Hatay'ın dünyaya açılan kapısı Payas

Payas, çeşitli medeniyetlerin izlerini taşıyor. Şehir, tarihi eserleri ve yeniden düzenlenen sahiliyle turizm yatırımcılarını bekliyor.

1.07.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Hatay'ın dünyaya açılan kapısı  Payas



Payas, Anadolu'yu Suriye ve Ortadoğu'ya bağlayan en kullanışlı güzergah üzerinde olduğu için, tarihin her döneminde stratejik bakımdan önemli bir yerleşim bölgesiydi. Eski çağlardaki adı Baias olan Payas, sonraları Bayyas, Bayas ve son olarak da Payas adını aldı. Beldeyle ilgili antik çağlara ilişkin çok fazla kayıt yok. Ancak Karbeyaz bölgesinde bulunan çok sayıda mezardan, Payas'ın Hititler döneminde önemli bir şehir olduğu anlaşılıyor. Payas eski çağlarda İran İmparatorluğu sınırları dahilinde iken, sonradan Büyük İskender'in, daha sonra sırasıyla Romalılar, Memluklar, Ramazanoğulları ve Osmanlı Imparatorluğu'nun hakimiyetine girdi. Yavuz Sultan Selim zamanında, 1516 Mercidabık Savaşı ile Osmanlı topraklarına katıldı. Birinci Dünya Savaşı yıllarında çevre bölgelerin Fransızlar tarafından işgal edilmesine rağmen Payas işgale uğramadı. Cumhuriyet'in ilanından 1939'da Hatay'ın alınmasına kadar, Türkiye-Suriye arasında bir sınır şehri olarak varlığını sürdürdü. 23 Temmuz 1939 tarihinde Hatay toprakları Türkiye'ye bağlanınca Payas da Dörtyol ilçesi ile birlikte yeni kurulan Hatay vilayetine bağlandı. Hitit, Asur, Pers, Yunan, Helenistik, Roma, Bizans, Erken Arap, Haçlı, Ceneviz ve Memluk akınları ve uygarlıklarına sahne olan Payas, esas kimliğini Osmanlı döneminde kazandı.

120 MİLYON YILLIK MAĞARA
Kervansarayı, Sarı Selim Camii, hamamı, kalesi ve Cin Kulesi gibi önemli tarihi eserlere sahip Payas'ın yeni düzenlenen sahili, plajı ve piknik alanları da gezilmesi gereken yerler arasında. Ayrıca Sincan Yaylası'nda bulunan ve 120 milyon yıllık olduğu tahmin edilen, içinde sarkıt ve dikitler bulunan tarihi mağara da arkeolojik öneme sahip. Payas'ta henüz sinema ve tiyatro yok; ancak her yıl Payas Belediyesi tarafından 19 Mayıs Gençlik Şöleni kapsamında çeşitli sanatçılar konser veriyor. Bunun yanı sıra beldedeki kültürel yaşama halk kütüphanesi de katkıda bulunuyor.

PAYAS'IN HAZİNELERİ
Payas, kültür turizmi meraklılarına çok şey vaat ediyor; Türkiye'nin en büyük kervansarayı, dünyanın meyve veren en yaşlı zeytin ağacı, Mimar Sinan'ın nadide eserlerinden Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Haçlılardan Mustafa Kemal'e uzanan hikayesiyle Payas Kalesi ziyaretçilerini bekliyor. Tarih boyunca pek çok medeniyet ve devlete ev sahipliği yapan Payas, Yavuz Sultan Selim zamanında Osmanlı topraklarına katıldı. Osmanlı, hakimiyet kurduğu her toprakta olduğu gibi, Payas'ta da önceki medeniyet ve devletlerin mirasını sahiplenerek, bozmadan, tekrar inşa etmek suretiyle yaşattı. Bu duruma en güzel örnekler; Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi, Payas Kalesi, Cin Kule ve İpek Yolu Köprüsü. 15681577 tarihleri arasında inşa edilmiş bu eserler, Payas'ın bölgede seçkin bir konuma gelmesini, kültürel, ekonomik ve askeri bakımdan bir altın çağ yaşamasını sağladı. Buharlı gemilerin kullanılmaya başlandığı döneme kadar, Sürre Alayları'nın ve Hicaz'a giden hacıların kullandığı güzergah olan Payas'ın iskelesi ve tersanesi de, deniz ticareti ve askeri güç açısından beldeye ayrı bir önem kazandırdı. Payas ayrıca, İpek Yolu ile Halep'e giden malların Kıbrıs ve Akdeniz ülkelerine sevk edildiği bir limandı.~

SOKULLU MEHMET PAŞA KÜLLİYESİ
1574 yılında, devrin kudretli sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa tarafından mimar başı Mimar Sinan'a yaptırıldı. Istanbul-Halep-fiam-Hicaz yolu üzerinde, Hac ve İpek Yolu kervanlarının kesiştiği noktada yer alan bir menzil külliyesi olarak inşa edildi. Türk-İslam mimarisinin en güzel ve en güzide eserlerinden biri olan külliyenin inşa tarihi, Mimar Sinan'ın "Ustalık eserim" dediği Edirne'deki Selimiye Camii ile aynıdır. Bu nadide esere, Mimar Sinan'ın mimarlık birikiminin bir özeti denilebilir. Külliye, cami, hangah (tasavvuf eğitimi verilen derslikler), mahalle mektebi, arasta (çarşı), hamam, kervansaray, tabhane (misafirhane) ve imarethaneden oluşan büyük ve çok amaçlı bir yapıdır.

SARI SELİM CAMİİ
Bugün II. Selim'in ismiyle anılan cami, yapıldığı tarihten bu yana ibadete kapatılmadı. Caminin son cemaat mahalli yedi revaklı. Ancak avluyu çevreleyen bütün revaklar gibi cami önündeki orijinal revaklar da, kaynaklarda bilgisine rastlanmayan bir sebepten dolayı, bilinmeyen bir tarihte tamamen yıkıldı. Caminin ön revakları, yakın bir tarihte beton, taş ve demir kullanılmak suretiyle gerçeğine sadık kalınarak onarıldı. Cami avlusunda yıkılan revakların kaideleri duruyor. Caminin planı, erken devir camilerinde görülen ters 'T' planına sahip. Mimari plandaki bu geriye dönüş, Mimar Sinan'ın genelde yeniliğe açık mükemmeliyetçi anlayışında, eskiyi tümüyle terk etmenin yeri olmadığını gösteriyor. Mimar Sinan böylece, eski veya yeni her mimari planın kendisine has bir ifadeye sahip olduğunu anlatmak istemiştir.

HANGAH
Cami avlusu 18 hücreden meydana gelen bir hangahla çevrelenmiş. Hangahın odacıkları avlunun doğu, batı ve kuzey duvarları boyunca sıralanıyor. Bu hücrelerin ön kısmı aslında revaklı olmakla beraber, bu revaklar günümüze ulaşmamış. Revakların altına gelen kısım, avlu zemininden yüksek tutulmuş. Hücrelerin hepsi birer kapı ve pencereyle avluya açılıyor ve hepsinin içinde dolap nişleri (mimari yapılarda duvar içinde bırakılan oyuklaraverilen ad) ve ocaklar bulunuyor. Tasavvuf eğitiminin verildiği derslikler olan hangahlar, daha sonraki tarihlerde medrese olarak kullanılmaya başlandı. Yakın tarihte medreselerin kapatılmasına kadar öğrenci yetiştirmeye devam etti.

ARASTA
Külliyenin fiziki açıdan merkezi sayılabilecek arasta, 48 dükkandan oluşuyor. Kuzey ve güneye açılan kapılarıyla İpek Yolu, yani ticaret yolu ve hac yolunun tam üstünde olacak şekilde inşa edilmiş. Doğu duvarındaki bir taç kapıyla kervansaraya, batı kısmındaki büyükçe bir kapıyla da külliyenin yanındaki kalenin kapısıyla aynı hizada olmak üzere dışarıya açılıyor. Batı kısmındaki kapılardan biri cami avlusuna açılırken, bir diğeri erkekler hamamına girişi sağlıyor. Arasta, devrinin en işlek kervan ve hac yolu üzerinde bulunduğu için, inşa tarihinden itibaren birkaç yüzyıl boyunca canlı bir ticari hayata sahip oldu. Arasta, ticaret yollarının buharlı gemilerin etkisiyle değişikliğe uğramasıyla ve Çukurova bölgesinde eşkıyalık faaliyetlerinin artış göstermesiyle önemini kaybetti.

DENİZALTININ GÜZELLİKLERİ
Payas'ın denizi ve çevresi de bol güzellik vaat ediyor; taşlıklar, kayalıklar, tepeler, kumullar, tarihi liman kalıntıları ve mercan kayalıkları... Dip akıntısının olduğu denizde balık çeşitleri de bol miktarda bulunuyor; lagos, jumbo karides, orfoz, akya, kaya balığı, fener balığı, dil balığı, gümüş balığı, çipura, naylon balığı, lüfer, kalkan, ceylan, palamut, mezgit, kefal, levrek, istavrit, mezgit... Payas, dalış eğitimi için de bir merkez niteliğinde. Çevre şartlarının uygun olduğu bölgede, 30 metre açıktan dalış yapılabiliyor. Burada derinlik 60 metreyi buluyor.

DAMLATAŞ MAĞARASI Payas'taki Damlataş Mağarası 120 milyon yaşında. Mağarada görülmeye değer sarkıt ve dikitler bulunuyor. Payas Şelalesi,Türkiye'nin suları en yüksekten düşen şelalesi olma özelliğine sahip.~

ŞİFALI MERYEM ANA SUYU
Sincan yaylası mevkiindeki Şifalı Meryem Ana Suyu şifalı kabul ediliyor.Yöre halkı, suyun cilt hastalıklarına iyi geldiğini söylüyor. Suyun bulunduğu alanda, bir de kilise kalıntısı bulunuyor. Rivayete göre; Meryem Ana ve Hz. İsa, pınarın bulunduğu yerde konaklamış ve vaftiz yapmış. Bu yönüyle, bölgenin Hıristiyanlar tarafından uzun yıllar boyunca ziyaret edildiği sanılıyor.

DUA KUBBESİ
Arasta'nın ortasından, biri kale tarafına, diğeri kervansaraya açılan karşılıklı kapıların üstünde yüksekçe bir kubbe bulunuyor. Bu kubbe, her biri ahilik teşkilatına bağlı esnafın sabah namazlarından sonra altında toplanıp beraberce dua ettikleri dua kubbesi.

KERVANSARAY
Dua kubbesinin doğu kısmındaki büyük kapı, kervansaraya giden bir koridora, koridorun loşluğu kervansarayın geniş avlusuna açılıyor. Burası Türkiye'nin en büyük kervansarayı. Kervansarayın, gökyüzünü adeta kucaklayan hac kafileleri ve ticaret kervanları geldiğinde şenlenen bu geniş ve üstü açık avlusu, kuzey, güney ve doğu yönlerinden önü revaklı olarak çevrelenmiş. 'U' şeklindeki kervansaray yolcuların toplu olarak dinlendikleri kısım.

TABHANELER
Kervansarayın Arasta duvarına bitişik batı kısmında sağlı sollu üçer bölüm halinde, kendi özel avlularına açılan odalardan oluşan tabhaneler yer alıyor. Tabhaneler, özel kullanım için tasarlanmış dinlenme odaları ve muhtemelen ailesi ile birlikte seyahat eden kişilere ve hatırı sayılır yolculara tahsis edilirmiş.

İMARETHANE
Kervansarayın güney kısmındaki kapıdan imarethaneye (yoksullara ve öğrencilere yiyecek dağıtmak için kurulmuş hayır kurumu) geçiliyor. İmarethane kiler, fırın, yemek yeme bölümü ve mutfaklardan oluşuyor, imarethanenin doğu kısmındaki diğer bir kapı ise bir avluya ve oradan da mahalle içine açılıyor. Böylece imarethanenin de halk tarafından kolayca kullanılması sağlanmış, imarethanenin mutfaklarında, yüzyıllar boyunca öğrenciler ve ihtiyaç sahipleri için yemek kazanları kaynamış.

ÇİFTE HAMAM
Arasta'nın batıya bakan cephesindeki kapılardan biri erkekler hamamına açılıyor. Çifte hamamın kadınlar kısmına ise dış taraftaki bir kapıdan gidiliyor. Kadınlar hamamına giriş kısmı bugün kapalı. Çifte Hamam, klasik Osmanlı hamam mimarisinin özelliklerine sahip. Erkekler hamamı üç kısımdan oluşuyor. 'Soğukluk' denilen birinci kısmın tam ortasında, orijinal haliyle günümüze kadar gelen bir şadırvan bulunuyor. Soğukluk kısmının etrafı soyunma odaları ile çevrili. Buradan dar bir koridorla 'ılıklık' kısmına, buradan da yine dar bir koridorla 'cehennemlik' denilen sıcak bölüme ulaşılıyor. Bu kısımlarda özel bölmeler ve göbek taşları bulunuyor. Sıcaklığın oluşturulup hamama dağıtıldığı kısma ise 'külhan' ismi verilmiş. Erkekler hamamının ılıklık kısmının sütunlarına kabartma usulüyle işlenmiş çift otağı arasındaki hilal figürü, Osmanlı Imparatorluğu'nun cihan mührü niteliğinde. Buradaki hamam, Cumhuriyet döneminde de kullanılmış.~

KİTABE
Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi'ndeki tek kitabe, arasta içinden kervansaraya açılan büyük taç kapının üzerinde bulunuyor. Aruz vezni ile beş beyit halinde yazılan kitabenin son mısrasında, ebced hesabıyla külliyenin inşa edildiği tarih belirtiliyor: Hicri 983-Miladi 1574. Kitabede günümüz Türkçesiyle, "Alemin kendisiyle övündüğü ve güzel ahlak sahibi, zamanın Süleymanı'nın oğlu Sultan Selim Han'ın veziri; (Sokullu Mehmet Paşa) Bu fani dünyanın geçici olduğunu anladı ve bayrağının daim olmadığını ve bu dünyanın Mihnetlerle dolu bir cehennem olduğunu görerek; Allah rızası için bu hanı yapıp vakfetti ve böylece daha dünyada iken ahiretini abad eyledi; Allah bu emsalsiz eseri kabul ede, doğrusu bu ki Allah böyle hayrı herkese nasip etmez; Bu eseri vakfeden tarih düşüp dedi ki: Ben bu eseri sadece Allah rızası için yolculara vakfettim" yazıyor.

PAYAS KALESİ
Külliyenin batı kısmında, kıyıdan 700 metre uzaklıkta, etrafı hendekle çevrili Payas Kalesi yer alıyor. Haçlılar tarafından yapılan kale, Osmanlılar tarafından 1567-1571 yılları arasında aslına sadık kalınarak yeniden inşa edildi. Külliyeye çok yakın olan Payas Kalesi, fiziki konum itibariyle külliyenin doğu kanadındaki kervansarayın simetrik olarak dengeleyici unsuru gibi duruyor. Mimar Sinan'ın, külliyenin planını, kaleyi de hesaba katarak tasarladığı ve kaleyi külliyenin bir parçası gibi değerlendirdiği anlaşılıyor. Kale, yapıldığı dönemde Sürre Alayları'nı, ticaret kervanlarını koruyan bir karakol ve ileri sefer karargahı olarak hizmet vermiş. Vatan şairi Namık Kemal Kıbrıs'a sürgüne gönderilmek üzere bir süre Payas Kalesi'nde tutulmuş. Cumhuriyet'in ilk yıllarında da karakol ve hapishane olarak kullanılmış. Payas Kalesi, Mustafa Kemal Atatürk'ün Hatay sorunu konusunda bölgeye yaptığı ziyaretlerde de bir çalışma mekanı olarak kullanılmış.

CİN KULE
Osmanlı, Akdeniz üzerinde hakimiyet sağlanması için 1568'de Payas'a tersane ve liman kurulmasını kararlaştırmıştı. Açık denizlerden gelebilecek saldırılara karşı liman ve tersaneyi rahatça savunabilmek ve Payas'taki kale ve külliye için bir ön savunma hattı oluşturmak amacıyla, Üzeyir Beyi ve kadısına bir emirname gönderildi; "Payas sahiline İstanbul'daki Kız Kulesi tarzında bir kule inşa edilmesi ve içine yeterli sayıda top ve sipahi askeri konulması" emredildi. 1577'de Cin Kule inşa edildi. Kule, Sokullu Külliyesi'ne yaklaşık 650 metre uzaklıkta ve kuzeybatı yönünde bulunuyor.

İPEKYOLU KÖPRÜSÜ
Arasta içinden geçen kervan ve hac yolu, güney kapısından çıktıktan sonra Payas Çayı'na varır. Bu çay üzerinde yapılan üç gözlü, kemerli köprü, İpek Yolu ticaretinin külliyeye bağlandığı kısmı oluşturuyor.

10 YIL ANITI
Hatay'ın Türkiye'ye katıldığı 1939 yılına kadar Payas bir sınır şehriydi (Payas Çayı sınırdır). 1933 yılında Cumhuriyet'in 10'uncu yılında Payas halkı bir ilke imza atarak sınıra yakın bir alanda şenlikler düzenleyerek 10. Yıl Anıtı'nın açılışını yaptı.~

BİYOLOJİK ARITMA TESİSİ
Türkiye'nin birçok ilinde hala biyolojik arıtma tesisi bulunmazken, Payas Belediyesi, bu konuda örnek bir çalışmaya imza attı. Belediye, kendi imkanlarıyla rekor bir sürede (99 gün) biyolojik arıtma tesisi yaparak hizmete açtı. Çevreye zarar vermeyen tesisin bulunduğu alanda piknik yerleri bile bulunuyor, ikinci biyolojik arıtma tesisinin planlaması içinde olan belediye, mevcut tesisin Payas'ın uzun yıllar boyunca ihtiyacını karşılayacağını belirtiyor. Payas Belediyesi, Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi ve Payas Kalesi'ni uzun uğraşlar sonucunda vakıflardan devralarak restorasyon çalışmalarına başladı. Belediye, kendi imkanlarıyla restorasyonu tamamlayacak ve hizmete sunacak.

SPORTMEN EV KADINLARI
Belediyenin halka yönelik olarak ücretsiz müzik ve halk oyunları kursları, eğitim seminerleri ve spor faaliyetleri bulunuyor. Müzik kurslarında keman, gitar, bağlama, org dersleri ve bunun yanı sıra konservatuar hazırlık eğitimi de veriliyor. Kurslara katılan bazı genç Payaslılar, artık profesyonel olarak müzik yapıyor. Belediyeye ait spor kompleksinde ise yaklaşık 800 kişi çeşitli dallarda amatör ve profesyonel olarak çalışmalarını sürdürüyor. Ev kadınlarının da, haftanın beş günü spor kompleksine ulaşımları sağlanıyor; özel hocalarla spor yapmalarına imkan sağlanıyor. Ayrıca, mahalle ve sokaklarda herkesin kullanımına açık spor aletleri bulunuyor.

SAHİLİN HAKKI VERİLDİ
Payas'ın sahili yeniden düzenlendi. Kıyı boyunca mesire yerleri açıldı. Payaslılar artık denizi uzaktan seyretmiyor. Payas Belediyesi'nin düzenlemesiyle kullanılamayacak durumda olan plaj tekrar halka açıldı, sahil boyunca mesire alanları inşa edildi ve dört kilometrelik bir yürüyüş yolu yapıldı. Bu düzenlemeler beldeyi, çevre iller için de bir çekim merkezi haline getirdi. Belediye, sahil düzenlemesinde bu kadarla yetinmeyeceklerini, yeni tasarıları olduğunu da belirtiyor. Amaç, Payas'ı huzurlu zaman geçirmek, balık tutmak, tarih ve doğayı bir arada yaşayabilmek için tercih edilecek nezih bir nokta haline getirmek.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz