Yeri geldiğinde gitmesini de bileceksin

Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu ile emeklilik planlarını ve Gaziantep’i konuştuk.

28.03.2014 13:02:130
Paylaş Tweet Paylaş
Yeri geldiğinde gitmesini de bileceksin
Sanko Holding için 31 Aralık yeni bir dönemin başlangıcı olacak. Yaklaşık 20 yıldır şirketin yönetim kurulu başkanlığı görevini yürüten Abdulkadir Konukoğlu, 65 yaşını doldurduğu için koltuğunu kardeşi Zeki Konukoğlu'na devredecek.

Kardeşinin şirkete kendisinden çok daha fazla şey katacağına inandığını söyleyen Abdulkadir Konukoğlu, "Mühim olan Türkiye ekonomisine faydalı olabilmek ve Sanko Holding'in büyümesi. Bu da kan değişikliğiyle olur" diyor.

Bugün sadece Gaziantep’in değil, Türkiye’nin en önemli şirketlerinden biri olan Sanko Holding’in temelleri 109 yıl önce büyük dede Sani Bey tarafından iki dokuma tezgahıyla atıldı.

Dede Zekeriya Konukoğlu’nun geliştirdiği işi baba Sani Konukoğlu büyüttü. Dokumacılık yaparak iş hayatına adım atan Sani Konukoğlu, 1950’li yılların başında Gaziantep’e ilk motorlu tezgahı da getiren yine o oldu.

Bu, girişimci Anteplinin cesaretiyle büyüyen Sanko Holding, bugün tekstil, enerji, inşaat, ambalaj, iş ve tarım makineleri makinaları, bilişim, finans, sağlık, eğitim, AVM, gayrimenkul ve gıda sektörlerinde faaliyet gösteriyor. 

Şirketin yönetim koltuğunda da 1984 yılında Sani Konukoğlu’nun vefatından sonra bayrağı devralan Abdulkadir Konukoğlu oturuyor. Ancak o da 31 Aralık itibariyle görevini bırakarak emekliye ayrılıyor.~
Holdingdeki tüm aktif görevlerini kardeşi Zeki Konukoğlu’na bırakacak olan Konukoğlu, Sadi Konukoğlu Vakfı’nın işlerinin yanı sıra SANKO Üniversitesi’nin kuruluş ve gelişimine odaklanacak, Abdülkadir Konukoğlu’na göre atak yapabilmenin yolu gençlikten geçiyor.

Şimdiye kadar yaptığı tüm görevlerinden biri ona ’’Git” demeden ayrıldığını söyleyen Konukoğlu, “Gaziantep Sanayi Odası Başkanıydım. Devam etsem üç dönem daha başkanlık yapardım ama mühim olan seçilebilmek değil, belirli bir noktaya getirip bırakabilmek.

Gaziantep Spor’u da birinci lige çıkarıp yönetimi bıraktım” diyor.  Sanko Holding Yönetim Kurulu Başkanı Abdülkadir Konukoğlu ile emeklilik planlarını ve Gaziantep’i konuştuk:

Emekliliğinizin Sanko Holding’i nasıl etkileyeceğini düşünüyorsunuz?
Holdingde herhangi bir şeyin değişeceği kanaatinde değilim. Biz sadece kadrodaki bazı bölümlerde 65 yaşını dolduran kişiyi emekliye ayırıyoruz. Gençlere biraz yer vermemiz lazım.

Bu ister baba ister büyük ağabey olsun eğer bir insan ölene kadar iktidarı, şirketi elinde tutarsa yeni beyinler ortaya çıkamıyor. O kişinin ölümünden sonra da sandalye kavgası başlıyor. Ancak siz yerinizi sağlığınızda birine devrederseniz o şirket daha çok büyür.

Atak yapabilmenin yolu gençliktir. Yerime gelecek kardeşim Zeki, benden 6 yaş küçük. Yani 6 sene sonra o da yerini kendisinden sonra gelene bırakacak. Eğer bu düzeni koyamasaydık, Sanko’nun gelişmesini sağlayamazdık.

Burada mühim olan Türkiye ekonomisine faydalı olabilmek ve Sanko Holding’in büyümesi. Bu da kan değişikliğiyle olur.~
Babam Sani Konukoğlu vefat ettikten sonra başkan oldum. Ölene kadar ben mi başkan kalacağım? Ben hep görevlerimi biri bana “Git” demeden bıraktım. Gaziantep Sanayi Odası Başkanı’ydım.

Devam etsem üç dönem daha başkanlık yapardım ama mühim olan seçilebilmek değil, belirli bir noktaya getirip bırakabilmek. Gaziantep Spor’u da birinci lige çıkarıp yönetimi bıraktım. Yeri geldiğinde gitmesini de bileceksin.

Kardeşinizin şirkete neler katacağını, şirketin hangi alanlarda daha fazla parlayacağını düşünüyorsunuz?
Şirkete benden daha fazla şey katacağına inanıyorum. Çünkü, Zeki İngiltere’de tekstil mühendisliği okudu. İnanın, benden çok daha iyi olacak. Zeki, 20 yıldır benim yardımcım. Dün gelip işin başına geçmiş değil. Zaten tekstil ana işimiz, her sene bu alana belli bir yatırım yapıyoruz.

Bu sene yaptığımız yatırım 200 milyon dolardı. Kendimizi devamlı yeniliyoruz. Enerjide atak yaptık, orada büyümeye çalışıyoruz. Yeni bir fabrika satın aldık, iş makinelerimiz daha fazla büyüyor. Kısacası şirketin her konuda daha ileriye gideceği kanaatindeyim, hiçbir endişem yok.

İşlerine karışmam ama herhangi bir soruları olduğu zaman ağabey olarak dinlerim. Zaten onursal başkan olarak devam edeceğim, bu görevde olunca bir nevi danışman gibi oluyorsunuz.

Ben babam hayattayken ona akıl danışır, “Şöyle yapsak nasıl olur” diye sorardım. Ancak babamla hiçbir zaman işletmeyi baba-oğul olarak yönetmedik. Benim çocuklarım da öyle... Yeri geldiği zaman çocuklarıma, kardeşlerime belki bir müdüre söyleyemeyeceğim kelimeleri kullandım, kızdım. ~

“Bu benim oğlum, yeğenim, kardeşim! Bana küser mi, kırılır mı” demedim. Aile şirketleriyle profesyonel şirketler bazı konularda ayrılıyor. Zaman zaman kendime, “Ben profesyonel miyim, amatör mü” diye soruyorum. Aile şirketi olup tamamen profesyonelliği bırakmak da doğru olmuyor. Çünkü, bilhassa tekstil gibi alanlarda çalışan şirketlerin muhakkak aile şirketi olması lazım. Hiçbir tekstil şirketi tamamen profesyonelle yürümez.

Bunun nedeni nedir?
Nedeni şu: Tekstil şirketleri çok hızlı karar verebilmeli, fedakarlık edebilmeli, mümkün olduğunca atak davranmalı. Bu yüzden karı veya zararı mal sahibini sevindirir veya canını çok acıtır. Bu noktada profesyonel bir yönetici karar alırken bazen tereddütte kalır, kaldığı zaman da fırsatı kaçırır. “Acaba patron ne der” dediği an iş biter. Tekstil böyle bir iştir. Anında karar alabileceksin. Tabii ki bazı birimlerde müdürler olur ama işin başında mutlaka aileden canı yanabilecek birinin olması lazım.

PETKİM İHALESİ İÇİMDE UKDEDİR
Sizin canınızın yandığı anlar oldu mu?

Tabii ki zaman zaman bazı şirketlerimiz zarar ediyor. Ancak işi tamamen profesyonel kişilere bıraktığınız zaman daha çok zarar görüyorsunuz. İşin başında olduğunuz zaman daha farklı. Aile şirketi olmasanız da aynısı olur. Çünkü çok iyi bir ortağınız varsa o da kardeşiniz gibidir. 1 lira kaybettiniz mi o da aynı zararı görür, onun da canı yanar. Ama vurdumduymaz ortağınız oldu mu bir an önce işi bitirmek gerekir.

Dönüp geriye baktığınızda keşkeleriniz var mı?
PETKİM’in ihalesini Uzan Grubu almıştı, fırsatı kaçırdık. Hala keşke o ihaleyi alabilseydik diye düşünüyorum. İhaleye Ahmet Zorlu ile ortak girmiştik. Uzanlar ne teklif etsek fazlasını söylüyordu. O ihale hala içimde ukdedir.~
Yönetimde olduğunuz uzun yıllar boyunca nelerden fedakarlık ettiniz?
Size yaşadığım bir olayı anlatayım. Bir gün ailece toplanmış oturuyorduk. Torunlarımdan biri sürekli dünürümün kucağına gidiyor, yanıma gelmiyordu. “Kızım benim kucağıma niye gelmiyorsun? Beni sevmiyor musun” diye sordum.

Bana “Niye seveceğim ki? Sen beni gezdiriyor musun, parka götürüyor musun? Salıncakta sallıyor musun?” dedi. Ben de “Bak ben de senin için para kazanıyorum. Sana güzel elbiseler, oyuncaklar alıyorum” dedim.

“Olabilir, ben parayı ne yapayım” diye yanıt verdi. Çocuk haklı çünkü aylarca beni görmediği oluyor. Telefonumun alarmı her sabah 07.00’de çalar. En geç 09.00-09.30 arası şirkette olurum. İşler ve seyahatler yüzünden evimde 15 gün üst üste yattığımı hatırlamıyorum.

Çok fazla tatile de çıkamıyorum. Emekliliğe doğru gidiyorum diye en çok bu sene tatil yaptım. Ramazan ve Kurban Bayramı’nda bütün aile birlikte tatile gittik. Bir hafta da arkadaşlarımla Bodrum’daydım.

Biraz da Gaziantep’ten konuşalım. Gaziantep’in bu kadar önemli bir sanayi şehrine dönüşebilmesinin sırrı nedir?
Bunun üç tane sırrı var: Devlet yatırımının olmaması, geniş toprağımızın bulunmaması ve Gazianteplinin çok çalışkan olması. Çalışkanlığın da iki nedeni var: Biri Gaziantep’in genlerinden geliyor. İkincisi ise Gaziantep’te eskiden Ermeniler, Yahudiler, Müslümanlar 3 bin yıl birlikte çalışmış.

Gaziantep birbirinden farklı kültürlerle yoğrulmuş. Kentte devletin hiçbir yatırımı bulunmadığı için dedelerimiz ya da babalarımız da işçi, memur olmamış. Çok büyük topraklarımız da yok, bu yüzden çiftçi olamamışız. Bu durumda el sanatlarına yönelmişiz. Geçmişte de Gaziantep el sanatlarında ustaymış.~
Kentte sermaye birikimi nasıl oluştu?
Tabii ki çalışmakla oluştu. Dedemin babasının iki tane tezgahı varmış. Yemene gitmiş, şehit olmuş. Dedem o iki tezgahla çalışmış. Babamın kuşağı o tezgahları motorlu tezgahlara dönüştürmüş. Başka şehirlerde insanlar zengin olunca İstanbul’a giderken dedem veya babamın kuşağı Gaziantep’te kalıyor, göç etmiyor.

Bizler de onların bıraktıklarını holdinglere dönüştürdük. Gaziantep bu sayede Gaziantep oldu. Sanayi sanayiyi doğurdu, Antep’te bu kültür oluştu. Bu bizim genlerimizde var. Genler büyümüş olduğun toplumda görgülerle değişiyor, çocuğuna geçiyor. Antep’te de böyle oldu. Eğer devlet tesisleri olsaydı herkes memur olmaya çalışırdı ve bu şehrin sanayisi böyle gelişmezdi.

Gaziantepli iş adamlarını diğer şehirlerdeki iş adamlarından ayıran en temel özellikler nedir?
Gaziantepli iş adamı kazandığı parayı tesise yatırır. Yani parası demirdendir. Gaziantepli iş adamı daha hızlı karar verir. Ne zaman arasanız, fabrikasına gitseniz herkes işinin başındadır, telefonu 24 saat açıktır. Ayrıca konu Gaziantep meselesi olduğu zaman da mümkün olduğunca ortak akıl vardır.

Güneydoğu Anadolu’nun diğer kentleriyle kıyasladığında Gaziantep’in yüzü yurtdışına daha fazla mı dönük?
Biz 2000 yılında kriz yaşandığında şunu söyledik: “Herkes çantayı alsın, yollara düşsün. Mümkün olduğu kadar farklı iş yapın, komşunuzun yaptığı işi yapmayın.” Şu anda 170 ülkeye ihracat yapıyor Gaziantep. Bu sene de ihracatımız 6 milyar doları geçer. Bizim zamanımızda Gaziantep’te akreditif açmayı bilen Ziraat Bankası’nda bir kişi vardı. İngilizce bilen kişi sayısı çok azdı.

Yurtdışından gelen mektubu İngilizce öğretmeni Nail Bey’e götürürdük, ertesi sabah bize tercümesini verirdi. Tercümeye göre yanıtı yazardık, yine Nail Bey İngilizceye çevirirdi. Ondan alıp müşteriye yollardık. Bir telefon yazdırırdık, gece yarısı çıkardı. Teleks hattı yoktu. Teleks makinesi aldık, şirkette şeridi çekip postaneye götürürdük. Teleks şeridi elinde olursa işin çabuk olurdu. Olmazsa “Ertesi gün gel” derlerdi. Türkiye nereden nereye geldi!~
Şimdi çocuklarımızın hepsi okumuş, ailede İngilizce bilmeyen bir tek ben varım. Gaziantep’te benden küçüklerin çoğu dil bilir. Herkes çocuğunu okuttu, yurtdışında MBA yaptırdı. Eskiden yurtdışında çocuk okutmak çok zordu, para bile gönderemezdiniz. Biz, o dönemde Almanya’da çalışan eski işçilerimizle çocuklara harçlık gönderirdik.

Gaziantep’in eksikleri olduğunu düşünüyor musunuz?
En büyük eksiğimiz şu: Gaziantep’te şirketleşmeyi henüz başaramadık, birleşip çok büyük bir holding kuramadık. Bunun ezikliği içindeyiz. Birkaç kez denedik, olmadı ama eninde sonunda bunu başaracağımızı düşünüyorum. Dünyadaki çok büyük şirketler hep böyle oluşumlar. Ancak bunu yapmak sadece Antep’te değil Türkiye’de çok zor.

Biz o bilince ulaşamadık ama belki çocuklarımız, torunlarımız ulaşır. Almanların bir sözü var: “Bir Alman hiçbir şey yapamaz, 5-6 Alman birlikte çok şey yapar.” Bizde de bir Türk çok şey yapar ama 5-6 Türk bir şey yapamaz. Çünkü bireysel olarak çok başarılıyız, her birimiz bir kahramanız ve diğerinin kahramanlığını hazmedemiyoruz.

“VAKIF VE ÜNİVERSİTEYLE İLGİLENECEĞİM”
KAR BEKLEMİYORUZ

Köşeye çekilip oturmayı düşünmüyorum. Daha çok vakıfla ve üniversiteyle ilgileneceğim. Şirkette de bana ihtiyaç duyulduğunda yine burada olacağım. Sanko olarak bin 500’e yakın üniversite öğrencisine burs veriyoruz. Bugüne kadar kentte 21 okul, 2 fakülte, 1 1 cami yaptık.

Şimdi de ilahiyat fakültesi ve İslahiye’de imam hatip lisesi yaptırıyoruz. Gaziantep’te böyle bir sosyal sorumluluk çerçevesinde üniversite kuruyor, bir kar beklemiyoruz. Parayı öbür dünyaya götürecek halimiz yok. Bu memlekete bir taş dikerseniz o, sizin eseriniz olur.

KARDİYOLOJİ BÖLÜMÜ YOKTU
Gaziantep’te 10’un üzerinde hastanemiz var. Üniversitemiz de hemşirelik ve sağlık bilimleri konusunda eğitim verecek. Gaziantep’in ileride Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin sağlık merkezi olacağına inanıyorum. Eskiden kentte sağlık konusunda yeterli hizmet yoktu. ~
Babam Sani Konukoğlu’nu 1994 yılında kaybettik. Vefatından önce üç, dört kez hasta oldu, dünyanın her tarafındaki hastanelerde tabiri caizse rezil olduk. Gaziantep’te hastanelerde kardiyoloji bölümü yoktu. Hastaneyi de bunun için kurduk.

HASTANEDE ZARAR EDİYORUZ
Hastane için “Ventilatör denilen suni solunum cihazı gerekiyor, iki tane almalıyız” dediler. “Tamam alalım, devlet hastanesindeki görelim nasıl bir şeymiş” dedik. “Orada yok ki” dediler. Peki nerede var? Adana Balcalı Hastanesi’nde! “Hastalar buradan Adana’ya mı gidiyor” dedim. “Evet, çoğu da yolda ölüyor” diye yanıt verdiler. Şu anda bizim öncülüğümüzde Antep’te en az 30 ventilatör var. Hastanemiz o günden bugüne zarar ediyor ama bunu kayıp olarak görmüyoruz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz