Tekstilin Öne Çıkmayan Gerçekleri

Rakamlar aslında bütün gerçeği ortaya koyuyor. Tekstilde üretim 2005 yılında yüzde 11.9, hazır giyimde ise yüzde 12.5 oranında azaldı. Aynı dönemde ihracat ise yüzde 4.7 oranındaki artışla 13.7 mil...

1.04.2006 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Rakamlar aslında bütün gerçeği ortaya koyuyor. Tekstilde üretim 2005 yılında yüzde 11.9, hazır giyimde ise yüzde 12.5 oranında azaldı. Aynı dönemde ihracat ise yüzde 4.7 oranındaki artışla 13.7 milyar dolara ulaştı. Ancak, toplam ihracat artışının altında kalan bu oran, 2006 yılındaki kötü performansın da habercisi oldu. Hazır giyim sektörü, ocak ayından sonra şubat ayında da ihracatta kötü performans gösterdi ve yüzde 3.5 geriledi.

Hükümeti, “Tekstil Zirvesi” düzenlemeye iten bu tablonun arkasında “aşırı değerli YTL”nin de etkisi var. Ancak, dikkat çekildiği gibi tek etken bu değil. Sektörün içindeki işadamı ve yöneticilerin görüşleriyle yoğrulan rakamlar farklı konulara da dikkat çekiyor. Düşen dolar, yükselen Çin tehditi ve ucuzlayan ithal ürünler önemli. Ancak, araştırması, bazıları uzun süredir hissedilen, bir bölümü de son dönemde ortaya çıkan bazı gerçekler, tekstil ve hazır giyimdeki sorunun daha derin olduğunu gösteriyor.

1. Fason Üretim Liginden Çıkmak Lazımhed
Türkiye, patent ve marka konusunda çok önde olan bir ülke değil. Ancak, özel sektör son yıllarda bu konuda ciddi bir mesafe aldı. Türkiye Patent Enstitüsü’nün (TPE) verilerine göre, 1998 yılında toplam 796 patent verilirken, bu rakam 2005 yılında 2 bin 821 düzeyine ulaştı. Ancak, bunların önemli bölümünü de “yabancıların” aldığı patentler oluşturdu. TPE’ye göre, 2005 yılındaki patentlerin sadece 95’ini yerliler aldı. Üstelik, bunlardan sadece 8 adeti tekstil sektörüne verildi.

Marka alımında ise sektörün performansı daha iyi. 1998-2005 yıllarında TPE’den verilen toplam 340 bin markanın, yüzde 18’i, 61 bin 822’si sektör tarafından alındı. 1998-2000 arasında yılda 5 bin düzeyinde seyreden rakam, sonraki yıllarda 8-10 bin arasında seyretmeye başladı.

Ancak, marka tescil işlemi yaptırmak, “marka olmak” için yeterli değil. Türk tekstil sektörü, özellikle de hazır giyim bu konuda ülke sınırları aşabilmiş değil. Prof. Dr. Özer Ertuna, “Bu konuda birkaç örnek var, ancak yeterli değil” diye konuşuyor ve şu değerlendirmeleri yapıyor:

“ 21. yüzyılda şirketlerin başarılı olması marka, tasarım, patent gibi fakir ürünleri geliştirmeleri ve sahip olmalarına bağlı. Yani şirketler kendi ürünlerine sahip oldukları, mallarını farklılaştırdıkları sürece başarılı oluyorlar. Dünya rekabetinde iki arena var. Birincisi, marka, tasarım vehed patent yaratıp kullananlar, modayı yaratanlar arenası. Burada başarının ödülü çok yüksek. Bürün sıkıntılara rağmen bu ligde rekabet eden şirketlerimiz var ve bunlar başarılı. Diğer arena, ‘fason’ üretim arenası. Bu ligde ucuz işçilikle rekabet ediliyor. Bu ligde başarının ödülü karın tokluğu. Ve de başarı geçici. Başkaları sizen ucuza işçi bulduğunda siparişi kaybedebilirsiniz.”

Vedat Aydın da marka tescili sayısının yetersiz olduğunu düşünüyor. Aydın, “Hala Türkiye’de fasonculuk tam gaz gidiyor. Üreticiler sadece fiyatlarla rekabet etmeye çalışıyor. Marka yatırımları, sektörün boyuna göre çok düşük düzeyde” diyor.

 2. Verimlilikte Son Sırada
Merkez Bankası, Türkiye İstatistik Kurumu ve 500 büyük şirketle ilgili verilerin analizden çıkan en önemli sonuç, son 5 yıldır bu sektörde büyük bir verimlilik sorununun yaşandığı yönünde. Örneğin, TÜİK’in verilerinden yaptığımız araştırmaya göre, verimlilik artışında “ilk 10” sektör sıralandığında, tekstil 10’uncu sırada yer alıyor. 1997’nin 100 kabul edilmesi esasına göre yapılan değerlendirmede, 2002 yılında bu sektörün 127’y e ulaşabildiği görülüyor. 10 sektörün ortalamasının 144 düzeyinde hedolduğu göz önüne alındığında, performans daha iyi anlaşılıyor.

İstanbul Sanayi Odası’nın (İSO) 500 büyük şirket arasında yaptığı araştırmadan da ilginç sonuçlar çıkıyor. Burada “Çalışan başına katma değer” hesabında, tekstil ve hazır giyimin oldukça gerilerde kaldığı görülüyor. 1990’ı 100 alarak yapılan hesapta, 2004 yılında hazır giyimin 43’e gerilediği, dokumda ise 127 düzeyini yakaladığı dikkati çekiyor. Burada imalat sanayi ortalamasının da 144.1 olduğunu hatırlatmakta yarar var.

500 büyük şirket için yapılan “finansal verimlilik” analizinde de bu iki sektörde ciddi bir bozulmanın çoktan başladığı ortaya çıkıyor. “Finansal verimliliği” ifade eden “Varlık devir hızı” göstergesi dokumada 1.6 düzeyinde. Oysa, imalat sanayinde bu oran yüzde 2.51 düzeyinde seyrediyor.

Deba Genel Müdürü Duru Güneri, sektörde bu konuda ciddi bir sorun olduğuna dikkat çekiyor ve “Bu nedenle biz şirkette ciddi bir uygulama başlattık” diye konuşuyor. Deba’da gerçekleştirilen verimlilik çalışmalarında, 4 yılda, 20 milyon dolar tasarruf sağlanmış. Bu cironun yüzde 4-5’i anlamına geliyor. Yapılan çalışmalarda, stok azaltılmış, tahsilat süreleri de kısaltılmış.

3. Karlılıktan Gelen mesaj
Merkez Bankası her yıl düzenli olarak geniş kapsamlı bir “sektörler analizi” çalışması hazırlıyor. 2004 yılı verilerine göre yapılan son araştırmada, tekstil sektörünün karlılığı ile ilgili önemli saptamalara yer veriliyor:

-Tekstil sektörü, öz kaynak karlılığı en düşük, finansman giderlerinin net satışlara oranı en yüksek sektör olmuştur. Sektörün öz kaynak karlılık oranı 2002’deki 7.2 düzeyinden 2004 yılında 0.4’e gerilemiştir.hed

-Faizleri karşılama oranı sıralamasında da diğer alt sektörlerle karşılaştırıldığında, en düşük oranı sahiptir.

-Cari oran göz önüne alındığında, likidite riskiyle karşılaşma olanağının bulunduğu görülüyor.

Benzer veriler 500 büyük sanayi şirketi araştırmasından da çıkıyor. Buna göre, 500 büyük şirket içinde yer alan özel sektör şirketlerinde “satış karlılığı” oranı 7.84 düzeyinde. Buna karşılık dokumada 5.78, giyimde ise 7.84 düzeyinde seyrediyor.

4. Teknoloji Altyapısı Hazır Değil
Zorlu Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, “Türkiye’de araştırma-geliştirme sorunu var” diye konuşuyor. Ona göre, tekstil ve hazır giyim sektöründe Ar-Ge, tasarım yeniliği, teknoloji yatırımı ve özgün üretim gibi konular lafta kalıyor. Aydın, “Üstelik sektörün yüzde 95’inde durum böyledir” diyor.

Bils’in sahibi Selman Bilal de benzer görüşlere sahip. Ona göre, verimlilik sorununun arkasında da bu konu var. “Şirketler bilgi işleme yeterince yatırım yapamadılar, altyapılarını yenileyemediler” diyen Bilal, bu sorunun hızla çözümlenmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Sektörün iki ileri geleninin yaptığı değerlendirme, TÜİK’in verilerince de doğrulanıyor. TÜİK, 2005 yılı başında “Sektörlerin Teknolojik Yenilik” performansını ortaya koyan bir ar aştırma yayınladı. Araştırmada, 2002-2004 döneminde, teknoloji yatırımı yapan şirket oranına da yer veriliyor. Buna göre, imalat sanayinde faaliyet gösteren şirketlerin yüzde 35’i “teknolojik yenilik” yaptığını belirtmiş. Ancak, bu oran, “tekstil ürünlerinde” yüzde 25.7, “giyimde” yüzde 21.9, deri ürünlerinde ise 17.6 düzeyinde seyrediyor.

Ancak, bundan da önemli bir bulgu var. Şirketler, “yeniliklerini”, verim artışı için önemli olan “üretim ve satış” süreçlerinde değil, ağırlıklı olarak “üründe” gerçekleştirmişler.

Mensa Yönetim Kurulu Başkanı Faik Ulutaş, “Tekstil sektörü kendi teknolojisini üretemedi. Ar-Ge çalışmalarında da yetersiz kaldı. Bu nedenle pazardaki yeni fırsatları da kaçırdı” diye konuşuyor.
 
5. Arz Fazlalığı Ve Yatırım Hatası 
Türkiye 1990’lı yıllarda teksitl ve hazır giyim sektörüne büyük yatırımlar yaptı. Girişimciler, bu yatırımların önemli bölümünü, çok ciddi araştırma gereği duymadan, “me too” (Ben de yaparım) mantığı ile gerçekleştirdi. Örneğin, 1996 yılında 3 milyar dolara yakın makine ithalatı yapıldı. 1998 ve 1999 yıllarında gerileyen yatırımlar, 2000 yılıyla birlikte tekrar canlandı.

hedYatırım uzmanlarının “Teknik tekstil, katma değerli ürünler, özellikli üretim” gibi uyarılarına rağmen, sektör yönünü bozmadı. 2003 yılında toplam makine ithalatı 2.4 milyar dolara yaklaştı. 2004, yılında ise makine ithalatı 1.9 milyar dolara geriledi. Prof. Dr. Işık Tarakçıoğlu, “Bu azalmaya rağmen, Türkiye için en az uygun olon open-end iplik yatırımları artmaya devam etti. Oysa bu Türkiye’ye uygun olan bir yatırım türü değildi” değerlendirmesini yapıyor. Ona göre, Türkiye, dünyadaki trendi izleyip, teknik tekstile yönelmeliydi. Prof. Dr. Tarakçıoğlu, “Dünyada tüketilen liflerin yüzde 26’sı teknik tekstil üretiminde kullanılıyor. Türkiye’de yüzde 10 düzeyinde olan oran, dünya ve AB ortalamasının çok altındadır. Önümüzdeki dönemde bu alana ağırlık verilmelidir” diyor.

Prof. Dr. Tarakçıoğlu’na göre, dünyada büyük bir arz fazlası var ve Türkiye’nin üretim gücü de bu fazlalıkla örtüşüyor. Tarakçıoğlu, şu yorumu yapıyor:

“Dünya pazarlarında tekstil ürünleri arz fazlalığı vardır. Hazır giyim ve ev tekstili ürünlerinin miktar olarak üçte ikisinden fazlasını ucuz, basit standart ürünler oluşturuyor. Bu ürünlerde de rekabet nedeniyle büyük bir fiyat düşüşü var. O da Türkiye gibi ülkeleri çok zorluyor.”

Vedat Aydın ise, “Son 10 yılda tekstile yatırım yapanların yüzde 50’den fazlasının temelinde tekstil bilgisi yok. Bunların önemli bölümü, ‘Sanayici olalım, tekstil kolaydır” mantığı ile sektöre girdiler. Bunlar şimdi kendilerini akıntıya bırakmış gidiyorlar” değerlendirmesiyle, Tarakçıoğlu’nun saptamalarına katılıyor.
 
6. Hız Ve Esneklikte Sorun Var
Termin süreleri kısalacak
İş dünyasında “hız”ın önemi artıyor. Sipariş alma ve yerine getirmede yabancı alıcılar “hız” unsuruna önem veren, buna bağlı olarak “esnek” olabilen şirketlerle çalışmayı tercih ediyor. hed

Selman Bilal, “Şirketler eski alışkanlıklarından kurtulamadılar. Yeni dönemde hızlı ve az miktarda üretim yaparak başarıya ulaşmak mümkün” sözleriyle bu konuya dikkat çekiyor.

Vedat Aydın da “hız ve esneklik” konusunda sorun yaşandığına dikkat çekiyor. “Artık yüksek fiyatlarla tekstil satabilmek için, servis ve hız konusunda iyi olmamız gerekiyor” diyor. Ona göre, artık müşteri, herhangi bir rengi ya da deseni, çok kısa zamanda istiyor. Talep edildiği anda isteneni üretebilecek kadar esnek, anında iletebilecek kadar da “hızlı” olmak gerekiyor.

Konfeksiyonda esneklik hızlı sevkıyat ve ayrı modelden az adette üretim yapmak olarak tanımlanıyor. Üretim planları 8-12 haftalık süreçler için yapılıyor. Dokumada bu süre 6-8, örmede ise 4-6 hafta. Teslimat hızında Türkiye önemli rakiplerden Çin’den daha iyi durumda. Ancak, Türkiye’nin bu süreleri, rekabet şansını artırmak için daha iyileştirmesi gerekiyor.

Üreticiler yeni çalışma yöntemleriyle bu süreleri aşağı çekmeye çalışıyor. “Hücre sistemi” de bu modellerden en yenisi. Dokumada 50, örmede 30 kişilik bantlarla çalışılıyor. Hücre sistemi bu grupları 10-12 kişiye indirmek üzerine kurulu. Bu küçük gruplara az adette farklı modeller ürettirilebiliyor. Bu sisteme geçildiğinde daha esnek bir yapıya ulaşılacak. Esas sorun, fabrikası olan üreticilerde. Onlar, esnek ve hızlı davranmakta zorlanıyorlar.

7. Uzun Vade, Sermaye Sıkıntısındakileri Zorluyor
Türk iş dünyasında genelde bir vade sorunu olduğu bilinir. Tekstil ve hazır giyim ise geleneksel olarak “vadeye”, “hatır senedine” ve “vadeli çek”e dayalı olarak işlerini yürütüyor. Bu, sektör yetkililerine göre, işleri zorlayan bir unsur olmaya başladı. Henüz yurtdışı satışlarda böyle bir sorun yok. Şu anda ihracatta vadeler 60 ila 90 gün arasında değişiyor. Son dönemde yaşanan sıkıntı nedeniyle, 120 güne çıkan anlaşmalar da gerçekleşiyor. Ancak, sektörün bu konuda bir sıkıntısı yok. Zorlu Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, “Yurtdışında bir sorun yaşamıyoruz, esas sıkıntı içeride” diye konuşuyor.

Esas sorun yurt içi anlaşmalarda, özellikle perakendecilerle yapılanlarda yaşanıyor. Bunun da iki cephesi var. Birincisi, büyük perakendeciler. Bu tip kuruluşlarda ortalama vade süresi 6 ila 8 aya kadar çıkabiliyor. Umut Oran, “Şu anda ortalama vade 6 ay düzeyinde. Bu da bir miktar zorluyor” diye konuşuyor.

Sarar Giyim’den Cihat Üriş bu konuda şu değerlendirmeyi yapıyor:

 “Vadeler, özellikle perakende ayağında çok uzuyor. Aslında vade yükü enflasyon nedeniyle çok yüksek değil. Ancak, hammadde yurtdışından alınıyor. Burada ödemeler genelde yüksek kurdan yapılıyor, tahsilatlar ise uzun vadede ve düşük kurdan sağlanıyor. Bu tablo, özsermayesi yeterli olmayan şirketleri çok zora sokuyor.”

 8. Özsermayesiz Şirket Olur Mu?
Merkez Bankası’nın “Sektör Bilançoları” adlı araştırmasında, “Ekonomik rantabilite oranı”na da yer veriliyor. “Yabancı kaynak” kullanımını yansıtan bu oran, imalat sanayinde 13.4 düzeyinde seyrediyor. Hazır giyimi de kapsayan teksitl sektöründe ise 4.8 gibi en düşük oranda gerçekleşiyor. Banka uzmanları, “Bu, sektörün yabancı kaynak maliyetinin çok yüksek olduğunu da ortaya koyuyor” değerlendirmesini yapıyorlar.

hedTGSD’nin eski başkanlarından Umut Oran, “Tekstil ve hazır giyimde öz sermayenin düşüklüğü, bilenen bir sorundur” diyor ve şunlara dikkat çekiyor:

“Özellikle hazır giyim, iğne ile kuzu kazmak gibidir. Öz sermayesi olan kimse, 500, 1000 kişinin derdi ile uğraşmak istemez. Para ile para kazanılan bu rantiye düzeninde, öz sermayesi olanlar da üretime girmezler, üstelik de emekle yapılan üretimi tercih etmezler.”

Yapı Kredi Bankası Genel Müdür Yardımcısı Hamit Aydoğan, sektörde öz sermaye sorunu olduğuna katılıyor. “Sektörde kısa vadeli ihracat kredileriyle üretim yapanlar var. Krediyle çalışan bu firmalardan bazıları, sermayelerinin yetersiz olması ve kar marjlarının daralması nedeniyle, finansman giderlerini karşılamakta zorlanmaktadır” diye konuşuyor. Aydoğan’a göre, “operasyonel kar” elde edemeyen bu şirketler, yoğun rekabet nedeniyle, sermayelerini de tüketme yolunda ilerliyorlar.

9. Stok Sorunu Henüz Aşılmadı
 
Dünyanın en iyi hazır giyim üreticilerinden olan Zara’yı başarıya taşıyan faktörlerin başında “stok yönetimi” geliyor.Şirket, en son tasarımları çok hızlı ve az sayıda piyasaya sunuyor. Bu nedenle, ürettiklerinin yüzde 85’ini daha stoka düşmeden satabiliyor. Bu oran, sektörün en iyilerinde bile yüzde 75 düzeyinde seyrediyor.

hedSektörün ileri gelenleri, Türkiye’de hazır giyim başta olmak üzere tekstilde stok yönetimi sorunu olduğuna dikkat çekiyorlar. Zorlu Tekstil Grubu Başkanı Vedat Aydın, “Sektörde ciddi bir stok tutma sorunu var” diye konuşuyor. Ona göre, bunun ideal oranı, 2-3 aylık cirosu kadar stok tutan işadamları. Bu oranı yakalayanlar, “stok işini iyi yönetenler” sınıfına giriyor. Ancak, Aydın, “Bu oran çok sayıda üreticide yüksek düzeylere çıkıyor. Sermaye sadece 2 defa dönüyor. Bu gerçekten özsermayesi düşük firmalarda ciddi sorun yaratıyor” diye konuşuyor.

Desa Deri’nin sahibi Duru Güneri de stok konusunda “devir hızının” düşüklüğüne dikkat çekiyor. Ona göre, devir hızı 5-7 arasında olmalı.

Sarar Giyim’den Cihat Ürtiş ise son yıllarda ortaya çıkan gelişmeyi gözler önüne seriyor. Ürtiş, “Türk tekstilinde stok sorunu genelde var. Ancak, yıllarda mağaza ve alışveriş merkezlerinin sayısı artıyor. Yerli ve yabancı markalar geliyor. Bu mağazalardaki artan stokları göz önüne alınca, bazı ürünlerin stokta kalma sürelerinin uzaması gündeme geliyor” diye konuşuyor.
 
10. Tesisler Genç, Ama Yenileme İstiyor
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, imalat sanayindeki şirketlerin ortalama yaşı 9.2 düzeyinde. Ancak, 1990’larda yatırıma başlayan tekstil ve hazır giyimde bu oran biraz daha düşük.

İplik, konfeksiyon ve ev tekstili olarak ayırdığımızda, en genç tesisler ev tekstilinde bulunuyor. İplikte tesislerin 20’si 20-25, diğer yüzde 20’si 15, geri kalan yüzde 55-60’ı ise 5 yaşında.

Konfeksiyonda ise yarı yarıya ayırmak mümkün. Türkiye’deki konfeksiyon tesislerinin yarısı 5 yıl ve daha genç, yarısı da 10-12 yıllık. Ev tekstili son yılların gözde alanları arasında yer alıyor. Buradaki tesislerin yüzde 75’i yeni. Yaklaşık 5-6 yaşında tesisler var.”

Türkiye’de tesislerin “yaşlı” olmadığı açık. Yeni kapasiteye ihtiyaç olmadığı da ortada.
Ancak, tesislerin “teknoloji” ve “yeni ürünlere” yönelik geliştirici yatırımlara ihtiyaç duyduğuna dikkat çekiliyor. Özellikle 1990’lı yıllar başında kurulanların yenilemesi gerektiği belirtiliyor.

Türkiye Giyim Sanayicileri Derneği eski Başkanı ve Gals Tekstil Konfeksiyon Yönetim Kurulu Başkanı Güngör Keşçi şöyle konuşuyor:

“Tekstil sektöründe tesislerin 10 yılda bir yenilenmesi gerekiyor. En azından her 5 yılda bir yenileme çalışmalarına başlamak lazım. Özellikle konfeksiyonda dikiş makineleri bu yenileme çalışmalarında öncelikli. Şirketler son 10 yıldan beri modern teknolojinin gelişimine ayak uyduruyorlar.”

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz