Kendime fazla güvenmem hataydı

Erol Aksoy ile Amerika'da stajyerlikle başlayan iş hayatını, başarılarını ve hatalarını konuştuk.

1.07.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Kendime fazla güvenmem hataydı
Bir zamanlar Türkiye'nin en parlak bankacısıydı. Türkiye'yi pek çok ilkle tanıştırdı. Bu girişimci işadamının yükseliş grafiği, 15 Mart 2001 günü tersine döndü. O gün, sahibi olduğu İktisat Bankası'na el konuldu. Şu anda hiçbir işi yok. Kaybettiği şirketleri geri almak için uğraşıyor. Kendi deyimiyle "avukatlık" yapıyor. Geriye dönüp baktığında "Evet, benim de yaptığım hatalar oldu. Kendime biraz fazla güvendim. Belki de kendime çok fazla güvenmemem gerekiyordu" diyor. 5 Mart 2001 tarihinde Türkiye'yi etkisi altına alan kriz nedeniyle bankası İktisat Bankası'na el konuluncaya kadar Erol Aksoy, ülkenin en büyük gruplarından birine sahipti. Bankanın yanı sıra faktoring, leasing, sigorta, yatırım gibi finans alanlarında şirketleri vardı. TV yayıncılığında Show TV ve Cine 5 markalarına sahipti. Küçük de olsa bir dergi grubunu yönetiyordu. Kablonet ve İnteraktif adlı şirketleriyle pazarın yüzde 50'sine sahipti. 15 Mart 2001 günü de bankasının satışı için Societe Generale ile görüşmeler yapmak üzere Paris'te bulunuyordu. Daha önce Ermeni Anıtı'nın açılışı sonrasında ortaya çıkan olumsuz tablo nedeniyle gerçekleşemeyen satışı, bu kez tamamlama amacındaydı. Aslında satışa çok yakındı. Arada 5 milyon Euro civarında fark kalmıştı. Ama kendi deyimiyle "Fransızlar alacakları bankaya genel müdür ataması bile yapmışken" İktisat Bankası'na el konulduğu haberi Paris'e ulaşmıştı. Böylece 1970'lerde başlayan ve yükselişlerle devam eden iş hayatında geriye gidişin de startı verilmiş oldu. 15 Mart 2001'den sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı. Şirketlerine el konuldu, hakkında onlarca dava açıldı. "Şu anda ne işle uğraşıyorsunuz" sorusuna da biraz da bu nedenle "Avukatım" yanıtını veriyor. Şu anda hiçbir işi yok. Bütün işi gücü davalara girmek üzerine kurulu. En azından kaybettiği bazı şirketleri geri almak istiyor. Alacağına da inanıyor. Ama sonrası için pek emin değil; "Alsam da artık o işi yapar mıyım, bilmiyorum" diyor. Bir zamanların "Parlak bankacısı" Erol Aksoy ile Amerika'da stajyerlikle başlayan iş hayatını, başarılarını ve hatalarını konuştuk. Ortaya girişimci ve yöneticiler için dersle dolu bir söyleşi çıktı. İşte o detaylar:

Capital: Profesyonel iş hayatına nerede, ne zaman ve hangi koşullar altında başladınız?
- İş hayatına üniversitede başladım. MIT Boston'da elektrik mühendisliği okurken yazları IBM New York'ta çalıştım. Bir başka yaz da İstanbul'da ÖSYM'nin ilk merkezi sınav otomasyon projesinin içinde yer aldım. İlk işim, sistem analistliğiydi. Amerika'da mezun olacak öğrencileri şirketler yaz stajı için alıyor ve beğenmeleri halinde onlarla çalışmaya devam ediyorlardı.~
Ben de IBM'de bu tip bir başlangıç yaptım. 1968'de MIT'den mezun olup elektrik mühendisi olduktan sonra IBM New York'da çalışmaya başladım. Daha sonra IBM Türk'e geçiş yaptım. Sistem analisti olarak devam ettim, askerliğim geldi. 18 ay askerliğin 6 ayı Tuzla Piyade Okulu'nda, bir yılı da Ankara'da geçti. Askerlik görevim bitince tekrar IBM'e geri döndüm. Askere giderken sistem analistiydim, dönünce geri kalan hayatımı kökünden etkileyecek olan bölüme, personel bölümüne girdim.

VEHBİ BEY, "FAZLA ÖNE ÇIKMA" DEMİŞTİ
29 YAŞINDA GENEL MÜDÜR

O dönemde Garanti Bankası satın alındı. Bankada Koç ve Sabancı ortaklığı vardı. Orada önce yönetim kurulu üyeliği yaptım ve sonra genel müdür oldum ki 29 yaşımdayken başlayan bir süreçten bahsediyoruz.
SABANCI GRUBU İTİRAZ ETMİŞTİ
Vehbi Bey’in kendisi beni genel müdür yapmıştı. Hatta Sabancı Grubu’nun, “Çok genç birini genel müdür yaparak büyük risk alıyorsunuz” şeklinde uyarısı olmuştu. O zamanlar genel müdür yardımcılıkları için bile yaş ortalaması 55’lerdeyken ben çok genç yaşta genel müdürlük koltuğuna oturdum. Garanti Bankası’nda 1977’den 1980’e kadar genel müdürlük yaptım, yenilikler getirdim.
VEHBİ KOÇ’UN ÖNERİSİ
Vehbi Bey, “Çok fazla öne çıkma, zaten kendiliğinden, yaptığın iş nedeniyle öne çıkarılırsın” demişti. Tasarrufu çok severdi. O bilirdi ki kendisi Fiat marka araba kullanırsa kimse bir üstünü alamazdı, böylece şirket içi lüks tüketimi önlemiş olurdu.

Capital: IBM'in personel bölümünün neden bu kadar etkili olduğunu söylüyorsunuz?
- Çünkü, bu bölüm bana çok şey kattı. O yıllarda Türkiye'de çalışanlara yönelik özel uygulamalar yoktu, sadece basit kayıt tutarlardı. IBM'deki görevim sayesinde personel politikalarının nasıl işlediğini öğrendim ki IBM Türkiye, her zaman diğer rakiplerinden fazla maaş ödemesi yapardı, kariyer planlaması, anahtar adam vs. Turgut Oğuz Personelde benim müdürüm idi, sonra o pozisyondan IBM Türk'ün ilk Türk Genel Müdürü olmuştu. Bu görevim sırasında hammadde, enerji ve diğer kaynakların değil de asıl önemli olanın insan kaynağı olduğunu öğrendim. İşin doğrusu aslında "insan kaynağı" terimini ilk defa orada öğrendim. Bu sayede de insan kaynağı lafını bankacılığa ve gazeteciliğe ilk getiren kişi oldum. Hatta Hürriyet'in ilk insan kaynakları eki benim zamanımda çıktı.

Capital: Sonra MBA aldınız, bitirince Türkiye'ye mi dönmeye karar verdiniz?
- İşletme Masterı için Harvard'a kabul edildim, iki sene sonra MBA aldım. Bu arada yaz stajı için McKinsey'den teklif geldi. Aynı anda Dünya Bankası'nda bir çalışma imkanı doğdu. Dünya Bankası'nı tercih ettim. Çalışırken orada unutamadığım iki şey oldu. Birincisi, Afrika'da bir hayvancılık projesiydi. Yaptığım hesapta, bu projenin kârlılık oranını yüzde 13'lerde buldum.~
Ama müdürüm bunun yüzde 13'lerde olmaması gerektiğini, o zaman IFC'nin finanse edeceğini, yüzde 6'larda kalırsa da hiç finanse edilemeyeceğini söyledi. Sonuçta bana yüzde 9-11 arası bir kârlılık bulmamı önerdi! Orada şunu öğrendim: Çok fazla varsayımla çalışan ve uzun vadeli projeksiyonlarda azıcık verileri değiştirdiğinizde, yüzde 15'lerdeki kârlılık oranları rahatlıkla yüzde 9-10'lara düşebiliyordu veya çıkabiliyordu ve kimse de anlayamıyordu. İşte o çalışmadan beri önüme gelen her türlü projeksiyona kuşkuyla bakarım. Varsayımları çok fazla araştırmak gerektiğinin altını çizer, o yönden değerlendirilmesini isterim.

Capital: İş hayatınız boyunca sizi etkileyen ikinci olay ne oldu?
- Bir gün kafeteryada beklerken önümdeki birinin Türkçe konuştuğunu gördüm. Dikkatle bakınca onun Turgut Özal olduğunu anladım. Dünya Bankası'na gelmişti. Orada tanıştık ve görüşmeye başladık. Beni daha yakından tanıyınca Türkiye'de çalışmamı önerdi ve benim için 3 referans mektubu yazdı. Bunlardan birisi Rahmi Koç Bey'e, biri Tevfik Ercan'a, diğeri de Akbank'ta İdare Meclisi Reisi Medeni Berk'e idi. Tatilde Türkiye'ye geldim ve bu 3 önemli kişiyle konuştum. Akbank'ta bana müfettişlik teklif ettiler, Rahmi Bey de bana iş teklifinde bulundu. Ama o teklifleri erteledim.

Capital: Peki neden görüştünüz ve hiçbir teklifi kabul etmediniz?
- Daha fazla Amerika'da kalıp daha fazla Amerikan kurumsal iş tecrübesini edinmek istiyordum. Benim amacım bir yatırım bankasına girmekti. Daha sonra Goldman Sachs gibi birçok yatırım bankasından teklif almama rağmen Fransızcamın da iyi olması ve daha önce Galatasaray'da ilkokul ve ortaokul sonrası Liseyi Fransa'da bitirmiş olmamdan ötürü Paris'te de ofisi olan Smith Barney Amerikan Yatırım Bankası'nda New York'da çalışmayı tercih ettim. 2 yıl Amerika'da, 2 yıl da Paris'te çalıştım.

Capital: Türkiye'ye dönme kararını nasıl aldınız?
- Harvard'dan mezun olunca babamı kaybetmiştim ve annem de burada yalnızdı. Tüm bu koşulları düşününce, Amerikan Yatırım Bankasındaki bu 4 senenin sonunda Türkiye'ye dönmeye karar verdim. Zaten Rahmi Bey ile de bu sürede temasımı kaybetmemiştim. Bunun sayesinde Koç Grubu'ndan da çok güzel bir teklif aldım, Mali işler koordinatörü olarak teklifi kabul ettim. 1978'de maaşım 12 bin 500 Lira'ydı ki çok iyi hatırlıyorum, Koç Grubu'nda o zaman alınan en yüksek maaşlardan biriydi.

Capital: Koç Grubu'nda ne kadar çalıştınız?
- Koç Holding'de çalışırken yurtdışı bir audit firması tarafından denetlenen ilk firma olmamız için çalıştım. Çünkü bu kurumlardan alınan denetim raporları ile dışarıdan kredi alma olasılığınız daha fazla oluyordu. Bu, Koç Grubu içinde biraz yankı uyandırdı, hatta muhasebe departmanından "Bize güvenmiyor musunuz" diyerek istifa teşebbüsleri oldu. Ben onlara yabancıların bu işe nasıl baktıklarını anlatmaya çalıştım ve Vehbi Bey beni anladı. Vehbi Bey, "Doğru bildiğini yapmaya devam et" dedi.~
Bu sayede o dönemde kimse para bulamazken ben Koç için 5 yıl vadeli 20 milyon dolar kredi buldum. O zamanlar bu yapılan iş, gazete manşetlerine "70 sente muhtaç devlette, Koç'un müdürü kredi buldu" diye çıkmıştı. Bulunan bu krediyle de Arçelik'in ve Türk Demirdöküm'ün İnönü'deki yeni fabrikalarını tamamladık.

Capital: Garanti Bankası'nda o dönem başlattığınız önemli proje var mıydı?
- Garanti'de "Süper Sistem" adını koyduğumuz bir sistemi oturttuk, "Post-Dating" sistemine geçtik. Eskiden gelirdiniz, çekisenedi bir memura verirdiniz, size iki pul verirlerdi, hatta biri yeşil, biri turuncuydu. O pulla beklerdiniz, sonundakağıtlar vezneye gelirdi ve o pul ile size ödeme yapılırdı, bu sistem Fransa'da vardı. Hem Fransa'yı, hem de Amerika'yı ve oranın pratik çözümlerini iyi bildiğim için Amerika'dan yeni bir teknolojinin alınması gerektiğini düşünüyordum ve bununla ilgili Rahmi Koç Bey'le San Fransisco'ya gidip Bank of America ile anlaşma yaptık. Geldiler ve bütün teknolojimizi değiştirdiler, pardon teknolojiden önce elle yapılan kağıt akışımızı değiştirdiler, banka sistemine müşteri gittikten sonra kayıt girişi yaptık. En başta müfettişlerimiz bu yeni sisteme karşı çıktı. Kaçakların olabileceğini söylediler ve ben de "Amerika'da olmuyor, burada neden olacak" dedim ve sistemin arkasında durdum. Ardından Garanti Bankası'nda ihracat ve dış ticaret finansmanına en büyük önemi verdik. Kredi pazarlamasını geliştirdik ki "Kredi satıyoruz" dediğimizde insanlar, "Kredi nasıl satılır" diye soruyordu, o zamanlar tanıdık yoksa kredi için Şube Müdürü kapılarında aylarca beklenirdi. Neticede, müşteri bize gelmedi, biz istediğimiz, seçtiğimiz müşterinin ayağına gittik. Şube müdürlerinin önemli bölümünün evinde telefonu veya arabaları yoktu. Şube müdürlerinin altına araba veren ve evlerine sabit ev telefonu çektiren ilk genel müdürümdür.

1 NUMARALI GİRİŞİMCİLİK İLKEM
Capital: İş hayatınızda çok sayıda yeni girişim ve iş başlatmışsınız. Girişimcilikte bir numaralı kuralınız nedir?
- Kişilik olarak yurtdışında denenmemiş bir şeyi alıp kullanmam, mutlaka benden önce birisinin denemiş olmasını isterim. En akıllı insan dahi yapsa ben denenmemişi denemeyi tercih etmem. İlk getirdiğimde “Leasing, faktoring tutmaz” demişlerdi. Ben haklı çıktım, şimdi leasing ve faktöring sektörü on sene evvelki bankacılık boyunda. Bir girişimci olarak “dünyada her tüketicinin aynı olduğuna” inanırım. Uganda’da da, Amerika’da da, Türkiye’de de tüketicilerin ihtiyaçları vardır ve aynıdır, onlara hitap etmek lazımdır. Benim yaptıklarımın hiçbiri dünyada bir ilk değildi, yurtdışında yapılmışlardı. Dışarda tutan bir şey Türkiye’de de eninde sonunda tutacaktır. Tek farkım orada yaşadığım için konuları bilmek ve burada uygulamaktı. Show TV’de de, Cine5’de de öyle oldu, ihtisas bankacılığımda da...

Capital: Bu kadar iyi gidiyordu da neden istifa ettiniz?
- Ben istifa etmedim, istifa etmem istendi. Garanti'de hissedar Koç ve Sabancı grupları arasında çok önemli bir anlaşmazlık çıktı. Sermaye artışı konusunda blokaj yaşanıyordu. Sabancı Grubu, yüzde 33,34'e sahip olduğu için sermaye artışı yapılmasına onay vermiyor, bazı çok özel şartlar istiyordu. Uzun vadeli kredi talepleri karşısında ve çok yüksek enflasyonist ortamda bu çok önemli bir sorundu. Aslında istifa etmemin istenmesinde biraz da benim dik kafalılığım etken olmuştur!~

Capital: Garanti Bankası'ndan sonra hayatınıza nasıl devam ettiniz?
- Çukurova Grubu'ndan teklif aldım. Yapı Kredi ve Pamukbank o zamanlar Çukurova'nındı. Ben o Grupta, Yapı Kredinin ufak bir iştiraki olan eski Selanik Bankası, yani Uluslararası Endüstri ve Ticaret Bankası'nı tercih ettim. Yurtdışı deneyimimin de etkisiyle o bankayı büyütebileceğime inandım. O bankaya genel müdür oldum ve adını değiştirip Interbank yaptık. Türkiye'nin ithalat-ihracatının yaklaşık yüzde 10'unu kaptık. Benim için çok başarılı bir tecrübe oldu. İlk başta çok sayıda arkadaşım alay etti, "Attan inilip eşeğe binilir mi, çok küçük banka" diye uyarıda bulundu. Ama iyi bir insan kaynağı çalışmasıyla başarılı işler yaptık.

Capital: Orada kaç yıl çalıştınız?
- 10 şubeli bir banka alıp net hatırlamamakla beraber 4 yılda 50-60 şubeli bir banka yarattım ki asıl mirasım kambiyo işlemlerini yerleştirmemdi. Anadolu'ya kambiyo işlemlerini götürdüm. Diğer bankalar gibi 500-600 şubemiz yoktu ve bazı şeyleri yapabilme gücümüz onlardan çok farklıydı. Ben bir tek merkezde kambiyocular bulundurup onlara az maaş vermektense, Anadolu'nun her şehrinde iyi kambiyocu bulundurup yüksek maaş vererek pazardan yüzde 10 pay aldım. Zaten Amerikan sistemi ile çalıştığımız için bizim 10-15 kişi ile oluşturduğumuz iş kapasitesinin karşılığı rakiplerimizde 25-30 kişiye denk gelirdi. Sonrasında da Interbank'tan ayrılık sürecim geliyor tabii ki.

Capital: Inter Bank'tan nasıl ayrıldınız?
- O dönemde Çukurova Grubu'nun patronu Mehmet Emin Karamehmet Bey, 2 yıl İsviçre'de kalmak zorunda kaldı. Ben ve Hüsnü Bey bankalarımızı o süreçte tüm sorunlara rağmen ayakta tuttuk. Bir süre sonra bankamdan hisse senedi istedim. Mehmet Emin Bey'den yüzde 20 oranında hisse talep ettim, ama uygun görmedi. Aslında önce kabul etmişti, sonradan vazgeçti. "Sana verirsem diğer tüm şirket genel müdürlerime de vermem gerekir" dedi.

Capital: Bunun üzerine ayrılmaya mı karar verdiniz?
- Tam bu dönemde Denizli merkezli İktisat Bankası vardı ve çok zor durumdaydı. Bankanın sahibi Ergür Ailesi bana yüzde 49'unu teklif etti. Ben yüzde 51 istedim, geri çevirdiler. Bir süre sonra işleri daha kötüye gidince, yüzde 51'ini de verebileceklerini söylediler. Bu kez de ben kabul etmedim. Garanti'deki Koç ve Sabancı'nın sermaye artışına yönelik çekişmeleri aklıma geldi. Yüzde 51 hisse o zamanlar bu sorunu ortadan kaldırmaya yetmeyecekti, o nedenle yüzde 67 hisse istedim. Durumları çok kötü olduğu için kabul ettiler. Mehmet Emin Bey'e de teklif ettim, başlangıçta üçte bir ortak oldu, üçte bir eski ortaklar, üçte bir de ben ortak oldum 1984 senesinde.~

Capital: Satın aldığınızda İktisat Bankası'nın durumu ne kadar kötüydü?
- İktisat Bankası'ndaki durum, Interbank'a geçtiğimden çok daha beterdi. İnsan kaynakları çok kötüydü. Örneğin, bazı yöneticileri ya da şube müdürlerini Ankara'ya iş için gönderiyordum. Uçak biletlerini hep öğleye doğru saatlere alıyorlardı. Nedenini sorduğumda, "Efendim bizde mesai saat 9'da başlıyor. 9'dan sonra en uygun uçak buydu" yanıtını veriyorlardı. Bunları şimdi anlatınca komik geliyor ama o zamanlar genelde bankalarda böyle memur tipli bir personel tablosu vardı.

Capital: Medya sektörüne geçişiniz nasıl oldu?
- Leasing şirketi kurdum, 10 şirket arkamdan kuruldu. Faktoring şirketi kurdum, arkadan 15 şirket geldi. Ne yaptıysam kopya edildi, yeni şeyleri yapma keyfimi kaçırttılar bana. Show TV kurulmadan önce özel TV olarak sadece Interstar TV vardı. Benim de yeni bir heyecan arama ihtiyacım gelişmişti. Bir TV kurayım, arkamızdan ne olsa başkaları gelecek dedim. O zaman baktığınızda da aslında TV'de iyi bir getiri vardı. Üstelik görsel alana uzak değildim, çünkü MIT'de okurken fotoğrafçılıkla da uğraşmıştım. MIT'de fotoğraf sergim olmuştu. Modern mimari tarihi dersi almıştım, gözüm eğitimliydi. Ayrıca, o zamanlar gazeteler muazzam promosyon yapıyordu. Üstelik TV'ye peşin para vererek reklamlar çıkarıyorlardı. Benim giriş şeklime bakarsanız da aslında riski minimuma indirdiğimizi görebilirsiniz. Türkiye'deki en önemli 2 gazeteyi Hürriyet ve Sabah'ı yüzde 20'şer ortak yapmıştım. İyi de bir insan kaynağı gücü oluşturduk. Hatta buraya bankadan arkadaşları da monte ettim ve çok yapıcı yorumları olan teftiş kökenli arkadaşları da içeri çektim. Bankacılıktan bildiğimiz mali kontrol metotlarını da Show TV'de kullandık. Her işi yapabilecek bir insan kaynağı back-up'ı yerleştirdik. Kurumsallaşma adına en üst şekilde çalıştık.

Capital: Grubunuz en başarılı dönemine ne zaman ulaşmıştı?
- 1994-1998 arası benim için çok başarılıydı. İnsan kaynağı yönetimi, aslında en önemli etkendir bu başarılı duruşta. Motivasyon ve çalışanları maddi, manevi korumak başarının çok önemli bir yapısıdır.

Capital: 2001 krizinden sonra çok büyük bir darbe yediniz. Bu dönemde hata yaptığınızı düşünüyor musunuz?
- Evet, benim yaptığım hatalar tabii ki oldu. Öncelikle kendime biraz fazla güvendim. Belki de kendime çok fazla güvenmemem gerekiyordu. Krizde İktisat Bankası'na da el konulacağını kesinlikle düşünmemiştik.

"HARVARD ASKERLİĞİ DENEYİM SAYDI"
BİRAZ FAZLA ÇALIŞKAN BİR ÖĞRENCİYDİM MIT

Üniversitesinden sonra Stanford ve Harvard’a başvurmuştum. Çok başarılı bir eğitim hayatı geçirmiştim ve kesinlikle her ikisine de kabul edileceğimi düşünürken Harvard beni reddetti. Şok olmuştum. Liseyi Fransa’da okumuştum, MIT’yi 3,5 yılda bitirmiştim. Galatasaray’da ilkokuldan beri her sene “Altın Anahtar” almıştım. Yani benim için inek diyebiliriz, hatta biraz da asosyal denebilirdi o zamanlar.~
ASKERLİK, BÜYÜK DENEYİM
Babam inatla hemen Stanford’a gitmem gerektiğini söylüyordu. Ama ben Harvard yetkilileri ile görüştüm, neden alınmadığımı sordum. Onlar bana, “1-2 yıl iş deneyimine sahip olmam gerektiğini” söylediler. Hatta askerlik yapmamı önerdiler. Çünkü askerlik görevi sırasında insanların küçük yaşlarda büyük sorumluluklar aldıklarını, bu nedenle de ciddi bir deneyim kazandıklarını söylemişlerdi.
ASKERLİKTE MBA’E HAZIRLANDIM
Ben 18 aylık askerliğim sırasında master sınavım için çok iyi hazırlanmıştım. O kadar ki MIT’den mezun olunca aldığım puandan daha yüksek puanı iki sene sonra almıştım. Sonunda tekrar Harvard’a başvurdum ve bu kez kabul edildim. IBM’i bıraktım, Boston’a dönüp 2 sene orda okudum.

Capital: Keşke dediğiniz oldu mu acaba?
- Banka satışıyla ilgili Societe Generale ile anlaşmıştık ki Fransa'da bir Ermeni anıtı dikildi ve Türkiye'de buna çok büyük tepki oldu. Daha sonra taraflar tekrar bir araya geldi ve Fransızlar 40 kişilik bir heyet ile gelmişti kontrollere ve hatta genel müdürlerini bile belirlemişlerdi. Çok incelediler ve tam ben satışla ilgili Fransa'da toplantı yaparken, benim açımdan talihsiz olaylar yaşanıyormuş Türkiye'de. Diğer bir hatam Cine5'i vaktinde satmamak oldu. Doğan ve Bilgin Grupları çok istiyorlardı, aramızda 5 milyon dolarlık bir fark vardı, keşke onu kabul etseymişim.

Capital: Şu anda neler yapıyorsunuz? Neler yapmak istiyorsunuz?
- Kendimi avukatlık yapıyor olarak görüyorum. Çünkü haksız alınmış haklarıma istinaden açtığım davalardan bazılarını kazanıyorum. Artık en çok istediğim şey sağlıklı yaşamak.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz