Bankalar yüksek faiz istemez, çünkü...

Yaygın bir yanılgı var. Sanılıyor ki “bankalar ve diğer finans kuruluşları yüksek faizi, tercih eder ve hatta faizi de bu nedenle yükseltirler.”

1.07.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Bankalar yüksek faiz istemez, çünkü...
Bu önyargı, finans okur yazarlığı olmayan toplumlarda olduğu gibi bu konuları çok iyi bildiği zannedilen ekonomi eğitimine bir şekilde bulaşmış kişilerde bile olabiliyor. Amerika’da, İngiltere’de, Batı dünyasında da durum aynı. Faizlerin yükselmesinin sorumluluğunu bankalara yüklüyorlar.

Uzun yıllar banka yönetmiş, banka bilançolarında birinci derecede yetkili ve sorumlu olmuş bir kişi olarak şunu belirtmeliyim ki bankalar yüksek faizi istemez ve tercih etmezler. Faizin yükselmesini isteyecek ve bundan çıkar sağlayacak “o kendilerini bilen” kişilerin kimler olduğunu gerçekten bilmiyorum.

Faizler yükselince bankaların kaynak maliyetleri süratle artar. Buna karşın kullandırılan kredilere, faiz artışını yansıtmaları çok uzun zaman alır. Aradaki bu zaman farkı, bankanın zararına işler. Bankaların önemli kaynaklarından biri mevduattır. Mevduatın ülkemizdeki ortalama vadesi 1,5 ayı geçmez. Yani çok kısa sürede vadesi gelen bir kaynaktır. Bankalar, artan faizi hemen mevduata uygulamak zorunda kalır. Böylece bankanın kaynak maliyeti çok önemli ölçüde artar.

Banka bu maliyet artışını yansıtmak için kullandırdığı kredi faizlerini artırmak zorunda kalır. Bankaların kullandırdığı kredilerin vadelerinin ortalaması ise 1,5 yıl civarındadır. Eğer sabit faizli kredi kullandırıldıysa vadesine kadar faiz artırımı yapılamaz. Dolayısıyla banka maliyet artışını bu sürede yansıtamaz. Kredilerin büyük çoğunluğu sabit faizlidir. Değişken faizli kredilerde ise faizi artırmaya çalışır. Ancak müşterisinin işini, hesaplarını alt üst edecek bir duruma getirmemesi için bunu tedricen ve ölçülü yapar. Özet olarak faizlerin arttığı bir ortamda banka para kaybeder, kazanmaz. Ayrıca artan faiz ortamı, bankalar için yüksek gerilim olan, kredi müşterileriyle sürtüşmelerin yaşanacağı zor bir dönemi getirir. Müşterilerini bir kısmı, artan faiz maliyetini karşılayamayacağı için zor duruma düşme aşamasına gelir. Bu durum banka için yönetilmesi zor, gergin bir ortam oluşturur. Risk yönetimi birimleri devreye girmeye başlar.

Faizlerin yüksekliği, genel ekonomik ortamda belirsizlikler yaratır. Bono, tahvil gibi sabit getirili enstrümanlara yapılan yatırımlar para kaybettirmeye başlar. Yükselen faizler, sermaye piyasalarını vurur, yatırımcılar kaybeder. Ortam daha da gerilir. Banka müşterilerini bir kısmının kaybedeceği bu ortam, aynı zamanda bankayı da doğrudan vurur. Şöyle ki... Bankaların portföylerinde sabit getirili kağıtlar olur. Bunların önemli bir kısmı devlet tahvilleridir. Yükselen faiz ortamında bu tahvillerin değeri önemli ölçüde düşer. Yani güncel piyasa değerlerine göre güncellemek zorunda olunan bu aktiflerin değerinin düşmesi, banka bilançolarına hemen yansır.

Bankalar, bankacılar artan faizi istemez. Artan faizler, tüketici kredilerini, bireysel kredileri etkileyeceğinden hemen talep daralması yaşanır. Büyük rekabet halinde mücadele eden bankalar, rakiplerine kıyasla müşterilerine daha uygun faiz verme savaşına girer. Artan faizler ile araya sıkışırlar, bunalırlar.~

Faizler bankalar tarafından saptanmaz. Faizler piyasada oluşur. Yurtdışındaki gelişmeler, ülkemizdeki ekonomik ve likidite durumları piyasaları etkiler. Finans piyasalarında, sermaye piyasalarında faizler arz ve taleple oluşur. Bankalar, sadece bu gelişmeleri çok yakından izler ve kendilerini ona göre ayarlarlar. Yoksa piyasadaki faizleri bankalar belirleyip dikte edemez.

Genelde bankaların faizi saptayıp piyasaya dikte ettikleri düşüncesi büyük yanılgıdır. Bunun en güzel örneklerinden biri, 1994’te ülkemiz ekonomi profesörü bir Başbakan tarafından yönetiliyordu. Başbakan ve çevresindeki ekonomistler, piyasanın belirlediği tahvil faizlerini (bankaların belirlediği zannedilerek) çok yüksek bulup piyasayla ters düşmeye ve hatta savaş açmaya başlayınca bir anda faizler yüzde 1000’leri görmüş, TL büyük bir devalüasyon yaşayarak Türkiye finans krizine girmişti. Yanılgı, faizlerin bankalar tarafından yükseltildiği düşüncesiydi. Zamanın hazine müsteşarı ve başbakan, piyasa faizlerini beğenmediklerinden devlet tahvillerini satmayarak devletin ihtiyacı olduğu borçlanmayı yapamamıştı. Çalkantılı dönem sonrasında çok daha yüksek faizle borçlanmak zorunda kaldılar.

Türkiye’nin en önemli ekonomik başarılarından biri, enflasyonun düşürülmesi ve bunun sonucu faizlerin düşmesidir. Ancak bu düşen faizleri de piyasa belirlemiştir. Gelişen ekonomik ortam, siyasi istikrar ve uluslararası fi-nans piyasalarındaki likidite, faizleri düşürdü. Şimdi de faizleri yükselten uluslararası finans piyasalarındaki oluşumlardır. ABD ve AB finans piyasaları bizim için çok önemli. Çünkü Türkiye yeteri kadar tasarruf yapamadığı için kalkınmasını yurtdışından gelen sermayeyle finanse ediyor. Bu kanalla yurtdışındaki oluşumlardan doğrudan etkileniyor. Bankalar, bankacılar faiz artışını, yüksek faizi sevmez ve faizleri yükselten de bankalar ve bankacılar değildir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz