Büyümenin dengesi

Bir ara resesyona girdiğinden bile korktuğumuz Türkiye ekonomisi "dokuz canlı" olduğunu yine kanıtladı.

1.01.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Büyümenin dengesi
Türkiye 2011 yılını yüzde 8 civarında bir büyümeyle kapattı gibi görünüyor. Bir ara resesyona girdiğinden bile korktuğumuz Türkiye ekonomisi "dokuz canlı" olduğunu yine kanıtladı. Hanehalkı tüketiminin azaldığı ikinci çeyrekte özel yatırımlardaki artışın devam etmesi büyümenin çok fazla düşmesini engellerken, yatırımların azaldığı üçüncü çeyrekte ise bu kez dış talepteki artış imdada yetişti.

Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Öncü göstergeler dördüncü çeyrekte hem iç hem dış talepte işlerin pek iyi gitmediğine işaret etse de ilk üç çeyrekteki performans sayesinde 2011 yılı yine yüksek bir büyüme oranıyla kapanmışa benziyor. Hatırlanacağı gibi Türkiye ekonomisi 2010 yılını da çok yüksek ve yüzde 9'luk bir büyüme oranıyla kapatmıştı. Fakat bu hızlı büyüme cari açığın da hızla tırmanmasına neden olduğundan epey endişe yaratmıştı. Bu endişe sadece cari açığın rekor kırmasından değil, aynı zamanda finansmanının da büyük ölçüde "sıcak para" adı verilen kısa vadeli sermaye akımlarına dayanmasından kaynaklanıyordu. Türkiye daha önce böyle durumlarda sıcak paranın çıkışa geçmesiyle üç kez (1994, 1998 ve 2001) finansal kriz yaşamış ve bu krizler reel ekonominin de tahrip olmasıyla sonuçlanmıştı. Bu nedenle Merkez Bankası 2010'daki bu gelişmeyi finansal istikrara yönelik bir tehdit olarak kabul etmiş ve fiyat istikrarı yanına finansal istikrar hedefini de eklemek suretiyle para politikasında değişikliğe gitmişti.

PARA POLİTİKASININ ETKİSİ
Merkez Bankası, "yeni para politikası" adı verilen bu uygulamayla para politikası faizini sıcak para girişini caydırmak amacıyla düşük tutarken, iç talebi besleyen kredileri frenlemek için ise mevduatlara uygulanan zorunlu karşılıkları yükseltmeye girişmişti. Bu politika bileşiminin amacı finansal sistemin borçlanma faizini artırmadan ve böylece sıcak parayı azdırmadan kredi faizlerini yükselterek iç talebi frenlemekti. Ancak bu yeni para politikası çok anlaşılamamış veya belki de anlaşılmak istenmemiş ve kıyasıya eleştirilmişti. Şimdi gelinen noktada bu uygulamanın sonuçlarına baktığımızda çok da fena görünmüyor. Evet, 2010'da yüzde 6,4 olan cari açığın Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYİH) oranının 2011'de yüzde 10'a yaklaştığını tahmin ediyoruz ama bu yükseliş büyük ölçüde yılın ilk yarısında gerçekleşmiş bulunuyor. İlk çeyrekte yüzde 7,8'e ve ikinci çeyrekte yüzde 9,1'e çıkan cari açığın milli gelire oranı, üçüncü çeyrekte biraz hız keserek yüzde 9,8 oldu. Son çeyrekte ise cari açıktaki yükselişin durduğunu ve 2011'in yüzde 9,7 civarında bir oranla kapandığını tahmin ediyoruz.

DENGELİ BÜYÜME

İkinci çeyrekte makul bir seviyeye inen ekonomideki büyüme üçüncü çeyrekte yeniden hızlanırken cari açığın hız kesmesi, bu dönemdeki büyümenin iç talepten çok dış talebin eseri olmasından kaynaklanıyor. Konjonktür'ün ikinci sayfasındaki kutuda okuyabileceğiniz gibi, üçüncü çeyrekte iç talebin mevsimsel düzeltilmiş büyümeye katkısı negatif ve -0,1 puan olarak gerçekleşti. Aynı dönemde net ihracattan ise büyümeye 1,8 puanlık katkı geldi. Net ihracattan gelen bu katkının 0,7 puanlık bölümü mal ve hizmet ihracatının artmasından, kalan bölümüise iç talebin hız kesmesi nedeniyle ithalatın daralmasından kaynaklandı. İhracat artarken ithalatın daralması da cari açıktaki yükselişin hızının kesilmesine yol açtı. ~
Burada Merkez Bankası'nın yeni para politikasının amacının tam olarak büyümeyi değil, büyümenin iç talepten kaynaklanan bölümünü kısmak olduğunu hatırlatalım. Çünkü cari açığı esas olarak büyümenin iç talepten kaynaklanan bölümü tırmandırıyor. Merkez Bankası, 2010'da cari açıkta yaşanan tırmanışın iç talepten kaynaklanan büyüme ile dış talepten kaynaklanan büyüme arasındaki dengeninbozulmasından kaynaklandığı tespitini yapmış, yeni para politikasının amacının da bu dengeyi yeniden sağlamak olduğunu açıklamıştı. Geçen yılın üçüncü çeyreğinde ekonominin büyüme cephesinde yaşanan gelişmeler tam da bu amaca uygun gibi görünüyor.
ÜÇÜNCÜ ÇEYREKTE DIŞ TALEPLE BÜYÜDÜK
Türkiye ekonomisi 2011'in üçüncü çeyreğinde 2010'un aynı dönemine göre yüzde 8,2, mevsimsel düzeltilmiş olarak önceki çeyrek döneme göre ise yüzde 1,7 büyüdü. Büyüme her iki şekilde de beklentileri aştı. Yıllık bazdaki büyüme için beklentiler yüzde 7 civarındaydı. Mevsimsel düzeltilmiş büyüme için ise yüzde 0,5-1 arasında beklentiler vardı. Üçüncü çeyrekteki mevsimsel düzeltilmiş yüzde 1,7'lik büyümenin yıllıklandırılmışı yüzde 6,8 ediyor. Bu oran ikinci çeyrekte yüzde 1,1 ve yıllıklandırılmışı da yüzde 4,3 seviyesindeydi. Bu durum ikinci çeyrekte normal bir tempoya inen büyümenin üçüncü çeyrekte yeniden hızlandığını gösteriyor. Merkez Bankası, hızlı büyümenin yarattığı cari açık sorunu nedeniyle geçen yılın büyük bölümünde ekonomiyi yavaşlatma çabası içindeydi. Hal böyleyken üçüncü çeyrekte ekonominin yeniden hızlanması ilk bakışta endişe verici gibi. Fakat üçüncü çeyrekteki büyümenin ayrıntılarına bakıldığında iç talepten değil dış talepten kaynaklandığı anlaşılıyor. Dolayısıyla bu büyüme cari açığı azdıracak cinsten değil. Zaten aynı dönemde cari açıktaki düşüşün sürmesi de bunu kanıtlıyor. Türkiye istatistik Kurumu (TÜİK), milli gelir verileri içinde sadece Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'yı (GSYİH) mevsimsel olarak düzeltiyor. Bu nedenle büyümenin kaynaklarını tespit edebilmek için alt dallara ilişkin mevsimsel düzeltme işlemini kendimiz yapıyoruz. Bu hesaplarımızın sonuçları yandaki tabloda yer alıyor. Tabloda görüldüğü gibi son dönemde büyümenin sürükleyicisi olan özel sektör yatırımlarında üçüncü çeyrekte bir çöküş yaşanmış durumda.  Bu çöküş mevsimsel düzeltilmiş büyümeden 1,8 puanı alıp götürüyor. ikinci çeyrekte düşüş göstermişken üçüncü çeyrekte sürpriz bir şekilde yeniden yükselen hanehalkı tüketiminden ise büyümeye 1,3 puanlık katkı geliyor.~
Kamunun tüketim ve yatırım harcamalarından gelen katkı da toplam 0,4 puan. Fakat bu üç kalemin toplam katkısı yatırım harcamalarındaki düşüşün olumsuz etkisini tam olarak telafi edemediğinden, üçüncü çeyrekte iç talep büyümeden 0,1 puanı götürmüş bulunuyor. İkinci çeyrekte düşüş göstermiş olan mal ve hizmet ihracatında bu kez yükseliş yaşanması üçüncü çeyrekte büyümeye 0,7 puanlık katkıda bulundu. ithalatta ikinci çeyrekte başlayan düşüşün üçüncü çeyrekte hızlanması da büyümeye 1 puanlık katkı yaptı. Böylece, rakamlardaki yuvarlamanın da etkisiyle, net ihracatın büyümeye katkısı 1,8 puanı buldu. İhracatın üçüncü çeyrekte yeniden yükselişe geçmesi, bu dönemde küresel ekonomide yaşanan toparlanmayla ilgili. ithalattaki düşüşün hızlanması ise özel yatırımların düşüşe geçmesiyle yatırım malı ithalatının da gerilemesinden kaynaklanıyor.


İHRACATTA TEMPO DÜŞÜYOR

Geçen yılın üçüncü çeyreğinde büyümeye önemli katkıda bulunan ihracat, dördüncü çeyrekte aynı katkıyı gösteremedi gibi. Çünkü eldeki son veriler bu dönemde ihracatta temponun düştüğüne işaret ediyor. Fakat bu dönemde ithalattaki düşüş de sürdü gibi görünüyor. Bu nedenle net ihracatın bu dönemde de büyümeye pozitif katkı yapmış olması ve cari açığın da düşüşe devam etmiş olması mümkün. Türkiye istatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre ekim ayında ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,9 artarken, mevsimsel düzeltilmiş olarak önceki aya göre ise yüzde 2,2 yükseliş gösterdi.  Yıllık değişim oranındaki yavaşlama epey belirgin iken, eylüldeki yüzde 13,3'lük düşüşün üstüne gelen yüzde 2,2'lik aylık değişim de o kadar iyi değil. Esasında ihracata reel olarak bakıldığında ekimdeki artış yüzde 5,4 ile daha güçlü bir seviyede. Ancak bu da eylüldeki çift haneli düşüşün üstüne geldiğinden ihracatta tam bir toparlanma olmadığına işaret ediyor. Üstelik Türkiye ihracatçılar Meclisi'nin (TİM) ihracatçı birliklerinin kayıtlarına dayanan günlük verilerinden yararlanarak yaptığımız hesaplar, ihracatta kasım ve aralık aylarındaki mevsimsel düzeltilmiş değişimin sıfıra yakın çıkacağını gösteriyor. Bu gelişme en önemli ihracat pazarımız olan Avrupa'nın resesyona girdiği tahminleriyle uyumlu görünürken, ekonomideki büyüme açısından kötü bir haber oluşturuyor. Neyse ki ihracatta tempo düşerken ithalatta da benzer bir gelişme var. Yine TÜİK'in verilerine göre eylülde yüzde 35,5'i bulan ithalattaki yıllık artış ekimde yüzde 15,1 'e indi. Mevsimsel düzeltilmiş ithalatta ise önceki aya göre yüzde 3,7 düşüş yaşanmış durumda. ithalatın yılın son iki ayında nasıl seyrettiğine ilişkin olarak elimizde sağlıklı bir öncü gösterge yok.~
Fakat bu dönemde tüketim ve yatırım eğiliminde bir canlanma görmediğimiz için ithalattaki gerilemenin devam ettiğini düşünüyoruz. Ekim ayında ithalatın gerilemesi, eylülde 6,milyar dolara çıkan cari açığın da yeniden düşüş gösterip 4,2 milyar dolara inmesine neden oldu. Hatırlarsanız, geçen ay bu sayfalarda, cari açıkta eylülde yaşanan yükselişin ağustos sonu ile eylül başına denk gelen 9 günlük bayram tatilinden kaynaklandığını ve geçici olduğunu yazmıştık. Cari açığın ekim ayında eski seviyesine dönmesi bu görüşümüzü doğruladı. Ekim ayında yıllık cari açık ise 0,8 milyar dolar daha artış gösterip 78,6 milyar dolara çıktı. Yalnız ekim ayındaki bu seviye bir zirve noktası gibi görünüyor. Cari açıktaki son yükseliş eğilimi 2010'un kasım ayında başlamıştı. Son aylardaki eğilim sürerse 2011'in son iki ayında cari açık 2010'un aynı aylarındaki seviyesinin altında çıkabilir. Bu da yıllık cari açığın düşüşe geçmesine ve 2011 'i 75 milyar dolar civarında kapatmasına neden olacak gibi görünüyor.

DENGELİ YAVAŞLAMA
Ekonomide geçen yılın son çeyreğinde yaşandığını tahmin ettiğimiz yavaşlama da muhtemelen aynı denge içinde gerçekleşti. Çünkü bu dönemdeki yavaşlamanın hem iç hem dış talepteki gelişmelerden kaynaklandığı tahmin ediyoruz. Dördüncü çeyrekte büyümeyi yavaşlatan dış kaynaklı gelişme Avrupa'nın resesyona girmesi oldu. Konjonktür'ün son sayfasındaki kutuda okuyacağınız gibi, Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) geçen yılın son çeyreğinde Euro Bölgesi'nin yeni bir resesyona girdiğini tahmin ediyor. Avrupa'nın Euro Bölgesi dışında kalan ekonomilerinde de durum pek parlak değil. İhracatımızın yarısını bu bölgeye yaptığımız için bu gelişmenin Türkiye'deki büyümeyi yavaşlatması kaçınılmaz görünüyor. Nitekim Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin (TİM) ihracatçı birliklerinin kayıtlarına dayanan günlük verilerinden, kasım ve aralık aylarında ihracattaki artışın durduğu sinyalini alıyoruz. İç talepte de eylül ve ekim aylarında yaşanan ve de sanayi üretimini zıplatan kısmi canlanmadan sonra kasım ayından itibaren yeniden gerileme başladı gibi. Eylül ve ekim aylarında mevsimsel düzeltilmiş olarak yükseliş gösteren otomobil ve ticari araç satışları, kasım ayında, sırasıyla, yüzde 15,5 ve yüzde 16,9 geriledi. Öte yandan eylül ayında yüzde 0,8 artan ve ekim ayında yerinde sayan mevsimsel düzeltilmiş CNBC-e Tüketim Endeksi'nde de kasım ayında yüzde 2,9 düşüş gördük. Bu gelişmeler, 2011'in son çeyreğinde iç talepte de yavaşlama olduğuna işaret ediyor.

2012 BEKLENTİLERİ
2011'nin son çeyreğinde iç ve dış talepte yaşanan bu gelişmeler 2012 yılına da aynen sarkacak gibi. Öncelikle Avrupa'daki resesyonun en azından bahar aylarına kadar sürmesinin beklendiğini söyleyelim. Avrupalı liderlerin Euro Bölgesi'ndeki borç sorununa bir türlü çözüm bulamamaları nedeniyle bu resesyonun beklenenden uzun sürmesi ihtimali de var. Öte yandan yurtiçinde de iki gelişme ekonomi yönetiminin bu kez iç talebi canlandıracak adımlar atmasını engelliyor. Bu gelişmelerden ilkini artık yükselişi dursa da cari açığın hala yüksek seviyelerde olması, ikincisini de enflasyonun yeniden çift haneye dayanması oluşturuyor. Enflasyonun çift haneye dayanması büyük ölçüde ağustos ayından itibaren finansal piyasaların karışmasıyla kurların yükselişe geçmesinden kaynaklandı. Merkez Bankası, kurların daha fazla yükselmesini engellemek için gecelik faizleri yüksek tutuyor. Bu da kredi faizlerinin yüksek kalmasına ve dolayısıyla iç talebin kısılmasına yol açıyor. Bu gelişmeler nedeniyle 2012 yılına ilişkin büyüme beklentileri oldukça düşük. Hükümet bu yıl için yüzde 4'lük büyüme hedefi koymuşken beklentiler genelde yüzde 2-3 arasında kalıyor. OECD ve Avrupa Komisyonu yayınladıkları en son raporlarda Türkiye'nin 2012'de yüzde 3 büyüyeceği tahmininde bulundu. IMF ise yaptığı son Türkiye değerlendirmesinde bu yıl sadece yüzde 2 büyüyebileceğimizi öngördü. Üç anketin sonuçları yurtiçindeki beklentilerin de çok düşük olduğunu gösteriyor. Merkez Bankası'nın son Beklenti Anketi'nde 2012 yılı büyüme tahminlerinin ortalaması yüzde 3,4 çıktı. Üçüncü çeyrek milli gelir verilerinin yayınlanmasından önce düzenlenen CNBC-e'nin anketinde 2012 için yüzde 2,4'lük, Reuters'in anketinde ise yüzde 2,1'lik büyüme tahminleri çıkmıştı.~

SANAYİDE PASTIRMA YAZI

Üçüncü çeyrekte sürpriz bir şekilde hızlanan Türkiye ekonomisi, dördüncü çeyreğe de şaşırtıcı bir hızla giriş yaptı. Büyümenin en önemli öncü göstergesi olan sanayi üretimi ekim ayında 2010'un aynı ayına göre yüzde 7,3 artış gösterirken, mevsimsel düzeltilmiş olarak önceki aya göre de yüzde 4,4 yükseldi. Beklentiler ekim ayında sanayi üretimindeki yıllık artışın yüzde 4,5 dolayında çıkacağı yönündeydi, Gerçekleşme beklentileri neredeyse 3 puan kadar aştı, Mevsimsel düzeltilmiş aylık artış da beklentilerin çok ötesine taştı. Sanayi üretiminde ekim ayında yaşanan bu sürpriz sıçrama daha çok iç talepten kaynaklanmış gibi görünüyor, iç talebe ilişkin bazı göstergelerde eylül ve ekim aylarında canlanma belirtileri görmüştük, Örneğin otomobil satışlarında mevsimsel düzeltilmiş olarak eylülde yüzde 7,4'lük, ekimde de yüzde 27,3'lük artış vardı, Ticari araç satışları mevsimsel düzeltilmiş olarak eylül ayında yüzde 6,8, ekim ayında yüzde 19,6 arttı, Beyaz eşya satışlarında mevsimsel düzeltilmiş olarak eylülde yüzde 1,8'lik, ekimde yüzde 7'lik artış oldu, Yine mevsimsel düzeltilmiş olarak, reel tüketim malı ithalatında da eylülde yüzde 10,9'luk, ekimde yüzde 3,5'lik artış gördük, Öte yandan eylülde yüzde 12,4 düşen mevsimsel düzeltilmiş reel ihracatın ekim ayında yüzde 5,4 yükselmesi, bu ayda sanayi üretiminde yaşanan sıçramada dış talebin de bir miktar katkısı olduğunu ifade ediyor, Yalnız sanayide sonbahar aylarında gördüğümüz bu canlanma sanki bir "pastırma yazı" havasında gibi, En önemli ihracat pazarımız olan Avrupa'da yeniden resesyon başlamış durumda, Bu nedenle öncü göstergeler kasım ve aralık aylarında ihracatın yerinde saydığına işaret ediyor, Öte yandan otomobil ve ticari araç satışlarında mevsimsel düzeltilmiş olarak kasım ayında yeniden düşüş yaşandı, Dolayısıyla 2011'in son iki ayında iç talepteki canlılık da ortadan kalktı gibi, Hem dış talepte hem de iç talepte yaşanan bu gelişmeler ise sanayinin sonbahardaki performansını kış aylarına taşıyamayacağını düşündürüyor.~

YAPISAL DÖNÜŞÜM ŞART
Son iki yılı çok hızlı büyümeyle geçiren Türkiye ekonomisinin bu yıl birdenbire bu ölçüde hız kesebileceğinden çok emin değiliz. Fakat bu ölçüye varmasa da bir yavaşlama olacağı kesin gibi görünüyor. Dış talebin düşüşe geçtiği bir ortamda iç talebe dayalı olarak hızlı büyümeye devam etmektense, yavaşlamayı kabullenip ekonomide dengeleri korumaya çalışmak da daha iyi olacağa benziyor. Ekonomide bu yıl beklenen yavaşlamaya rağmen cari açık tahminleri yine de yüksek. Hükümet bu yıl cari açığın milli gelire oranının yüzde 8 olmasını
hedeflerken, IMF bu oranın yüzde 7,8, OECD yüzde 8, Avrupa Komisyonu ise yüzde 8,8 olacağı tahmininde bulunuyor. Bunun nedenini de ithalatın büyük bölümünün enerji gibi zorunlu ürünlerden oluşması ve bu ürünlerin fiyatlarında da düşüş beklenmemesi oluşturuyor. Türkiye'nin önümüzdeki dönemde dengeli bir şekilde hızlı büyüyebilmesi için öncelikle üretimin ithalata bağımlılığını azaltması, ardından da döviz kazanma kapasitesini artırması gerekiyor. Cari açığı sermaye girişleriyle finanse ederek hızlı büyümeye devam etme imkanı artık yavaş yavaş ortadan kalkıyor.



ENFLASYON YİNE ÇİFT HANEYE DAYANDI

Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) enflasyonu kasım ayında da beklentilerin ötesine taşınca, yıllık enflasyon 1,5 yıllık aradan sonra yeniden çift haneye dayandı, Kasım ayında beklentiler yüzde 1,2 dolayında bir enflasyonun ortaya çıkacağı yönündeyken gerçekleşme yüzde 1,73'ü buldu, 2010'un aynı ayında sadece yüzde 0,03'lük bir enflasyon olduğu için de ekim ayında yüzde 7,66 düzeyinde bulunan yıllık enflasyon kasımda yüzde 9,48'e çıktı, 2010'un son ayında fiyatlar genel düzeyinde yüzde 0,3'lük gerileme olmuştu, Bu nedenle 2011'in son ayında mevsim normallerine yakın bir enflasyonun gerçekleşmesi bile yıllık enflasyonun yüzde 10'a ulaşmasına yetecek. 2010'un son iki ayında enflasyon mevsim normallerinin çok altında çıktığı için 2011'in aynı döneminin çok kritik olduğuna uzun zamandır dikkat çekiyorduk, Maalesef bu kritik döneme mümkün olabilecek en kötü şekilde girdik, Yılın ikinci yarısında kurların yükselişe geçmesi, sonbahar aylarından itibaren enflasyona yansımaya başladı, Ekim ayında hükümetin bazı ürünlerden alınan vergilere zam yapması bunun üzerine tuz biber ekerken, kasım ayında da gıda fiyatlarında yaşanan sıçrama hepsinin üzerine tüy dikti. Enflasyon 2012'nin bir bölümünü muhtemelen geldiği bu yeni seviyede geçirecek, Ancak buralarda çok fazla kalıcı olacak gibi de görünmüyor, Bu yıl ekonomide yavaşlama beklenmesi iç talep koşullarının enflasyonu yükseltici yönde olmayacağı anlamına geliyor, Küresel ekonomideki yavaşlama nedeniyle petrol ve emtia fiyatlarında enflasyonu olumsuz etkileyecek bir gelişme beklenmiyor, Kurlarda da artık daha fazla yükseliş beklentisi yok, Hükümetin de mevcut durumda enflasyonu daha da ateşleyecek yeni vergi ayarlamalarından kaçınacağını düşünüyoruz, Böylece yılın sonlarına doğru enflasyonun yeniden düşüşe geçmesi olasılığı bulunuyor. Ancak enflasyonun yıl sonunda Merkez Bankası'nın beklediği kadar düşük bir düzeye inmesi olasılığı pek güçlü değil, Merkez Bankası, yıl sonunda enflasyonun yüzde 5'lik hedefin çok yakınına ve yüzde 5,2 düzeyine ineceğini tahmin ediyor, Fakat olağanüstü bir gelişme olmadıkça enflasyonun yıl sonunda yüzde 7'nin altına inmesi pek mümkün görünmüyor.~

AVRUPA YENİDEN RESESYONUN İÇİNDE
ihracatta en önemli pazarımız olan Avrupa'nın yeni bir resesyona girdiği artık kesinleşti gibi. Bir süredir öncü göstergelerden bu yönde sinyaller geliyordu. Kasım ayı sonlarında yılda iki kez yayınladığı "OECD Economic Outlook" isimli raporunun Sonbahar 2011 versiyonunu yayınlayan Ekonomik işbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD), Euro Bölgesi için bu yönde tahminde bulundu. Daha önce Avrupa Komisyonu tarafından yayınlanan benzer bir raporda da Euro Bölgesi için kötümser tahminler vardı. OECD'nin tahminlerine göre Euro Bölgesi'nde 2011 'in son çeyrek döneminde, mevsimsel düzeltilmiş ve de yıllıklandırılmış olarak, yüzde 1 'lik küçülme çıkacak. OECD, bu bölgede 2012'nin ilk çeyreğinde de yüzde 0,4'lük küçülme bekliyor. Bilindiği gibi iki çeyrek üst üste küçülme ise iktisatçılar tarafından resesyon olarak tanımlanıyor. Avrupa Komisyonu'nun raporunda ise Euro Bölgesi'nin 2011'in son çeyreğinde yüzde 0,1 küçüleceği tahmini yer alıyordu. Bunu yıllıklandırırsak yüzde 0,4'lük küçülme ediyor. Avrupa Komisyonu, 2012'nin ilk çeyreğinde ise bu bölgede büyümenin sıfır olacağı tahmininde bulunuyor. Kısacası, Avrupa Komisyonu Euro Bölgesi'nin şu anda tam bir resesyonda değilse de resesyon benzeri bir durumun içinde olduğu değerlendirmesini yapıyor. Euro Bölgesi'nin bazı ülkelerinde durum zaten epeydir iyi değildi. Örneğin Yunanistan 2008'de girdiği resesyondan zaten hiç çıkamamıştı. Portekiz, 2010'un son çeyreğinde yeniden resesyona girmişti. irlanda'da büyüme sıfırın bir altına bir üstüne inip çıkıp dururken, ispanya ve italya'da ise sıfıra yakın seyrediyordu. Fakat bu bölgenin iki lokomotifi olan Almanya ve Fransa sayesinde durum idare ediliyordu. Şimdi ise bu bölgedeki sorunlar bu iki lokomotifi de durma noktasına getirmiş durumda. OECD, geçen yılın son çeyreği ve bu yılın ilk çeyreğinde Almanya ve Fransa'nın da küçüleceğini tahmin ediyor. Öte yandan Avrupa'nın Euro Bölgesi'nin dışında kalan ekonomilerinde de durum çok farklı değil. Örneğin OECD bunların en irisi olan ingiltere'nin de şu anda resesyonda olduğunu tahmin ediyor. Üçüncü çeyrekte küçülme yaşayan Hollanda için de benzer tahminler var. OECD, Avrupa'daki resesyonun bahar aylarından itibaren ortadan kalkacağını tahmin ediyor. OECD'nin tahminlerine göre Euro Bölgesi ikinci çeyrekten itibaren yeniden büyümeye başlayacak. Ancak bu büyüme çok yüksek olmayacak. 2012'nin tamamında gerçekleşecek büyüme de sadece yüzde 0,2 düzeyinde kalacak. OECD, Avrupa'nın dışındaki gelişmiş ülkelerle gelişmekte olan ülkelerde ise 2012'de büyümenin süreceği görüşünde. Böylece dünya ekonomisinin Avrupa'daki bu resesyonu biraz yavaşlayarak atlatacağı tahmin ediliyor. 2011 'de yüzde 3,8 olduğu tahmin edilen küresel ekonomideki büyümenin 2012'de yüzde 3,4'e inmesi bekleniyor. Avrupa'daki resesyonun son aylarda Türkiye'nin ihracatına olumsuz yansımaya başladığını öncü göstergelerden izleyebiliyoruz. Bu gelişme Avrupa resesyondan çıkana kadar da sürecek. Bize kalırsa Avrupa'daki resesyonun beklenenden uzun sürmesi ihtimali de hiç az değil. Bu nedenle ihracatçıların bu resesyonun bitişini beklemek yerine yeni pazar arayışlarına yeniden yoğunlaşmaları daha iyi olur diye düşünüyoruz.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz