Patronlardan Türkiye 2023

17’nci sırada olan Türkiye ekonomisinin, 2023’te ilk 10’da olması hedefleniyor.

1.06.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Patronlardan Türkiye 2023

“Türkiye’nin 2023 hedefleri için neler yapması gerektiğiyle ilgili konuşacağız. Yakını uzakta, uzağı da yakında görmeye çalışacağız. 2023 Cumhuriyet’imizin 100. yılı olacak. 100. yıl hedeflerini ekonomi kurmayları vizyon olarak ortaya koydular. Global olarak da gayet iddialı bir vizyonumuz var. 17’nci sırada olan Türkiye ekonomisinin, 2023’te ilk 10’da olması hedefleniyor. Türkiye’nin 2 trilyon dolar milli gelire, 25 bin dolar kişi başı gelire, 1 trilyon dolar dış ticaret hacmine ve 82 milyon nüfusa ulaşması hedefleniyor. Biz Türkiye’nin bu hedeflere nasıl ulaşabileceğini tartışacağız. Hangi reformlara ihtiyacımız var, önceliklerimiz nedir onlara değineceğiz. Yeni girişimcilik fırsatları var mı, varsa nedir analiz edeceğiz. 2008 finansal kriziyle başlayan ‘yeni normal’ düzeni nasıl takip edeceğimizi konuşacağız."
Cemal Kişmir.
TÜSİAD’ın geçen sene yayımlanan bir raporu Türkiye’nin önümüzdeki 40 yılını öngörüyor. Raporun ana teması sürdürülebilirlik. Raporda yeni bir kavram var, o da “demokratik fırsat penceresi” olarak adlandırılıyor. Sizce Türkiye 2023 hedefleri için neler yapmalı?

Ümit Boyner
Vizyon 2050 adıyla yayımladığımız rapor aslında dünyada yapılan sürdürülebilirlik çalışmalarının Türkiye’ye uyarlanmış halidir. Vizyon 2050 raporu çeşitli noktalardan Türkiye’ye bakıyor. Çeşitli açılardan Türkiye’nin gelecek hedefleri ve olası senaryolarını ortaya koyuyor. Sektörel açıdan da yeni raporlar yapma planlarımız var. Gösterge rakamlar çok önemli. Bu bağlamda ekonomik büyüme rakamlarına da dikkatli bakmak gerekiyor. Geçmiş yıllardaki yüksek büyüme oranlarının sorunları da beraberinde getirebildiğini düşününce bu rakamların önemini daha iyi anlayabiliriz. Bakmamız gereken başka datalar da var. İnsani gelişmişlik endeksi, ekonomik gelişmelerden bağımsız olarak eğitim, kadının istihdamı gibi konulara bakıyor. Rekabet endeksindeki bizim hedeflerimiz rekabeti gerektiriyor-Türkiye 59’uncu sırada. Buna inovasyonu katınca Türkiye 69’uncu sıraya düşüyor. Krizlerden sonra daima ileri bakmak gerekiyor. Türkiye çıktığı krizlerden sonra mutlaka ileri bakmalı ve ileriyi planlamalı. 2010 rakamlarına baktığımızda Türkiye ekonomik büyüklük olarak 16’ncı sırada, yüzde 67’lik bir büyüme var. İtalya yüzde 2,5 büyüme ile 10’uncu sırada, Meksika yüzde 4 büyüme ile 11’inci sırada ve Kore yüzde 6,6 büyüme hızıyla 12’nci sırada yer alıyor.~
Bu rakamlara baktığımızda Kore’nin büyüme hızı bizim ulaşmak istediğimiz hedefte gayet rekabetçi olmamız gerektiğini gösteriyor. Türkiye’nin ortalama yüzde 8’lik büyüme hızları olmalı. Demografik yapımıza ve girişimcilik kapasitemize baktığımızda bu hedeflerin aslında çok da uzakta olmadığını söyleyebiliriz. Ancak hızlı trende rayların iyi döşenmiş olması gerekir. Yüksek hızlarda riskler her zamankinden daha fazladır. Mevcut sorunlarımız var, özellikle ithalat rakamlarının getirdiği sorunlar var. Enerjide dışa bağımlılık, ara malların yüksek oranda dışarıdan temini devam ediyor. Bunlar bizde dış ticaret açığına sebep oluyor ve cari açığımızı büyütüyor. Tüm bunlarla mücadelede yapısal reformlara ihtiyacımız var. İç tasarruflar konusu da bir başka önemli konu. Türkiye’de farklı yerlere kanalize edilmiş tasarruflar söz konusu. Önemli olan yapısal reformlar ile iç tasarrufların çeşitliliğini artırmak ve tasarruf yapan sayısını artırabilmektir. Tasarruf bilinci artırılırken de bu tasarrufların finansal sisteme yönelmesini sağlamak gerekiyor. Bunun olabilmesi için de finansal okuryazarlık yani eğitim artırılmalı. İç tasarruf oranımız, sorunumuz olan dış ticaret açığıyla mücadelede önemli bir konudur. Makroekonomik politikalar açısından çok önemli bir noktaya geldik. Anlık politika değişiklikleri artık olmamalı, zaten bu konuda ilerleyişimizi herkes görüyor. Fiyat istikrarını sağlamaya çalışırken Merkez Bankası’nın bağımsızlığı çok önemlidir ve korunmalıdır. Verimlilik tabanlı, yani üretkenliğin artırılmasına yönelik çalışmalarda aslına bakılırsa iki ana başlık var. Birincisi inovasyon kapasitesinin artırılmasıdır.
İnovasyon teknoloji yaratma, teknoloji transfer etme, yenilikçi buluşlar yapma ve bunları yapabilecek ortamları yaratabilme süreçlerinin tamamını kapsıyor. Bu ortamın teminatı da yine reformlardan ve hukuki koruma düzenlemelerinden geçiyor. İkincisi de eğitim kapasitesi. Eğitim kapsamı, niteliği ve içeriği iyi irdelenmeli. Bu yolun başlangıcı da eğiticinin eğitilmesi konusudur. Ayrıca Türkiye’nin katılaşmış bir işsizlik sorunu var. Ne kadar büyürsek büyüyelim bir işsizlik sorunu varlığını koruyor. Bu eğitimi de ilgilendiren bir konu çünkü işsizlik sorununun altında vasıf uyumsuzluğu konusu var. Bunların yanında Ar-Ge’nin ve kadın istihdamının artırılması, kayıt dışıyla mücadelede çok önemli konular. Önümüzde makro ve mikro ölçeklerde yapılması gereken reformlar var. Tüm şebeke endüstrilerinin ve altyapı sektörlerinin tam rekabetçi piyasa koşullarına kavuşturulması gerekiyor. Siyasi istikrar kadar hukuki istikrar da hedeflere ulaşmamızda olmazsa olmaz konulardan biri. Gelir ve servet adaletsizliklerinin giderilmesi ve vergi reformu, kayıt dışıyla mücadelede bize yardımcı olacaktır. Kamu harcamalarıyla ilgili iradeyi görmekten çok memnunuz. Devletin temel görevleri dışında kamuyu ekonominin dışında tutmak çok önemlidir. Fikri haklarını artırarak Ar-Ge ve girişimcilik konularında çok daha hızlı yol alabiliriz. Mikro reform ajandamızda bunlar zaten var. TTK, Borçlar ve Hukuk Muhakeme Usul Kanunları çok önemli. İş dünyasında bunlarla ilgili çok çekince var. Bunlar iş yapma biçimine reform niteliğinde düzenlemelerdir. Tartışmalar devam ediyor ve biz de bu tartışmalarda varız. Kurumsallaşmayı artıracağı, firmaların rekabetçi olmaları ve finansmana daha rahat erişim konularında çok etkili olacağına inanıyoruz.~

ÜMİT BOYNER/TÜSİAD
"SANAYİ STRATEJİ BELGESİNİN OLMASI ÖNEMLİ”

Türkiye'nin Ocak 2011'den beri artık Sanayi Strateji Belgesi var. İzleme, değerlendirme ve takvimlendirmede çok yardımcı bir belge. İş dünyası olarak bu uygulamaya destek vermeliyiz. Teşvik sisteminin artarak devam etmesini bekliyoruz. Eskiye kıyasla, cari açığı kapatmaya yönelik adımlar atılması gerekiyor. Teşvikte en önemli konu rekabet ortamının bozulmamasıdır. Sektör seçimi sübjektif olmamalıdır. TÜSİAD olarak biz, bütün sektörler için yatay kesitte, teknoloji, inovasyon, bölgesel kümeleşme ile fiziki ve beşeri altyapının çok önemli olduğunu düşünüyoruz. 2050 raporunda sürdürülebilir kalkınmayla ilgili yaptığımız vurgulardan bir tanesi de enerji kaynaklarının çeşitlendirilmesi konusuydu. Bağımlılık çok fazla sorun teşkil ediyor. Enerji girdileri ülkeler için çok önemli. Dünyada krizden nispeten daha hızlı çıkan ülkelerin sanayilerinin GSMH içindeki payının yüzde 17-18 civarında olduğunu görüyoruz. Türkiye için de sanayiyle büyüme her zaman önde tutulması gereken konulardan biri olmalıdır. Enerji piyasaları serbestleşmeli ve rekabetçi olmalıdır.

Türkiye’nin demografik yapısı çok farklı avantajlara sahip. Genç nüfus girişimciliği beraberinde getiriyor. Siz de örnek bir girişimcisiniz. Sizce fırsatlar hala var mı, fırsatlar bitmeden stratejimiz nasıl olmalı?

Ethem Sancak
Bu anlamlı zirvede çok anlamlı bir şehirdeyiz. Bu şehirde, Bursa’da 1299’da dünyanın en büyük imparatorluğunun temelleri atılmıştı ve bizler yine burada, bu temellerin atıldığı şehirde yeni hedefleri konuşmak için toplandık. 2023 için konulmuş hedeflerimiz var. Bu hedeflere bakıldığında aslında içlerinde çok tutarlı olduğunu görebiliriz. Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcımız bu hedefler üzerinde çalışırken çok ihtiyatlı davranmış ve uğraşıldığında rahatlıkla gerçekleşebilecek hedefler açıklamıştır. Geçmişe bakalım. Çok eski değil, 2001 yılında kişi başı gelirimiz 3 bin dolardı. Şimdi 2011 rakamları gösteriyor ki kişi başı gelir 11 bin dolar olmuş. Tek başına bu rakam bile aslında hedeflerin tutarlılığını gösteriyor. Finans dünyasının tahminleri dışında bir sosyal hareketle gerçekleşen işler bunlar. Şimdiye nasıl gelinmiş bakıldığında, 13’üncü yüzyılda Venedik’te başlayan kapitalizm şu anda Amerikalılar ile tıkandı. Dünyanın kuzey ve batısında demokrasi hüküm sürüyor fakat doğu ve güneyinde hala birey olamama sorunu var. Kapitalizm için iki şey önemli sorun oldu. Birincisi, bankacılar asli işi olan girişimciyi desteklemek yerine kendileri girişimci oldular. Bu kapitalizmin temel taşlarına aykırıdır çünkü bankacılık kapitalizm için ikinci unsurdur. Akademik dünyanın da asli görevi girişimciye bilgi taşımaktır. Bankacılar ve akademik dünya girişimcilerin yerine geçmeye çalışarak girişimciliğin önünü kapadılar. Picasso kimse aslında girişimci de odur.~
Girişimcilik sanatkarlıktır. Bankacılar sermayeyi toplayıp girişimciye destek olmak yerine, toplanan sermaye ile kendileri girişimci oldular. Bizim 2023 hedeflerimizi gerçekleştirebilmemiz için üst düzey reformlar yapmamız gerekiyor. Bu reformlarda da atlanmaması gereken en önemli konu, insanın en önemli kaynak olduğudur. Öncelikle demokrasi yayılmalıdır ve Asya’da insanlar özgürleştirilmelidir. Bizler için de aynı şey geçerli. 2001 yılına kadar demokrasiyle fazla sıkı fıkı değildik. 2011’den sonra demokratikleşme çabalarımızla gördük ki 2001’de 200 milyar dolar olan ekonomik büyüklüğümüz 2011 yılında 800 milyar dolar oldu. Üretici sadece demokratik ortamlarda oluşur. Türkiye olarak biz, eskiden Osmanlı’nın kontrolünde olan İpek Yolu gibi başka coğrafi değerlere sahibiz. Biz bu bölge içinde, hem batılının hem de doğulunun dilinden anlayan tek milletiz. Batılılar bize gelip bizden öğrenecekler ve daha sonra doğuya açılabilecekler. Dünyanın yeni başkenti İstanbul olacaktır. Biz eskiden Türklerin birleştirdiği 73 millete uygun bir anayasa yapmalıyız. Modern devleti inşa etmeliyiz. Son olarak ben 2023 hedeflerimize nasıl destek vermeye çalıştığımızı paylaşayım. Ben Alliance Grup bünyesinde İngilizler ile bir anlaşma yaptım. Ülkemin 2023 hedeflerinin olduğunu ve önümüzdeki 10 yılda, halihazırda 2 ülkede pazar birincisi olduğumuz çevre ülkelerin 10’unda da pazar birincisi olacağımızı söyledim. Önümüzdeki 10 yılda Asya’ya bin Türk yönetici göndereceğiz dedim, bu sayı şimdiden 20 oldu bile. İşte herkes kendi yürüttüğü işte böyle hedefler koyarsa 2023 hedeflerini tutturmamızı bırakın, çok rahat üstüne bile çıkarız.

NİHAT ÖZDEMİR/LİMAK "HEDEFE ULAŞMAK İÇİN ALTYAPI GEREKLİ”

Türkiye'nin 2023 hedeflerine ulaşabilmesi için, üretim ve üretimin de bir şekilde limanlara, havaalanlarına taşınması gerekiyor. Ulaşım ağının 2023 hedeflerine ulaşılmasındaki önemi artıyor. 18 bin 500 km mevcut yolumuz ve 2 bin 500 km civarında otoyol uzunluğumuz var. 2023 yılına kadar bölünmüş yollarımızı 36 bin km, otoyollarımızı da 8 bin km'ye çıkarmalıyız. Bu rakamlar 2011 yılında yapılan ulaştırma şurasında ortaya konulmuştur. Eğer 2023 hedeflerini tutturabilirsek, kuzey-güney doğrultusunda 5 önemli aks, doğu-batı yönünde 4 önemli aks yer alacaktır. Ayrıca 2023 İstanbul'da 3. köprünün bittiği, tüp geçidin konuşulduğu zaman olacaktır. Konvansiyonel olarak 11 bin km demiryolu ağımız mevcut fakat yüksek hızlı trenimiz ancak bunun 867 km'sini kullanabiliyor. 2023 yılında demiryollarını konvansiyonel olarak 15 bin km'ye yüksek hızlı tren yolunu da 10 bin km'ye çıkarmamız gerekiyor. İstanbul'a yapılacak 3. köprü iki katlı olacak ve bir kat demiryolu ulaşımına tahsis edilecek. 2023 planlarında Gürcistan çıkışıyla Uzakdoğu'ya ilerleyebileceğiz. 2015 yılında da Marmaray projemiz devreye girecek. 2023 hedeflerine ekonomik olarak da ulaşabilmek için yeni limanların yapılması gerektiğini söyleyebilirim. Bu limanlar artık devlet bütçesiyle yapılamaz. Ya yap-işlet-devret yolu ile ya da özel sektör ortaklığıyla yapılmalıdır. Türkiye limanlar yönünden çok zayıf durumda, acilen yeni limanlar yapılmalı. Hem İstanbul'a hem de üretim yerlerine yakın yerlere yeni havaalanları inşa edilmeli. Türkiye'nin başladığı üç önemli tarım projesi var; Güneydoğu Anadolu, Konya Ovası, Doğu Anadolu projeleri. Buralardan elde edilecek tarım ürünlerini ihraç edebilmek için yollara ihtiyacımız var. Türk liman ve deniz tesislerinin de Trans Avrupa ulaşım sistemine dahil edilmesi gerekiyor. Ege'de, Çandarlı limanı yapılıyor, bittiğinde dünyanın en büyük on limanından biri olacak. Fakat bu hedefler için bunlar yetmez, daha fazla liman yapılmalı. İskenderun limanını da revize ediyoruz.~

Hükümetleri bile zor durumda bırakan, tanımı hala netleşmemiş bir ekonomik kriz var ortada. Bankacılık böyle kriz ortamlarında her zaman ilk ihtiyaç duyulan sektördür. Sizce yeni düzende bankacılık sektörünün piyasalara etkisi nasıl olacak ve bankacılık sektörü piyasalardan nasıl etkilenecek?

Suzan Sabancı Dincer
Türkiye şu an olduğu konuma kolay gelmedi. 200 milyar dolarlık GSMH’dan 760 milyar dolar GSMH’ya, 70 milyar dolar ticaret hacminden 370 milyar dolarlık ticaret hacmine geldik. Bu süreçte banka aktifleri 200 milyar dolardan 1,2 trilyon dolara çıktı. Türkiye buralara kolay gelmedi. Birçok reform yapıldı. Şimdiki hedef ilk 10 ekonomi arasına girebilmek. Ben Türkiye’nin bu müteşebbis yapısıyla, genç nüfusuyla ve dinamik reel sektörüyle ikinci sıçramayı yapabileceğini düşünüyorum. Yaşanılan küresel krizin merkezinde yine bankalar vardı ve bankalar çok ağır yaralar aldı. 2001 kriziyle Türk bankacılığında devrim niteliğinde reformlar yapıldı ve son krizden Türk bankacılık sektörü görece daha az yara alarak çıktı. Türkiye’de bankalar asli görevlerini
yapıyorlar. Reel sektörü destekleyecek kredi olanaklarını sağlıyorlar ve artık kredi verme konusunda bankacılık sektörümüzde bir rekabet ortamı var. Türkiye gelecek planlarını yerine getirebilmek için öncelikle önündekileri geçmeli. Türkiye’nin tek hedefi ekonomik büyüme olamaz. Finansal istikrar sağlanmalı ve bunlarla ilgili temeller çok sağlam atılmalı. Hep tekrar ettiğimiz gibi reformlar hızlı ve güçlü bir şekilde yapılmalı. Ekonominin can damarı olan bankacılık sektöründe de sağlıklı büyüme devam etmeli. Hedefleri çerçevesinde bankacılık sektörünün aktif büyüklüğü 2023 yılında 5,7 trilyon dolar olacak. Bankacılık sektöründe karlılık olmalı ve yaptığı karı öz kaynaklarına koyarak bunu reel sektöre aktarmalıdır. Bankalar eşzamanlı olarak öz kaynaklarını da büyütmeliler. Bankacılığı bekleyen en önemli nokta, aktif büyümesi ile öz kaynak büyümesinin orantılı bir şekilde ilerleyebilmesi konusudur. Bizler bu noktada çok dikkatli olmalıyız. Türkiye’de çok önemli sorunların biri de tasarruflardır. Tasarruf ürünleri önümüzdeki dönemde çok önemli rol alacak. Tasarruf ürünlerinin ve tasarrufların artırılmasına yönelik çalışmaların artacağını düşünüyorum. Uzun vadeli tasarrufa teşvik etme çalışmaları Türkiye ekonomisi için çok önemli. Bugün Türkiye’deki varlıkların yüzde 70’i Türk lirası ve döviz vadeli hesaplarında. Bu bahsedilen vadenin de ortalaması yaklaşık olarak 60 gün. Türk lirasını değerli yapmak istediğimizde yatırımlar uzun vadeli kredi istiyor ama varlıklar bunun tam tersi kısa vadelerde dönüşler istiyor. Konuya böyle bakınca bir an önce uzun vadeli tasarrufa yönlendirici teşvikler yapılmalı. Bireysel emeklilik fonlarının bankacılık sektörüne kaynak getirebileceğini görüyoruz. Bireysel emeklilik fonları ile ilgili gerekli düzenlemelerin yapılması konusunda bankacılık sektörü, yatırım fonları ve sigortacılık sektörü büyük bir heyecanla beklemekteler.~
KOBİ sektörü Türkiye için olmazsa olmazlardan. KOBİ sektörü Türkiye’de istihdamın yüzde 85’ini oluşturuyor. Buna karşın banka kredilerinin kullanımında ise yüzde 25’lerde. Bu bakımdan KOBİ’leri biz fırsat olarak görüyoruz. Bu fırsat sadece kredi bazlı değil, KOBİ’ler borsaya kote olarak halka açılabilirler. Halka açıldıkları için son derece şeffaf olacaklardır ve şeffaf oldukları için de diğer KOBİ’lerle birleşme olasılıkları artacaktır. Kore’ye baktığımızda KOBİ’lerin kote olduğu borsa büyüklüğü 100 milyar dolar civarında ama İMKB sadece 65
milyar dolar civarında. Bu bağlamda bakıldığında KOBİ sektörünün aslında ne kadar önemli olduğunu görebiliriz.

ETHEM SANCAK
"KOBİ'LER ARTIK BİRLEŞMELİ”

Türkiye son zamanlarda KOBİ denizine dönmüştür. KOBİ demek benim için israftır. KOBİ'ler birleşmeli ya da birleştirilmelidir ki güçlensinler, değer yaratsınlar. Bankalar kontrollerini daha düzenli yapmalılar ve tam şeffaf olmayan kurumlara kredi olanağı sunmamalılar. Eğer işletme sahibiysen bir bürokrat gördüğünde korkmayacaksın. Vergini vereceksin, dimdik ayakta kalacaksın. Diğer türlü her denetimde açıklarının ortaya çıkmasından korkarak yeni atılımlar yapmaktan geri kalacaksın. Bence sadece ihracat rakamları ile büyüme gerçekleştirilemez. İhracat geçicidir, bir kez yaparsın ikinci kez alıcı daha farklı ürün bulur, gider oradan alır. Marka yaratmamız ve marka satmamız

Türkiye’nin 2023 hedefleri, Türkiye’nin kuzeyden güneye hızlı trenle donatılmasını, minimum 3 nükleer santrale sahip olmasını, kendi uçağını ve kendi uydusunu yapabilmesini, 8,5 milyon hektar sulanabilir tarım alanına sahip olmasını, turizm gelirlerinin 50 milyar dolara çıkarılmasını ve Türkiye’ye gelen turist sayısının yıllık 50 milyon olmasını öngörüyor. Sizin de faaliyet gösterdiğiniz alanlarla çok ilgili noktalar bunlar. Tüm bu hedeflere baktığınızda sizce neler yapılmalı?

Nihat Özdemir
2023 için bazıları 75 milyon bazıları da 85 milyonluk bir nüfusa sahip olur demekte ama ben 100 milyon oluruz temennisindeyim. Çünkü 100 milyon olursak en büyük silahımız olan genç nüfus oranımız artacak. Bu da 2023’e gelindiğinde ilk 10 ekonomi hedefinde çok başarılı oluruz demektir. Ben sektörümle ilgili bazı önemli rakamlara değinmek istiyorum. 2011 yılında 230 milyar kilovat saat enerji tükettik. 2023 için hesaplanan 500 milyar kilovat saat tüketimdir. Bugün bu tüketimi sağlayan üretim 53 bin megavat, 2023’te olması gereken ise 100 milyon megavat saattir. 2011’de gelen turist sayısı 36 milyon ve bu rakamın 60-70 milyona çıkmasını bekliyoruz. İthalat 2011’i 240 milyar dolarla kapattı, bunun 2023’te 600 milyar dolar olacağını tahmin ediyoruz. İhracatın 135 milyar dolardan 500 milyar dolara çıkmasını bekliyoruz. Bu rakamlara ulaşmak istiyorsak neler yapmamız gerektiğini konuşmamız gerekiyor.~
Enerjiyle başlayabilirim. Enerji bir ülkenin gelişmişliğini gösteren faktörlerin başında geliyor. Türkiye 2000 yılında 114 milyar kilovat saat enerji üretip tüketebiliyordu ki bunun içinde ithal enerji de var. 10 yıl sonra bu rakam 210 milyar kilovat saat, geçen yılsa 230 milyar kilovat saat oldu. Kişi başına tüketilen enerji de 3 bin kilovat saat olmuş. Rakamlar gösteriyor ki 10 yılda oranları 2 kat artırmışız. Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinde kişi başına tüketilen enerjiye baktığımızda bu rakamın ortalama 5 bin kilovat saat olduğunu görürüz. Nüfus 100 milyona ulaşırsa ve Avrupa Birliği ortalamalarını yakalarsak biz zaten 500 milyar kilovat saat enerji üretmek zorunda olacağız. Bu bakımdan 500 milyar kilovat saat çok iyi bir tahmin, ancak bugünkü Avrupa Birliği ortalamalarına gelmiş olabiliyoruz. Turizme baktığımızda 2000’de 10 milyon turist geliyordu ve gelirimiz 7  milyar dolardı, 2010 yılında 33 milyon turist gelmiş ve gelirimiz 20 milyar dolar olmuş, 2011 yılında ise 36 milyon turist gelmiş ve gelirimiz de 23 milyar dolar olmuş. Yani 10 yılda 3 kat artış sağlanmış. Hedefimiz 70 milyon turist ve 80 milyar dolar getiridir. Bunları sağlayabilmek için Türkiye’de önümüzdeki 10 yıl içinde 25 milyar dolarlık bir yatırım yapılmalı. Akıllı politikalar ve iyi altyapılarla bu rakamlara ulaşmamız çok kolay olacaktır. Hidroelektrik santralleri kesinlikle artırılmalı. Çevreye saygılı olmak koşuluyla yerli kömüre dayalı termik santraller yapmamız gerekiyor. Rüzgar, jeotermal ve güneş enerjileri daha fazla kullanılmalı. 2023 yılına kadar her yıl 20 milyar dolar yatırım yapılmalı. Doğalgaz santralleri konusunda ise artık bir tane dahi santral açılmamalıdır. Enerji dağıtımları özelleştirilmelidir. Ne yazık ki bunların hepsi yapılsa bile 500 milyar kilovat saate ulaşamıyoruz. Acilen minimum 3 nükleer santrale ihtiyacımız var.

Yeni normale uyum için neler yapmalıyız? Türkiye’yi 2023’e giden yolda nerede görüyorsunuz?

Begümhan Doğan Faralyalı
Türkiye’nin 100. yılı için son derece güzel bir vizyon belirlenmiş. Hedefler kolay değil ama imkansız da değil. Son 10 seneki büyümemiz incelendiğinde, büyümemizin yüzde 75’i iç talepten, yüzde 25’i yatırımlardan gelmiş ve ihracatımız yüzde 8 büyümemizi aşağıya çekmiş. Dolayısıyla ihracat sorunumuza eğilmemiz lazım. Hep Kore örneği veriliyor ki Kore’nin ihracatının yüzde 60’tan fazlası Ar-Ge’ye dayalı ürünler üzerine olmuş, Türkiye burada yüzde 20’lerde. İNSİAD’ın güzel bir çalışması var. Kişisel geliri 10 bin dolara kadar olan ekonomilerin büyümeleri daha kolay demekte, çünkü katma değeri az olan ürünlerle iç talebe yönelimle büyüme bir şekilde sağlanıyor. 10 bin dolar ve sonrası bilgi ekonomisine dönmek gerekiyor. Yatırımı insana yapmak, inovasyonu ciddi oranda artırmak şart. Bu koşulları sağladığınızda büyüme gerçekleşebiliyor. Dolayısıyla konu eğitime geliyor. Türkiye milli gelirinin 52,5’ini eğitime harcıyor ki OECD ortalaması yüzde 5. Türkiye’de lise ve lise üzeri eğitime sahip olanların genel nüfusa oranı yüzde 40 iken OECD ülkelerinde bu oran yüzde 80. Elbette bu sadece eğitime harcanan parayla olmuyor. Eğitim kalitemiz yukarı çıktıkça büyümemiz gelecektir.~
Türkiye’de işverenin ihtiyacı olan becerilerle gençlerimizin sahip olduğu beceriler arasında bir uyuşmazlık sorunu var. Mesleki eğitimlerin önemi burada öne çıkıyor. Kadının işgücüne katılımı çok düşük, hedeflerimize gelebilmek için kadının istihdamdaki yeri artırılmalı. İş dünyasına bu hedeflerde çok önemli roller düşüyor. Burada girişimciler, iş insanları bu ilerleyiş içerisinde ne ister diye düşündüğümüzde çok basit ve yalın bir cevap ortaya çıkıyor. Çok basit ve yalın işleyen bir bürokrasi aslında birçok işin ve iş insanının yolunu açar. Kanunların net olması, hızlı ve adaletli işleyen bir hukuk sistemi yatırımcının önünü açacaktır. İlk 10 ekonomi içine girebilmek için markalara ihtiyacımız var. Yine teşvikler çok önemli olacak. İletişim teknolojisinin ekonomilere kattığı değere baktığımızda ise İsveç’te yüzde 33, Amerika’da yüzde 23, İngiltere’de yüzde 15 ve maalesef Türkiye’de yüzde 1,5 olduğunu görüyoruz, bu da aslında bize çok ciddi fırsatların olduğunu gösteriyor. İnternet girişimcileri doğru teşviklerle çok önemli katkılar sağlayabilirler. Dünya’da rekabet çok arttı. Biz ilk 10 ekonomi içerisine girmeyi hedef yaptıysak, şirketlerin de yapacağı çok şey var. Uzun dönemli stratejilere odaklanmalı ve iyi bildikleri işi yapmalılar. 2001 yılında Apple firması 400 bin iPod satabilmiş ve bu çok büyük başarısızlık olarak görülmüştü. Ancak Apple yönetim kurulu uzun zamanlı hedefler koymuştu ve 2009 yılında dünyada tam olarak 400 milyon tane iPod satıldı. Buradan da anlaşılacağı gibi şirketler iyi bildikleri işlerde uzun vadeli kararlar ile, kararlı bir şekilde odaklanarak iş yaparlarsa bizim de 2023 vizyonumuza ulaşmamızda çok fazla destekçi olacaklardır. Unutulmaması gereken en önemli konulardan bir tanesi de asıl sermayenin insan kaynağı olduğudur. KOBİ’lerimiz yönelimlerini bu yönde mutlaka yapmalılar. İnsan kaynağı, şirket verimliliğini, dolayısıyla ülkemizin 2023 hedeflerini de oluşturacak en önemli etkenlerden olacaktır.

SUZAN SABANCI DİNÇER/AKBANK
"BANKACILIKTA HİZMET MODELLERİ DEĞİŞECEK”

Ülkemiz için önemli konulardan biri de proje finansmanı konusudur. Uzun vadeli istihdam ve getir sağlayacak yatırımlara, finansman sağlayacak konulara daha çok endekslenmemiz gerekiyor. Tüketici finansmanı ve bireysel krediler elbette önemlidir ama uzun vadeli getiri sağlayacak yatırımları ciddi bir şekilde desteklemeliyiz.
Varlık yönetimi Türkiye'de bankacılık sektörünün destek vermesi gereken diğer bir önemli konu. Türkiye'de enflasyon düşünce düşük reel faiz ortamı oluştu. Uzmanlaşmış kadrolarla varlık yönetiminin bundan sonra çok önemli noktalara geleceğini düşünüyorum. Bankacılık sektöründe hizmet modelleri olarak bir değişimin olacağını öngörüyoruz. Türkiye'de bugün mobil kullanımı 7 yaşa kadar düştü. Mobil ve internet bankacılığı çok fazla yol alacak. Bugün yüzde 25 olan mobil bankacılık hizmetinin önümüzdeki 5 yıl içinde yüzde 40'lara çıkacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla bizim sektörümüzde verimlilik, hız, müşteriye ulaşım önem kazanacaktır. Şubeler tabii ki önemli ama orada uzmanlaşmış kadrolar olacaktır.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz