Gelecekte ne olacak?

Prof. Jorgen Randers ilginç iddiaları olan bir gelecek analisti. İşte Randers ile yaptığımız sohbetin detayları...

12.01.2017 16:00:050
Paylaş Tweet Paylaş
Gelecekte ne olacak?
Sürdürülebilirlik, iklim stratejileri ve modelleme uzmanı Profesör Jorgen Randers’ın 1972’de üç bilim adamıyla birlikte yazdığı “Büyümenin Sınırları” (The Limits to Growth) adlı kitap, o yıllarda ekonomisi sürekli büyümekte olan Batı dünyasını sarsmıştı. Kitap özetle dünya nüfusunda, sanayileşmede, çevre kirliliğinde, gıda üretiminde ve doğal kaynakların tükenmesinde o tarihteki büyüme eğilimi sürecek olursa gezegenimizde ekonomik büyümenin 21’inci yüzyılda sınıra dayanacağı sonucuna varmıştı. Randers, 40 yıl sonra 2012’de yazdığı “2052: Gelecek 40 yıl için Küresel Öngörüler ” (2052: A Global Forecast for the Next 40 Years) kitabında ise küresel ısınma konusunda karamsar bir tablo çizse de önümüzdeki 40 yılda büyük bir işsizlik, gıda ya da enerji krizi öngörmüyor.
Randers’ın tahminlerine göre dünya nüfusu 2052 yılında 8 milyar kişiyle zirveye ulaşacak, sonra düşüşe geçecek. Dünya ekonomisinin büyümesi yavaşlayacak. ABD gibi zengin ekonomilerde verimlilik düşecek ve iş gücü giderek hizmet sektörüne kayacak. Japonya ve Güney Kore modelini takip eden ve güçlü bir hükümete sahip Çin ise 2052’nin kazananı olacak. Türkiye’nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin arasında “güçlü bir hükümete sahip olmayı ve yüksek vergileri seçen, yani ülkelerini bir plan dâhilinde inşa etmeye çalışanlar” başarılı olacak. İşte Randers ile yaptığımız sohbetin detayları:
* 2052’yi nasıl görüyorsunuz? Küresel düzende ne gibi değişiklikler olabilir?
 Önümüzdeki 40 yılda ekonomik büyüme hızı düşecek ve dünyanın farklı yerleri çok farklı hızlarda büyüyecek. Gelişmiş ülkelerin ekonomik büyüme hızları çok yavaş olacak, en yavaş da ABD büyüyecek. Avrupa, ABD’den çok az daha hızlı büyüyecek ama yine de büyümesi çok yavaş olacak. Japonya ve Avustralya gibi diğer OECD ülkelerinde de durgunluk olacak. Bu bahsettiklerim Türkiye için geçerli değil. ABD, AB, Japonya ve Avustralya, çok yavaş büyürken Çin ve benzeri, ekonominin devlet yönetiminde olduğu gelişmekte olan ülkelerin ekonomileri çok hızlı büyüyecek. Orta kategoride de benim BRISE dediğim 14 büyük ekonominin bir kısmı iyiye gidecek, bir kısmı da gitmeyecek.
Bunlar Brezilya, Rusya, Hindistan, Türkiye, Endonezya, Vietnam ve Nijerya gibi ülkeler. Bu ülkelerin bir kısmı çok fakir, diğerleri o kadar fakir değil ve hepsi de şu anda endüstrileşmeye çalışıyor. Bu da üçüncü kategori. Bence en zengin grup eski OECD üyesi ülkeleri, bunlar çok hızlı büyüyemeyecek. Bunun da nedeni post-endüstriyel toplumlar olmaları. Hatta posthizmet toplumları bile denilebilir. Bu ülkelerdeki nüfusun çoğu, robotlar tarafından yapılamayacak sağlık sektörü işlerinde çalışıyor.
* Nasıl bir ekonomik işleyişten bahsediyoruz?
 Ekonomik olarak gelişirken önce bir tarım toplumuyla başlarsınız, sonra traktörler, benzin,gübre gelir ve tüm ulusa yetecek yiyeceği az sayıda insanla yetiştirebilirsiniz. Artık çiftçilik yapmayan insanlar da sanayide çalışmaya başlar ve az evvel bahsettiğimiz tarım için gereken araçları, traktörleri, gübreleri üretir. Zamanla sanayiye de daha büyük makineler, bilgisayarlar ve daha fazla enerji getirirsiniz ve bu da bize gereken traktörleri daha az sayıda insanın üretebilmesi anlamına gelir. Böylece sanayi de çalışan insanların çoğu da ofis işleri yapmaya ve üretim süreçlerini yönetmeye başlar. Sonra bankacılık da olduğu gibi ofis işlerini bilgisayarlar yapmaya başlar. Böylece ofislerde de insana olan ihtiyaç azalır. Onlar da “gerçek servis sektörüne” taşınır; otelcilik, restorancılık, okullar, yaşlı bakımı gibi... Ekonomik kalkınma insanları tarımdan sadece bir süreliğine fabrikalara, sonra bilgisayarlar tarafından ikame edilene kadar gene bir süreliğine ofislere sonra da en sonunda gerçek servis işlerine taşır. Yani AR-GE, huzurevleri gibi bilgisayarlar veya robotlarca yapılamayacak işlere… Demek istediğim şu, hâlihazırda bu son evrede olan ülkeleri önümüzdeki birkaç 10 yıl çok yavaş bir ekonomik büyüme bekliyor, çünkü sağlığı,sanatı, ofis işlerinin bir kısmını mekanize etmek çok zor. Bu ülkelerin de nüfusu azalmakta olduğu için GSMH pek artmayacak, bazı durumlarda da azalacak. İş gücü de kişi başına düşen GSMH de pek artmıyor. Buna ne gibi istisnalar olabilir diye sorabilirsiniz. İlk istisna elbette Çin.~* Neden Çin?
 Çünkü, Çin, bahsettiğim tarım toplumundan dönüşüm sürecinin tam ortasında olan çok büyük bir ülke. Çin, basitçe Japonya ve Güney Kore modelini takip ediyor. Japonya ekonomik mucizesini 1950’lerden 1990’lara kadar gerçekleştirdi. Güçlü bir devlet olan Japonya’yı Uluslararası Yatırım ve Ticaret Bakanlığı yönetiyordu ve 40 yıl içinde ülkeyi fakirlikten zenginliğe taşıdı. Güney Kore de aynı şeyi yaptı. O örnekte de güçlü bir devlet ve çok büyük holdingler vardı ve 1962’den itibaren 2000’lere kadar bir tarım toplumundan bir post-endüstriyel topluma dönüştüler. Çin de tamamen aynı şeyi yapıyor. İşe 1982’de başladılar ve bu sürecin 25’inci senesindeler.
* ABD neden kaybeden ülkelerden biri olacak?
 Çünkü dünyanın en zengin ulusu onlar. Yani yukarda bahsettiğim ekonomik kalkınma sürecinde en ileriye gidenler onlar. Şu an için en yüksek verimliliğe sahipler. AR-GE, sağlık gibi sektörlerde en çok iş gücüne onlar sahip. Ama bir sonraki nesilde kişi başına düşen tüketim harcamaları durağanlaşacak.
* Büyük bir gelir dağılımı eşitsizliğinden söz ediyorsunuz. Dünya ekonomisi ve siyasi düzen buna göre nasıl şekillenecek?
 İlk mesajım şu; büyüme yavaşlayacak, zengin ulusların nüfusu aynı kalacak veya azalacak. Çin’de bile bu süreçte nüfus azalacak. Yani Çin’de nüfustan dolayı bir baskı yok ama kişi başına düşen GSMH’den dolayı bir baskı olacak. Bu, zengin ülkelerde yok. Daha sonraki soru tüm bunların dünyadaki varlık dağılımına olan etkisi. Önce zengin ülkeleri ele alırsak (ABD, AB, Japonya, Avusturalya gibi) gördüğümüz şey, varlığın zenginlerin elinde daha da fazla konsantre olduğu. Bunu en iyi de ABD’de gözlemliyoruz. Mavi yakalılar ve basit ofis işleri yapanların maaşları, 1980’den beri reel olarak artmadı. Ülkenin en zengin yüzde 25’ine,özellikle de yüzde 1’ine baktığımızda ise aynı süreçte kişi başına düşen gelirin çok ciddi arttığını görüyoruz. ABD’deki gelir artışının çoğunu bu elit kesim elde etti. Bunlar 1980’de olduklarından çok daha zenginken, ABD vatandaşlarının çoğu şu anda 1980’de oldukları yerde veya daha kötü durumdalar. ABD seçimlerinde, Trump’ın yükselişinde gördüğüm şey, bu yerinde sayan kesimin en sonunda durumdan rahatsız olmaya başladığı…
* Bunun devamında ne oluyor?
 ABD’den devam edeyim. Tüm zengin ülkelerde benzer bir durum var, zenginler büyümenin getirisinin çoğunu alıyor. Ancak geri kalan ülkelerin çoğunda geleneksel siyaset işlemeye devam ediyor. Yani çoğunluk uzun zaman aldatılınca protestolar başlıyor. Bu protestolar sonucu da varlığın bir kısmı elitlerden alınıp tekrar halka dağıtılıyor. ABD’deki problem bence geleneksel siyasetin orada işe yaramayacak olması. Bu ABD’nin anayasası ve siyasi geleneği yüzünden böyle. Çok piyasa yanlısı ve çok liberaller.
* BRISE’de ne oluyor?
 BRISE Japonya, Güney Kore ve Çin’in modellerini takip edebilecek 14 ülke. Bunlar büyük ülkeler ve aralarındaki en garip ülke Rusya. Rusya da bir zamanlar büyük ve zengin bir ülkeydi ama şimdi nüfusu sadece 110 milyon. Zengin ama çok zengin değil. BRISE’deki Türkiye dâhil diğer 13 ülke endüstrileşmeye başlamış, tarımdan sanayiye yönelmiş, bu nedenle de gelişmekte olan ülkeler denilen ülkeler.
* Gelişmekte olan bu ülkeler gerçekten gelişecek mi?
 Bence yarısı gelişecek, diğer yarısı ise gelişmeyecek. Soru, bu ülkelerin Japonya ve Güney Kore’nin başardığı gibi zenginleşip zenginleşmeyecekleri... Ya da Hindistan gibi uzun zaman uğraşıp başarısız mı olacaklar? 5 yıl önce kitabı yazdığım zaman BRISE’deki ülkelere ne olacağı konusunda emin olmadığımı yazmıştım. Şu anda ise fikrimi değiştirdim. Bence güçlü bir hükümete sahip olmayı ve yüksek vergileri seçen, yani ülkelerini bir plan dâhilinde inşa etmeye çalışan BRISE ülkeleri başarılı olacak. Buna en iyi örnek de Çin. Bence Çin güçlü devlet yapısı sayesinde başarılı oldu. Hindistan ise yeterince hızlı kanunlar çıkarmadığı için Japonya, Güney Kore, Çin gibi olamıyor.~* 2052’de nüfusun düşündüğümüzden daha az olacağını, 2075’e kadar da 7 milyara düşeceğini söylüyorsunuz. Bu nüfus azalmasının ne gibi etkileri olacak? 
 Çok güzel etkileri olacak. Nüfus ne kadar yavaş büyürse ve ne kadar az olursa hayat da o kadar iyi olur. Gelir daha az insana bölünür. Zengin ülkelerde kadınların daha az sayıda çocuk yapmasının nedeni de bu. Bu sayede gerçek bir kariyere sahip olabiliyorlar, ailenin imkânları daha az sayıda insana bölünüyor. Böylece de çok daha iyi bir hayata sahip oluyorsunuz.
* Bu gelişmeden en çok hangi sektörler etkilenecek?
 Bence zengin ülkelerin, örneğin Almanya ve Fransa, nüfusları zaten sabit ve hatta azalmaya başladı. Göç almasalar kesinlikle azalır. Eğitim seviyeleri yükseliyor ve üst seviye pozisyonlarda kadınların oranı artıyor. Olacak olan şu, reel gelir geçmişteki kadar hızlı artmayacak. Bu da gelir dağılımı adil kalırsa herkesi etkileyecek bir durum. Yani reel gelirler uzun bir zaman sabit kalacak. Doğan çocuk sayısı azaldığı için anaokullarındaki ve ilkokullardaki iş gücünü hastanelere ve huzurevlerine taşımanız gerekecek. Çünkü yaşlıların ihtiyaçları çocukların ihtiyaçlarından farklı. Ancak sayılar tutuyor, çocuk sayısındaki azalış kabaca yaşlı sayısındaki artışla aynı. Bu, ekonomideki yapısal bir değişim ve anlamı iş olanaklarının anaokullarında değil huzurevlerinde olacağı.
* Şirketler böyle bir ortamda nasıl büyümeye devam edebilir?
 Bunun iki yolu var. Basit bir örnek verecek olursam, insanların her zaman arabaya ihtiyacı olacak. Ancak ekonomi büyümeyeceği ve nüfus azalacağı için yeni araba talebi eskisi kadar hızlı artmayacak. Bu da rekabetin sertleşeceği anlamına geliyor. Her yıl satılan yeni araba sayısı aşağı yukarı sabit kalacak. Bu da şirketlerin ölçeği artırmak yerine birbirleriyle rekabet etmek zorunda kalacağı anlamına geliyor. Yani bir tedarikçinin böyle bir piyasada başarılı olması zorlaşıyor. Deterjan piyasası gibi… Son 30 yıldır birbirleriyle rekabet edip duruyorlar, kullanılan toplam deterjan miktarının çok değiştiğini sanmıyorum. Birbirlerinden pay çalmaya çalışıyorlar. Bunda başarılı olanlar da çok para kazanıyor.
* Petrol tüketiminin uzun vadede ciddi oranda azalacağını söylüyorsunuz. 2052’de yeni enerji kaynakları neler olacak?
 Güneş, rüzgâr ve akarsular. Uzun vadede enerjinin çok ucuz olacağı konusunda kesinlikle haklısınız. Aynı gıda gibi… Gelişmiş ülkelerde gıda, şu anda 150 yıl öncesine göre çok ucuz. 150 yıl önce gıda üretmek için ülkedeki iş gücünün yarısına ihtiyaç duyuyorduk. Şu anda ABD’de tüm gıda için iş gücünün yüzde birinden azına ihtiyaç duyuluyor. Bu da gıdanın maliyetinin tüm GSMH’nin yüzde birinden az olduğu anlamına geliyor. Bundan sonra ucuzlayacak olan şeyler de robotlar veya Vietnam’daki ucuz iş gücü tarafından üretilen her şey… Giysiler artık o kadar ucuz ki zengin, yüksek verimlilikteki ülkelerde tekrar giyilmiyor, kullanıldıktan sonra atılıyor. Enerji de kısa zaman sonra böyle olacak. Benim ülkemde mesela küresel ısınma yüzünden üretilen hidroelektrik enerji miktarı artarken daha iyi yalıtımlı evler sayesinde hane başına kullanılan kullanılan enerji miktarı azalıyor. Artık daha verimli arabalar üretildiği için arabaların kullandığı enerji de azalıyor. Bunların sayesinde de benim ülkemde elektriğin fiyatı 3 yıl öncekinin üçte biri kadar.
* Dünyanın hangi bölümü bu düşük petrol fiyatlarından dramatik olarak etkilenecek?
 Bence petrol kullanımı 2030’a kadar miktar olarak sabit kalacak, sonraki 20 yılda da hızla azalacak. Bunun nedeni de yenilenebilir enerji kullanımının dramatik seviyede artması olacak. En önemlisi güneş enerjisi, güneşten elde edilen ısı ve elektrik. Rüzgar ve hidroelektrik de keza… Bu yeni temiz enerji kaynakları yavaş yavaş petrol, kömür ve gazın yerini alıyor. Petrolün ana tüketicisi olan otomotiv endüstrisinde de yavaş yavaş elektrikli arabaların benzinli arabaların yerini aldığını göreceksiniz. 10-20 yıl sonra elektrikli arabaların pilleri yeterince büyük olacak ve hidrojene geçeceğiz. Rüzgar gülleri, güneş panelleri kullanacağız ve elektrolize su yoluyla hidrojen üreteceğiz. Bu suyu da arabalarımızda veya enerjiye ihtiyaç duyduğumuz herhangi bir yerde kullanacağız.
* Gelecekte hangi endüstriler radikal bir şekilde değişecek?
 Robotlar ve bilgisayarların kullanıldığı her endüstri. İkincisi de tarım azalmaya devam edecek, dünyanın ihtiyacından daha fazla gıda üretiliyor. Tarım en ucuz ve kaliteli yapılabileceği yerlere gidecek. Üretim daha ucuz iş gücü olan ülkelere kayacak. Bilgisayarların yapabildiği ofis işleri de yok olacak.~“İYİMSERİM ÇÜNKÜ DAHA AZ İNSAN OLACAK”
NEDEN İYİMSER?

İyimserliğimin en büyük sebebi, gelecekte daha az sayıda insan olacağı ve kişi başına yapılacak tüketimin de çoğu kişinin düşündüğünden daha az miktarda olacağını öngörmem. En basit örneği verirsem, çoğu kişi 2050’de 10 milyar orta sınıf tüketici olacağını öngörürken bence tüm dünya nüfusu o tarihte 8 milyar olacak ve bu 8 milyar kişiden sadece 5 milyarı orta sınıf olacak. Yani gıda, kömür, petrol ve diğer şeyler için talep çok daha az olacak. Bu nedenle gıda, kömür veya petrolsüz kalmayacağımızı düşünüyorum.
FİYATLAR DÜŞECEK
Gıda fiyatları da bu nedenle düşük kalacak. Gıdadaki ana problem Sahara’nın güneyinde yaşayan insanların Rusya’daki siyah toprakların sahiplerini gıda üretmeye ikna edecek gelire sahip olmaması. Hâlbuki orada ciddi bir gıda üretme potansiyeli var. Fakir insanlar parasız oldukça fakir kalmaya devam edecek, sıkıntı kaynakların azlığı değil alım gücünün azlığında. Ayrıca 2050’de dünya nüfusu 10 değil 8 milyar olursa atmosfere çok daha az karbondioksit salımı olacak.
EN BÜYÜK SORUN
İşsizlik ise daha başka bir soru. İşsizlik ve eşitsizlik ABD’de çok büyük sorunlara yol açacak. Çünkü zayıf hükümetlerinden dolayı geliri ve zenginliği tekrar dağıtmak yeteneğine sahip değiller. Öte yandan Avrupa’da bence klasik siyaset yöntemleri işe yarayacak ve işsizlik, adaletsiz gelir dağılımı sorunları en azından bir devrime yol açmadan çözülecek. Çin’de ise zenginlerden alınan vergiyi artırıp bu kaynağı fakirlere dağıtarak adaletsizlik sorununu rahatlıkla çözecekler.

BÜYÜK DEĞİŞİME NASIL HAZIRLANMALI?
UFKU DAR CEO’LAR

Şirketlerin çoğu 30 yıllık bir zaman dilimiyle ilgilenmiyor. Çoğunun ilgilendiği tek şey, eğer finans sektöründeyseler önümüzdeki 3 ay içinde, büyük bir şirketin planlama departmanındaysalar da 3 yıl içinde olacaklar… 5 belki 10 yıllık bir ufka sahip CEO sayısı da 2, bilemedin 3. Hepsinin aslında düşünmesi gereken şey, gelecekte hangi sektörlerin hızlı büyüyeceği, hangilerinin ise büyüyemeyeceği.
FIRSAT TEMİZ ENERJİDE
Onlara söylediğim şey şu, zengin ülkelerde hızlı büyüyecek sektörler robotların kullanılamayacağı sektörler: Temiz enerji, rüzgar, güneş, su gibi... Su basmasını engelleyen mekanizmaların üretimi, yeni iklim şartlarına dayanabilecek limanlar inşa etmek gibi… Senaryomun üzerinden gidip ne gibi sorunlar olacağını ve bu sorunlara nasıl çözümler getirilebileceğini düşünmeleri lazım.
ELEKTRİKLİ ARABA
Elon Musk’ın şirketi Tesla’da neler yaptığına bir bakın; elektrikli arabaların önemli olduğunu ve elektrikli arabaların benzinli arabalardan daha pahalı olmak zorunda olmadığını söyledi. Ardından hangi pazarın elektrikli arabaların pillerinin yüksek maliyetini taşıyabileceğine baktı, sonra da çok şık elektrikli arabalar üretmeye başladı. Elon Musk bahsettiğim problemlerden birinin çözümünün devlet yardımı olmadan nasıl bulunabileceğini dünyaya gösterdi.
ALMANYA ÖRNEĞİ
Ancak yine de en basit örnek Almanya’daki enerji politikası değişimi. Alman parlamentosu 15 yıl önce Almanya’nın enerji açısından bağımsız olmasına, Rus, Norveç ve Cezayir gazına bağlı olmaya devam etmemesine karar verdi. Bunu yapmanın tek yolu da rüzgârgülleri ve güneş panelleri üretmekti. Bunu belirlenen zaman içinde başarmanın tek yolu da devletin çatılarına güneş panelleri koyan vatandaşlara ve tarlalarına rüzgârgülü koyan çiftçilere destek vermesiydi.
RÜZGÂR VERGİSİ
Her yılın sonunda bu verilen desteklerin maliyetini, 90 milyon Alman vatandaşı arasında eşit olarak paylaştırdı. Alman vatandaşları bu iş için her yıl 174 Euro ödediklerini anlayana dek bu sistem 5-6 yıl devam etti. Sonra vatandaşlar bunun bitirilmesini istedi. Bu işi bitirmek de 7 yıl sürdü. Ancak bu esnada o kadar çok rüzgâr gülüne ve o kadar çok güneş paneline sahip oldular ki sektör iyice gelişti.

2052’NİN YENİ NORMALİ NE?
SANAYİ ASYA’YA

Türkiye’deki sanayi sektörünü düşünelim. Doğru hatırlıyorsam son 20 yıldır bu sektör büyüyor. Çin gibi bir durumda olduğunuzu varsayıyorum, yani sanayiniz yavaş yavaş ülke dışına, daha ucuz ülkelere doğru kaymaya başlıyor. O zaman şu soru sorulabilir, ülkede üretim yapmaya devam edenlere ne olacak? En azından sanayinin ekonomideki payının azaldığını görecekler. Nominal olarak bile azalabilir, çünkü üretim Çin, Hindistan gibi ülkelere kayıyor. Hayatta kalacak olan şirketler, iş gücü ihtiyacını azaltanlar olacak. En hızlı mekanize olanlar, bilgisayarlaşabilenler kazanacak.
ROBOT FİNANSÇILAR
Sonra da bankalar gibi ofis işleri var… Bankalarda 10 yıl sonra insan görmek zorlaşacak, çünkü bilgisayarlar insanların yaptıkları ofis işlerini yapar hale geldi. Üç bankanın yönetim kurulu başkanlığını yaptım, çalışan sayısı binlerden onlara geldi. Bence bu, finansçıları da etkileyecek, gelecekte robotlar ve big data brokerlerden çok daha iyi bir iş çıkaracak. Finans sektöründen dışarı ciddi bir göç olacak.
YA KÂRLILIK?
Bir bankaya robotları soktuğunuz zaman yaptığınız şey aslında bir sürü kişiyi işten atmaktır. O zaman da kârlılık aşağı yukarı aynı kalır ve hissedarlar kârı alır. Yani kâr hissedarlardan alınıp işsiz beyaz yakalılara dağıtılmadığı sürece ABD’de olan olur, yani artan bir adaletsizlik. Hissedarlar kazanır, bir zamanlar bir işi olanlar da işini kaybeder.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz