Sosyal olan daha fazla kazanacak.

Son yıllarda 'sosyal medya'mecrasının yükselişi müşterileriyle iletişim kurmak isteyen şirketleri de etkisi altına aldı.

1.07.2010 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Sosyal olan daha fazla kazanacak.
Harvard Üniversitesi öğrencisi Mark Zuckerberg, 2004 yılında okul arkadaşlarıyla iletişime geçmek için Facebook’u kurduğunda, işlerin bu seviyeye geleceğini hiç tahmin etmemişti. Önceleri basit bir okul iletişim ağı olan Facebook, zaman içinde hızla büyüdü ve tüm dünyaya yayıldı. Facebook’la başlayan sosyal ağlar rüzgarına zamanla Youtube, Twitter ve sayısız blog dahil oldu. Milyonlarca kullanıcının dahil olduğu “sosyal medya”, bu girişimlerin sonunda bütün dünyayı etkisi altına aldı. Başlangıçta bireylerin sosyalleştiği ortamlar olarak öne çıkan Facebook ve Twitter gibi mecralar, son birkaç yıldır şirketlerin yeni rekabet ortamı haline dönüşüyor. Şirketler, rekabette öne geçmek ve daha fazla müşteri edinmek için bu yeni mecraları “iletişim platformu” olarak kullanıyor. Elektronik devi Samsung, iletişim devi Nokia ve Güney Koreli LG’nin, Twitter’daki aktif hesap sayılarının sırasıyla 18, 15 ve 14’e ulaşması da bu gelişmeyi gözler önüne seriyor. Benzeri şirketler, yükselen sosyal medya ağlarında haber, promosyon ve ürün bilgilerini yayınlıyor, tüketicileriyle çok yakın ilişki kurmanın yollarını arıyor. GSM sektörünün önde gelen şirketlerinden Vodafone’un Facebook’ta tam 183 bin 532 hayranı var. Şirket, bu platform üzerinden müşterileriyle iletişim kurarken kullanıcılar ise görüş ve önerilerini paylaşıp şikayetlerini iletebiliyor. Amerikalı perakende şirketi Target da Facebook’da etkileşime girip bir şeyler eklemeyi seven 879 bin 613 hayrana sahip.  Bazı markalar da ağırlığı Youtube’a vermiş durumda. Burada videolar yayınlayarak hedef kitlelerini hem eğlendiriyor hem bilgilendiriyorlar. Örneğin BWM, Youtube’a sürekli video ekleyerek izleyicileri eğlendirirken Clinique, nasıl makyaj yapılması gerektiğini gösteren videoları Youtube aracılığıyla tüketicilerine ulaştırıyor.

GLOBAL BİR FENOMEN

Bu konudaki son veriler, sosyal medyanın giderek global bir fenomen haline geldiğini ortaya koyuyor. Socialnomics’in verilerine göre dünya nüfusunun yarısından fazlası, 30 yaşın altında ve bunların yüzde 96’sı bir sosyal network’ün üyesi. Morgan Stanley ve Comscore da global olarak sosyal network’lere katılımın 850 milyonu geçtiğini açıkladı. Yine bu iki kuruluşun yaptığı çalışmalar, sosyal ilişki ağlarının her yıl yüzde 32 oranında büyüdüğünü de ortaya koyuyor. Bugün Facebook’un 400 milyonun üzerinde kullanıcısı var. Yani Facebook bir ülke olsaydı, Çin ve Hindistan’dan sonra dünyanın 3’üncü büyük ülkesi olurdu.
Sosyal medyadaki büyüme, sadece Facebook gibi Batı kaynaklı oluşumlardan gelmiyor. Dünyanın birçok noktasında her ülke kendi ağlarını da yaratıyor. Örneğin Çin’deki Baidu Space, bu sosyal ağların gelişmesinde rol aldı. Bloglara gelince… Dünya üzerinde 200 milyondan fazla blog var. Sosyal ağlar bir yandan Facebook gibi jenerik sosyal kullanım tarafında büyürken diğer yandan Lookbook gibi ihtisaslaşma alanlarında da hızla yayılıyor. Mobil internet kullanımının artmasıyla birlikte dünyanın dört bir yanında sosyal medyanın daha da büyümesi bekleniyor.
Sosyal medyanın sektörlere ne kattığını görmek için görsele tıklayın

SADAKATİ YÜZDE 50 ARTIRIYOR

Sosyal platformların yaptığı bu patlamayla birlikte birçok marka da bu alanı hedef kitlesiyle buluşma noktası olarak görmeye başladı. Facebook, Myspace ya da Twitter gibi sosyal platformlar, artık şirketlerin müşteri servislerini güçlendirmeleri ve yeni ürünlerini tanıtmaları için çok önemli mecralar. Dünyaca ünlü pazarlama gurusu Peter Fisk de sosyal medya için “Bilginin yayıldığı çok önemli bir sistem. Öyle bir sistem ki artık markalar sosyal medya ağlarını kullanmadan iletişim yapamaz” diyor. ~
Son olarak Burson Marsteller’in 100 global şirketle yaptığı araştırma, her 10 şirketten 8’inin sosyal medyayı aktif olarak kullandığını ortaya koyuyor. Bu önemli düzeylere ulaşan “sosyal medya kullanımı”, şirketler için iletişim ve ilişki ağı yönetiminden daha fazlasını ifade ediyor. Şirketler, ilişki güçlendirme amacının yanı sıra “sadakat artırma” amacıyla da sosyal medyaya yöneliyor.Örneğin sosyal medya alanında ABD’nin önde gelen şirketlerinden Vivaldi Partners’ın yaptığı araştırmaya göre sosyal ağlarda yer alan markalara duyulan sadakat yüzde 50 artıyor. Aynı araştırma, bu mecrayı doğru kullananların fiyatlama konusunda da rahat olduğunu ortaya koyuyor.

SOCIAL CURRENCY NE DEMEK?

Vivaldi Partners, sosyal medyanın markalar açısından yarattığı değeri ortaya koymak için geliştirdiği yaklaşım ve onun sonucunda ortaya çıkan çalışmaya “Social Currency” adını vermiş. Bu araştırma, yükselen yeni mecranın markalar açısından ne kadar güçlü bir platform oluşturduğunu gözler önüne seriyor.
Vivaldi Partners, öncelikle “Social Currency” kavramını ortaya atarken, bu kavramı da sosyal medyada paylaşılan değer yaratan bilgi ve içerikler olarak tanımlıyor. Araştırmaya göre sosyal medyada bir bilginin işe yarar bir içerik olabilmesi için tüketicilerin o bilgiyi günlük hayatının bir parçası gibi paylaşması gerekiyor.
Markanın inşası açısından sosyal içerik yaratmanın çok önemli olduğunu belirten Vivaldi Partners’ın kurucusu ve CEO’su Erich Joachimsthaler, şöyle devam ediyor: “Sosyal içerik hayatın bir parçası olduğunda, tüketiciyle en sıkı şekilde iletişime geçip derin bir ilişki kurmasını da sağlıyor. Aslında tüm markalar, yüzyıllardır sosyal içerik yaratarak müşterileriyle iletişime geçiyordu. Bugün sadece internetle birlikte bunun şekli değişti. Artık sosyal içerik Facebook, Twitter ya da MySpace üzerinden dünyaya yayılıyor.”   Vivaldi Partners, bu araştırma kapsamında, sosyal platformlarda varlık gösteren markaları mercek altına alıyor. Her bir markayı, onlar hakkında yaratılan sosyal içerikle alakalı olarak bağlılık, diyalog, fayda, taraftar, bilgi ve kimlik boyutuyla inceliyor. Bir markanın sosyal içerikle var olduğu bir ortamda, markaya duyulan bağlılığın hangi seviyede olduğunu, markanın tüketicileriyle ne kadar iletişim kurabildiğini, ne kadar fayda sağlayabildiğini, ne kadar taraftar toplayabildiğini ve kimliğini ne derece oturtabildiğini analiz ediyor.

HER SEKTÖRE FARKLI ETKİ

Sosyal medyanın çeşitli sektörlerden şirket markalarına etkisini ortaya koyan araştırmadan ilginç sonuçlar ortaya çıkıyor. Otomotiv, havayolu, bira, kişisel bakım, fast food, spor kıyafetleri, online perakendecilik ve bilişim sektörlerinden çok sayıda şirketin sosyal platformlardaki aktiviteleri göz önüne alınarak yapılan araştırma, “marka sadakati” etkisini öne çıkarıyor.  Hepsi bu kadar da değil. Sosyal medya aktiviteleri, markaların kimliğini de doğrudan etkiliyor. Örneğin bu alanın en etkin markalardan Dunkin Donat’ın oluşturduğu içeriğin, kimliğini yüzde 47 oranında etkilediği, ancak Starbucks’da bu oranın yüzde 43’de kaldığı dikkati çekiyor.
Otomotiv sektöründe sosyal medyada en aktif markalardan biri de Honda. Sürekli olarak hedef kitlesini ilgilendirecek bilgilerle sosyal kanallarda yer alan Honda, bu yatırımın geri dönüşünü üst seviyede alıyor. Araştırmaya göre Honda’ya duyulan marka sadakatinin yüzde 71’i sosyal medyadaki aktivitelerinden geliyor. Bira sektöründe de birçok şirket, sosyal medyada daha fazla konuşulmak için kıyasıya bir rekabet veriyor. Budwiser, sektörde bu alandaki çalışmalarıyla öne çıkıyor. Hatta şirketin yöneticileri, rakiplerinin önüne geçmenin en önemli yolunun sosyal ağlara yatırım yapmaktan geçtiğini belirtiyor.~
 Budwiser’ın yanında Sam Adams da tüketicileriyle sosyal ortamlarda buluşmayı tercih ediyor. Hatta markaya duyulan sadakatin ciddi bir oranı da yine buradaki aktivitelerinden kaynaklanıyor.
Araştırmanın mimarı Joachimsthaler, bir noktaya daha dikkat çekiyor. Sosyal ortamlarda yaratılan içeriğin her sektörde farklı bir etki bıraktığını söylüyor. Bu noktada şöyle bir tavsiyede bulunuyor:
“Örneğin otomotiv şirketleri, müşterileriyle sosyal ortamda iletişim kurmak istiyorlarsa tüketiciye fayda sunan içerikler yaratmalı. Kişisel bakım şirketlerinin de daha fazla iletişime geçecek içeriklerle sosyal platformlarda yer alması gerekiyor.”

TÜRKİYE’DE İLGİ BÜYÜK

Amerika’daki kadar olmasa bile Türkiye’de de sosyal medya kullanımında hızlı bir gelişme yaşanıyor. Sosyal medyanın en büyük ayağı olan Facebook’un 22,5 milyon kullanıcısının olması, yani internet kullanıcılarının yüzde 90’ının bu mecrada yer alması, bu gelişmeyi gözler önüne seriyor.
Twitter da Türkiye’de yükseliş eğiliminde. Her 3 ayda bir, network’ün üye sayısı 2’ye katlanıyor. En son rakamlar ise Türkiye’deki kullanıcı sayısının 1,2 milyona ulaştığını ortaya koyuyor.
Durum böyle olunca, Türkiye’deki markaların sosyal ağlara katılımı henüz yaygın değil, ama şirketlerin arayışı devam ediyor. Şirketler bir yandan Facebook ve benzeri mecralarda bir şekilde yer alırken diğer yandan da güçlü şekilde strateji oluşturmanın yollarını arıyorlar. Marka Danışmanı ve Project House Stratejiden Sorumlu İcra Kurulu Üyesi Hakan Senbir, sosyal medyanın pazarlama iletişim birimlerinin radarında olduğunu belirtiyor.
Örneğin en büyük reklamverenlerden biri olan Unilever, sosyal medya yatırımlarını ve etkinliklerini her geçen gün artırıyor. Domestos markası için www.domestos.com.tr/mikrobomm uzantılı web adresinden oynanabilen bir mikrop oyunu tasarlayan Unilever, hijyen bilincinin gelişmesine katkıda bulunmayı amaçlayan bu çalışmanın geri dönüşünü olumlu buluyor. Şirketin kurumsal iletişim müdürü Ebru Şenel Erim, “Lanse edildiği günden itibaren bugüne kadar tam 90 bin kişiye ulaşan bu eğlenceli oyun ile ev hanımlarının da eğlenmesini sağladık” diyor.

POZİTİF İÇERİKLE HAYRAN TOPLUYORLAR

Türkiye’nin en büyük reklamverenlerinden Ülker, 2008 başından bu yana sosyal medyaya yatırım yapıyor. “Ülker Facebook Fun” sayfası, markanın bu bağlamdaki yatırımlarından sadece biri. Sosyal medyada yer alarak tüketici ile etkileşimi en üst noktada tutmaya çalıştıklarını belirten Yıldız Holding Dijital Pazarlama Direktörü Nevgül Ambarlılar, “Sosyal medyayı en çok tüketicilerimizin ürün, marka ve kampanyalarımız hakkında pozitif içerik üretmeleri ve bu düşüncelerini arkadaşlarına yaymalarını sağlamak için kullanıyoruz. Facebook’da daha çok marka sadakati üzerinde duruyoruz” diyor.
TTNET, bir yıldır sosyal medyayı öncelikli kanalları arasında görüyor. TTNET yetkilileri, sosyal medyayı kullanma nedenlerini şöyle açıklıyor:  “Geleneksel kanallarla ulaşamadığımız müşterilerimize, sosyal medya üzerinden hizmet ve destek sunuyoruz. Tüm sosyal medya kanallarında şu an toplam 100 bine yakın takipçiye ulaştık. Öte yandan sosyal medyayı, markamızın binalar ve kablolardan değil, insanlardan ve tutkulardan oluştuğunu göstermek adına çok değerli buluyoruz.” Pfizer da 1 Nisan 2010’da ilk Facebook ve Twitter sayfalarını açtı. Böylelikle Türkiye’de sosyal mecralarda yer alan ilk ilaç şirketi oldu. Facebook ve Twitter’daki Pfizer Türkiye sayfalarından şirketin kurumsal bilgilerinin yanında en yeni proje ve haberlerine ulaşılabiliyor. Pfizer yetkilileri, kısa zamanda sosyal ortamdaki etkinliklerinin ilgi gördüğünü belirtiyor ve son durumu şöyle paylaşıyor: ~
“Nisan ayında açtığımız Pfizer Türkiye sayfamızın üye sayısı 1.500’e, mayısta faaliyete geçen Pfizer Kariyer sayfamızınki ise 1.000’e ulaştı. ‘Pfizer’da Gelecek Var’ e-kariyer etkinliğine, şu ana kadar 4 binin üzerinde katılım sağladığımızı söyleyebiliriz.”

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz