ENFLASYONA DİKKAT

Enflasyon ocakta tahminlerin de ötesinde çıktı. Önümüzdeki aylar enflasyon açısından beklenenden zor geçebilir.

17.07.2015 20:48:250
Paylaş Tweet Paylaş
ENFLASYONA DİKKAT
Enflasyonda 2010 yılının ilk yarısının zor geçeceği daha aylar öncesinden belliydi. Resesyonun etkisiyle 2009’un ilk yarısında enflasyon mevsim normallerinin çok altında gerçekleştiğinden, bu yıl aynı aylarda sırf “baz etkisi” nedeniyle yükseliş olacağı neredeyse kesindi. Merkez Bankası, bu yüzden çok önceden uyarılara başlamış ve geçici olacağını düşündüğü bu yükselişin beklentilere yansımamasına yönelik bir çabaya girişmişti. Ancak şu an itibarıyla bu çaba pek de amacına ulaşmış gibi görünmüyor. Hükümetin bu konuya Merkez Bankası kadar duyarlı yaklaşmamasının da etkisiyle enflasyon daha yılın ilk ayında tahminlerin de ötesine taşınmış durumda. Gerçekleşen enflasyondaki yükselişin beklentileri de ateşlediği görülüyor. Bu da önümüzdeki ayların enflasyon açısından daha önce tahmin edilenden de zor geçeceğini düşündürüyor.

ENFLASYONDA SON DURUM
Ocak ayında aylık enflasyon yüzde 1,85 olarak gerçekleşti. Mevsim normallerinin (yüzde 0,7 dolayı) epeyce üzerinde olan bu oran, geçen yılın aynı ayındaki enflasyon oranını da (yüzde 0,29) çok aştığı için yıllık enflasyonda da bir sıçrama yaşandı. 2009 yılını yüzde 6,53 seviyesinde kapatan yıllık enflasyon, 1,66 puanlık bir sıçrama yaparak 2010’un ilk ayında yüzde 8,19 düzeyine ulaştı. Enflasyonda ocak ayında yaşanan bu yükselişin neredeyse tamamı, hükümetin bütçe açığını azaltmak için akaryakıt, alkollü içki ve tütün ürünlerinden alınan vergilere yaptığı zamlardan kaynaklandı. Merkez Bankası uzmanlarının hesaplarına göre bu vergi zamlarının ocak ayı enflasyonuna etkisi 1,7 puanı buluyor. Enflasyon zaten geçen yılın son iki ayında da özellikle gıda fiyatlarındaki artışlar nedeniyle beklentilerin üzerinde gerçekleşmişti. Böylece ekim ayında yüzde 5,08 düzeyinde dip yapan enflasyon, son 3 ayda 3,11 puan yükselmiş bulunuyor.
~

BEKLENTİLER YÜKSELİŞTE
Gerçekleşen enflasyonun yükseliş eğilimine geçtiği bu son 3 aylık dönemde, enflasyon beklentilerinde de yükseliş yaşandığını görüyoruz. Merkez Bankası, ekonomik kamuoyundaki enflasyon beklentilerini ayda iki kez düzenlediği Beklenti Anketi vasıtasıyla topluyor. 12 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentisi, ekim ayında düzenlenen ilk ankette yüzde 6,23’e kadar düşüp dip yapmışken elimizde bulunan son verilere göre şubat ayında düzenlenen ilk ankette yüzde 6,91’e çıkmış durumda. Ekim ayında düzenlenen ilk ankette yüzde 6,18 seviyesinde dip yapan 24 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentisinin de şubat ayında düzenlenen ilk ankette yüzde 6,6’ya çıktığı görülüyor. 2010 yıl sonuna ilişkin enflasyon beklentisi ise ocak ayında düzenlenen ilk ankette yüzde 6,9 çıkarak start almışken şubat ayında düzenlenen ilk ankette yüzde 7,5 olarak gerçekleşmiş bulunuyor. Enflasyon beklentilerindeki bu yükseliş, Merkez Bankası’nın korktuğunun başına gelmekte olduğunu gösteriyor. Türkiye’de enflasyon beklentileri, gerçekleşen enflasyondan epeyce etkilendiği için esasında bundan kaçınmak da pek kolay değildi. Yine de enflasyondaki yükseliş Merkez Bankası’nın tahminleri çerçevesinde gerçekleşseydi, belki de beklentiler kontrol altında tutulabilirdi. Ancak enflasyon, Merkez Bankası’nın tahminlerinin de ötesinde yükseliş gösterince beklentilerdeki yükselişin de önüne geçilemedi.

ENFLASYON RAPORU
Merkez Bankası, 2010 yılının ilk Enflasyon Raporu’nu 26 Ocak’ta yayınladı. Beklendiği gibi enflasyondaki son gelişmeler bu rapora olumsuz yansıdı. Merkez Bankası, önceki üç raporda büyük ölçüde sabit tuttuğu enflasyon tahminlerine bu raporda zam yapmak zorunda kaldı. Bu zam 2010 yılı enflasyon tahmini için epey yüksek gerçekleşirken, 2011 yılı enflasyon tahmini için ise daha düşük oldu. 2010 yıl sonu enflasyon tahmini 1,5 puan yükseltilerek yüzde 5,4’ten yüzde 6,9’a çıkarıldı. 2011 yıl sonu enflasyon tahmini ise 0,3 puan yükseliğle yüzde 4,9’dan yüzde 5,2’ye çıktı. Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerine böyle zam yapmasının en önemli nedeni, hükümetin bütçe açıklarını kapatmak için yaptığı vergi ayarlamaları oldu. Esasında Merkez Bankası, hükümetin bu tür bir uygulamaya gideceğini daha önce de tahmin ediyordu, ama buradan 2010 yılı enflasyonuna sadece 0,5 puanlık bir katkı geleceğini düğünüyordu.
Oysa hükümet daha ilk aydan vergilere Merkez Bankası’nın beklediğinden çok daha fazla yükleniverdi. Bu nedenle Merkez Bankası da vergi ayarlamalarının 2010 yılı enflasyonuna katkısını 1,5 puana taşımak zorunda kaldı. Böylece son Enflasyon Raporu’nda 2010 yılı enflasyon tahminine yapılan 1,5 puanlık zammın 1 puanı bu ekstra vergi artışlarından geliyor. Geri kalan artışın 0,3 puanı gıda fiyatlarına, 0,2 puanı da petrol fiyatlarına ilişkin varsayımların yukarıya doğru güncellenmesinden kaynaklanıyor.

YÜKSELİŞ SÜRECEK
Enflasyonda son 3 ayda yaşanan bu yükseliş önümüzdeki aylarda da sürecek. Aylık enflasyon geçen yıl şubat ayında mevsim normallerine zıt bir eğilim göstermiş ve negatif çıkmıştı. Bu yıl şubat ayında mevsim normallerine yakın (yüzde 0,5 dolayı) bir aylık enflasyonun çıkması bile yıllık enflasyonu yüzde 9 dolayına taşıyabilecek. Geçen yıl mart ayında aylık enflasyon mevsim normallerine yakın çıktığı için bu yıl aynı ayda bir mola yaşanabilir. Fakat nisan ve mayıs aylarında yine baz etkisi devreye girecek. Bu nedenle mayıs ayına gelindiğinde yıllık enflasyonun çift haneye kadar yükselmesi tehlikesi bile var. Haziran ayından itibaren ise bu baz etkisi büyük ölçüde ortadan kalkacak. Zaten Merkez Bankası da buna güvenerek yılın ikinci yarısında enflasyonun yeniden düşüşe geçeceğini öngörüyor. Ancak yılın ikinci yarısında enflasyonun düşmek yerine mayıs ayı sonunda ulaştığı seviye etrafında dalgalı bir seyir izlemesi ihtimali de bulunuyor.
~

POLİTİKA FAİZİ

Merkez Bankası, enflasyondaki düşüş eğiliminden güç alarak resesyon sırasında para politikası faizini hızla aşağıya çekmiş ve bir yılda yüzde 16,75’ten yüzde 6,5’e kadar indirmişti. Merkez Bankası’nın bu faiz indirim politikası, piyasa faizlerinin de düşmesini sağlamış ve ekonominin resesyondan çıkmasına katkıda bulunmuştu. Ayrıca bu sayede Hazine de artan borçlanma ihtiyacına rağmen tek haneli faizle borçlanma imkanını bulmuştu. Merkez Bankası, enflasyondaki son yükselişin geçici olduğunu düşündüğü için para politikası faizini 3 aydır sabit tutuyor. Para politikası faizinin sabit tutulması, piyasa faizlerinin yükselmesini de şimdilik engelliyor. Ancak enflasyondaki yükselişin beklentilerin üzerinde seyretmesi, bu sabit faiz politikasının daha ne kadar devam edebileceği konusunda kuşku yaratıyor. Daha önce para politikası faizinin 2010 yılı sonuna kadar sabit tutulacağından bahseden Merkez Bankası’nın son zamanlarda bu ifadeyi faiz oranlarının uzun bir süre düşük düzeylerde tutulması gerektiği şeklinde değiştirmesi de bu kuşkuları besliyor. Piyasa beklentileri şimdilik para politikası faizinin yılın son çeyreşinde yükselişe geçeceği yönünde ama enflasyondaki gidişat bu yükselişin çok daha önce başlaması ihtimalinin de mevcut olduğunu gösteriyor.

EKONOMİYE ETKİSİ
Enflasyonun yeniden kontrolden çıkma eğilimi göstermesi, Merkez Bankası’nı ister istemez para politikası faizini yükseltmek zorunda bırakacak. Para politikası faizinde erken bir yükseliş eğiliminin başlamasının ise ekonomiye pek iyi yansımalarının olmayacağı muhakkak. Para politikası faizindeki böyle bir yükseliş mutlaka piyasa faizlerine de yükseliş yönünde yansıyacak. Bu da daha tam anlamıyla canlanmamış olan iç talep ve yatırımlar üzerinde olumsuz etki yapacak. Böylece ekonomideki toparlanma da sekteye uğrayacak. Para politikası faizindeki yükseliş Hazine’nin borçlanma faizlerini de yükseltecek. Halen tek haneli faizle borçlanmaya devam eden Hazine yeniden çift haneli borçlanma faizleriyle karşı karşıya kalacak. Bu da önümüzdeki dönemde bütçedeki faiz yükünün artmasına neden olacak. Bütçenin iki yakası bir de bu nedenle ekstradan açılacak. Ekonomide böyle olumsuz bir gelişmenin yaşanmaması enflasyonun yeniden kontrol altına alınmasına başlı. Bunun için ise bir miktar şans yanında basiretli bir maliye politikası da şart. Hükümetin sıkıştıkça bütçe açıklarını vergi artışlarıyla kapatma politikası bu açıdan hiç de yardımcı olmuyor. Bu politikaya önümüzdeki aylarda yeniden başvurulması halinde enflasyonda ipin ucunun iyice kaçması ihtimali bulunuyor. Para politikası faizindeki yükselişin zamanlamasını belirleyeceği için önümüzdeki aylarda enflasyon yeniden çok yakından takip edilen bir gösterge haline gelecek gibi görünüyor. Aynı nedenle gerçekleşen enflasyon yanında enflasyon beklentileri de dikkatle takip edileceğe benziyor.
~

SANAYİDE BAZDAN GELEN SIÇRAMA

Sanayi üretimi aralık ayında yıllık bazda yüzde 25,2 oranında yükseliş gösterdi. Çifte “baz etkisi” nedeniyle aralık ayında sanayi üretiminde bir sıçrama bekleniyordu ama gerçekleşen üretim artışı beklenenden de yüksek oldu. Beklentiler aralık ayında sanayi üretiminde yüzde 16 civarında bir yükseliş olacağı yönündeydi. Bahsettiğimiz çifte baz etkisinin ilkini, 2008 yılında aralık ayına denk gelen Kurban Bayramı tatilinin 2009’da kasım ayına kayması oluşturuyor. Üstelik 2008’de Kurban Bayramı hafta içine denk gelmiş ve iş günü sayısında azami kayba yol açmıştı. Bu iş günü kayıplarının ortadan kalkmasının 2009’un aralık ayında sanayi üretiminde ciddi bir artış getireceği çok önceden belliydi. Bahsettiğimiz çifte baz etkisinin ikincisi ise 2008’in son çeyrek döneminde küresel ticaretin çökmesiyle tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de sanayi üretiminin olağanüstü düşük seviyelere inmesinden kaynaklanıyor. Bu da 2009’un son ayında sanayi üretiminde yaşanan sıçramaya önemli katkı yapmış bulunuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), yılbaşından beri sanayi üretimi verilerini mevsim ve takvim etkilerine göre düzelterek de yayınlıyor. Takvim etkisine yani iş günü sayısına göre düzeltilmiş sanayi üretimi aralık ayında yıllık bazda yüzde 8,3 artış göstermiş durumda. Bu, Kurban Bayramı tatilinin önceki aya kaymasından kaynaklanan birinci baz etkisi bertaraf edildiğinde de aralık ayında sanayi üretiminde kayda değer bir artış olduğunu gösteriyor. Aralık ayında mevsim ve takvim etkilerine göre düzeltilmiş sanayi üretimi ise önceki aya göre yüzde 0,7’lik artış gösterdi. Bu artış ilk bakışta çok düşük gibi görünüyorsa da gerçekte hiç de fena olmayan bir performansa işaret ediyor. Çünkü aylık yüzde 0,7’lik artışın yıllıklandırılmışı yüzde 8,5 ediyor. Bu, sanayi üretimi her ay yüzde 0,7 oranında artacak olsa bir yılda yaşanacak artış yüzde 8,5 olacak demek. Bu da sanayi üretimi için iyi bir performans anlamına geliyor.

BÜYÜME TAHMiNLERİ
Sanayi üretimi ekonominin genelindeki büyüme açısından en önemli öncü gösterge niteliğinde. Aralık ayındaki sıçramayla birlikte sanayi üretimi geçen yılın son çeyreğinde önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 9 artış göstermiş oldu. Bu artış 5 çeyrek dönem süren düşüşten sonra geldi. Sanayi üretiminin düşüş gösterdiği bu 5 çeyrek dönemin son 4’ünde ekonominin genelinde de küçülme söz konusuydu. Sanayi üretiminin sonunda yeniden artış göstermesi ise 2009’un son çeyrek döneminde ekonominin genelinde de yeniden büyüme görüleceğine işaret ediyor. Bu dönemde Gayri Safi Yurtiçi Hasıla’daki (GSYİH) büyümenin yüzde 5 civarında çıkabileceğini tahmin ediyoruz. 2009 yılının tamamında ise yüzde 5,5 dolayında bir küçülme ortaya çıkacak gibi görünüyor. Mevsimsel düzeltilmiş verilere göre ise ekonominin genelindeki büyüme çok daha önce ve 2009’un ikinci çeyreğinde başlamıştı. Yalnız oldukça güçlü bir şekilde başlayan bu büyüme üçüncü çeyrekte yavaşlamıştı. Mevsimsel düzeltilmiş sanayi üretimi verileri son çeyrekte ise ekonominin genelindeki büyümenin biraz daha hareketlenerek devam ettiğini düşündürüyor. Mevsimsel düzeltilmiş sanayi üretimi üçüncü çeyrekte önceki çeyrek döneme göre yüzde 2,9 artmıştı. Son çeyrekte ise üçüncü çeyrek döneme göre yüzde 3,7 artış yaşandı.
~

2009’DA DIŞ DENGE RESESYONLA DÜZELDİ

Aralık ayına ilişkin dış ticaret ve ödemeler dengesi verilerinin yayınlanmasıyla 2009 yılının dış denge bilançosu ortaya çıkmış oldu. Bu bilanço önceki yıla göre önemli bir düzelmeye işaret ediyor. Ancak bu düzelme pek de hoş olmayan bir nedenden, ekonomideki resesyondan kaynaklanmış bulunuyor. 2009’da cari işlemler dengesi 13,9 milyar dolarlık açık verdi. Cari açık 2008’de 41,9 milyar dolar düzeyindeydi. Buna göre 2009’da cari açışın 2008’deki düzeyinin üçte birine indiği ortaya çıkıyor. Bu konuda daha fazla kullanılan bir ölçü olan cari işlemler dengesinin GSYİH’ye oranında da büyük bir düşüş var. 2008 yılında yüzde 5,7 düzeyinde bulunan bu oranın, 2009’da yüzde 2,3 dolayına indiğini tahmin ediyoruz. Türkiye’de cari işlemler dengesinin önemli bölümünü mal dış ticareti oluşturuyor. 2009’da cari işlemler açığında yaşanan düşüş de büyük ölçüde dış ticaret açığında yaşanan gerilemeden kaynaklanıyor. Dış ticaret açığında yaşanan gerileme ise ithalattaki düşüşten kaynaklanmış durumda. Türkiye ekonomisindeki resesyon bir taraftan ithal hammade ve ara malı ihtiyacını azaltarak bir taraftan da ithal tüketim ürünlerine olan talebi gerileterek ithalatın düşmesine yol açtı. Bu arada küresel resesyon nedeniyle ithalat fiyatlarının gerilemesi de ithalatın değer olarak düşmesinde önemli rol oynadı. Bu faktörlerin neticesinde 2009’da ithalat önceki yıla göre yüzde 30,3 geriledi. 2009’da küresel resesyon nedeniyle ihracatımızda da yüzde 22,6’lık gerileme oldu ama ithalattaki gerilemenin ihracattaki gerilemeden daha yüksek olması dış ticaret açığının düşmesini sağladı. 2009’da en önemli hizmet ticareti kalemi olan turizm gelirleri yüzde 3,2 gerileyerek 21,3 milyar dolara düştü. Turizm gelirleri 2008 yılında 22 milyar dolar düzeyindeydi. Geçen yıl cari açığın finansmanında ise en önemli rolü, 8,4 milyar doları bulan ve net hata ve noksan kaleminde gösterilen kaynağı belirsiz döviz girişleri oynadı. Yüzde 61,7 düşerek 6 milyar dolara inmesine rağmen net doğrudan yabancı sermaye girişleri de cari açığın finansmanına önemli katkıda bulundu.

YÜKSELİŞ BAŞLADI

Yalnız 2009’un tamamı için çizdiğimiz bu tablo, son aylarda değişmeye başlamış durumda. Ekonominin resesyondan çıkmasıyla ithalatta 13 aydır süren yıllık bazdaki düşüş kasım ayında sona erdi. Sanayi üretimini değerlendirirken bahsettiğimiz baz etkileri nedeniyle aralık ayında ithalattaki artış yüzde 31,3’ü, ihracattaki artış ise yüzde 30,3’ü buldu. Bunun sonucunda ekim ayında 12,4 milyar dolara kadar düşerek dip yapan cari açık da son iki ayda yeniden yükselerek yılı 1,5 milyar dolar daha yukarıda bir yerde kapattı. Cari açıkta yeniden başlayan bu yükseliş eğilimi 2010 yılında da sürecek.
~

KREDİLERDE SIKILAŞTIRMA SONA ERİYOR

Merkez Bankası, üç ayda bir, bankaların kredi verme davranışlarındaki değişikliklerini tespit etmek amacıyla Banka Kredileri Eğilim Anketi (BKEA) diye bir anket düzenliyor. Bu anketin geçen yılın son çeyrek döneminde yapılan sonuncusunun sonuçları geçen ay açıklandı. Söz konusu anketin sonuçları, resesyon sırasında kredileri iyice sıkan bankaların, artık bu davranışlarını değiştirmeye başladıklarını gösteriyor. Son BKEA’nın sonuçlarına göre konut, taşıt ve diğer bireysel kredilere ilişkin standartlarda geçen yılın son çeyreğinde gerçekleşen net değişim “sıfır” olarak gerçekleşti. Kredi standartlarında gerçekleşen net değişimin sıfır olması, bankaların kredi verme davranışlarında gevşeme ya da sıkılaştırma yönünde bir değişiklik olmadığını ifade ediyor. Oysa daha önceki çeyrekte bile konut kredileri hariç, kredi standartlarında sıkılaştırma söz konusuydu. Kredi standartlarında net değişimin negatif olmasının sıkılaştırmaya, pozitif olmasının ise gevşemeye işaret ettişini de bu arada belirtelim. İşletmelere verilen kredilerde ise sıkılaştırma eğiliminin geçen yılın son çeyreğinde de devam ettiğini görüyoruz. Fakat burada 2010’un ilk çeyreğinde az da olsa bir gevşeme beklentisi var ki bu da işletmelere verilen kredilerde de sıkılaştırma eğiliminin sonuna gelindiğini düşündürüyor. 2010’un ilk çeyreği için konut kredilerine ilişkin standartlarda bir değişiklik beklenmiyor. Geçen yılki faiz indirim sürecine çok yavaş intibak eden taşıt kredilerinde bu kez önemli bir gevşeme beklentisi var. Buna karşılık diğer bireysel kredilerde, yani tüketici kredilerinde ise sıkılaştırma beklentisi beyan edilmiş durumda. Bankaların kullandırdıkları kredilerin faizlerine baktığımızda, ocak ayı itibarıyla tüketici kredileri ile konut kredilerinin faizlerinin son üç aydır değişmediğini görüyoruz. Buna karşılık taşıt kredileri ile ticari kredi faizleri ise üç ay önceki seviyelerinin az da olsa gerisinde. Bu da söz konusu kredilerdeki gevşeme beklentisinin hayata geçmekte olduğunu düşündürüyor.

IMF, KÜRESEL BÜYÜME TAHMİNLERİNİ YÜKSELTTİ

Normalde ilkbahar ve sonbahar aylarında yayınladışı World Economic Outlook (WEO; Dünya Ekonomisinin Görünümü) isimli kapsamlı raporuyla küresel ekonomiye ilişkin tahminlerini açıklayan IMF, gerekli gördüğünde ara dönemlerde de kısa bir notla revize tahminlerini açıklar. 2008-2009 küresel resesyonu sırasında IMF’nin bu revize tahminleriyle çok sık karşılaşmıştık. IMF, 26 Ocak’ta yine küresel ekonomiye ilişkin revize tahminlerini açıkladığı bir not yayınladı. Fakat resesyon sırasında gördüklerimizin tersine bu kez tahminlerde yukarı yönlü bir revizyon söz konusu. IMF, geçen ekim ayında yayınladığı WEO’da 2010 yılında küresel ekonominin yüzde 3,1 oranında büyüyeceği tahmininde bulunmuştu. Şimdi ise bu yılki küresel büyümenin yüzde 3,9’u bulacağını tahmin ediyor. IMF’nin dünya ekonomisindeki büyümeye ilişkin olarak daha iyimser hale gelmesi, geçen yılın son çeyreğinde birçok ülkenin beklenenden daha iyi bir performans göstermesinden kaynaklanıyor. Bu gelişme, IMF uzmanlarına hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerde 2010 yılının da daha iyi geçeceğini düşündürtmüş durumda. Gelişmiş ülkeler için daha önce yüzde 1,3 olan büyüme tahmini şimdi yüzde 2,1 düzeyinde. Gelişmiş ülkeler içinde özellikle ABD’ye ilişkin büyüme beklentisinde önemli bir yükseliş var. Gelişmekte olan ülkeler için ise daha önce yüzde 5,1 olan büyüme beklentisinin şimdi yüzde 6’ya çıkarıldışı görülüyor. Gelişmekte olan ülkeler içinde en iyi performansı gösterenlerden olan Çin’de büyüme tahmini eskisine göre 1 puan, Hindistan’da ise 1,3 puan yükseltilmiş durumda. Küresel ekonominin daha önce beklenenden biraz daha hızlı büyümesinin dünya ticaret hacminde ise çok daha hızlı bir büyümeye yol açacağı tahmin ediliyor. Daha önce yüzde 2,5 olarak beklenen dünya ticaret hacmindeki büyüme beklentisi, şimdi yüzde 5,8’e yükseltilmiş durumda. Dünya ticaret hacmindeki büyüme genelde dünya ekonomisindeki büyümeden daha hızlı gerçekleştiği için bu tahmin temelsiz görünmüyor. IMF’nin yeni tahminleri, Türkiye için de iyi haber demek. Çünkü dışa açık bir ekonomi olarak dünya ekonomisindeki gelişmelerden epeyce etkileniyoruz. Küresel resesyondan nasıl olumsuz etkilendiysek, küresel ekonomideki büyümenin hızlanmasından da olumlu etkilenme potansiyelimiz var. Yalnız en önemli ticari partnerimiz olan Euro Bölgesi’nde revizyona rağmen hala göreceli olarak zayıf bir büyüme performansı beklenmesi işimizi zorlaştırabilir. Ayrıca Euro Bölgesi’nde Yunanistan bağlantılı olarak çıkan son sorunlar da bu açıdan önemli bir belirsizlik yaratmış durumda. İhracatçılarımızın yine alternatif pazar arayışlarına devam etmesinde fayda var gibi görünüyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz