Kötü çalışanın kulağı çekilmeli

BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, 2012 ve sonrası Türk bankacılığın geleceğini, dünyada bankacılığın geçirdiği değişimi anlatıyor

1.01.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Kötü çalışanın kulağı çekilmeli
Türk ekonomisine yön veren en güçlü isimlerden biri BDDK Başkanı TEVFİK BİLGİN. Bankaların bugünkü sağlam yapısının inşaasında önemli adımlar attı. Bilgin, bankalara uyguladıkları "döngüsel yaklaşım" sayesinde bugün güçlü sistem kurulduğu düşüncesinde. "İyi günlerde bankaların mali bünyesini kuvvetli tutacaksınız ki kötü günlerde onları kullansınlar... Tüm dünya da böyle yapmalı" diyor. "Şimdi 'BDDK'nin düzenlemeleri iyi ki yapılmış, zamanında iyi ki bizi sıkıştırmışsınız' diye tepkiler alıyorum" diyen Bilgin, 2012'de bankacılara "Mevcudu koruyun, geri gitmek yok" tavsiyesinde bulunuyor. Ardından önemli bir mesaj veriyor: "Denetimi yaparken iyi çalışan bankayla kötü çalışanı aynı kefeye koymamak lazım. Kötü çalışanın hangi alanda gerekiyorsa o alanda kulağını çekmek lazım." İlk 4-5 yılım yoğun eleştiri dönemiydi. 2008 Eylül'ünde Lehman krizi patlayınca bir anda eleştiriler tersine döndü. Şimdi 'BDDK'nin düzenlemeleri iyi ki yapılmış, iyi ki bizi sıkıştırmışsınız' diye tepkiler alıyorum." Bu sözler, bugün Türkiye'nin krizden nispeten daha az yara almasını sağlayan sağlam bankacılık sistemini inşaa eden BDDK Başkanı Tevfik Bilgin'e ait. Bankacılarla çok yakın çalıştıklarını ve dünyadaki benzer kurumların aksine yerinde denetim de gerçekleştirdiklerini söyleyen Bilgin, "Bankacılarımıza karşı bazen çok sert bazen çok yumuşak davranıyoruz ama bankacılarımız bizi biliyorlar. Tahminim sertliğin nedeni de biliyorlar ve yeri geldiğinde hak da veriyorlar. Bizim gibi kurumların öyle bir özelliği olmalı... Her şey kanunda yazanla olmaz, yeri geldiğinde 'Size sarı kart, dikkat edin. Peşinden başka kartlar da gelebilir' gibi uyarılar yapıyoruz" diyor. Bilgin, Türkiye'nin 2001 yılında acı çekerek bugünlere gelmesi gibi, şimdi Avrupa'nın da krizden çıkmak için hem bankacılık sektörü hem tüm halkı anlamında acı çekmesi gerektiğine inanıyor. Son 4 yıldır olduğu gibi, 2012'de de "Türk bankalarına kâr dağıtımı yapmayın" çağrısında bulunan Bilgin, şöyle devam ediyor: "Söylemimiz 2012'ye özel değil. 2012 için ihtiyatlı iyimserliğe devam ediyoruz. Ama bankacılık dünyanın en riskli işidir. Ülke, kur, likidite, otoritelerin denetimi gibi pek çok riski vardır. Bir de 'Çok iyiyiz' diye kendimizi bırakmamamız lazım. Her zaman bu sektöre bir şekilde eşlik edilmesi gerekiyor." Dünya ekonomisinin zorlu bir yıla başladığı bugünlerde BDDK Başkanı Tevfik Bilgin, 2012 ve sonrası Türk bankacılığın geleceğini, dünyada bankacılığın geçirdiği değişimi anlatıyor:

Capital: Türkiye'nin bugün global krizde daha iyi durumda olmasının en önemli nedenlerinden biri güçlü bir bankacılık sistemine sahip olması. Burada da bankaların denetlenmesi anlamında BBDK'nin büyük rolü mevcut. BBDK'nin bu süreçte attığı en başarılı adımlar nelerdi?
- Bu başarıyı diğer kurumlarla birlikte düşünmek lazım. Hiçbir kurum tek başına kahraman değildir. BDDK, 11 yıllık bir kurum. Ancak, aslında kurumun tüm teknik personeli Hazine'den geliyor. 2000 yılının Eylül ayında kurulan BBDK'da Hazine'den gelen bir deneyim ve kültür var. O kültürle çalışıyoruz. Hem bu devraldığımız kültür hem 2001 krizi sonrası yaşadığımız deneyimler bizi hep yoğurdu üfleyerek yemeye sevk etti. Bazen bir musibet bin nasihatten iyidir diyoruz, Avrupa da belki bugünkü krizi yaşayıp ileriye yönelik tedbirleri bugün alacak. Bizim diğer ülkelerden en büyük farkımız, inceleme tekniklerimizdir. Biz yerinde denetim yaparız, diğer ülkeler de ise çok nadiren yerinde denetim yaparlar. Mevzuatımız 2005 yılında Bankacılık Kanunu ile tamamen değişti. O dönem bu kanun bazı yönleriyle çok eleştirilmişti ama getirdiği yeniliklerin gerekliliği bugün kabul ediliyor. 2001 krizi ve İmar Bankası deneyiminde gördüklerimiz o kanunu şekillendirmişti. Kanunla beraber aksiyon almaya çalıştık.~

Capital: Bugünkü sağlam yapının kurulmasındaki en önemli etken nedir peki?
- En önemli teknik konu, yığınak yapmak. Yani iyi günlerde rasyoları temiz tutacaksınızbankalara özel karşılıklar ayırtacaksınız, bankaların mali bünyesini kuvvetlendireceksiniz ki, kötü günlerde onları kullansınlar... Ekonomiler her zaman iyi gitmez, dalgalanmalar olur. Bu dalgalanma günlerine hazırlanmak gerekiyor. Otoriterlerin de iyi günlerde bankaları bir miktar sıkıp zorlayıp, hatta onları kızdırıp, 'Bu BBDK ne yapıyor, yine bir düzenleme yaptı' dedirtip; Türkiye içi ya da global kriz günlerinde de bankaları gevşetmeleri gerekiyor. Buna döngüsel yaklaşım diyorlar. Biz de bu döngüsel yaklaşımı uygulamaya çalıştık. Bu yaklaşım tüm dünyada uygulanmalı, iyi dönemlerde bankalar sıkıştırılmalı. Gerek 5-6 yıl önce getirdiğimiz yüzde 12 'lik sermaye yeterliliği rasyosu gerek türev ürünlerde çok hassas davranmamız gerek banka lisansları konusunda ince eleyip sık dokumamız doğru uygulamalar oldu. 4 yıldır, tüm eleştirilere rağmen, kârın belli bir oranını dağıttırıyoruz ki en iyi banka da bile yüzde 20'yi geçmiyor. Kalanı banka içinde tutarak yığınak yaptırıyoruz. Bankalarımızı iyi bir noktaya getirmeye çalışıyoruz, inşallah böyle de devam eder.

Capital: Bankacılar tarafından bu kadar eleştiriliyor olmak sizi yormuyor mu?
- Benim ilk 4-5 yılım yoğun eleştiri dönemiydi. Kalan son 3- 4 yıldaysa, 2008 Eylül'ünde Lehman krizi patlayınca bir anda eleştiriler tersine döndü. Şimdi 'BDDK'nin düzenlemeleri iyi ki yapılmış, zamanında iyi ki bizi sıkıştırmışsınız' diye tepkiler alıyorum. Ama tabii bu, sadece benim düzenlemem değil; düzenlemenin fikir babaları bu kurumun çalışanlarıdır. Ben burada sadece sevabıyla günahıyla temsil görevi yapıyorum.

Capital: Bu süreçte hiç geç kaldığınız ya da hata yaptığınızı düşündüğünüz bir adım oldu mu?
- Elbette ki olmuştur, ancak kasti olmamıştır. Bu tip olaylar, zaman geçtikten sonra ortaya çıkıyor. Bir süre sonra 'Acaba öyle olsaydı, daha mı iyi olurdu' diyorsunuz. Ama hatalı olduğumuzu düşündüğüm belirgin bir vaka yok. Zaten atladıysak da o zaman içinde ortaya çıkar.

Capital: '2011 yılı kârlarını dağıtmayın' şeklinde bir açıklama yaptınız. Bu, 2012 yılı için bir önlem mi?
- Biz 2008, 2009 ve 2010 yılı için de aynı şeyi söylemiştik. 2011 yılı için bankalardan kâr dağı-tacaklarsa, bize bir yazı ile kârı ne kadar ve nasıl dağıtmayı planladıklarını belirtmelerini istedik. Biz şablonumuza göre bankanın sermaye yeterlilik rasyosu ve bazı dengelerine bakıyoruz, gidişatına bakıyoruz ve bankaya '100 liralık kârın 50'sini dağıtacağını söylüyorsun ama kusura bakma 15 lirasını dağıt kalanı öz kaynağa ekle, sen de mutlu ol biz de mutlu olalım' diyoruz. Bu, banka yöneticilerini çok mutlu eden bir aksiyon. Banka yöneticisi, bankasının güçlenmesini ister ama muhtemelen banka patronları, hissedarlar kızıyordur. Ama onların da uzun vadede bankalarının değerinin arttığını düşünerek mutlu olmaları lazım. Yani söylemimiz, 2012'ye özel değil. 2012 için ihtiyatlı iyimserliğe devam ediyoruz. Ama bankacılık dünyanın en riskli işidir. Ülke, kur, likidite, otoritelerin denetimi gibi pek çok riski vardır. Bu riskler içinde çalışırken, iyimser ama ihtiyatlı olacağız. Bir de 'Çok iyiyiz' diye kendimizi bırakmamamız lazım. Her zaman bu sektöre bir şekilde eşlik edilmesi gerekiyor. Bazen bankacıları, bankacılardan daha çok düşünmemiz gerekiyor. Bankacılar bazen işin içinde kayboluyorlar, bazen onları yönlendirmek gerekiyor. Biz yaptığımız düzenlemelerin, aldığımız rasyoların önemli bir kısmını bankalarla konuşarak yaparız. Diyalog ve işbirliği içinde yolumuza devam.~

Capital: TMSF Başkanı 'Bankacılık sistemi 6-7 şiddetinde bir depreme hazır ama 10'u karşılayamayabiliriz' demişti. Surlar ne kadar yüksek?
- 10 şiddetindeki deprem, kıyamet senaryosu. O varsayımı hiç konuşmayalım. 10 şiddetinde bir kriz olursa, herhalde dünyada hiçbir banka kalmaz. 7-8 şiddetindeki depremler, stres testidir. BDDK olarak bankalara bazı noktalarda şoklar vererek stres testleri yapıyoruz. Dünyada şu anda X şiddetindeki bir depreme en dayanıklı ülkelerden biri de Türkiye. Kanada ve Polonya ve Brezilya'da iyi durumda. Ama diğer ülkelerin bizden çok daha düşük, artçı sarsıntılarda bile yüksek riskleri olduğu bariz.

Capital: 2011'de bankaların performansını nasıl yorumluyorsunuz?
- 2011'de Merkez Bankası'nın aldığı tedbirler nedeniyle kârlılığın daha düşük olduğunu göreceğiz. 2009 ve 2010 yıllarında olağanın üstünde bir kârlılık vardı. Nitekim Ekim sonu rakamlarına göre, geçen yılın aynı dönemine kıyasla kârlarda yüzde 13'lük bir düşüş var. Tahminim, geçen yıl kârlılık 20 milyon TL civarındaydı; bu yıl da bu rakama yaklaşır. Ama reel olarak baktığınızda kârlılık gerilemiştir çünkü bilançolar aktif anlamda büyüyor. Yüzde 13-15 arası kârlılıklarda bir erime olacak ki, bu da gayet doğal. Bankaların aktif getirisi geçen yıl Eylül ayı sonunda yüzde 2,57'ydi. 2011 Eylül'ünde bu rakam 1,76 oldu. Geçen yıl öz kaynak getirisi yüzde 21 iken, bu yıl Eylül'de yüzde 15,3 oldu.

Capital: 2012'de en önemli riskler neler olacak?
- 2012 için Avrupa'daki krizin daha şiddetleneceği, Türkiye'nin de bundan etkileneceği tahminleri yapılıyor. Bu durum tabii ki bankaları da etkileyecek. Ama çok menfi etkilemeyecektir diye düşünüyorum. Bankalar 2012'de bisikletin pedallarını biraz daha yavaş çevirecekler. Kârlılıklar yine azalacaktır, ancak ne kadar azalacağına dair bir yorum yapmak çok zor. Bankacılarımız çok zeki insanlar, nereden nasıl kâr yapacakları buluyorlar, tahminler şaşabiliyor. Burada kredilerin performansı önem taşıyor. 2012'deki en büyük risk, ülke riski. Avrupa'daki gelişmelerin Türkiye'ye yansıması, oradaki bankaların durumları ve global çapta yaratacağı etki bizim için risk. Bir de dünyadaki genel durağanlığa paralel olarak kredi riski var. Kredilerdeki geri dönüş riski olabilir.

Capital: O zaman bankaların fonlamayla ilgili de riskleri olabilir diyorsunuz, değil mi?
Bankalarımızın yurtdışında, son verilere göre toplam aldığı sendikasyon, mevduat, repo gibi tutarların toplamı 98 milyar dolar. Bunun yaklaşık 25 milyar doları sendikasyon kredisi. Hatta bankaların uluslararası merkezlerinden aldığı krediler de var, o tutar da 18 milyar dolar. Ben gelecek yıl buralarda bir miktar gerileme olabilir diye düşünüyorum. Ama unutmayın, krizin en yüksek olduğu 2008-2009 yıllarında bile bankalar bir şekilde bunları döndürmeyi bildiler. Bu dönemde de başarabilirler. Zaten dünyada da küçülme beklediğimiz için bankalardan da yüksek talep gelmeyecektir. Bu nedenlerle fonlamada sıkıntı olmayacak diye düşünüyorum.

Capital: Fonlama talebini kontrol etmek için yeni önlemler alacak mısınız?
- Hayır. Bankaların talebi, kendilerine aittir. Projeksiyonlarına göre parayı getirir, TL'ye çevirir kredi kullandırır ya da kullandırmazlar. Biz Türkiye'den para çıkışıyla ilgili önlem alıyoruz. Vadesi gelmeden bir borcu ödemeye izin vermiyoruz. Örneğin bir banka yurtdışına sendikasyon kredisi ya da ana bankasına kredi borcu varsa bunları vadesinden önce ödeyemez.~

Capital: Bu yeni ekonomik düzende alınması gerektiğini düşündüğünüz yeni önlemler var mı?
- Şu an gündemimizde yok. Önlemler gerektikçe, koordinasyon halinde çalışarak alınır. Biz Merkez Bankası, SPK, Hazine ve TMSF ile çok koordineli çalışıyoruz. Finansal istikrar komitesinde bu konular gündeme geliyor, tartışılıyor. Bizim en önemli avantajımız, önlem alma kabiliyetimiz var. Gerekirse hızlı karar da alabiliyoruz.

Capital: Son dönemde tüketici kredilerine ağırlık veriliyor. Burada denetimi nasıl yapıyorsunuz?
- Kredi kartlarında takibe dönüşüm oranı düştü, yüzde 6'lardayız. Zamanında çok eleştirilen kredi kartı kanunu hayırlı oldu. Bu dünya krizinde kredi kartından çok büyük bir stres yaşayabilirdik, kanun bunu önledi. Kredi kartlarının artış hızı son 2 yıldır çok uslu. Bizim ve bankacılarımızın istediği bir enstrüman haline dönüştü. Ancak, talep tüketici kredilerine kaydı. Tüketici kredilerine hassasiyet göstermek lazım, doğru. Bankalar nasıl veriyor, tüketici nasıl kullanıyor, tüketicinin borçluluk oranı hangi düzeyde, bu borçluluğun GSMH'ya ve mevduata oranlarına bakmalıyız. Krediler için denetimler yapıyoruz, veriler sürekli kontrol ediyor. Niye bir bankada takibe dönüşüm oranı daha yüksek, hangi bankada veriler ne olmuş şeklinde bakıyoruz. Bir pazarlama hatası varsa o bankayı çağırır, "Neden böyle bankacılık yapıyorsun? Kendini toparla' deriz. Bizim en büyük özelliğimiz banka bazında önlem alabilmemiz. Denetimi yaparken iyi çalışan bankayla kötü çalışanı aynı kefeye koymamak lazım. Kötü çalışanın hangi alanda gerekiyorsa o alanda kulağını çekmek lazım.

Capital: Banka lisanslarında 2012'de yeni başvurular bekliyor musunuz?
- Banka lisanslarında 300 milyon dolar sermaye sınırı var. Bence bu iyi bir rakam. Madem Türk bankacılığı iyi bir konumda, gelecek potansiyeli var, bu alana girmenin bir pazara giriş değeri olmalı. Yatırımcının niyetinin ciddi olup olmadığını görmek istiyoruz. Başvuran kurumun itibarı, finansal gücü, bulunduğu ülkedeki bankacılık faaliyeti, o ülkenin otoritelerinin görüşlerini değerlendirip, bir de 300 milyon dolar sermayeleri var mı diye bakıp karar veriyoruz. BDDK'nin lisans vermediği gibi bir önyargı var. Ancak, yazılan pek çok başvuru yok zaten. Siemens ve Robabank'ın hiç başvurusu yok. Bank Audi için de ilk aşama lisansı verdik. Bundan sonra personel alır, bütçeleme ve projeksiyon yaparlar, 9 aylık bir süreleri vardır. Ardından bir inceleme daha yapılır. Yeterli görülürse ikinci aşama izne karar verilir. Ben 2012'de de yeni girmek isteyen bankalar olabilir diye düşünüyorum. Bizim kapımız her zaman açık. BDDK lisans vermiyor gibi bir yanlış algı var, biz hiçbir zaman 'lisans vermiyoruz' demedik. 2012'de yerli ya da yabancı talepler olabilir. Bankacılık alışkanlık yapıyor. Bazı kişiler, hep bankacılık yapmak istiyorlar. Bu işi ya iyi biliyor ya da bu işi bir prestij olarak görüyor. Ben bazen gelenlere "siz hiç damdan düşmediniz" herhalde diyorum, çünkü bankacılık zor bir iş. Dışarıdan görüldüğü gibi değil, 2011-2012'de bankacılıkta direksiyonu döndürmek gerçekten zor iş.

Capital: Dünyada normların değişmesinden bahsediliyor. Bankacılık nasıl bir değişimden geçecek?
- Mezopotamya'dan beri bankacılık çok basit iş aslında. Kompleks düşünmeyi gerektirecek bir konu değil.
Yeni dönemde dünyada para kullandırımı daha kurallı hale gelebilir. Çok dolandırmanın önünün kesildiği, dünya çapında türev ürünlerin izlenmesi için belli mekanizmaların getirildiği, hızlı dönen paranın kontrollü olduğu bir sistem gelebilir. Dünyada şunu göz ardı ediyorlar: Avrupa'nın bazı ülkelerinin bugün krizle standartlarını indirmeleri lazım. Acı çekmeleri lazım. Biz 2001 yılında çok acı çektik, şimdi onların da acı çekmesi lazım. 2001'de bankada çalışan sayısı 180 bindi, 120 bine indi. Şimdi yeniden 200 bine yaklaştı. Dünyadan, Avrupa'dan ilerde de bize gelecek bir yenilik olamaz ama bizden onlara yeni düzenleme gidebilir, bizden alacakları örnek kurallar olabilir. ~

Başkanın gözünden sektörün profili
1- Bizim en büyük farkımız, inceleme tekniklerimizdir. Biz yerinde denetim yaparız, diğer ülkeler ise çok nadiren yerinde denetim yaparlar.
2- En önemli teknik konu, iyi günlerde yığınak yapmak, kötü günlerde kullanıma sunmaktır.
3- 10 şiddetinde bir kriz olursa, herhalde dünyada hiçbir banka kalmaz. 7-8 şiddetindeki depremler, hep stres testidir. Dünyada şu anda X şiddetindeki bir depreme en dayanıklı ülkelerden biri de Türkiye.
4-  Ekim sonu rakamlarına göre, geçen yılın aynı dönemine kıyasla kârlarda yüzde 13'lük bir düşüş var. Geçen yıl 20 milyon TL civarındaydı; bu yıl da bu rakama yaklaşır.
5- Reel olarak baktığınızda kârlılık gerilemiştir, çünkü bilançolar aktif anlamda büyüyor.
6-  Bankacılarımız çok zeki insanlar, nereden nasıl kâr yapacakları buluyorlar, tahminler şaşabiliyor.
7-  Kredi kartlarında takibe dönüşüm oranı düştü, yüzde 6'lardayız. Kredi kartlarının artış hızı son 2 yıldır çok uslu.
8-  Kredi talebi tüketici kredilerine kaydı. Tüketici kredilerine hassasiyet göstermek lazım.
9-  2012'de yerli ya da yabancı talepler olabilir. Bankacılık alışkanlık yapıyor. Bazı kişiler, hep bankacılık yapmak istiyorlar.
10- BDDK'nin lisans vermediği gibi bir önyargı var. Ancak, yazılan pek çok başvuru yok zaten. Siemens ve Robabank'ın hiç başvurusu yok.

"BAŞARIMIZIN NEDENİ, ÖZERK OLMAMIZ"
Türkiye'deki üst kurullar için kullanılan bağımsız ifadesi yanlış. Bu, dünyada da öyle... Örneğin ABD'deki benzer kurumlar olan SEC ve OSS de özerk kurumlar. Bu tür kurumlar, bütçelerini kendi yapar, gelirini kendi belirler.
Biz gelirimizi bankalardan alıyoruz. Kararlarını sıfırdan sonuna kadar kendi alırlar. 'Bağımsız kurullar' tanımını bazen biz de kullanıyoruz, öyle yerleşmiş. Ancak, bağımsız o anlamda değil. Çünkü, bu kurullar, sokaktaki tepkiye, medyanın yazdıklarına, hükümetin veya ekonominin genel dengelerine, uzun vadeli programlara bağımlıdır. Biz de bağımlıyız. Bunlardan ayrı iş yapamayız ki, yanlış olur. Ben özerklik kavramını koruyarak makro ekonominin genel şartlarına uyumlu hareket etmekten söz ediyorum. Çarkın biri sola dönerken, siz sağa dönelim derseniz makinayı durdurursunuz.

Capital: Siz görev süreniz boyunca BDDK'yi yönetirken bağımsız kalmakta, hükümet etkisinden uzak kalmakta zorlandınız mı? Baskı hissettiniz mi?
- Hayır. Çok samimiyetle söylüyorum. İnanın, bizim buradaki başarımızın en büyük nedeni aldığımız kararlarda ve uygulamalarımızda özerk olmamızdır. Diğer kurumlarla koordineli çalışmamız, görüşmemiz özerk olmadığımız anlamına gelmiyor. Örneğin likiditeyle ilgili bir düzenleme çıkardığımızda Merkez Bankası ile ortak çıkarırız. Ya da banka bonosu ile ilgili SPK ile konuşuruz. Bu bir takım oyunu, böyle paslaşmalar yaparız. Ancak özellikle bir baskı ya da zorlama olmadı, bunu açıkça söyleyebilirim.~

"2012'DE EN ÖNEMLİ POIİTİKA, MEVCUDU KORUMAK"
Capital: 2012 yılı için Türk bankacılara ne gibi tavsiyelerde bulunuyorsunuz?
- Bankacılarımız dünyayı okuyor, Türkiye'yi de okuyorlar. Ama bazen çok iyimser oluyorlar. Dalgalanma dönemlerinde de, tersine çok karamsar oluyorlar. Kredileri geri çağırıyorlar, çok hızlı hareket etmeye kalkıyorlar. Panik yapıyorlar. Gereksiz yere çok canlı firmaları da bu şekilde öldürebiliyorlar. Geçmişte bunu bazı bankalarda gözlemledik. Oysa ne iyimser olacaksınız, ne kötümser. Her şeyi 50 kere düşünerek karar almalılar. İhtiyatlı iyimserlikle davranmalılar. Bir de mevcudu korumak çok önemli, mevcudu koruyacak adımlar atmalılar. Bu, önümüzdeki yılın en önemli politikası. Kesinlikle geri gitmek yok.

"BANKACILAR BENİ HEP AYDINLATMIŞTIR"
BAZEN ÇOK SERT OLABİLİYORUZ Ben genelde bir eleştiri durumunda bankaları genel müdür düzeyinde ararım. Bazen genel müdür yardımcılarını da ararım, hiç sorun değil... Onları buraya çağırırız, yüz yüze görüşürüz. Bazen çok sert bazen çok yumuşak olabiliyoruz ama bankacılarımız bizi biliyorlar. Tahminim sertliğin nedeni de biliyorlar ve yeri geldiğinde hak da veriyorlar. Bizim gibi kurumların öyle bir özelliği olmalı. Her şey kanunda yazanla olmaz, yeri geldiğinde'size sarı kart, dikkat edin. Peşinden başka kartlar da gelebilir' gibi uyarılar yapıyoruz. Zaten 48 bankamız var, hepsi artık bizi biliyor. Birbirimizi iyi biliyoruz.
DİYALOG ÖNEMLİ Diyalogtan kastım ölçülü bir biçimde sınırları aşmadan konuşabilmek. Sadece merkezden rakamlara bakarak yönetmek olmuyor. Bazen karşılıklı konuşmak, karşı tarafı da dinlemek gerekiyor. Bankacıların da derdini dinleyeceksiniz, dinleyince haklı da buluyorsunuz. Bazen örneğin bir kredi de 'Böyle kredi verilir mi' diyoruz ama gelip 'Bakın teminatı böyle, vadesi budur, gelişmeler şöyle olur' dediklerinde anlıyoruz. Bankacılar beni hep aydınlatmıştır

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz