Bir CEO doğuyor

Türkiye'nin önde gelen CEO'larını yetiştiren anne-babalar anlatıyor

1.07.2009 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Bir CEO doğuyor
Microsoft’un başarı kazanmaya başladığı yıllarda, oğlumun adı dünyaca bilinen işadamları arasına girdiği dönemlerde, herkes bana aynı soruyu soruyordu: ‘Böyle bir çocuğu nasıl yetiştirdiniz? Bunun sırrı ne?’ Ben de ‘Bu gerçekten bir sır olmalı, çünkü ben bile bilmiyorum’ diye düşünürdüm...” Bu sözler, 40 milyar dolarlık serveti ile dünyanın en zengin işadamı Bill Gates’in babasına ait. Oğlu ile aynı adı taşıyan baba Bill Gates Sr., hayatı boyunca sürekli rast geldiği bu soruyu çıkardığı “Showing Up For Life” isimli kitabında yanıtlıyor.  
Şu an oğlunun adını taşıyan 30 milyar dolarlık Bill & Melinda Gates Vakfı’nın eş başkanı olan Gates Sr., oğlunu yetiştirirken çektikleri zorlukları bu kitabında dile getiriyor. Bill Gates çocukken dik kafalı ve kendi bildiğini okuyan bir çocuk olduğu için ailede ciddi tartışmalara yol açmış. Gates’in küçük yaşlarda başlayan bilgisayar tutkusu ve girişimcilik maceraları yüzünden pek çok aile kavgası da yaşanmış. 12 yaşında annesi ile yaptığı bir kavga sonrası Gates Sr., soğukkanlılığını kaybedip Bill Gates’in suratına bir bardak su fırlatmış. Bu olay, Bill Gates için bir dönüm noktası olarak geçiyor. Kavgadan sonra soluğu terapistte alan aile, Bill Gates’in üzerine gitmemeye, daha özgür bırakmaya karar vermiş. 13 yaşından sonra Bill Gates, çok rahat bir ortam içinde bilgisayar girişimleri için teşvik edilerek büyümüş. Gates Sr., “Harvard’ı bırakmaya karar verdiğinde endişelendik, özellikle annesi çok tedirgin oldu. Sonuçta biz de her aile gibi çocuklarımızın iyi bir üniversiteden mezun olmasını istiyorduk” diyor. Gates Sr., yaşanan pek çok olayın ardından bugün oğlunun sıfırdan kendi elleriyle yakaladığı başarıdan ve onunla Vakıf yönetiminde birlikte çalışmaktan çok mutlu. Türkiye’de de çocuklarının başarı merdivenlerini tırmandığını gören ve gururlanan pek çok aile var. Türk iş dünyasının önemli isimlerinin anne ve babalarına da “Bu kadar başarılı bir çocuğu nasıl yetiştirdiniz” diye soranlar çok elbette. İşte Türkiye’nin başarılı yöneticilerinin anne ve babalarından bu sırrı paylaşmalarını istedik. Çocukluklarından yöneticiliklerine giden yolda, geçtikleri dönüm noktalarını, karakter özelliklerini ailelerinden dinledik:
YATILI OKUL HAYATI ÖĞRETTİ
Gülsüm Azeri, 1998’den beri Şişecam’ın cam ev eşyası grup başkanı ve Paşabahçe’nin bugünlere gelmesinde önemli katkısı bulunan bir isim. 1923 doğumlu annesi Nezihe Cerrahoğlu, kızına müzik ve voleybola ilgisi olmasına rağmen eğitimine yoğunlaşmasını öğütlemiş. Cerrahoğlu, kızının bugünkü başarısının temellerini şöyle anlatıyor:
“Gülsüm, çocukluğunda herkesle iyi anlaşan, çok yönlü bir çocuktu. Biz Hendekliyiz. Gülsüm bir gün şalvarı giyer, komşulara gider, tütün dizer, ertesi gün İstanbul’a piyano hocasına götürürüz, piyano çalardı. Kuran da okur, voleybol da oynar, yazları da babasının eczanesinde kasada çalışırdı.
Hendek’te ilkokul sonrası iyi bir eğitim alması için yatılı okulları seçmek zorunda kaldık. St. Georg Avusturya Lisesi’ne 4’üncülükle girdi. Okul hayatı boyunca çok çalışsın diye hep ‘İmtihandan kaç aldın? Sınıfta senin üstünde alan var mı?’ diye sorardım.
Sonra Robert Koleji’ne birincilikle girdi. 11 yaşında yatılı okula başlaması Gülsüm’e çok artı sağladı. Evden uzakta olunca birçok koşula daha kolay katlanır oldu. İki ağabeyden sonra evin ilk kız çocuğu olarak şımartılarak büyüdü. Ama yatılı okula da uyum sağladı. Kendi ayakları üzerinde durmasını erken öğrendi. Eğitimi boyunca kızım ile uzun süre ayrı kaldık, ama Gülsüm’ün karakterinin şekillenmesinde çok önemli bir dönem oldu.
Okurken hep voleybol oynadı; yıllarca okul takımının kaptanı idi, sonra Eczacıbaşı’nda oynadı. Aslında voleybolda profesyonel sporcu olabilirdi. Ama ben çok engelledim. Okuluna mani olur diye korktum. Müziğe de hevesliydi. Piyano çalıyordu. Ama müzikle hobi olarak ilgilensin istedik. Ben mutlaka karşılığını alabildiği bir mesleği olsun istedim. İş hayatı başladıktan sonra ben hiç karışmadım. Seçimlerini hep kendisi yaptı. İş hayatında çok çalıştı. Bence hala da yıpratıcı derecede çok çalışıyor.”~
“MEHMET ÇEKİRDEKTEN YETİŞTİ”
Teknosa’nın kuruluşu itibarıyla çeşitli kademelerde bulunmuş ve 2005 yılından bugüne genel müdürlüğünü üstlenmiş bir isim Mehmet Nane. 2000 yılında başlayan yolculuğunda Teknosa’yı tüketici elektroniği pazarında liderliğe taşıdı ve halen pek çok yabancı devin olduğu sektörde başarı ile rekabet ediyor. Ama Mehmet Nane’nin bu ticaret aklına çok da şaşırmamak gerekiyor, çünkü annesi Süheyla Nane, oğlunun çok küçük yaştan beri babası ile ticaret hayatında yetiştiğini dile getiriyor:  
“Mehmet hep ‘Ben büyük adam olacağım’ derdi. Biz Mehmet’i küçükken Anıtkabir’e götürmüştük. Hiç unutmam Anıtkabir’e baktı baktı ve ardından şunları söyledi:
‘Ben de büyüdüğümde Atatürk gibi olacağım.’  Sözünde durdu, Atatürk’ün yolundan gitti.
Lisedeyken doktor olmak istiyordu. Ancak, sınavda Boğaziçi Üniversitesi’ni kazandı. Uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimleri okudu. İstanbul’a gittiğinin ikinci yılı bankada part time çalışmaya başladı. Bizden üniversite boyunca maddi yardım istemedi. Master programına da kendi girdi, tam burslu olarak Heriot Watt Universitesi’nde uluslararası bankacılık ve finans eğitimi aldı.
Babası ticaretle uğraştı��ı için Mehmet de küçük yaştan beri hep ticaretin içinde oldu. Daha küçükken babası dükkana götürürdü, babasına yardımcı olurdu. Limon bahçelerimiz vardı, onların toplanmasına da yardım ederdi. Babasıyla da benimle de hiç çelişmedi, problemsiz bir çocuktu. Mehmet, İstanbul’da okurken de babası ona mal sipariş ederdi. Boş zamanlarında ve hafta sonları malları İstanbul’dan tüccarlardan alır, babasına yollardı. Ticaret hayatında çekirdekten yetişti.”  
“REHBERLİK UFKUNU AÇTI”
2006’da Yapı Kredi Koray Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Genel Müdürlüğü’nden istifa ederek kendi kanatlarıyla uçmaya karar veren Hakan Kodal, Merrill Lynch GPI ile imzaladığı ortaklık ile Krea Gayrimenkul’ü kurdu. Annesi Nazan Kodal’a göre, Hakan Kodal’ın hayatının üniversite yıllarında kazandığı rehberlik deneyimi değiştirdi:  
“Hakan çok sakin, çekingen bir çocuktu. Hayal gücü çok genişti, hep legolarla oynar, evler şehirler kurardı. Eşim Kırşehir’de çok iyi kazanan bir doktordu. Ama Hakan, ilkokul sonrası İstanbul’da Saint Joseph Koleji’ni kazanınca tüm düzenimizi değiştirdik. Her şeyi arkada bırakıp İstanbul’da okulun çevresinde bir ev tuttuk. Çok iyi bir öğrencilik dönemi oldu. Ardından İTÜ Elektronik Haberleşme Mühendisliği’ni kazandı.
O yıllarda rehberlik yapmaya başladı. Rehberlik deneyimi ufkunu açtı. Çok üst düzey, özel kişileri gezdirdi. Onlarla hep iletişim içinde kalarak vizyonu çok açıldı. İnsanlarla iletişimi, geleceğini şekillendirmesini hep rehberlik sağladı. Üniversiteyi bitirince rehberlikten tanıdığı kişiler vasıtasıyla Fransa’da master yaptığı okulu Ecole Supérieure de Commerce’i buldu. Bu okulda, daha önce hiçbir Türk okumamıştı, ancak genel kültür sordukları sınavı rehberlik bilgileri sayesinde kazanan ilk Türk oldu. Üniversite sonrası ‘Fransa’da çalışmam lazım’ diyerek iş hayatına başladı.
Ancak eşim Hakan’dan söz istedi. ‘Bu vatana, bize lazımsın; geri dön’ dedi. Hakan’ın Fransız bir kız arkadaşı vardı ve onunla evlenmek istiyordu. Biz Fransızca bilmiyoruz, torunlarımızla nasıl anlaşacağız diye endişelendik. Türkiye’ye dönmesini şart koştuk, ısrar ettik. O da bizi kırmadı ve Türkiye’de evlendiler. 12 yaşında ikiz kızları var. Türkiye’ye gelişinden 2-3 yıl sonra Hakan’a, “Oğlum biz seni zorla geri getirdik, acaba mutlu musun” diye sorduk. Türkiye’de çok mutlu olduğunu söyledi. Biz de mutluyuz. Türkiye de kazanmış oldu. Hakan çok hırslı bir yönetici, gece gündüz çok yoğun çalışıyor.”~
“KARARLI VE HIRSLI BİR ÇOCUKTU”
2001 yılında ilk iş görüşmesinde, “Ben hakikaten genel müdür olmak istiyorum. Bunun için ne gerekiyorsa onları yapmayı planlıyorum” demişti. Güldem Berkman, bundan 7 yıl sonra 1 Ocak 2008’de Novartis Türkiye organizasyonunun ülke başkanlığına getirildi. Geçen yıl Capital Dergisi’nin 40 yaş altı en başarılı genel müdürlerini belirleyen “Başarıya Yürüyenler” yarışmasında ikinci olmayı başardı. Annesi Seher Koç, kızının tüm hayatı boyunca ne istediğini gayet iyi bilen, kararlı ve hırslı olduğunu anlatıyor:
“Güldem’in çocukluğundan başarılı olacağı belliydi. Zeki ve kararlı bir çocuktu. İlkokuldan itibaren tüm okul hayatı boyunca okul birincisi oldu. Veli toplantılarına gittiğimizde öğretmenleri sürekli överdi; ‘Biz herhalde abartıyorlar’ der, utanırdık. 6 yaşında okula başladı 17 yaşında liseyi bitirdi. Hiç asiliği olmadı, bize hiç baş kaldırmadı.
Boğaziçi Üniversitesi Kimya Mühendisliği Bölümü’nü bitirdi. Okurken hep ‘Kimya mühendisi oldum, ama kimyayla uğraşmak istemiyorum satış, pazarlama ile ilgili çalışmak istiyorum’ derdi. Laboratuvarda çalışmak istemiyordu. İstediğini de yaptı.
Güldem, hedefi varsa ona ulaşmak için çok çalışır. Hayatı boyunca istedikleri çok netti, hedeflerini belirledi ve çok çalıştı. Çaba gösterir.
Macaristan’a gittiğinde 8-9 ay eşinden ve oğlundan ayrı kaldı, hafta sonları gidip geliyordu. Ona rağmen her şeye göğüs gerdi. ‘Madem bu işe atandım, başarmam lazım. Yoksa kabul etmemem gerekirdi” derdi. Kararlarında çok bilinçlidir.
Bir de bence kızımın başarısının nedeni, karşısındakine güven vermesidir. Dürüsttür, söylediği sözün arkasında durur, karakteridir bu.”

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz