Şiire adanan bir ömrün hikayesi

KPMG Türkiye Başkanı ve Kıdemli Ortağı Ferruh Tunç ile şiirinin hikayesini ve bundan sonraki rotasını konuştuğumuz sohbetimizin satırbaşları...

16.08.2014 14:59:330
Paylaş Tweet Paylaş
Şiire adanan bir ömrün hikayesi
Bu ay iş dışındaki uğraşı hobiyi fazlasıyla aşan bol ödüllü bir şairi ağırlıyoruz sayfalarımızda...

KPMG Türkiye Başkanı ve Kıdemli Ortağı Ferruh Tunç, dünyayı şiirle anlamlandırıp yorumlayan, şair gibi çalışıp yaşayan biri...

Hatta kendisi gibi Mülkiye mezunu bir maliye müfettişi olan büyük şair Cemal Süreya’dan cesaret almasaydı, onu bugün sadece şair olarak da tanıyabilirdik. Denetim sektörünün önde gelen aktörlerinden KPMG Türkiye’yi yöneten Tunç’un ağzından neredeyse bir ömür süren şiir yolculuğunu dinledik.

Uyanmak bir rüya görmek gibi bir şeydi o zamanlar”. KPMG Türkiye’nin başkam Ferruh Tunç, şiirle gerçek buluşmasını yaşadığı 1970’li yılların Mülkiye’sini Rus şair Yevtuşenko’nun bu dizesiyle anlatıyor.

İşte o da Cemal Süreya’dan, Ece Ayhan’a, İsmet Özel’den Sezai Karakoç’a yolu Mülki-ye’den geçmiş tüm büyük şairler gibi rüyasına yani şiire burada uyanıyor. Mülkiye sonrası Cemal Süreya’nın adımlarını takip ederek hem maliye müfettişliğini hem de şiir çalışmalarını bir arada yürütüyor.

Bir müddet sonra özel sektöre geçip Arthur Andersen ve KPMG gibi uluslararası denetim kurumlarında yöneticilik sorumluluğu üstlense de, şiir her zaman hayatının belkemiğini teşkil ediyor. 1980’lerin sonunda yayınlanmaya başlayan, İkinci Yeni akımı ve toplumcu Türk şiirinin sentezlenmesiylegelişen şiirlerinin toplu eserler halinde basılması da bu döneme denk geliyor.

Tunç’un ilk kitabı “Şehrin Eski Yolcusu” 1995’te, ikinci kitabı “Melez Zamanlar” 2010’da, son kitabı “Tunç Ayna” ise 2012’de yayımlandı. “Melez Zamanlar” 2011 yılında Behçet Necatigil ve Ceyhun Atuf Kansu şiir ödüllerine, “Tunç Ayna” ise 2012 yılı Behçet Aysan şiir ödülüne layık görüldü. “Modern sonrası bir şiir söylemeye çalışıyorum” diyen şair her kitabında farklı bir temayla uğraşsa da vasatla mücadele yazınında önemli bir yer tutuyor.

“Şair gibi çalışırım” derken şiirin içtenliğini, dürüstlüğünü ve vicdanını işine taşıdığını anlatan Tunç, itiraz kültürünün de şiirle geliştiğini söylüyor; “Benim 7’nci işyerimdir burası. Yani istifa edip çıkar giderim. O tam şairane bir şey, akıllı uslu bir adam onu yapmaz” diyor. KPMG Türkiye Başkanı ve Kıdemli Ortağı Ferruh Tunç ile şiirinin hikayesini ve bundan sonraki rotasını konuştuk. İşte söyleşiden satırbaşları...~
EDEBİYATLA İLK TANIŞMA
1958 yılında Antalya Gazipaşa’da dünyaya gözlerini açan Ferruh Tunç, şiirle ilk ne zaman tanıştığını tam olarak hatırlamıyor. Ancak öğretmen bir babanın okumayı sürekli teşvik ettiği bir evde yetişmesi onun küçük yaşlardan itibaren edebiyatla güçlü bir bağ kurmasını sağlamış. İlk okuduğu şiirler ise herkes gibi okul müfredatında yer alan Atatürk, Türkiye ve önemli günler üzerine şiirler olmuş.Ama “fıtratı” onu yatılı okuduğu lise yıllarında şiire daha fazla sürüklemiş.

Şiir yazmak üzere kalemi eline aldığı ilk zamanlar ise lisenin son yılına denk geliyor. Ve ondan sonra sürekli yazdığını anlatıyor. Ama ilk yazdığı şiiri de, dizeyi de hatırlamıyor; “O kadar çok şiir yazdım, yırttım ve yaktım ki belki de bazıları şair olabilmenin yolunun bu olduğunu söyler” diyor. Yazdıklarını beğenip paylaşmasının da zaman aldığını şu sözlerle anlatıyor:

“Lise sonda kültür edebiyat kolu başkanıydım. Duvar gazetesi çıkartıyorduk. Orada hep başkalarının şiirlerini yayınlardım.”ŞİİİRİN EVİNDE Ferruh Tunç, 1970’lerin ortalarında, Mülkiye olarak bilinen Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin İktisat Bölümü’ne kaydını yaptırır. Cemal Süreya’dan Sezai Karakoç’a, Cahit Sıtkı Tarancı’dan Ece Ayhan’a nice büyük şairlere ev sahipliği yapmış bu okula başlamak Tunç’un şiiri için asıl miladı oluşturur.

Tunç, bu etkiyi şöyle anlatıyor: “Benim Siyasal’da okuyor olmam şairliğimi çok büyük ölçüde etkilemiştir. Salt duygucu bir şair olmamamı, daha sosyolojik bakabilmemi, Melez Zamanlar gibi bir kitabı yazmamı o yanıma borçluyumdur.”Gerçekten de 1970’lerin şiddetli politik kavgaları bugünün aksine son derece canlı bir kültür ortamına geçit vermiştir. Tunç, “Bizim ilk gençliğimiz şiir ve romantik bir yurtseverliğin çok girift olduğu bir dönemdi. ~
Bugünkü gibi edebiyat ve diğer ilgiler birbirine çok uzak değildi” diyor. Kısaca Türkiye’de “Bütün sosyalistlerin şair, bütün şairlerin de sosyalist” olduğu bir dönemdir bu... 68 kuşağının çıkardığı edebiyat dergileriyle birlikte Tunç’un şiiri de uzun bir yol alır. Murat Belge, İsmet Özel ve Ataol Beh-ramoğlu’nun birlikte çıkardığı Halkın Dostları, yine Behramoğlu’nun Militan’ı hep Tunç’un şiirine rehberlik eder.

BİR RÜYAYA UYANMAK
Tunç için bir rüyaya uyandığı zamanlardır bunlar... “Bir Rus şairi var Yevtuşenko; ‘Uyanmak bir rüya görmek gibi bir şeydi o zamanlar’ diye başlar gençliğini anlatırken. Üniversiteye girerken hava, ülke, duygular, sevgi, sevgili, aşk falan bir çeşit rüyaya uyanmışlıktı. Siyasal Bilgiler Fakültesi o zamanlar her şeyin merkeziydi. O yüzden biraz rüyaya uyandığımız bir dönemdi”.

Tunç, şair olarak ilk bağlarını üniversite döneminde, dergilerin de etkisiyle çağdaşı olan İsmet Özel, Ataol Beh-ramoğlu ve Egemen Berköz gibi 60 kuşağı şairleriyle kurar; “Çünkü onlar daha sesli bir şekilde o uyanmanın rüya gibi olduğu zamana tekabül eder” diye anlatıyor bunun gerekçesini. Ardından okumalarını 60 kuşağı genç şairlerinden ikinci yeniye; Cemal Süreya, Ece Ayhan, Edip Can-sever, İlhan Berk gibi şairlere kaydırır. Nazım Hikmet ise onun için başlı başına bir okul olur.

“Elden tutan, yükselten, bir dünyaya sokan olarak Nazım çok önemlidir.” Tüm bu okumaların sonunda rüyanın belli bölümleri kalıcı hale gelir. Böylece Tunç’un şiiri “İkinci Yeni” ile “Toplumcu Gerçekçi” çizgiyi sentezleyen bir yoldan yürümeye başlar. Tunç’un deyişiyle, “Hem söyleyen, konuşan bir şiir ama aynı zamanda düz söylemeyen bir şiir” olur.~
MALİYE'NİN ŞAİRİ
Tunç’un tüm bu özgün çizgi bulma arayışı şiirini paylaşmasını da geç bir vakte bırakır. İlk şiirini yayınlatmaya karar vermesi okulu bitirip, maliye müfettiş muavinliği yaptığı 1980’lerin ikinci yarısına rastlar. Şiirini Memet Fuat yönetimindeki Adam Sanat’a göndererek bir nevi kendisini de test eder. Zira Memet Fuat kolay beğenen bir editör değildir. Fuat şiiri yayınlamakla kalmaz, Tunç’un diğer birçok eserine de sonrasında dergide yer verir. Böylece Tunç, “Adam Sanat şairi” olarak anılacaktır.

Adam Sanat testini başarıyla geçmek Tunç’ta şiirlerini yayınlamak konusunda bir kararlılık oluşturur. Tabii aslında başta büyük tereddütlerle girdiği maliye müfettişliği mesleği de onun şiirine önemli katkılarda bulunur. Tunç, bu etkiyi şöyle anlatıyor: “Maliye müfettişliğinin sabah 9 akşam 6 gibi bir mesaisi yoktur, özgürsünüzdür. En güzeli de tiyatrocular gibi yazları turneye çıkarsınız. Örneğin iki ay Van’da yaşarsınız. Orada yalnız adamsınızdır, işiniz gereği herkesle pek konuşmazsınız.

Şehrin gündelik hayatının içine girip uzakta olma duygusuyla bunu yaşamak, genç olmak, taşrada yalnız olmak gibi bir sürü şey birbirine girince insana çok şiirsel yaşantılar veriyor. Biraz para verselerdi hiç ayrılmazdım.”

CEMAL SÜREYA ETKİSİ

Aslında Tunç’un “Biraz para verselerdi hiç ayrılmazdım” dediği Maliye’ye girişinde kendisi gibi Mülkiyeli bir şair olan İkinci Yeni’nin kuramcılarından Cemal Süreya’nın etkisi büyüktür. Tam okulu bırakıp yalnızca şairliğe yönelmeyi düşündüğü sırada Cemal Süreya’nın Milliyet Sanat’taki bir röportajını okur. Röportajda sorulan, “Bir tarafta Maliye müfettişliği bir tarafta şiir nasıl oluyor” sorusuna Süreya, “Yaptığınız iş şiirle ne kadar uzaksa şiir için o kadar iyidir” cevabını veriyordu. ~
Bu cevap Tunç’u iş veya şiirden birini seçmesi gerektiği yönündeki derin ikileminden kurtaran bir can simidi olmuştu. Tunç, “Maliye müfettişi olmamda bile etki etti o cümle. Onun maliye müfettişi ve şair olması bana cesaret verdi, demek ki ben de yapabilirim diyerek girdim” diyor.

Bu itki Tunç’un hem kariyerine hem de şiirine bir ivme kazandırır. 1990’ların ilk yarısında Adam Sanat’ın yanı sıra Broy, Yeni Biçem, Edebiyat ve Eleştiri, Varoş, Papirüs, Mecaz, İmge-Öykü, Varlık ve Sözcükler dergilerinde şiirleri ve yazıları yer alır. İlk kitabı Şehrin Eski Yolcusu ise 1995’te yayımlanır. Bu arada özel sektöre geçer, iş yaşamını Arthur Andersen ve KPMG gibi uluslararası denetim ve danışmanlık şirketlerinde yönetici olarak sürdürmeye başlar.

2004 - 2007 yılları arasında ise Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) Başkanı Ahmet Ertürk’ün “Beraber askerlik yapalım” daveti üzerine TMSF başkan yardımcılığını yürütür. TMSF’nin ardından ise halen görev yaptığı KPMG Türkiye’nin başkanı olur.

ÖDÜLLÜ ŞAİR

Tunç, tüm bu profesyonel ortamlar içinde şiirini de özgürce yazmayı sürdürmüş. Tabii bu ortamlarda şiirin çok popüler bir karşılığının olmaması da ona yardım etmiş. Ancak 2010 yılında yayımlanan “Melez Zamanlar” 2011’de hem Necatigil Şiir Ödülü’nü hem Ceyhun Atuf Kansu ŞiiÖdülü'nü kazanınca, iş arkadaşları da şair Ferruh Tunç ile yönetici Ferruh Tunç’un aslında aynı kişi olduğunu anlamışlar.

Tabii 2012’de yayımlanan “Tunç Ayna” adlı son kitabı da Behçet Aysan Şiir Ödülü’nü kazanınca Ferruh Tunç’un şairliği iyice bilinir olmuş. Tunç, “Onlar da ben de alıştık. Saklayacak bir şey yok” diyor.Tunç’a göre ödüller bir tek şeye yarıyor; “Hiç şiirden anlamayanların sizi amatör bir şair olarak algılamasına karşı bir zırh olabiliyor. Ama ona göre asıl değerinizi o ödüller tescil etmiyor, esas olan vasatın üzerinde olmak. ~
Vasat sorunsalı Tunç’un “modern sonrası” diye tanımladığı şiirlerinde de kendisini gösteriyor. “Popüler yanılgılar, reklam dünyası, moda, etnik ilgiler, markalar bile şiirimde vardır” diyor. Türkiye’deki dönüşümün şiirindeki yansıması ise haliyle biraz kötümser; “Kişi başına gelirinizi artırarak pekala paralize olabilirsiniz. Toplum şu anda şizofrenik bir parçalanma içinde. Bütüncül kimliğini kaybetmiş, birbirine bağırıyor, güzel duygu, güzel söz gittikçe merkezkaç kuvvetiyle dışarı itiliyor.” B


"Şairlik gidebilmek demek"
ŞAİR GİBİ ÇALIŞIRIM

 Şiir yazmam 16 yaşındaki oğlumun hoşuna gidiyor tabii ama kendisinin şiire müthiş bir ilgisi yok. Ancak eşim artık beni onsuz düşünemediği için, ben deyince o taraf çok büyük bir ağırlık taşıyor. Benim aslında iş dünyasında kendimi ifademde bile esaslı o zemin vardır. Ben şair gibi çalışırım. Şair yanım işime büyük ölçüde yansır.

ŞİİRLE GELEN SAMİMİYET
 Kötü anlamda bir şair aşırı duygusallığıyla inişler çıkışlar falan olmaz ama ruhunu işine, arkadaşlarına, ortamına katmak şeklinde bir içtenlik ilişkisini daima taşırız. Yaptığımız işi samimi, dürüst, vicdanlı yapmak mesela bunlardan birisidir. Bunlar şiirden gelen şeylerdir. Bu da belki inandırıcılık konusunda yardımcı oluyordur.

İTİRAZ EDEBİLMEK
 Bir de itiraz edebilmek mesela... Benim 7’nci işyerimdir burası. Yani istifa edip çıkar giderim. O tam şairane bir şey, akıllı uslu bir adam onu yapmaz. Aşkta da terk edebilmekde şairane bir taraf var. Biri süründürür birisi de “olmadı” der, bırakır gider. O tür “hayır” diyebilmek ama bir aidiyet, bir anlam arayarak yaşamak. Zaten şiirin tarifi bu.~
Cemal Süreya'ya şiir yazdığımı hiç söylemedim"
SÜREYA İÇİN GELDİM
Maliye Teftiş Kurulu’na girdikten 15 gün sonra İzmit’e turneye gönderdiler. Orada kıdemli müfettişe “Cemal Süreya nerede” diye sordum. “Emekli oldu” dedi. Ben de dedim ki “Ben o var diye geldim.” Bizim kıdemli müfettiş bunu daha sonra Cemal Süreya ile Todori’deki buluşmalarımızın birinde anlattı.

DEFALARCA BULUŞTUK

Cemal Süreya’ya, “Ferruh üstad sen varsın diye kurula geldi ama erken gittin” dedi. Biz öyle tanıştık. Sonra da o Ankara’ya geldiğinde buluşurduk, yemek yerdik ama ona şiir yazdığımı hiç söylemedim.

EDEBİYAT SOHBETLERİ
Bir kere müfettişlikten gelen bir ilişkimiz oldu. Şiirden, edebiyattan, dünyadan haberli bir müfettişle konuşmanın ona çok zevk verdiğini fark ettim ama henüz kendini ispatlamamış bir şairle çok fazla karşılaşıyordur. O yüzden doğrusu onlardan biri olmak istemedim.

MANEVİ BAĞIM VAR
Gayet zevkli, seviyeli, düzgün bir ilişkimiz vardı. Ben de bir yerde şiir yayınlamak ihtiyacı hissetmiyordum. O yüzden ona şiir yazdığımı söylemedim. Ama o erken öldüğü için bu biraz da benim içimde uktedir. Cemal Süreya ile somut ilişkimden de gelen böyle özel bir manevi bağım var.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz