"Okyanusu geçmek istiyorum"

“En büyük hedefim yelkenle uzun mesafeli yarışlara katılmak. Bir de okyanusu geçmek istiyorum”

1.08.2009 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
"Okyanusu geçmek istiyorum"
Burak Gorbon, seramikle özdeşleşen Gorbon Ailesi’nin torunu. Boğaziçi Üniversitesi İşletme Fakültesi’nin ardından Amerika’da Georgetown Üniversitesi’nden yüksek lisans derecesi almış. Üniversiteyi bitirdikten sonra aile işinde çalışmak yerine Amerikalı strateji danışmanlığı şirketi Monitor’da çalışmayı tercih etmiş.
Şirketin Ortadoğu ve Kuzey Afrika başkan yardımcılığını yapıyor. Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun en zengin işadamlarına hangi alana yatırım yapmaları gerektiği konusunda tavsiyelerde bulunuyor.
İş dışında en büyük hobisi ise aile geleneği olan deniz ve yelken. Profesyonel yelken yarışlarına katılmanın yanı sıra Gorbon Seramik’in kurucusu dedesinin yarattığı Gorbon markasını kendi tasarlayıp ürettiği yatlarda yaşatıyor. Gorbon Yacht’ın ürettiği lüks tekneler sadece Türkiye’de değil ABD’de de satılıyor. Seramikle özdeşleşen Gorbon Yacht’ın hikayesi ise Burak Gorbon’un babasının 16 yaşında evlerinin arka bahçesinde kendi yelkenlisini yapmasıyla başlıyor.
1980’lerde şirket kuruluyor. 2003’te de Burak Gorbon, Gorbon Yacht’ın tüm haklarını satın alıyor. “Yılda 3 ila 4 butik tekne üretiyoruz” diyen Burak Gorbon,  bugüne kadar 200’e yakın kişiye özel tekne ürettiklerini söylüyor. Amerika’da ise Gorbon Yacht’ın en çok “lobster” denen modeli ilgi görüyor.
5 yaşındaki kızı Mia’yı da kendisi gibi yelkenci yapan Gorbon, işten fırsat buldukça yarışlara katıldığını söylüyor. Ancak ayın en az 15 günü yurtdışında olduğundan eskiye göre daha az yarışabiliyor.
“Çirkin tekne görmeye dayanamıyorum” diyen Gorbon’un bu teknelerin fotoğraflarından oluşan bir koleksiyonu da var.  
Stratejist Burak Gorbon’la yelken sporunun inceliklerini ve lüks tekne üretme merakını konuştuk:
“YELKEN AİLE GELENEĞİ”
Aslen Üsküdarlı bir aileyiz. Yelken ve teknecilik bizim için aile geleneği. Benim tekne ve denizle olan ilişkim de bu yüzden çok küçük yaşlarda başladı. Gorbon Seramik’in kurucusu olan büyükbabam denizi çok seven birisiydi. Tam bir yelken ve deniz tutkunuydu. 1930’lı yıllarda Moda Deniz Kulübü’nde yelkenciliğe başlamış. 84 yaşında vefat etti. Vefatından bir yıl öncesine kadar bizimle yarışlara giriyordu. Kendisi deniz ve yelken sevgisini oğullarına da aşılamış. Onlardan da bize bu sevgi geçti. Dolayısıyla denizcilik ve yelken bizim için bir hayat biçimi, aile sporu haline geldi.
Ben de dedem ve babam gibi motoru olmayan yelkenli teknelerde bu spora başladım. İlk yelken yarışına 6 yaşındayken dedemin “Destur” isimli teknesiyle katıldım. Tabii o zaman yelken yarışları şimdiki imkanlarla yapılmıyordu.
1984-1985’lere kadar Türkiye’ye yelkenli ithal etmek yasaktı. O dönem dünyaca ünlü tasarımcıların çizimleri satın alınır, kopya etmeden Türkiye’de iyi bir üreticiye yaptırıldı. Babam da ilk teknesini 16 yaşında evlerinin arka bahçesinde yapmış.
Dolayısıyla o zamanlar çok zor şartlarda yarışıyorduk. Kimi zaman tekneler yurtdışından kaçak getiriliyordu. Çok az sayıda yelkenli tekne vardı. Ancak o dönemde yelkencilik kısıtlı imkanlarla yapılmasına ve çok pahalı olmasına karşın bu spora meraklı çok fazla insan vardı. Spor anlamında da daha rekabetçi bir ortam söz konusuydu.
“YARIŞMAYA 6 YAŞINDA  BAŞLADIM”
Yarışçılık, yelkencilik ve tekneye olan merak hayatım boyunca devam etti. Büyükbabamla olan sohbetlerimin en az yarısı deniz, tekne ve yelken konuları üzerineydi. İlk önce Fenerbahçe Kulübü’nde yarışmaya başladım. Daha sonra Açıkdeniz Yelken Kulübü’ne geçtim. İki kere Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazandım. ~
Buna benzer Türkiye’deki pek çok yelken yarışında birinciliklerim oldu. Bunun dışında uzun yıllar Türk Yelken Milli Takımı’nda yarıştım. İtalya, Yunanistan, Güney Afrika’daki yarışlara katıldım.
Amerika’da Georgetown Üniversitesi’nde yüksek lisansımı yaparken de yelken yarışlarına girdim. Özellikle üniversitede okurken yelken yarışlarına hazırlandığımda haftada 2-3 antrenman yapar, öyle yarışlara girerdim.
18 yaşında Sardunya Adası’na yarışmaya gittiğimde profesyonel olarak yelken yarışçısı olmayı ciddi olarak düşündüm. Ancak Türkiye’de profesyonel yelkenciliğin yeterince gelişmemesi beni bu fikrimden vazgeçirdi. Hala Türkiye’de yelken alanında uluslararası profesyonel bir pazar yok.
Şimdi ise işim gereği ayın 15 günü yurtdışındayım. Eski gibi yelkeni yoğun olarak yapamıyorum Ancak vakit buldukça yarışlara katılabiliyorum. En son Boğaz Yarışı’na katıldım. Bir de Dubai’de olduğum zamanlarda yelken yapıyorum. Orada da yarışlara katılmaktan zevk alıyorum. Yelkenle ilgili en önemli hedeflerimden biri de uzun mesafeli yelken yarışlarına katılmak. Bunun dışında Atlantik veya Pasifik Okyanusu’nu geçmek istiyorum.
“KADINLAR İLGİYİ ARTTIRDI”
Yelken sporunda en büyük sorunumuz iş dünyasının tanınmış kişilerini hiçbir zaman bu spora çekememiş olmamızdır. Türkiye’nin büyük sanayici ailelerinin hiçbiri bu sporda aktif olarak yer almıyor. Ancak son dönemde profesyonel yöneticiler yelkene ilgi duymaya başladı. Bu çok güzel.
Kadınlar da yelkene çok meraklı. Türkiye’de yelkenin son dönemdeki gelişiminde kadınların çok büyük rolü oldu. İş hayatından pek çok kadın yönetici önemli rol oynadı.
Türkiye’de yelken sporunun gelişmesi için kıyı kasabalarında özellikle optimist tarzı motorsuz yelkenli teknelerin sayısının artırılması gerekiyor. Bölgedeki gençleri bu spora teşvik etmek gerekiyor. Ancak böyle bir ortam sağlanabilinirse gerçekten denizci bir ulus olabiliriz. Örneğin, yurtdışında yarışmaya gittiğinizde rakibiniz Fransız Milli Takımı’nın yarışçısı Paris’teki burjuvazi bir anne babanın çocuğu değil. Sıradan bir balıkçının oğlu. Bizde de ne zaman balıkçıların çocukları yelkende dereceye girmeye başlar o zaman yelkende önemli bir yerlere geliriz.
Öte yandan, yelkenin ve denize çıkmanın profesyonel hayata çok büyük katkıları var. Birincisi takım olmayı öğretiyor. Bağlılık duygusunu geliştiriyor. İkincisi zor koşullarda kaldığınızda kişisel gelişim açısından ciddi fırsatlar sağlıyor. Dolayısıyla denizin ve iş hayatının birbirini tamamlayan bir sürü yanı var.
“AMERİKA’YA TEKNE  SATIYORUZ”
Yelkenin dışında babamın tekne üretimi şirketi Gorbon Yacht’ı devam ettiriyorum. Gorbon Yacht, babamın 1980’lerde yelkenli yarış tekneleri yapmak üzerine kurduğu bir şirket. Strateji danışmanlığı ve teknecilik bir arada gidiyor. Ancak tekne tasarımı ve üretimi daha butik olarak yaptığım bir iş. Butik çalıştığımız için yılda 3-4 tekne yapıyoruz.
En büyük pazarımız ABD. Üretimimizin yüzde 90’ını Amerika’ya ihraç ediyoruz. Bugüne kadar 220 tane kişiye özel tekne ürettik. Bunların içinde hem yelkenli hem motor yatlar var. Bundan sonraki hedefimiz 20 metreden biraz daha büyük tekneleri üretmek.
Teknenin bütünlüğü çok önemli. Tasarımından içindeki motor düzenine, iç yerleşiminden güverte tasarımına kadar teknenin bir bütünlük içinde olması gerekiyor. Bütün bunlar belirli bir tekne ve deniz görgüsünü gerektiriyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz