Türk bankacısını bizim yönettiğimiz gibi, yani Türk ortaklı bankalar gibi tek başına gelen yabancılar tanıyamıyor. Yani piyasaya ve müşteriye yakınlığınız önemli, bu bir. İkincisi, herhangi bir şekilde yurtdışında olan bir hasardan dolayı Türkiye’ye ağırlığını vermeyen bir banka, bazen Türkiye’yi ikinci plana atabiliyor.

TÜRKİYE’NİN AVANTAJI

Bence Türkiye, bu bölgenin bir yatırım merkezi olmaya aday. Yaşlanan bir Avrupa’nın yatırım yaptığı, bence halen komünist düşünceyi ve o hantallığı atamamış bir Doğu Avrupa var. Hele şu dönemde Avrupa bankalarının çok zorluk çektiği bir Doğu Avrupa söz konusu. Yalnız kalmış ve yurtdışına açılmak için çalışan bir Rusya var. Bunlara karşılık Ermenistan’la açılım yapan, Türk Cumhuriyetleri’ne direkt ihracat ve yatırım yapabilecek, inşaattan tekstile kadar çok değişik sektörlerde liderlik yapabilecek bir Türkiye’den bahsediyoruz artık. Türkiye büyük açılımlar yaptı. Bunların ekonomik, politik ve sosyal etkileri de gelecek dönemde çok daha net görülmeye başlanacak.
Türk kurumları gelişen Irak, Suriye, Türk Cumhuriyetleri, hatta Doğu Avrupa gibi yerlerde çok güzel marka işler yakalayacak. Bu gerçeği yabancı yatırımcılar da görüyor. Türkiye’yi bir yatırım merkezi olarak kullanacaklar ve oralarda senelerce yatırım yapmış Türk kuruluşlarıyla birlikte hareket edecekler. Bu, bizim sermaye çekmemize de yardım edecek. Bence Doğu Avrupa’da yapılan büyük sanayi yatırımlarının birçoğu Türkiye’ye gelebilir. Yeter ki biz bunları stratejik olarak düşünmeye vakit ayıralım. Türkiye’nin potansiyeli var. Ancak Türkiye’nin, uzun vadeli olarak bu bölgede, hangi sektörlerde liderliğe soyunacağı, hangi sektörlerdeki yatırımın getirilip bölgeye satabileceğini araştıran bir çalışmaya ihtiyacı var.~
ŞANSLI SEKTÖRLER HANGİLERİ?
Zaten belli bir noktaya gelmiş olan bankacılık ve finans sektörü, inşaat ve taahhüt bu alanlardan bazıları. Türkiye, hizmet sektöründe ve bilhassa turizmde çok şanslı diye düşünüyorum. Türkiye, artık her şeyi, her durumda satabilecek bir memleket haline geldi. Teknolojide doğru ortaklıkları artık Türk kurumları yapabiliyor. Ama sadece Türk kurumlarına bırakmamak lazım. Devletin de belirli sektörlerdeki teknolojiyi Türkiye’ye getirmek için o yatırımcılara destek çıkacak projeleri ve ortamı sağlaması lazım.
Servis sektöründe olduğu gibi sanayide de Türkiye, dünyaya satılacak birçok malın üretildiği bir merkez haline gelebilir. Artık ben sektör olarak da genellemek istemiyorum.
Tekstilin durumunu konuşuyoruz ama burada da çok aktif olacak şirketler olacaktır. Bankacılıkta her kurum gidebilir. Ama benim bildiğim 2-3 tane banka var ki buralarda rahatlıkla rekabet içinde koşturabilir. Önemli olan Türkiye’nin güçlü olması, anlaşılması, bir ağabey gibi bu bölgede sosyal, kültürel, medeni ilişkileri olan bir ülke olmasıdır ki bu, arkasından ekonomik gücü, ilişkileri getirecektir.
Dünya için önemli olan enerji koridorlarından biri Türkiye’den geçmektedir. Türkiye’nin bu anlamda limanlarına çok iş düşecek. Türkiye artık sadece malın transit geçtiği değil, enerjinin transit geçtiği bir yere dönüşmüştür. Lojistik de çok önemlidir. Bu anlamda Türkiye’nin değişik misyonları var. Gelişiminde tarımı da çok önemli görüyorum. Maalesef tarım unutulmuş bir alandır. Toprağımız, suyumuz, güneşimiz, tarımı seven insanımız var, sadece hatırlatmak lazım. Çok iş yapılır.

BİR DEVİR KAPANDI
Artık Türkiye’de sübvanse etme, sübvanse edilme devri bitmiştir. Dünya gerçekleri ve standartları uygulanmaya başlandığından dolayı benim görüşüm, bu dönemde bazı sektörlerden istesek de istemesek de bazı kurumlar çıkacak. Her sektörde müthiş bir rekabet oluşacak. Yalnız şöyle bir fırsat var: Düne kadar biz Çin’le rekabet etmekte zorlandığımız fiyat mekanizmasında artık bazı kurumlar, Çin’den daha az sipariş verecek. Çünkü, stok seviyesini daha az seviyede tutuyorlar; daha sık ama daha az. Bu, Türkiye gibi ülkelere piyasalara yakınlık bakımından bir avantaj da sağlayacak. Yani Avrupa’ya biz, Çin’den daha rekabetçi bir şekilde bir malı satabilir hale gelebiliriz.~
Bunları incelememiz gerekir. Bunlar hep günü kurtarmak için yapılabilecek şeyler. Ama Türkiye’nin esas karşısında duran şey şudur: Dünya, bu devirden çıkarken devletlerin bütçe açıklarının finansmanını yaptıkları piyasada biz de varız ve biz gelişen bir pazar olarak varız. Bizim standartlara harfiyen uymamız lazım. Bugün bakmazlar yarın bakarlar. Türkiye’nin borçluluk oranı 2-3 yıl önceki gibi değil, çok değişti. Mali kural gibi gerçeklerin artık standart olarak yerleşmesi lazım. Bütçe kalemlerinin, bütçe disiplininin devamlılığı çok önemli.

“SANAYİLEŞMİŞ BİR TARIM SEKTÖRÜ İSTİYORUM
TARIMA GİRİLECEK Mİ?

Biz, biraz da sosyal sorumluluk ilkesine yönelik olarak da bunu yapmak istiyoruz. Hedefimiz Niğde’de bir tarım fakültesi açmak. İç Anadolu’da tarımın A’dan Z’ye eğitimini yapmak istiyoruz. Hatta Türk tarımını ileri noktalara taşıyacak politikaları tasarlayan, hükümetlerimizle beraber çalışacak ekibi oluşturan, uygulaması olan ve ileride de GAP gibi yerlere yatırım yapılırken buradan çıkacak gençlerle oralarda tarımın değişik alanlarında yatırım yapmak istiyoruz. Bu bizim için çok önemli. Türkiye’nin tarımı yanlış yaptığına dair benim bir hissiyatım var. Biz sanayileşmiş bir tarım sektörü istiyoruz.

TAKVİM OLUŞTU MU?
Şu anda beraber çalışacağımız danışmanlık şirketleriyle görüşüyoruz. Beraber bir çalışma yapılacak. Türkiye’nin bir tarım envanteri ve gerçeğinin resmi çekilecek. Dünyadaki standart ortaya konulacak. Bu konularda dünyada kimse en iyi, oraların hocaları gelecek. Oralarda nasıl bir lüks varsa Niğde’de bunu sağlayacağız. Yeter ki Niğde bize tarıma dönük bir ziraat fakültesi imkanı versin. Buna yatırım yapmayı düşünüyoruz. İlk başta bunun kişi başına istihdamı da artıracağını düşünüyoruz. Sonra daha sanayileştikçe yeni sahaları, yan sanayileri de getirecek.~
“TAKİPTE OLDUĞUMUZ FIRSATLAR VAR”
-15 ay önce sizinle görüştüğümüzde Avrupa’da fırsatlar çıkacak, biz de gideceğiz bakacağız demiştiniz. Baktığınız böyle bir fırsat oldu mu?
Oldu tabii. Sibenik’teki marinayı Hırvat ortağımızla satın aldık. Romanya’da bankacılık lisansımızı aldık. İlk günden itibaren 50 şubeli bir banka olarak başlıyoruz. Bonus ismini Romanya’ya taşıdık. Büyüyoruz.
-Takipte olduğunuz bir fırsat var mı? Evet var. Yani bizim son dönemde otomotiv grubumuz biraz da bölgesel büyüme stratejisiyle Lozan’da çok güzel bir show room açtı. İsviçre’de Porsche’un bayiliği bize verildi. Yine İsviçre’de değişik yerlerde büyüme gibi bir durumumuz var. Zaten bu yaptığımızı görünce büyümemiz yolunda bize destek olmaya başladılar. ABD’de bazı yerleri bize teklif ettiler kabul etmedik, sindirerek gitmek lazım. Ama yine İsviçre’de veya Almanya’da bize böyle bir görev verilirse gönül rahatlığıyla yaparız.
Yurtiçinde Göçek Marina’yı ve Maris Select’i satın aldık. Medyada Kral Grubu’nu bünyemize kattık. Şimdi de aldıklarımızı adam edip belirli bir bilanço yapılarına getirmek istiyoruz. Arkadaşlarım Hırvatistan’dan Türkiye’ye olan sahil boyunda marinalara bakıyor.

HÜSNÜ AKHAN/DOĞUŞ HOLDİNG CEO’SU
"2010'DA YÜZDE 20 BÜYÜRÜZ"

YENİ SEKTÖR YOK
2009’u, 8,4 milyar dolar ciro, konsolide bazda 28 milyar dolar toplam aktif, 1,1 milyar dolar EBITDA ile bitireceğiz. Dolayısıyla gerçekten 2009’u çok iyi kapattık. Grup olarak yüzde 20 büyümeyle 2009’u kapatıyoruz. 2010’da ise yüzde 20 civarında bir büyüme öngörüyoruz. Şu anda grup 7 sektöre odaklanmış durumda. Bu alanlarda organik büyüme, bazı sektörlerde ise fırsatlara paralel olarak inorganik büyümeyi hedefliyoruz. İlave başka bir sektör, önümüzdeki 5 yıl içinde planlarımızda yok.

BANKA DOMİNANT
2009’da banka lokomotif oldu; aktif toplamında, EBITDA ve net kâr toplamında yüzde 80-85 gibi bir ağırlığı var. Ciro bazında ise finansın yüzde 55’lik bir payı söz konusu.~Önümüzdeki dönemde ciroda sanıyorum yüzde 50 şeklinde başa baş bir dağılıma ulaşırız. Ama kârlılık, EBITDA, aktif büyüklük olarak baktığımızda finansın önümüzdeki 5 yılda da dominant durumu devam eder. Garanti Bankası, bölgesel güç olmaya en yakın aday ki o doğrultuda çalışmalar devam ediyor.

İNŞAATTA FIRSATLAR
İnşaat grubumuzun elindeki toplam 5 milyar dolarlık proje içinde sadece bize ait olan payımız 3 milyar doların üzerinde. İnşaat grubumuz, 2009’da 500 milyon dolarlık bir ciroyu yakalayacak. 2010’da alınmış 2 projenin devreye girmesiyle bu rakamın daha fazla artacağını düşünüyoruz. Doğuş İnşaat, müteahhit olarak bulunduğumuz 5 ülkede faaliyetlerini artırmaya çalışıyor. Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde oluşacak fırsatlara bakmaya devam edecek.

MARİNADA BÜYÜME

Turizmde, 5 bin yatak kapasiteli 5 adet 5 yıldızlı otel, 2 tatil köyümüz var. Bu yıl turizm grubumuz, 110 milyon Euro civarında bir ciro yaptı.
Marina işinde D Marin markamız kapsamında Turgutreis ve Didim var. Port Göcek’i bu çerçevede satın aldık. Onay mekanizmaları sürüyor. Dalaman projesine başlayacağız. Hırvatistan’da aldığımız marinadan aşağılara, Ege kıyılarına doğru zinciri tamamlamamız lazım. O çerçevede potansiyel 1-2 marinaya da bakacağız. İşletmecilik bazında marinalarla ilgimiz olabilir. Hırvatistan’daki marinanın yanına yaklaşık 65 megayat büyüklüğünde yeni bir marina inşaatına başlayacağız. Yine onun arkasında 50 dönümlük bir alanda otel, AVM ve 25-28 villadan oluşan bir kompleks inşa edeceğiz. Orada bir yaşam merkezi oluşturacağız.

OTOMOTİVDE HEDEFLER
Otomotiv, bizim için bölgesel güç olmaya aday bir alan. İsviçre’de yapılanmamız oldu. Diğer fırsatlara bakıyoruz. Bir yandan Krone ve Meiller ile ilk kez üretim deneyimi yaşamaya başladık. Dünyadaki otomotiv sektörünün nasıl yapılanacağına bağlı olarak bizde de üretim anlamında farklı bir yapılanmaya gidebilir. Otomotivde yüzde 11-12 civarında bir paya sahibiz. 2009’u 45 bin adet satış, yaklaşık 1,8-2 milyar dolar ciroyla kapatacağız. 2010 için toplam pazarda yaklaşık yüzde 20-25’lik bir artış öngörüyoruz. Bu da 55-60 bin civarında bir satış hacmini 2010’da yakalarız diye düşünüyoruz.~

ENERJİDE PLANLAR

Enerjide önümüzdeki 5 yıllık süreçte, konsorsiyum olarak Türkiye’nin toplam enerji üretiminin yüzde 10’undan fazla bir pay almak istiyoruz. Şu anda kurulu güç 42 bin megavat civarında. 5 yıllık bir zaman diliminde 4-5 bin megavatlık bir üretim bazına otururuz.

EMLAK DEĞERLENDİRME
Gayrimenkulde şu anda esas olarak kendi gayrimenkullerimizi değerlendirme hedefindeyiz. Kartal’da bir konut projemiz olacaktı. Ancak kriz nedeniyle ruhsatları aldık, ama durduk. Maslak’ta 2 ofis projesine başlamayı planlıyoruz. Kendi portföyümüzdeki emlakları değerlendirmeyi planlıyoruz. Gebze’deki AVM yatırımı devam ediyor. Aynı komplekste bir otel projemiz var. Onun da inşaatına başlayacağız.

MEDYADA GENİŞLEME

Medyada stratejimiz devam ediyor. Ortaklık yaptık ve ilk dergimizi önümüzdeki martta çıkaracağız ve devamı gelecek. Kral TV’nin alınması ve buna ilişkin yatırım, dergiler ve kitap genişlemesi devam ediyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz