Sektöre baskı şehir efsanesi

ERSİN ÖZİNCE'nin, İş Bankası Genel Müdürü görevinden ayrılması büyük ses getirmişti.

1.07.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Sektöre baskı şehir efsanesi


31 MART 2011 PERŞEMBE,
İş Bankası için olağan bir genel kurul günüydü. Genel müdür Ersin Özince, her genel kurul sonrasında yaptığı geleneksel konuşması için İş Kuleler'in 40'ıncı katında basın mensuplarının karşısına geçti. Kısa bir süre önce Erbil'deki şube açılışında birkaç gazeteciyle bir araya gelmiş, ekonomi yönetiminin bankalara bakışına yönelik sert eleştiriler içeren açıklamalar yapmıştı. Gazeteciler, İş Bankası'nın finansal sonuçlarından çok Özince'nin tartışma yaratan bu açıklamalarıyla ilgili yeni değerlendirmeler almak niyetindeydi. Oysa o, yepyeni bir gündem yarattı. Bankanın 2010 finansal sonuçlarını değerlendirdikten sonra, "İş Bankası genel müdürlüğü görevinden ayrılıyorum" dedi. Aslında Ersin Özince'nin son birkaç yıldır bankadan ayrılma planı yaptığı biliniyordu. Ancak yine de genel kurul sonrası yaptığı, "Ayrılıyorum" açıklaması, herkeste şok etkisi yarattı. Özince, beklenenin aksine bankadan ayrılmadı. Yönetim kurulu başkanı olarak yeni bir sorumluluk üstlendi. Halen hem İş Bankası'nın hem Şişecam'ın yönetim kurulu başkanlığını sürdüren yönetici, yeni görevinde ilk röportajı Capital'e verdi. Özince'nin sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Capital: Bankacılığa nasıl başladınız?
-  İş bulamayacağım korkusuyla İş Bankası'nın ve Ziraat'ın müfettiş alma sınavlarına girerek başladım. Benim bankacılığa başlamam aslında tamamen tesadüf oldu. Mezun arkadaşlarımdan bazıları, özellikle Ankara'da kalmak isteyenler, Ankara'da genel müdürlüğü olan bankaların sınavlarına girdi. Ben de onlara ayak uydurdum. Aslında Koç ve Sabancı gibi gruplarla görüşüyordum. Bu gruplardan birinde iş görüşmelerimi epeyce ilerletmeme rağmen sınavı kazanınca İş Bankası'na girdim.

Capital: Bankacılık dışında başka bir şey yapmayı hiç düşünmediniz mi?
- 34 yıl uzun olmakla birlikte İş Bankası, bu sürede beni de birçok benzer insanı da çok farklı şekillerde bir kariyer çizgisine kavuşturdu. Ben İş Bankası'nda orta sınıf bir yöneticiyken rahmetli Nejat Eczacıbaşı'nın yönetim kurulu başkanlığını yaptığı Pirelli'nin yönetim kurulu üyesiydim. Bahri Ersöz Bey'in genel müdürlüğünü yaptığı Rabak'da yönetim kurulu üyeliği yaptım. Yani körü körüne bankacılık yapmadık. Bankacılık dışı değil ama bankacılık konusunda birçok iş teklifiyle karşılaştığımda da tabii ki bunları düşündüm. İş Bankası'nda çalıştığım 6-7'nci yılımdan itibaren birçok iş teklifi aldım ve bunların da yüzde 99'unun finanstan geldiğini söyleyebilirim.

Capital: Ayrılmanın kıyısından döndünüz mü hiç?
- Pek tabii. İlkinde Türkiye, 80 öncesi yılların huzursuzluğu içindeydi. 76 ve 78'de çıktığım teftiş turnelerinde, sağ-sol çatışmalarını da aşan mezhep çatışmaları oluyordu. Bu ortamda yılın 6 ayını evinden barkından uzak yaşayan bir insan olmanın sürdürülebilir olmadığını, banka müfettişliği görevinin de bana uygun olmadığını düşünüp tecili kaldırıp askere gittim. Bir daha İş Bankası'na geri dönmeyeceğim diyerek gittim ama döndüm.
İkincisinde, Türkiye'de özel bankacılık gelişmeye başlamıştı. Bazı yeni bankalar kuruldu. Sonraki yıllarda kimi kapanan kimi çok gelişen bu bankalardan transfer talepleri oldu. İş Ban-kası'ndan birçok bankanın yönetici transfer ettiğini dikkate alırsanız ben de teklif alan bu insanlardan biriyim.~

Capital: Bu kadar teklife rağmen neden İş Bankası'nda kalmayı tercih ettiniz?
- Birincisi İş Bankası'nı sadece bir banka olarak görmedim. Kişisel ilkelerime bağlı, onlardan taviz vermeden çalışacağım bir müessese olarak gördüm. Dolayısıyla biraz sosyal boyuttaki konsantrasyonum etkili oldu. Beni bu işe bağlayan İş Bankası'nın duruşudur. Diğer yandan yapılan teklifler, her zaman çeşitli cazibeler içeriyordu. "Acaba ben bir şey mi kaçırıyorum" diye düşündüğüm de oldu. Profesyonel hayat, acaba iş değiştirerek mi yükselmeyi gerektiriyordu? Ama sonradan yükselmenin de her şey olmadığını bizzat yükselerek gördüm.

Capital: Kariyerinizde, tepeye giden yolda, en kritik karar, en kritik terfi hangisi oldu?
- En kritiği, muhtemelen 7 yıllık bir müfettişken genel müdürlük kadrosuna geçişim oldu. 35 yıla yaklaşan kariyerimin 28 yılını İş Bankası genel müdürlükte geçirdim. Bilançoya yönelik politikalara aşina yaşama fırsatı buldum. Dolayısıyla genel müdürlük ekibine ayak bastığım günden itibaren sürekli bankanın bilançosuyla, sermaye yapısıyla, sermaye piyasası etkinlikleriyle ilgili oldum.

Capital: Şimdi nasıl bir çalışma temponuz var?
- Ben şimdi yine yoğun çalışıyorum. Bildiğiniz gibi banka yönetim kurulu sorumlulukları ve görevleri bir hayli fazla. İş Bankası da çok büyük bir yapıya sahip. İkincisi Şişecam'ın vizyonu çok genişledi. Orada bir süredir Ahmet Kırman arkadaşımız, hem yönetim kurulu başkanlığını hem murahhas azalığı üstleniyordu. Onu da destekleyip icraya konsantre etmemiz mümkün oldu. Dolayısıyla ben şimdi iki büyük kurumun yönetim kurulu başkanlığını yaparken epeyce vakit harcıyorum. Yani öyle çok arzu ettiğim gibi dağ bayır, hayvancılık, hobiler filan, fırsat bulamıyorum. Ama artık günlük yaşamıyorum.

Capital: Genel müdürlüğü bırakmanız çok tartışıldı. Zamanlamada aslında ne etkili oldu?
- Her şeyden önce benim genel müdürlükten ve TBB başkanlığından ayrılmamın 2 tane somut nedeni var. Birincisi, birkaç yıldır bu yönde adımlar attığım aşikar. Başkaca bir neden yoksa İş Bankası'nda, hatta her kurumda genel müdürler icraatlarıyla ilgili dönemi bitirir, genel kurulu yapar ve görevi öyle bırakırlar. Ben de İş Bankası'nın genel kurulunda yaptığım geleneksel basın toplantısında ayrılıyorum dedim. Bunu herhangi bir şekilde şu ya da bu nedene bağlamaya gerek yok. Şu ya da bu nedenden ötürü bir politik baskıyla karşılaşmadım. Sayın Babacan ile ilişkimiz tamamen çarpıtıldı. Bu dönemde kendisiyle en medeni ve en nazik şekilde ilişkimiz devam etmiştir. Ayrıca bankalara baskı yapılıyor söylevi tamamen bir şehir efsanesi. Bankalara nasıl baskı yapılabilir? Bir özel bankanın yöneticisine hangi sıfatla baskı yaparsınız? Buna hiçbir hükümet tenezzül etmez. Ne yazık ki bazı arkadaşlarımızın hayal gücü o kadar yüksek ki Wall Street'e kadar böyle bir olasılık var diye geçti. İnsanların fikirleri her zaman birebir örtüşmeyebilir ama ekonomi yönetimiyle bunları konuşmak, tartışmak konusunda hiçbir zaman sıkıntımız olmadı ki basın üzerinden olsun.

Capital: Peki sizin yanlış lanse edilen açıklamanızın doğrusu neydi?
-  Ben Türkiye büyüsün, gelişsin ve bunu da liberal anlayışla yani bütün boyutlarda liberal bir anlayışla yapsın istiyorum. Bu yapılırken en iyi uluslararası normlara gelinsin istiyorum. Ben bunu bankacı kimliğimle değil, yaşı yarım asrı aşmış, çocukları olan, Türkiye Cumhuriyeti pasaportundan başka pasaportu olmayan, insanları seven, insanların da kendini sevdiğini zanneden bir vatandaş olarak söylüyorum.~
Ben ülkemizde layık olduğumuz çağdaş standartların, aynen bu Cumhuriyet kurulurken nasıl o günün en iyi standartları alınmışsa o şekilde devam etmesini istiyorum. Ben istiyorum ki Türkiye, özellikle finansal açıdan gelişsin serpilsin. Dünyanın ilk 20'sine girmiş bir ekonomi kendine yetmeyen bir kalple yaşamasın istiyorum. Kapasitesini yükseltsin istiyorum. Yıllardır da bunun için çalıştım. Hiçbir konuşmamı siyasi endişeyle yapmadım. Ne, "Merkez Bankası Başkanı'nın başörtüsüyle uğraşmak abestir" dediğimde siyaset yapmak niyetindeydim ne de "Bankacılığa bu kadar tepkisel yaklaşmak, polisiye tedbir yerinde değildir" ifadesiyle... Benim bütün derdim şu: Türkiye Cumhuriyeti şeffaf olmalıdır. Gri yerler taşımamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti tehditle, sopayla değil kuralla, kaideyle, önceden bilinen, herkesin kabul edebileceği normlarla ilerlemelidir. Uzun bir zamandır bankacılık üzerinde ciddi bir eleştiri, baskı var. Halbuki ülkemizin bankacılığı şu anda çok iyi yerde. Herkes batıyor, bizse bu sektöre kızıyoruz. Sektörün yaptığı birikim hafife alınıyor.

Capital: Bankacılık sektörü üzerinde sözünü ettiğiniz baskı devam ediyor mu?
-  Devam ettiğini düşünüyorum. Ancak tabii bunun nedenleri var. Bana göre dünyada bankacılar rezil oldu. Hiç lamı cimi yok, bu paralar kumarda kaybedilmiş paralardır. Fırsat bulunursa yeniden yapılma eğilimi de var. Biz Türkiye olarak gelişmekte olan ülkelerin sesi olmalıyız.

Capital: Sektörün performansını nasıl görüyorsunuz? Kârlılıklar azalıyor. Bu sürer mi?
-  Türkiye'de bankacılık sektörünün çok başarılı olduğu, fakat siyasi ve ekonomik gündem nedeniyle biraz ivmesini kaybettiği kanaatindeyim. Bankacıların bu ekonomik programla ilgili konulardan kaygılı olduğunu görüyorum. Özellikle de yabancı bankacılar, bankacılık sektörüne yatırımcı bakışının olumsuzlaşması yönünde kaygılanıyor. Ama İş Bankası özelinde bakıldığında işlerimiz, uluslararası kredibilitemiz sağlıklı gelişmeye devam ediyor. Doğrusunu isterseniz burada bir de özeleştiri yapmam lazım. Bana da geçmişte cari açıkla ilgili çok sorular soruldu, ben de hep finanse edilebilir olduğunu söyleyerek yüreklere su serpmeyi tercih ettim. Bugün baktığımda "Üretim esastır, ayağımızı yorganımıza göre uzatmamız lazım, tüketmek ancak üreterek olabilir" diye az söylediğimi görüyorum.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz