Yaratıcı ekonomi için formüller

Akademisyen, yazar Richard Florida, yaratıcı şirketlerle onları destekleyen girişim sermayesinin nasıl giderek daha çok şehirlere akın ettiğini ve bunun ekonomik ve sosyal gelişme bakımından neanlama geldiğini açıklıyor.

14.05.2014 00:07:340
Paylaş Tweet Paylaş
Yaratıcı ekonomi için formüller
Akademisyen, yazar Richard Florida, yaratıcı şirketlerle onları destekleyen girişim sermayesinin nasıl giderek daha çok şehirlere akın ettiğini ve bunun ekonomik ve sosyal gelişme bakımından ne anlama geldiğini açıklıyor.

Yeni bir büyüme modeli
ABD ekonomisi, yeni bir büyüme modeline giden yolda bocalıyor. Birçok insan da bu büyüme modelinin içinde çelişkiler olduğunu düşünüyor. Hatta Tom Friedman bile New York Times’daki köşesinde doğal kaynaklara ve petrole sahip yerlerin başlarının “doğal kaynaklaneti’yle büyük dertte olduğunu yazmıştı.

Bana göre enerji sektörümüz, ne yazık ki roket bilimimiz değil, muhteşem bir çıkış yaptı. Bu büyük çıkışın yaşandığı yerler bizim doğal kaynak zengini eyaletlerimiz olan Teksas, Oklahoma gibi bölgeler.

Bu ülkede kişi başına GSYİH’de en yüksek verimlilik oranı kişi başına 100 bin doların üstünde bir tutar ile Texas, Midland’dadır ve bu seviye San Jose’nin çok üzerindedir. Bu konuda benim yorumum ise (11. Alıntının yapıldığı Florida araştırması kaynaklı makaleyi okumak için Richard Florida’nın “Yeni ekonominin gelişen ve kaybolan şehirleri" eserine bakınız, Atlantic Monthly,

October 2013. ) bizim eski büyüme modelimiz, yani otomobil, konut, banliyo odaklı modelimizin yerini benim “bilgi liderliğinde büyüme modeli" dediğim yeni bir büyüme modeline bıraktığı yönündedir.

İnsanlar Houston’ı bir enerji merkezi olarak görüyor. Bu doğrudur da... Ancak orada Amerika’nın en ileri teknoloji donanımlı insanları da var. Yani orada yazılım mühendisleriyle bilgi teknolojileri uzmanlarının olağanüstü boyutta yoğunlaşmaları söz konusu.~
Bu yüzden benim çıkarsamama göre kazananlara ve kaybedenlere rağmen sayısız potansiyele sahip yeni bir büyüme modeli doğuyor. Başka hangi millette Amerika’da olduğu kadar çok enerji kaynağı var ki? Başka hangi millet bu kadar çok sayıda muhteşem araştırma üniversitesine sahip olmakla iftihar edebilir ki?

Başka hangi millet, hadi Silikon Vadisi’ni geçtim de Boulder’a bile rakip olabilecek tek bir ileri teknolojik komplekse sahiptir ki?

Bunların hepsini bir araya getirdiğinizde, durumun aslında hiç de o kadar vahim olmadığı ortaya çıkar. Yani bir umut ışığının olduğundan bahsedilebilir ve ben şahsen ekonominin geleceği için bir umut ışığından çok gerçek bir moral kaynağının söz konusu olduğunu düşünüyorum.

İnekistan kentleşiyor
Biz Ulusal Girişim Sermayesi Derneği’nden girişimcilerle ilgili bazı bilgiler istedik. Onlar bize başlangıçta girişim sermayesi verilerini posta koduna göre sıralı şekilde gönderdi. Bu veriden oldukça fazla faydalanıyoruz.

İleri teknolojinin sadece banliyö İnekistan’ında olduğu ve mühendislerin ofis binalarının bulunduğu merkezlere yakın banliyölerde yaşamayı tercih ettikleri, hızlı arabalara bindikleri ve işe gitmek için Porsche’larına atladıklarını ileri süren eski moda bir anlayış vardır.

Sakın beni yanlış anlamayın, banliyö ileri teknolojisi halen çok önemli. Ancak biz yeni kurulmuş teknoloji şirketi faaliyetleri ve girişimci canlılığı bakımından San Fransisco’nun Silikon Vadisi’ne kıyasla çok daha üst bir seviye yakaladığını gördük.

Bu arada Palo Alto’nun da şu aralar gayet iyi gittiğini unutmayalım. Boston, 128 Belt’te halen bazı girişim sermayesi yatırımlarının olduğu bulgusuna vardık. Ancak doğrusu Boston şehri, özellikle Cambridge’deki, bilhassa da MIT, Central Square etrafında T hattındaki alanlar ile Cambridge’in diğer bölgeleri olağanüstü işler çıkarıyor.~
New York, benim aklımı başımdan almıştı. İlk orjinal akademik yayınım olan girişim sermayesi hakkındaki araştırmamı 1984, 85 ve 86 yıllarında burada yapmıştım.

Bu süreçte New York’un sahip olduğu bütün girişim sermayesini ihraç ettiğini öğrenmiştim. Orası bir finans merkeziydi, ancak paraları Silikon Vadisi’ne, BayArea’ya ve Boston bölgesine gönderiyordu.

Aşağı Manhattan’da bu alan şeridindeki New York Şehri, aslında Doğu ve Güney Midtown’dan Flatiron Bölgesi’nin içinden ve elbette Google’ın Port Authority binasını satın aldığı Chelsea üzerinden aşağı Manhattan’ın alt tarafları ile Brooklyn’in bazı kısımları, yılda yaklaşık 2,5 milyar dolar gönderiyor.

Hesabınızı yapma sisteminize bağlı olarak eğer Boston ile Cambridge’i ve San Jose ile Bay Area’yı birleştirirseniz New York şehri bu ülkedeki ikinci veya üçüncü en büyük girişim sermayesi kümelenmesidir.

Bunun aynı zamanda Londra’da da yaşandığını görüyoruz. İnsanların bir tür tembellik diyarına mahkum edildiği Berlin’de de görüyoruz. Yani bir kentsel teknoloji patlaması söz konusu.

Ve ben gördüğümüzün aslında bir tür çatallanma olduğunu düşünüyorum. Bir Google, bir Yahoo veya aklınıza gelebilecek diğer geniş çaplı büyük şirketler artık kendi içe dönük kampüslerini kurabilecekleri yerleşkelere gidiyor.

Oysa kuluçka aşamasındaki daha küçük şirketler bu kadar geniş bir alanın maliyetine katlanamaz. Bu arada Jane Jacobs’un sıklıkla kullandığı ve benim de çok sevdiğim bir sözü aklıma geldi: “Yeni fikirler için eski binalar gerekir".

Yeni fikirler için eski mahalleler, yürünebilen sokaklar, çatı katı daireleri şarttır. Eğer benim gibi kentli bir teorisyenseniz, “inovasyon şehirlerde olur" önermesine muhtemelen siz de katılırsınız. Yani ben artık bunun bizim kentsel teknoloji devrimi dediğimiz şeye dönüştüğünü düşünüyorum.~
Önemli olan insan
Ekonomik gelişme eskiden, “Ben kendime bir genel müdürlük binaları koleksiyonu yapmak istiyorum. Fabrikalara bana gelmeleri için rüşvet vermek istiyorum” şeklindeydi. Şirketler önemlidir, ancak dönüp insanlara da bir bakmanız gerekir.

İnsanlar aslında birer ekonomik aktifve bizim ekonomik gelişme için sadece şirketleri cezbetmemiz ve toplamamız yetmez. Aynı zamanda insanları da cezbetmeli ve onları kendi içimizde birleştirmeliyiz. Yani New York veya Londra illa da süper bir şehir olmak zorunda değil.

Onların Seattle, Portland, Barcelona ve benzeri diğer yeşil şehirlerden öğrenecekleri çok şey var. Aynı zamanda, bizim daha yeşil ve daha kırsal yerlerimizde de medeniyet seviyesinin artması gerekiyor.

Biz eskiden çıpa görevi gören kurumlarımızın bizim muhteşem fabrikalarımız olduklarını düşünürdük. Günümüzde onlar halen çok önemli. Özellikle de gelişmekte olan ekonomilerde ve gelişmekte olan şehirlerde...

Ancak oturmuş şehirlerde, bu üniversiteler, bu yüksek okullar, bu fikir-bilgi merkezleri, yani yetenek çıpası bu kurumlar sadece doğrudan birer ekonomik üreteç olmakla kalmaz. Onlar aynı zamanda yetenekli insanların kendilerine doğru akmalarına da neden olurlar.

NYU rektörü John Sexton, şehirlerin birer fikir başkenti olduğunu söylemişti. Bana göre bunlar sadece şirketleri cezbetmek ve şirket kuruluşlarıyla ilgili olamaz. Çünkü bunları aynı zamanda şehrinizi içinde yaşanılabilir kılan ve onun oyun kalitesini artıran gerçekten önemli ve müthiş aktifler yaratmakla ilgili olan yeni ekonomik gelişme stratejisinin bileşenleridir.~
Yüzde 66 sorunu
Bugün üç veya dört şey oluyor. Biri iş gücü piyasamızın çatallanması. Bizim yarattığımız işlerin yaklaşık üçte biri, yüksek ücretli, iyi, bilgi işleri, profesyonel işler, teknik işler, bilgi teknolojisi işleri ve hatta sanatsal ve yaratıcılık işleri. Ortalamada 75 bin dolar ödeme yapıyorlar ve çoğu insan 100 bin doların üzerinde kazanıyor.

Orta kademe üretim kalmadı, ortalama beceri gerektiren işler hızla yok oluyor. İstikrara kavuştuk ama çok da fazla büyümüyoruz. Zararları durdurduk ama en fazla istihdamı düşük ücretli, rutin, yetersiz maaşlı hizmetler sektöründe yarattık.

Amerika’da iş imkanlarının en fazla arttığı bu alanda, yüzde 66’lık kesim çalışıyor. Hizmetler ekonomisinde çalışanların yüzde 50’sini aldığınızda, geri kalan yüzde 16 bağlantısı kesilmiş ve dezavantajlı duruma düşer. Şu anda insanların yüzde 66’sı geride bırakılmış durumda.

“Sahip olduğunuz aslında etrafı büyük iş merkezleriyle, antrepolarla, çalışan sınıfın oturduğu konutlarla kuşatılmış ve dezavantajlarla dolu bir şehir. Ve bu şehirde banliyölerde yoğunluk azalırken avantajlar oldukça çok” diyen muhteşem Chicago Okulu sosyoloğundan bize miras kalmış bir modelimiz vardı. Şehirdeki halka çöreğin ortasındaki delik.

Bugün şehirler geri geldikçe görüyor olduğumuz işte bu derme çatma yamalı bohça. Ben ona kırılmış, parçalarına ayrılmış ve bölünmüş şehir diyorum. Yoğun dezavantajlarla yoğun avantajlar hemen yanyana bitişik duruyor.

Ancak oradan banliyölere taşındığınızda, orada da yoğun avantajların yanı sıra yoğun dezavantajlar göze çarpıyor. Bu kendi kendini tekrarlayan bir döngü ki son derece ürkütücü. Eğer zengin olma hayalleriyle yaşarken banliyö semtlerinden birinde sıkışıp kalmışsanız mahvolmuşsunuz demektir.

Düzgün okullara gidemezsiniz, kültürel etkinliklere erişemezsiniz, akıl hocalarına danışmanız söz konusu bile olamaz ve elbette iş bulma şansınız da sıflra yakındır. Burada temel mesele sadece mahallelerin nasıl güncelleneceği değil, hizmetler sektöründeki işlerin de nasıl güncelleneceği. İşte benim sloganım da zaten bu.~

Semtlerimiz için bir strateji geliştirmek zorundayız. Ben size bunun nasıl olacağını söyleyeyim. Hizmet sektöründeki işleri daha da iyileştirmek ve dezavantajlı mahallelerimizi düzeltmek için el ele verip birlikte çalışmak zorunda kalacağız. Bizim bir sonraki şehirleşme yüzyılımızda bir adım daha ileri gitmemizin önünde duran asıl meydan okuma işte budur.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz