Bankacılar neye bakıyor?

Volatil ekonomi ortamında bankacılar, kurumlarını sağlıklı büyütme savaşı veriyor. Her yönetici, hem bankasında hem sektörde işlerin yolunda gidip gitmediğini farklı göstergelerden izliyor. Banka tarafında verimlilik, dijitalleşme ve aktif kalitesiyle ilgili veriler sürekli takip altında tutuluyor. Sektör ise 8 ana göstergeyle sürekli check-up’tan geçiriliyor. Bankacılara göre net faiz marjı ve kredi/mevduat rasyosu bugünden alarm veriyor. Takipteki krediler ve aktif kârlılıkta da kırmızı çizgiye yaklaşılıyor.

13.08.2015 12:46:120
Paylaş Tweet Paylaş
Bankacılar neye bakıyor?
Banka için benim en çok baktığım gösterge, aktif kompozisyonu ve özellikle kredilerin kalitesi. Bugün faizi düşürerek çok hızlı kredi satılıyor ama önemli olan uzun vadede çalışanlara sağlıklı bir banka bırakmak. 3 yıl önce satılan bir kredinin negatif etkisi bugüne yansıyor. Dolayısıyla ben ‘Aktifimiz kaliteli büyüyor mu’ buna bakarım. Bu, benim için kârlılıktan bile önemli…” Bu sözler, Türkiye’nin en büyük özel bankalarından Akbank’ın Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer’e ait. Gerçekten bu dalgalı ekonomik ortamda hem bankaların yönetim kurulları hem bankacılar, kurumlarını sağ salim büyütme savaşı veriyor. Geçirdiğimiz volatil dönemde her bankacı, işlerin sağlıklı gidip gitmediğini farklı göstergelerden izliyor. Bir kazaya uğramamak adına hem sektör hem bankaları için bu göstergelerden gözlerini ayırmıyorlar. Bugün bu hayati göstergelerin bazıları, sektörün geleceği için alarm vermeye başladı bile…
NET FAİZ MARJI ÖNEMLİ Türkiye Bankalar Birliği Başkanı ve Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, sağlıklı büyümede ilk olarak net faiz marjının takip edilmesi gerektiği görüşünde. Aydın, “Banka için net faiz marjını, yani topladığımız kaynakla kullandırdığımız kaynak arasındaki marjı çok önemsiyoruz. Toplamda 50 TL kazandım demek başka, kredi başına net faiz marjım yüzde 4 demek başka. Eğer net faiz marjı daralır, sorunlu kredilerin oranı artarsa sorun var demek. Bu bankanın kârlılığını zorlar” diyor. Gerçekten de net faiz marjı, yıllar içinde gerilemeye devam ediyor. Hatta son bir yıldır alarm veriyor. Öyle ki 2012 sonunda yüzde 4,1’lerde bulunan oran, 2014 sonunda yüzde 3,5’e indi. 2015 yılı ilk çeyreğinde ise bir nebze toparlanarak yüzde 3,9 olarak gerçekleşti. ABank Genel Müdürü Meriç Uluşahin’a göre bu gerileme, enflasyonun etkisi kadar sektördeki rekabetin de ne kadar yoğun olduğunu gösteriyor. Uluşahin, “Enflasyonun düştüğü ve bankaların komisyon gelirlerine sınırlama geldiği bir dönemde kârlılıktaki daralmanın komisyon ve diğer gelir kalemleriyle desteklenebilmesi, hatta uygulamalarda bazı esneklikler sağlanması yerinde olacak” diyor.
~
KREDİ/MEVDUATA ÖNLEM
Aynı şekilde kredi/mevduat rasyosu da alarm sınırını geçti. Bu oran 2011 sonunda yüzde 98 iken, 2015’in ilk çeyreği sonunda yüzde 119’a yükseldi. Bankacılık danışmanlarına göre bu oranın, dünya ortalamasında seyretmesi yani yüzde 100’ü geçmemesi gerekiyor. Citibank Türkiye Genel Müdürü Serra Akçaoğlu, bu yükselişin nedenini şöyle açıklıyor: “2014’e kadar kredilerdeki büyüme oranları mevduattaki büyüme oranlarının çok üzerinde seyretti. Buna rağmen tasarruf oranları, aynı hızda artmadı. Böylece sektörün mevduat dışı kaynaklardan sağladıkları finansmanlarının toplam aktifler içindeki ağırlığı 2008’de yüzde 19’dan, 2015’in Mart ayında yüzde 29’a çıktı.” Tabii bu da hızla bir önlem alınmasını gerektirdi. Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, mayıs ayı sonunda yaptığı bir konuşmada, “Bankacılık sektörüyle ilgili artık bazı sınırlara yaklaşıyoruz. Sektörde mevduatın yüzde 121’i kadar kredi hacmi oluştu ve hemen tedbir almak zorunda kaldık. Bankalarımızı daha çok özkaynak ve mevduata yönlendirip daha az dış borçlanmaya yönelik tedbirler aldık” açıklamasında bulundu.
BU VERİLERE DİKKAT! Sektör yöneticilerine göre takipteki kredilerin oranı, aktif kârlılığı ve özkaynak kârlılığı da kırmızı çizgiye çok yakın seyrediyor. “Tabii büyümenin azaldığı dönemde kredi aktiflerinde bozulma oluyor” diyen Hüseyin Aydın, şöyle devam ediyor: “Şu an takipteki kredilerin oranı yüzde 2,8. Varlık şirketlerine satılan kısmı da eklediğimizde oran, yüzde 4’e geliyor.” İşte tam da bu noktada bankacılar farklı oranları tehlike sınırı olarak görüyor. “Bu veride şu an alarm yok” diyen Aydın’ın yorumuna TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, şu sözlerle katılıyor: “Tahsili gecikmiş çeklerde kısmen bir sorun var ama o kadar kötü değil. Bu açıdan nisan- mayıs beklediğimden iyi gidiyor.” Bank Pozitif Yönetim Kurulu Başkanı ve CEO’su Hasan Akçakayalıoğlu da farklı bir noktaya dikkat çekiyor: “Bu gösterge büyüme dönemleriyle eş zamanlı gitmiyor. Belli bir zaman farkıyla yansıyor. Mevcut sektör oranlarımız, bugün için sağlıklı sınırlarda.” Ekonomideki trende bağlı olarak bu göstergede olumsuz seyir olabileceğine dikkat çeken Türkiye Finans Genel Müdürü Derya Gürerk, “Burada yüzde 4,5’in üzerinin alarm seviyesi olduğunu söyleyebiliriz” diyor. Serra Akçaoğlu ise bu oranın yüzde 7-8’in üzerinde seyretmesini sınır olarak tanımlıyor. Peppers&Rogers’tan Ozan Eryavuz’a göreyse takip oranlarının bireysel ve KOBİ kredilerinde yüzde 4 ve bireysel kredi kartlarında yüzde 10’a yaklaşması tehlike işareti.
AKTİF KÂR YAKIN MERCEKTE Akbank Genel Müdür Yardımcısı Atıl Özus, sektörde büyümenin sağlıklı olup olmadığını tüm bu verilerin sonucu olarak ortalama aktif getirisinden takip ettiklerini söylüyor. 2015’in ilk çeyreğinde sektörde aktif kârlılık yüzde 1,26 olarak gerçekleşti. Oysa 2009 sonunda yüzde 2,42 aktif kârlılık yaşanmıştı. 2014 yıl sonundaysa bu veri, yüzde 1,24 ile dip seviyesini gördü. Odeabank Genel Müdürü Hüseyin Özkaya, “Aktif kârlılığın en az yüzde 1 civarında olması lazım. Türkiye’nin bugünkü koşulları içinde bence yüzde 1’in altında alarm verir” diyor. Aynı şekilde sürekli takip altında tutulan özkaynak kârlılığında da uzmanlar, tehlike sınırının ülkeden ülkeye değişeceğini belirtiyor. Özkaya ise bu konuda “5 yıl önce Türkiye’de bu oran yüzde 20’lerdeydi. Şimdi yüzde 11,4. Zaten yüzde 10’un altı alarm verir” şeklinde yorum yapıyor. Derya Gürerk, özkaynak kârlılığında yüzde 10 ve altı seviyelerin, enflasyonun da önümüzdeki yıllardaki seyrine bağlı olarak hassas olduğunun altını çiziyor. Bağımsız yönetim kurulu üyeliği yapan danışman Mehmet Sönmez, ilk çeyrekte yüzde 11,4 olan özkaynak kârlılığında enflasyonun bugünkü seviyelerini düşünerek yüzde 10 altına inilmemesi gerektiğini söylüyor.
~
GİDER GELİRİN NE KADARI OLMALI? Bankaların giderlerinin gelirlerine oranı bu noktada hayati önem taşıyor. Tabii her banka, büyüme stratejisine göre oranı kendi belirliyor. Mehmet Sönmez’e göre şube sayısı yüksek ve her alanda hizmet veren büyük ve orta boyutlu bankalarla sektöre yeni girmiş ya da büyüme atağındaki orta küçük ölçekli bankaların gider gelir rasyoları çok farklılık gösterebiliyor. Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın da bu gerçeği şöyle örneklendiriyor: “Bankanın strateji değişimi dönemlerinde kısa vadede dönüşü olmayan giderlere bakarız. Şube açarsınız, altyapı yatırımlarınız olur. Bu rasyo oturmuş bir banka ile yeni yatırım yapan banka arasında çok farklı çıkar. Biz şimdi bir katılım bankası kuruyoruz. Kuruluş masrafları yüksek. Bu oran da yükselecek ama gideri yıllara yayacağız.” 2015’in ilk çeyreğine göre sektörde ortalama gider/gelir oranı yüzde 38. Dünyada ise bu oran yüzde 50’lerde. Mehmet Sönmez’in de değindiği gibi burada bankaların, stratejilerine göre belirledikleri süre sonrası kabul edilebilir ortalamalara yani yüzde 60’ın altına inmeleri gerekiyor.
STRATEJİYE ÖZEL İZLENENLER Her bankanın, kendi orta vadeli büyüme planlarına bağlı olarak takip ettiği veriler var. Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın, “Her hafta tahmini bir kâr beklentisinde bulunuruz. Bu verilerde olağanüstü yukarı ya da aşağı gidişleri inceleriz. Bir defalık yapılmış işlemleri arındırdığımızda her şey planladığımız gibi gidiyor mu diye bakarız, bu önemli” diyor. Akbank’ta da personel başına krediler, mevduat ve gelirler gibi ana verimlilik göstergeleri yakından inceleniyor. Akbank Genel Müdür Yardımcısı Atıl Özus, “2014 sonu itibarıyla personel başına kredi ve mevduat toplamı büyüklüğümüz, 2011 sonundaki 10,8 milyon TL’den yıllık yüzde 16 artışla 17 milyon TL’ye yükseldi. Sektör ortalaması ise 2014 sonunda 10,6 milyon TL oldu.” diyor.
DİJİTALLEŞMENİN ETKİSİ Bankaların sağlıklı gelişimi için teknolojilerinin gelecek stratejileriyle uyumlu gitmesi de hayati önem taşıyor. TEB Genel Müdürü Ümit Leblebici, baktıkları göstergeleri şöyle aktarıyor: “Son dönemde sektörlerin büyüme, arz-talep verilerini tek tek inceliyor ve her sektör için ayrı bir strateji oluşturuyoruz. Bir de ‘bankamızı ne kadar dijital yapabiliyoruz’, ‘işlerin ne kadarı dijital kanaldan geliyor’ buna bakıyoruz. Şubatta CepteTEB’i lanse ettik, sonuçlarını yakından takip ediyorum” diyor. Şubesiz bankacılığı benimseyen Bank Pozitif’in CEO’su Hasan Akçakayalıoğlu da “Biz butik çalışan bir bankayız. Bireysel bankacılıkta şubesiz olarak, teknolojik kanallar üzerinden tüketici kredisi veren bir iş modelimiz var. 17 kişilik ekiple 1 milyon kredi işlemi yapabiliyoruz” diyerek burada yakaladıkları verimliliğin altını çiziyor. Kurumsal alanda etkin Burgan Bank’ın genel müdürü Murat Dinç ise bu dönemde en çok aktif kalitelerini gözeterek büyümeyi hedeflediklerini aktarıyor. Dinç, “Geçen yıl sonu kredilerin aktifteki payı yüzde 74,5, sorunlu kredi oranımız yüzde 2’ydi” şeklinde konuşuyor.
~
Türkiye'ye Özgü Sinyaller
DÖVİZ KREDİSİNDE FARK
Aslında tüm dünyada bankacılık alanında işlerin iyi gidip gitmediği aynı göstergelerle takip ediliyor. Ama Türkiye’ye özgü, hassas veriler de yok değil. EY Türkiye Finansal Hizmetler Lideri Selim Elhadef, “Yerel bazı farklar sisteme değişik özellikler katabiliyor. Örneğin, Türkiye’de geleneksel olarak döviz kredisi şirketler tarafından tercih ediliyor. Bireyler döviz borçlanamıyor. Oysa yurtdışında tam tersi, şirketlerin genelde yerel para cinsinden borçlandığını görüyoruz. Bunun gibi ülke merkez bankalarının farklı para politikası, kredi karşılığı tercihleri veya tahvil piyasasındaki farklı uygulamalar bankacılık sistemlerine yansıyor. Bu açıdan, aynı göstergeye baksak bile kıyaslama yapılamıyor. Verileri, ülkenin iç dinamiklerine hakim olarak incelemek gerekiyor” diyor.
BASEL 3 ETKİSİ Peppers&Rogers Finansal Hizmetlerden Sorumlu Direktör Ozan Eryavuz da farklı göstergelere örnek olarak, “Basel 3’e adaptasyon süreci gelişmiş pazarlarda daha hızlı olacağı için bu ülkelerin bankacılık sistemlerinde likidite, kaldıraç ve sermaye ilişkili göstergelere verilen önemin daha yukarıda olacağını öngörüyoruz. Türkiye de önümüzdeki yıllarda bu trendi takip edecektir. Biz bir de iç pazarda kredilerin segment gelişimine yani kurumsal/ticari- KOBİ ve bireysel olarak dağılımına bakılması gerektiğini düşünüyoruz. Burada KOBİ kredilerinin payının artması, ticari anlamda tabana yayılma sağlayacağı için orta ölçekli bankaların dalgalanmalardan daha az etkilenilmesini sağlayacak” diye konuşuyor.

Hüseyin Özkaya / Odeabank Genel Müdürü
"Gider / Gelir Oranımız Yüzde 60'larda"
SERMAYEDAR MARKAJI
Bankalarda sermayedar, sürekli olarak istediği performans getirilerini alıp almadığını kontrol eder. ‘Bankanın sonuçlarından memnun muyum’ sorusunun yanıtını arar. Banka içinde de belirlenen stratejiye göre farklı göstergelere bakılır. Ama küçük- büyük, yeni ya da oturmuş tüm bankalarda bence aynı veriler takip edilir, hiç fark olmaz. Burada en önemli gösterge özkaynak kârlılığıdır. Sermayedar, ‘sermayeme yüzde kaç kâr sağlıyorum’ bunu yakından inceler. Aynı şekilde aktif kârlılık da çok önemli.
DÜNYADA YÜZDE 50 Tabii bir diğer önemli gösterge gider/gelir oranı. Banka yeni yatırımlar yapıyor, şubeler açıyorsa bu oran, daha yüksek çıkıyor. Ancak bankanın stratejisine paralel belli bir dönem sonunda bu oranda, sektör ortalamalarına inmek gerekiyor. Odeabank’ta bizim gider/gelir rasyomuz yüzde 60’larda. Ama tabii çok az şubeli, sadece kurumsal bankacılık yapan bankalarda bu oran, yüzde 30’lara kadar inebilir. Kitle bankacılığı yapan, KOBİ ve bireysel bankacılıkta etkin olan bankalarda ise gider/gelir rasyoları uluslararası normlarda yüzde 50’lerdedir.

Derya Gürerk / Türkiye Finans Genel Müdürü
"Gelir Yaratma Potansiyeli Artmalı"
NERELERE BAKIYORUM?
Sektörün gelişimini, temelde kredi ve mevduattaki hacimsel büyümeler, gelir/gider oranı, takipteki alacaklar oranı, kârlılık marjlarını inceleyerek takip ediyorum. Bu verilerde sektörün 2015 Mart ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre ortalama aktif getirisi ve marjları değişmezken, özkaynak kârlılığında bir düşüş yaşandı. Tahsili gecikmiş alacaklar ve kârlılık konularında olumsuz performans gözlemliyoruz.
DİP NOKTASINDAYIZ Gelir/gider oranında 2007 yıl sonundan beri görülen dip noktalara yakın seviyelerdeyiz. Sektörün giderlerine karşı gelir yaratma potansiyeli artmalı diye düşünüyorum. Net faiz marjında da 2007 yıl sonundan beri görülen dip noktalara yani 3,7 oranına yakınız. Bu da sektör kârlılığına olumsuz yansıyor. Biz kendi bankamız içinde de bunlara ek olarak, net faaliyet geliri/ ortalama aktifler, kâr marjı ve ortalama aktif getirisi oranlarını yakından takip ediyoruz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz