Maceracı olmadık gücümüze inandık

Şüphesiz bankacılık sektöründe bugüne kadar yaşanan satın alma ve birleşmelerin en çok ses getireni, Akbank-Citibank ortaklığıydı.

1.04.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Maceracı olmadık gücümüze inandık


Bir yanda Türkiye'nin piyasa değeri en yüksek bankalarından biri. Diğer yanda ise Türkiye'de uzun yıllardır küçük bir banka ile varlığını sürdüren, atılım yapmaktan geri duran bir dünya devi. Çok konuşuldu, çok tartışıldı. Yakın zamanda bile krizde ABD'de zora giren Citibank'ın Akbank'taki yatırımını geri çekeceği tartışıldı. Ama beklenen olmadı. Akbank-Citibank ortaklığı yeni işbirlikleriyle hala sürüyor. Babası Erol Sabancı'dan görevi devraldığından bu yana Akbank'ın gözü kulağı adeta her şeyi olan, bütün mesaisini bankanın performansına harcayan Suzan Sabancı Dinçer, Citibank ortaklığının, Akbank'ın gücüne güç katan çok başarılı bir ortaklık olduğu görüşünde.
Citibank'ın Akbank'ın yüzde 20 hissesini 3,1 milyar dolar ödeyerek satın aldığı süreç, sadece Akbank ekibi için değil kişisel olarak Suzan Sabancı Dinçer için de hayli stresli geçmiş. "Ama hiç umutsuzluğa kapılmadım" diyor. Nasıl başardınız sorusuna ise
"Maceracı olmadık, gücümüze inandık" sözleriyle yanıt veriyor.
Akbank Yönetim Kurulu Başkanı Suzan Sabancı Dinçer, Citibank ortaklık sürecini şöyle anlatıyor:

Çok teklif aldık
2001-2002 yıllarında Türkiye çok büyük bir finansal kriz yaşadı. Bu krizin maliyeti çok yüksekti. O gün Türkiye 45 milyar dolarlık büyük bir yük almıştı. O zaman GSMH'miz 150 milyar dolardı. O krizle çok büyük bir yapılanma oldu. Sektördeki banka sayısı 81'den 46'ya düştü. Bankacılık sistemi gerek regülasyonlar anlamında gerek mali açıdan güçlendi. BDDK kuruldu, TMSF ve Merkez Bankası bağımsız oldu. Birçok ekonomik paket kararı alındı. Bütün bunlarla performans artınca, yabancı bankalar Türkiye'de ya bir ortaklık ya da satın almayla ilgilenmeye başladı.

Kendimize dönüp baktık
Biz de o dönemde çok çeşitli bankalardan ortaklık, işbirliği teklifleri aldık. Akbank olarak kendi içimizde şöyle baktık: Bizim neye ihtiyacımız var? Neye ihtiyacımız yok? Bir kere marka olarak hiçbir şekilde isme ihtiyacımız yoktu. Akbank, Türkiye'de çok kuvvetli bir marka. Banka, güven, istikrar, finansal güç deyince akla önce Akbank geliyor. Diğer yandan sermayeye de ihtiyacımız yoktu. Finansal istikrara çok ehemmiyet verdiğimiz, bankayı kârlı yönettiğimiz ve özsermayeye her zaman ilave yaptığımız için çok kuvvetliyiz. Şube teşkilatına da ihtiyacımız yoktu. O dönemde 600'den fazla şubeyle faaliyetteydik. Müşterileri tanıyoruz, 63 yıldır buradayız. Bize ancak bizim markamızın yanına koyabileceğimiz, dünyada saygın ve Türkiye'nin ilerideki büyümesinde, Türkiye'de yeni verilebilecek ürün ve hizmetlerde bize bilgisini, tecrübesini, deneyimini iyi aktarabilecek saygın bir kurum fayda sağlayabilirdi. Bir de sürdürülebilir bir ortak olabilmesi lazımdı. Mümkün olduğu kadar az maceracı bir ortak istedik. Karşımızdaki bankalar arasında Citibank, her zaman yakın olduğumuz, aşırı sempatimiz olan bir bankaydı. Evet son krizde çok etkilendiler ama ne derseniz deyin Amerika bankacılıkta çok başarılıdır. Citibank, bugün 100'ü aşkın ülkede faaliyet gösteren hala çok kuvvetli bir banka. Sonuç olarak Türkiye'ye ve Akbank'a verdikleri önem ve saygı bizim aradıklarımızla birleşti, isteklerimiz isteklerine çok paraleldi ve anlaştık.~

Çok şey öğrendim
Çok iyi bir ortaklık olmuştur diye düşünüyorum. Biliyorsunuz, ben başkan olduktan sonra bir danışma kurulu oluşturdum. Bunu yapmamdaki asıl sebebim Citibank tecrübesidir. Citibank ile ortak olduktan sonra beni çok kibarlıkla kendi uluslararası danışma kurullarına davet ettiler. Onlarla uluslararası danışma kuruluna girdim çıktım, bir tecrübe edindim. Bir danışma kurulu nasıl oluyor, dünya meselelerine nasıl bakılıyor, işin dışına nasıl çıkılıyor gördüm. Orada gördüğüm, orada tanığım insanlarla Akbank Danışma Kurulu'nu kurdum.
Bugün çok keyifli bir ortaklığımız var. Citibank da sanıyorum kendi büyüklüğünde vereceği dikkate ve özene layık bir kurum istedi. Uzunca bir süre yatırım yapmayan bir bankanın Akbank'ı seçmesi bundandır. Yüzde 1'lik değil, yüzde 10 ve üzeri pazar payına sahip bir bankayı tercih ettiler.

Sıkı pazarlık yaptık
Ortaklık anlaşması sürecinde 8-9 ay içinde her seviyede çok sık görüşme oldu. Anlaşma sürecinde her iki tarafın ekipleri de çok şeffaftı. Çok çeşitli konularda çetin pazarlık süreci yaşadık. Onlar da sıkı pazarlıkçıydı biz de. Kişisel olarak benim için stresli bir dönemdi ama umutsuzluğa kapılmadım. Çünkü Akbank olarak illa da ortağımız olsun demiyorduk. Bu kuvvet verdi. Biz bizim şartlarımıza uyarsa dedik, onlar da. Aslında çok sağlıklı bir süreç yaşadık. Daha rahat düşünebildik. Her iki taraf da çok akılcıydı. Kolay bir süreç değil, yorucu oluyor. Fakat yorucu, stresli olmayan hiçbir güzel iş yok. En güzel meyve, stres sıkıntı sonunda olur.
Bu arada Erol Bey de görüşmeler boyunca çok aktifti zaten onsuz olmazdı. Strateji departmanımız çok aktifti. Şu anda Boston Consulting Group'un başında olan Burak Tansan, o dönemde Akbank'ta stratejiden sorumlu genel müdür yardımcısıydı. Onun katkısı büyük oldu. Yine o dönemde Zafer Kurtul Bey Akbank'ın genel müdürüydü ve en büyük stres ondaydı. Ama her iki tarafı idare etmeyi başardı. Bu bir takım oyunudur. Grup içinde çok yönlü bakabildik, doğru kararı verebilmek için iyi yönlendirme yapabildik. Kimi zaman kızdık, kimi zaman istedik ama sonuçta Amerika'dan Türkiye'ye büyük bir yatırım getirmiş olduk.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz