Tüketici talebi üreticileri daha çevreci yapıyor

Sürdürülebilirlik Türkiye için henüz yeni bir kavram.

1.08.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Tüketici talebi üreticileri daha çevreci yapıyor


Şirketler dünyası da bu konuda yol almaya başladı. Odak Kurumsal Gelişim Hizmetleri'nin kurucu ortakları Semra Sevinç ve Sevinç Onay, gelinen noktayı yeterli bulmuyor. "Türkiye'de teknik taraf iyi gidiyor ama pazarlama yöneticilerinin ve karar vericilerin iş süreçlerine sürdürülebilirliği koyması gerekiyor. Buralarda biraz daha zayıfız" diyorlar. Onlara göre tüketici talep ettikçe üreticiler daha çevreci olacak. Semra Sevinç ve Sevinç Onay kardeşler başarılı bir girişimin ortakları. Her ikisi de Boğaziçi Üniversitesi'nden mezun olduktan sonra farklı şirketlerde çeşitli pozisyonlarda çalıştı. 2000 yılında da marka ve stratejik yönetim danışmanlığı vermek üzere Odak Kurumsal Gelişim Hizmetleri'ni kurdular. Zaman içinde sürdürülebilirlik konusunda uzmanlaştılar. Henüz bir iki yıl öncesine kadar Türkiye'de sürdürülebilirlik kavramı çok fazla bilinmiyorken onlar şirketlere sürdürülebilirlik konusunda yol gösterme misyonunu üstlendi. Odak Kurumsal Gelişim, bugün sürdürülebilirlikte kat edilen yolda pay sahibi olmaktan gururlu. Sevinç ve Onay kardeşler, bu konuda alınacak yolun henüz çok başında olunduğunun altını çiziyor. Odak Kurumsal Gelişim Hizmetleri'nin kurucu ortakları Semra Sevinç ve Sevinç Onay, Türkiye'de sürdürülebilirliğin geldiği son durumu Green Busines'a şöyle değerlendirdi:

Öncelikle Odak Kurumsaldan ve faaliyet alanlarından bahseder misiniz?
- Odak Kurumsal, 2000 yılında kuruldu. 2000 yılında marka, stratejik yönetim ve perakende konularında konferans düzenleyerek işe başladık. 2008'e kadar ağırlıklı olarak bu konularda çalışmalara devam ettik. 2008'e geldiğimizde şirketlerin fark yaratma konuları sürdürülebilirlik kavramı ile daha farklı bir platforma geçmeye başladı. Çünkü herkes, marka olmanın gereklerini tamamlamıştı. Fark yaratmak demek aynı zamanda sorumlu olmak demekti. Sürdürülebilirlik konusunda çalışmaya başlamamız 2008'de oldu. Türkiye'de sürdürülebilirlik, çevreye, topluma karşı sorumlu para kazanırken çevreye ve topluma olan sorumlulukların da yerine getirilmesi noktasından hareket etti.

2008 yılında Türkiye yeşil konusuna nasıl bakıyordu?
- O dönem yeşil denilince tesislerin, fabrikaların, ofislerin çevreye daha az zarar vermesi anlaşılıyordu. Tesislerin çevreyle uyumlu hale getirilmesinin yolları aranıyordu. Türkiye'nin Kyoto Anlaşması'nı imzalaması, bizim birinci yeşil tesisler konferansımıza denk gelmişti. 2010 yılına geldiğimizde birlikte yola çıktığımız şirketler, bu platformun iki günlük geniş bir platform olması konusunda öneride bulundu. 2010 Ekim ayında yeşil tesisler konferansını iki gün gerçekleştirdik. Öte yandan o dönem görüştüğümüz zaman söyleyecek sözü olan şirket sayısı çok azdı. 2 uluslararası, 1 ulusal büyük şirket dışında hiç kimse bu konferansta yer alamadı.~

Peki sürdürülebilirlik konusu tam olarak ne zaman telaffuz edilmeye başladı?

- 2011 yılında yeşil tesis tarafı Türkiye'de çözülmeye başladı. Herkes fabrikasını, binasını, ofisini çevreye uygun hale getirdi. İşte sürdürülebilirlik konusu, dört tarafı ile de konuşulur oldu. Yani çevresel, toplumsal, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik gündeme geldi. Biz Odak olarak artık "yeşil tesisler", "yeşil iş" konferansı yapalım dedik. Sürdürülebilirlik akademisi gerçekleştiriyoruz. 2011 Mart-Nisan-Mayıs aylarında sürdürülebilirlik akademisi iş dünyasına ücretsiz eğitimler verdi. Eylül ayından itibaren bu kez Anadolu'yu dolaşmaya başlayacak. İzmir, Konya, Kayseri ve Gaziantep gibi şehirler de sürdürülebilirlik akademisi planları içinde yer alıyor. Sürdürülebilirlik akademisi, iş dünyasında beklenilenin üzerinde bir ilgi gördü. Ayrıca Boğaziçi Üniversitesi'nde Greenfest yaptık. Şimdi farklı üniversitelerde bu programlara devam edeceğiz. Odak Kurumsal olarak kurumsal sosyal sorumluluk projeleri de gerçekleştiriyoruz. Şirketlerle işbirliği yapıyoruz.

Türkiye'deki şirketleri sürdürülebilirlik açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Sürdürülebilir olmak, çevreye duyarlı ürün üretmek, üretim yapmak tüketicinin talep etmesi ile daha da gelişiyor. Tüketici bunu talep ederse üretici şirketler daha çevreci ürünler yapıyor, reklamlarını o tarafa kaydırıyor, iş süreçlerinde "Ben böyleyim" diyorlar. Daha çok talep edildikçe marka değerleri artıyor. Piyasadaki fiyatları yükseliyor. Uluslararası büyük bir araştırma şirketi ile "Tüketici ne istiyor" diye bir tüketici algı araştırması gerçekleştiriyoruz. Konferansta bölgesel, cinsiyet, eğitim gibi farklı profillerde sonuçları açıklamış olacağız. Yeşil şirketlere kadınların daha duyarlı olduğunu tahmin ediyoruz. Sonuçları ölçüp o noktadan devam edeceğiz. Kurumları da ölçmek istedik. Kurumların çok farklı projeleri var. Kendi PR'larını yapsın ya da yapmasınlar, karbon emisyonları ile ilgili çeşitli ölçmeler, iyileştirme programları yapıyorlar. Biz de kim, neyi, ne kadar yapıyor ya da yapmıyor diye araştırma yapıyoruz. Orada bir verifikasyon şirketi ile işbirliği gerçekleş-
tiriyoruz. Yani Türkiye'deki kurumların ne kadar yeşile yürüdüğünü konuşuyor olacağız.

Sürdürülebilirlik konusu Türkiye'de genellikle kurumsal sosyal sorumluluk projesi olarak algılanıyor. Bu algı hala sürüyor mu?
- Sürdürülebilirlik, sosyal sorumluluk değil. Sürdürülebilirlik, hem yukarıya hem ileriye bakmaktır. Bireysel, kurumsal, şehirsel, bir de diğer tarafta marka değerimizi artıracağız, çok güçlü bir şirket olacağız. Hisselerimiz iyi olacak. Bütün yaptıklarımızı sürdürülebilir olmak için yapıyoruz. Bunu yaparken de artık çevreyi düşünmek zorundayız. En güçlü ilk 500 şirkete baktığımız zaman birinci sırada Wal-Mart var. Wal-Mart'ın sürdürülebilirlikle ilgili yaptığı çalışmalar gerçekten inanılmaz. Tedarik zincirini de buna göre yönlendiriyor.

Peki devlet şirketleri bu konuda teşvik ediyor mu?
- Devlet çok ciddi adımlar atıyor. Enerjide sera gazı ile ilgili envanter yaptı. Karbon salımı ile ilgili zorunlu maddeler gelecek. Devlet bu konuda geçmişegöre inanılmaz iyi çalışıyor. Geçen hafta ulusal eylem planı açıklandı. 2020'lere kadar neler yapılacak? Enerji nasıl verimli kullanılacak? Dönüşüm nasıl olacak, suyun kullanımı ile ilgili neler yapılacak? Bu soruların yanıtları eylem planında aranıyor. Devlet destekliyor ama devlet henüz ceza vermiyor. Şimdi yaptırım zamanı geldi. Birçok oturumda da onu söylüyoruz. Yaptırım olunca önümüzdeki dönemlerde yeşil iş dünyasını çok güzel günler bekliyor olacak. Geleceğe giden tek yolun bu olduğunu düşünüyoruz.~

Peki şirketler sürdürülebilirlik uygulamalarını zorunlu hale geldiği için mi uygulayacak?
- Şirketlerin bir kısmı mecbur oldukları için buna uyuyor. Bir kısmı da her konuda olduğu gibi liderlik yapmak için bu uygulamaları gerçekleştiriyor. Uluslararası ve ulusal arenada, "Ben güçlüyüm" diyor. Bu bir sosyal sorumluluk değil. Her kurum para kazanmak istiyor. Ancak kurum para kazanırken çevreyi de düşünmek zorunda.

En nihayetinde sürdürülebilir olmak demek ekonomik boyutta verimli olmak da demek öyle değil mi?
- Bu iş için yatırım yapılması lazım. Avrupa Birliği uyum projesinde ilk açılan fasıl çevreydi. Özellikle sanayinin AB standartlarına uygun hale gelmesi için 56 milyar dolarlık bir yatırım yapmak gerekiyor. Bunu günlerce zaten sizler yazdınız. Bunun 36-38 milyar doları devlet tarafından karşılanıyordu. Özel sektörün yapması gereken bir yatırım var. AB üyesi olmak için dahi böyle bir para harcamak lazım. Özel sektör mecbur kalmadıkça yatırım yapması gereken alanlara yatırım yapmıyor. Yönetim bilincinin farklılaşması lazım.

KARNESİ EN İYİ KURULUŞLAR
SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKTE KİMLER İYİ?
Eczacıbaşı, Koç ve Sabancı bu konuda çok iyi. Bazılarını duyuyor, bazılarını duymuyorsunuz. Karbon envanterlerini çıkarıyorlar, bunlar iş süreçlerine sürdürülebilirliği eklemiş şirketler. Arçelik ürünleriyle bugün dünyanın beyaz eşya üreticilerine örnek bir şirket.
A-PLUS ÜRÜN FARKI
1985 öncesinde üretilmiş bir çamaşır makinesi kullanan kişinin elektrik sarfiyatı şimdiki A plus çamaşır makinesine göre enerji açısından yüzde 65, suyu tüketme açısından yüzde 42 daha fazla. Ben bunu Arçelik'ten değil Elektrik işleri Etüt idaresi'nden duydum.
FAIR TRADE'İ BİLEN YOK
Tekstilcilerimizde çok önemli örnekler var. Yeşim Tekstil, bu alanda öne çıkıyor. Fair trade anlaşmasını imzalayan tekstil şirketleri böylelikle ondan ürün satın alan şirketlere, "Ben adil ticaret yapıyorum" mesajını veriyor. Starbucks dünyanın her yerinde fair trade yapıyor, ama Türkiye'de hiç anlatmıyor. Biz de fair trade'i bilen yok.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz