"Sörf benim için mutluluk demek"

Cenk Kıvılcım’la sörf ve diğer sporlara olan tutkusu üzerine konuştuk...

2.05.2017 11:47:480
Paylaş Tweet Paylaş
"Sörf benim için mutluluk demek"
Nil Dumansızoğlu
[email protected]

Yelken, sörf tahtası, deniz, güneş ve rüzgar… Tüm bunlar Cisco Türkiye CEO’su Cenk Kıvılcım için “müthiş bir adrenalin ve mutluluk” anlamına geliyor. Sörf onun için her şeyden uzaklaşabildiği bir terapi ânı… Öğrenmenin çok zor olduğunu ve zaman aldığını belirten Kıvılcım, “Yelkeni güç harcamadan dengede tutup hızlı gitmeye başladığınız an, lüks bir araca binmeye benziyor” diyor.

Hayatımda sporsuz hiçbir dönem olmadı. Bir hastalığım olmadığı sürece de sporun hiç eksik olmasını istemiyorum. Sporu bıraktığım zaman stresim artıyor.” Cisco Türkiye CEO’su Cenk Kıvılcım, spora olan tutkusunu bu sözlerle ifade ediyor. Basketbol, futbol, tenis, yüzme, golf, sörf gibi pek çok spor dalıyla çocukluk yıllarından beri ilgilenen Kıvılcım için sörfün hayatında farklı bir yeri var. İnsanın azimle her şeyi başarabilen inanılmaz bir mekanizma olduğunu sörf sayesinde öğrendiğini belirten Kıvılcım, 7 yıllık öğrenme sürecinde pek çok kez bırakmayı düşünse de pes etmediğini söylüyor. “Sörfü öğrenmesi çok zor, ancak bu süreci atlattığınız zaman inanılmaz bir keyif olduğunu görüyorsunuz” diyor.
Yılda 2 hafta sadece sörf odaklı tatil yapan Kıvılcım, ailesine de bu tutkuyu aşılamış. Eşi ve büyük kızı da sörf tahtasına çıkmaktan çok keyif alıyor. 6 yaşındaki küçük kızı ise şimdiden hevesli… Kıvılcım’la sörf ve diğer sporlara olan tutkusu üzerine konuştuk:
* Sizin spora olan tutkunuz ne zamana dayanıyor?
 Benim çocukluğum Göztepe’nin Çemenzar Sokağı’nda geçti. Belki herkes bunu söyler ama bizim mahallemiz gerçekten farklıydı. Sabahın 9’unda sokağa çıkar ve 15 çocuk akşama kadar hiç durmadan top oynardık. Benim de spora olan tutkum aslında bu zamanlara dayanıyor. Futbolla birlikte diğer arkadaşlarımdan farklı olarak basketbolu da çok seviyordum. Mahallemize her yaz Amerikalı bir çocuk gelip 2-3 ay kalıyordu. Onunla birlikte tüm yaz boyunca basket oynuyordum. İlkokul 3 ya da 4’üncü sınıf dönemlerimde bazı kulüpler beni yetiştirmek üzere yaklaştılar. Bir futbol antrenmanından çıkınca üstünüz başınız çamur içinde oluyor. Duş alacak da doğru düzgün bir yer olmuyordu. Halbuki basketbolda salonda oynuyor, maç bitince güzelce duşunuzu alabiliyordunuz. Bana basketbol daha cazip geldi.
* Daha sonra basketbola devam ettiniz mi? Bunun dışında hangi sporlara ilginiz oldu?
 Kadıköy Anadolu Liseli, eski adıyla Maarif Kolejliyim. Bu dönemde lise takımında basketbol oynadım. Fehmi Sadıkoğlu antrenörlüğümüzü yaptı. Bana çok inanıyordu ve beni milli takıma çıkarmak istiyordu. Hatta Almanya ile özel bir maçta oynatmıştı. Çocukken diğerlerine göre uzun boyluydum ancak büyüdükçe basketçilerin arasında kısa kalmaya başladım. Ben de böylece bırakmaya karar verdim. Bunun nedeni de birkaç sporu birden yapmamdı. Mahallede tüm gün futbol oynardım, arada yüzmeye giderdim. Antrenörüm bu konuda çok uyardı, çünkü kas gruplarımın gelişmesi için sadece basket oynamam gerekiyordu. Ortaokul dönemlerinde bunların dışında plaj voleybolu çok ilgimi çekiyordu ve yazları halamın yazlığına gittiğimde orada oynuyordum.
* Peki sörfe olan ilginiz nasıl başladı?
Aynı zamanda çok başarılı bir diş hekimi olan kuzenim Ulvi Uçar, Türkiye’de ilk sörf yapmaya başlayanlardan biri… Ben de 80’li yıllarda aslında ondan etkilenerek sörfle ilgilenmeye başladım. Ancak yüzme, basketbol, futbol derken o kadar çok spor yapıyordum ki o dönemde çok vakit ayıramadım. Sörfü asıl 1999 yılında öğrenmeye karar verdim. İlk sörf dersimi eşimle evlendikten sonra balayında aldım. Daha sonra Belçika’da, kendime sörf tahtası, yelken aldım ve orada göle çıkıp kendim yapmaya başladım. Fakat insanın kendi kendine öğrenemeyeceği bir spor varsa sörftür… Çok teknik bir spor ve öğrenmesi zaman alıyor.
* Sörf öğrenirken en çok hangi konular zorluyor?
 Sörf, bir yelken ve bir tahtayla yapılan bir spor. Rüzgar yelkeni yalıyor ve çekiyor, siz de ağırlığınızla doğru bir denge merkezi oluşturuyorsunuz. O dengeyi başardığınız zaman son sürat gidebiliyorsunuz. Bunu yapabilmek için trapez adını verdiğimiz kemerin kancasını yelkendeki ipe takıyorsunuz. Bu ilk adım. Dengede durmadan önce ilk öğrenilmesi gereken o kemeri takabilmek. Kancayı takıp kendinizi geri verdiğinizde rüzgar sizi o kadar kuvvetli çeker ki tahtanın üstünde ayaklarınız sağlam durmaz ve yelkenin üzerine düşebilirsiniz. İkinci olarak ağırlığınızı ne kadar vermeye çalışsanız da tek direnç noktası ayağınız ve o da tahtanın üzerinde. İşte o noktada sert havalarda sörf tahtasının arkasında bulunan ayak takma yerlerinden destek alınır. Bunu yapabildiğiniz zaman çok az enerji harcayarak çok keyif alabiliyorsunuz. Bir de sudan kalkış diye bir teknik var. Yelkeni öyle bir ayarlıyorsunuz ki rüzgar alttan doldurmaya başlıyor. O rüzgar bir anda yelkeni hatta sizi de kaldırıyor. Tahtanın üzerine çıktığınız sırada o rüzgar hala sizi çekmeye devam ediyor. Doğru hareketlerle onun sizi düşürmemesini becermeniz lazım. Bu önemli bir teknik. Türkiye’de genelde bunu en son öğretirler, denizlerimiz çok dalgalı olmadığı için çok gerekli görülmez. Oysa ben Belçika ve Hollanda’da yaptığım için ilk kez bunu öğrettiler. Bunları doğru yapmaya başladıktan sonra o geçiş o kadar inanılmaz oluyor ki birdenbire müthiş bir keyif almaya başlıyorsunuz. O güne kadar beliniz, kaslarınız ağrıyor, ayaklar direnç göstermeye çalışıyor ve vücutta sürekli bir stres oluyor. Yelkeni güç harcamadan dengede tutup hızlı gitmeye başladığınız an, lüks bir araca binmeye benziyor.~* En sevdiğiniz sörf rotaları nereler? 
 Yaz tatillerimi sörf yapabileceğim yerlere göre koordine ediyorum. Yazları 2 hafta sörf tatillerimiz oluyor. 2000 yılından itibaren Alaçatı’ya gidiyoruz. Ancak dünyada sayılı, Avrupa’da ilk 5’in içinde yer alan sörf rotasyonu Alaçatı’yı ne yazık ki bitirdik. Limanlar açıldı, yerleşimler oldu, tekneler sürekli denizden geçiyor. Siz sörf yaparken birden bir yat geçiyor ve sizin rüzgarınızı kesiyor. Son sürat giderken birden yavaşlamak zorunda kalıyorsunuz. Doğal akışında bir iniş çıkış olmadığı için de keyfiniz kaçıyor. Bu nedenle Alaçatı’nın yanında bazı alternatifler de oluşturduk. Mesela Gökçeada’yı keşfettik, ancak oradaki tek sıkıntı pistin kısa olması. Bodrum’da, iki dağın kesiştiği bir kanalda denedik, çok ilginç bir rüzgarı var. Ayvalık’ta da yazlığımız var. Açık deniz olduğu için çok keyifli olabiliyor. Bir de Datça’yı denemek istiyorum. Tesisler çok zayıf ancak oraya da gitme planımız var. İstanbul’da ise hafta sonları güzel bir rüzgar yakalarsak Mimarsinan Oba’da yapıyoruz. Yurt dışında Belçika ve Hollanda’da sörf yaptım, ancak bana sorarsanız sörf için özel bir yere gitmek gerekirse Alaçatı’dan daha iyi rüzgarı olması lazım. O nedenle özellikle yurt dışında bir rotam yok. Mısır’ın sıkıntılı olmayan dönemlerinde Hurghada’ya gidiyorduk ancak son dönemlerde gidemiyoruz.
* Yılın hangi dönemlerini tercih ediyorsunuz?
 Bazen çılgın oluyoruz nisanda hava güzelse kaçıp sörf yapmaya çalışıyoruz. Su tam ısınmamış oluyor, ancak dalgıç kıyafeti giyip yapıyorum. Bu çok sevdiğim bir şey değil, çünkü hareketleriniz çok kısıtlanıyor. Bana göre Türkiye’de yazın 3 ay, en uygun zamanlar. Yılda 2 haftamı tamamen sörf tatiline ayırıyorum. Onun dışında güzel rüzgar yakaladığımızda hafta sonları gidebiliyorum. Yılda yaklaşık 10 kez gidiyorum diyebilirim.
* Ailenizle birlikte yaptığınızı söylediniz. Onlar da sizinle beraber mi alıştı?
 Eşim, yaz tatillerimizin sörf tatili olacağını fark etti. Sörf için de rüzgarlı yerlere gitmek durumundayız. Haliyle buralarda denize girmek de çok eğlenceli olmayabiliyor. O yüzden o da öğrenmeye karar verdi, ancak öğrendikten sonra son derece keyif aldı. Hatta öyle ki büyük kızımın öğrenmesi için eşim benden çok daha hevesliydi. Böyle keyifli bir şeyi mutlaka yaşaması gerektiğini düşündü. Büyük kızım sörfe 9 yaşında başladı, şu an 15 yaşında. Benim gibi alaylı olmadığı için tekniği çok gelişti. Çok iyi ilerliyor. Küçük kızım da şu an 6 yaşında, o da çok hevesli. Bazen onu söf tahkasında yanıma alıp dolaştırıyorum. Şimdi ona yüzme dersi veriyoruz. Sörf yapabilmesi için önce yüzmeyi çok iyi bilmesi gerekiyor. Çünkü trapez kemeri takılıyken yelken üzerinize düşebiliyor. Koskocaman bir yelkenin altında kalıyorsunuz ve onu ipten çıkarana kadar nefessizsiniz. Hele bir de düşerken panik olup nefes almayı beceremediyseniz suya girdiğinizde nefessiz kalırsınız. Yüzme bilmeyen birinin bu durumda yaşadığı panikle boğulma ihtimali var.
* Diğer yaptığınız sporlara ne kadar vakit ayırabiliyorsunuz?
 2 haftalık sörf tatilinin haricinde 1 hafta ailece bir tatil köyünde dinlenme tatili yaparız. Ancak böyle tatillerde pek yerimde duramam, sıkılırım. Bu dinlenme tatilinde sabah akşam plaj voleybolu oynuyorum. Her hafta arkadaş grubumla futbol oynuyorum. İzlemeyi de çok severim, Beşiktaş’ın maçlarını mümkün olduğunca kaçırmam. Basketi çok seviyorum. Şimdi kızım da Darüşşafaka’da basket okuluna gidiyor. Onların maçlarını izlemeyi çok seviyorum. Golf, artık eskisi kadar vakit ayırdığım bir spor değil. Bazen nisan ya da ekim ayında Belek’e gidip oynuyorum ama eskisi kadar değil. Bunların dışında günde 15-20 dakika yaptığım egzersiz gruplarım var. Ben daha çok dışarıda spor yapmayı seviyorum. O nedenle kışın çok fazla yürüyüş ve bisiklete zaman ayıramasam da havalar güzelleştiğinde uzun yürüyüşler yapmayı çok seviyorum. Eşimle Belgrad’a gidip 5-6 kilometre yürüyoruz. Tarabya-Yeniköy arasında sahil yolunda yürümeyi de çok seviyoruz.
* Bundan sonra daha önce yapmadığınız ama denemek istediğiniz sporlar var mı?
 Düzenli sporlar değil ama denemek istediğim şeyler var. Örneğin bungee jumping yaptığımda çok keyif almıştım. Paraşüt de denemek istiyorum. Güney Afrika’da Cape Town’da köpek balıklarıyla dalmak istedim, ancak o gün fırtına çıktığı için yapamadım. Dalga sörfünü de merak ediyorum.
* İş-özel yaşam dengenizi nasıl sağlıyorsunuz?
 Ailemle zaman geçirdiğimde sadece onlarla ilgileniyorum. Gerçekten kaliteli zaman geçiririz. Tatildeyken çocuklarım uyuyuncaya kadar maillerime bakmam. Sabah kahvaltıdan sonra 1 saat ve akşam 10’dan sonra bakarım. Çocuklarımın onlarla vakit geçirirken bir yandan iş yaptığımı hissetmesini istemem. Ekibim de bunu bilir, sadece gerçekten acil bir durum varsa ararlar.~"SÖRF BENİM İÇİN TERAPİ"
İNAT ETTİ VE ÖĞRENDİ

Benim 7 yılım sörfü öğrenmekle geçti. Çünkü yılda 2 kez yapabiliyordum. Daha fazla zaman ayırırsanız daha hızlı ilerlersiniz. Sörf tahtasının üzerinde 1 dakikadan fazla kalamıyordum. Bu öğrenme sürecinde o kadar çok pes etmek istedim ki… Ama inat ettim ve öğrendim. Buradan anladım ki insanoğlu inanılmaz bir mekanizma. Ne kadar zaman alırsa alsın bir şey istediğiniz zaman yapıyorsunuz. Azimle her şey başarılabilir.
TAM KONSANTRASYON
Şu anda bana inanılmaz bir terapi gibi geliyor. Yelken, sörf tahtası, deniz, güneş ve rüzgar… Bunların hepsinin birleşimi benim için inanılmaz bir adrenalin ve mutluluk demek. Sörf yaptığınız zaman sadece sörfe odaklanıyorsunuz. Aile, sağlık, iş, ülke problemleri, her şeyden uzaklaşıyorsunuz. Çünkü tekniğini çok doğru uygulamanız lazım. Sadece ayak başparmağınızı bile yanlış bassanız performansınız düşüyor.
İNANILMAZ BİR KEYİF
Spor yapmak insana inanılmaz bir keyif veriyor. Sadece yarattığı hormonal etkiden dolayı oluşan mutluluk değil, fiziksel olarak da güçleniyorsunuz. Sörfle hemen hemen her kasınız çalışıyor. Sudan kalkarken kollarınız, giderken ayaklarınız, sırt, göğüs kaslarınız… Fiziksel olarak da sizi fit tutuyor. Zaten bunu hakkıyla yapan insanlarda gram yağ olmadığını görürsünüz.

"BİLMEDİĞİNİZ YERDE RİSK ARTIYOR"
UCUZ KURTULDU

Hurghada’da insanlar genelde koyun içinde sörf yapıyordu. Fakat orada çok insan olduğu için istediğiniz gibi hareket edemiyorsunuz. Ben de açıldım. O günlerde kızım denizde bir şeyler gördüğünü söyledi, biz yunustur dedik. Ancak bir hafta sonra tam benim yaptığım yerde Alman bir sörfçüye köpek balıkları saldırdı ve sakat kaldı. Onu duyunca korktum.
GÖRÜNMEZ KAZA
Güney Afrika’da yaşadığım dönemde, Mauritus’ta bilmediğim bir yerde sörf yaparken sörf tahtasından atladım. Orada yükselmiş mercan kayalıkları varmış ve ayağım kesildi. Buna rağmen sörf yapmaya devam ettim. Sonra ayağımda apse oldu ve küçük bir operasyon geçirmek zorunda kaldım. Bilmediğiniz yerde sörf yaptığınız zaman böyle tehlikeler olabiliyor. O yüzden Türkiye’de sörf yapmayı daha çok seviyorum, en azından köpek balıkları olmadığını biliyoruz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz