RİSKLERİ İYİ YÖNETENLERİN YÖNETİM KALİTESİ DE İYİ

Carbon Disclosure Project, uluslararası bir sivil toplum kuruluşu. Türkiye ayağı ise Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu tarafından yönetiliyor. CDP Türkiye, her yıl BŞST100 şirketlerine iklim değişikliği risklerini raporlamaları adına davet gönderiliyor. 2014’te 41 şirketin katıldığı raporlamada, Arçelik ve Tofaş iklim değişikliği performansında en iyi şirketler oldu. Bu başarının şirketlerde yaratmaya çalıştıkları farkındalığın bir sonucu olduğunu söyleyen CDP Türkiye Direktörü ve Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Melsa Ararat, “Küresel çapta yatırımcılar, şirketlerin CDP’ye yanıt vermiş olmasını yönetim kalitesinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor” diyor.

9.04.2015 15:10:200
Paylaş Tweet Paylaş
RİSKLERİ İYİ YÖNETENLERİN YÖNETİM KALİTESİ DE İYİ
CDP (Carbon Disclosure Project), dünyada iklim değişikliğinin değişik alanlarına odaklanan bir uluslararası sivil toplum kuruluşu. 2000 yılında Londra kurulan CDP, iklim değişikliği risklerinin şirketler tarafından nasıl yönetildiğini raporluyor. İklim değişikliğinin şirketler için yarattığı risklerin başta yatırımcılar olmak üzere bütün paydaşlar tarafından şeffaf olarak görülmesini sağlıyor. CDP’nin Türkiye faaliyetlerini ise 2009 yılından bu yana Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu yönetiyor. BİST100 şirketlerine her yıl CDP Türkiye tarafından iklim değişikliği risklerini raporlamaları adına davet gönderiliyor. Raporlamaya katılan şirket sayısı ise her yıl artış gösteriyor. 2010 yılında raporlamaya 11 şirket katılırken 2014’te bu sayının 41’e yükseldiği görülüyor. 2015 yılında faaliyete geçecek su projesiyle bu sayının daha önceki yıllarda olduğu gibi yine artış göstermesi bekleniyor. CDP raporlamasına katılan şirketlerin yatırımcı nezdinde yönetim kalitesinin arttığını ifade eden CDP Türkiye Direktörü ve Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Melsa Ararat, bu projenin Türkiye’nin ilkim değişikliğiyle mücadelesine iş dünyası açısından önemli bir katkıda bulunduğunu söylüyor. Ararat, “2014 yılında Arçelik ve Tofaş iklim değişikliği performansında A diye adlandırdığımız en iyi kategoride performans göstererek uluslararası iklim değişikliğiyle mücadele liderleri arasında yer aldı. Sanıyorum Türkiye’den bu seviyede iki şirketin çıkmasına katkıda bulunan faktörlerden biri de bizim 2009’dan beri bu alanda yaratmaya çalıştığımız farkındalık” diye konuşuyor. CDP Türkiye Direktörü Melsa Ararat ile yaptığımız söyleşinin detayları şöyle: 
*CDP nedir? Ne zaman kuruldu?
* CDP, 2000 yılında Londra’da kuruldu. 2002 yılından itibaren de raporlama yapmaları konusunda şirketlere davet gönderiyor. CDP’nin odaklandığı alanlardan birincisi, iklim değişikliği. İklim değişikliği risklerinin tanınması ve yönetimiyle ilgili, şirketlerin yatırımcılara bilgi vermesini sağlıyor. Su programında aynı şekilde yine yatırımcılar adına şirketlerin su kıtlığı ve su kullanımıyla ilgili hem risklerini hem etkilerini paylaşmalarına olanak sağlıyor. Orman projesinde ise şirketlerin ormanlar üzerindeki etkilerinin raporlanmasını sağlıyor. Bir bütün olarak baktığımızda CDP, doğal kaynakların kullanımı ve bu doğal kaynaklarla iklim değişikliği arasındaki ilişkinin, şirketler için yarattığı risklerin, başta yatırımcılar olmak üzere bütün paydaşlar tarafından şeffaf olarak görülmesini ve bu konuda politika üretme süreçlerindeki gerekli desteği vermeyi sağlıyor. 
~
*CDP faaliyetlerine nasıl ve hangi amaçla başladı? 
*İklim değişikliği ekosistem için büyük bir tehlike. Temel sebebi ise insan faaliyetleri. İnsan faaliyetleri içinde de şirket faaliyetleri öne çıkıyor. CDP de bunu fark etti ve işe önce yatırımcılarla başladı. Çünkü şirketlerin ekspoze olduğu bir risk varsa bu riski ilk gören yatırımcılar oluyor. Yatırımcıların desteklediği ve imzacısı olduğu bir şeffaflık çağrısının şirketlere gitmesi, şirketler ��zerinde dikkate almak zorunda kaldıkları bir baskı uyguluyor. Bu şekilde finansal kaynakların çevreye olumsuz etkisi olmayan şirketlere aktarılmasını sağlayacak bir mekanizma oluşturuluyor. 
*Şirketlerin CDP’ye rapor vermesinin yatırımcılara sağladığı avantaj nedir? 
*Şirketler faaliyet göstermek için insan kaynağıyla finansal ve doğal kaynaklara ihtiyaç duyuyor. Doğal kaynaklar ise sınırlı… Dolayısıyla bu finansal kaynaklarının iyi yönetilememesi, özellikle küresel büyük yatırımcılar için küresel bir risk oluşturuyor. Şirketlerin kötü kullandığı kaynaklardan kaynaklanan riskler, başka sektörlerde ve aynı yatırımcının yaptığı başka şirketlerde risk oluşturuyor. Bu küresel riskleri iyi yöneten şirketler, yatırımcıların gözünde daha az riskli oluyor. Aynı zamanda bu risklerin iyi yönetiliyor olması, yönetim kalitesinin de iyi olduğunun bir göstergesi. Böyle bir konuyu zamanında fark edip ürün, ürün tasarım ve tedarikçi stratejilerini buna göre adapte eden şirketler, yönetimde başarılı olduklarını göstermiş oluyor.
* CDP’nin Türkiye faaliyetleri ne zaman ve nasıl başladı? 
*Sabancı Üniversitesi Kurumsal Yönetim Forumu olarak bu konudaki çalışmalarımızı, 2002 yılından beri sürdürüyoruz. Ana misyonumuz, şirketlerin toplumsal etkilerinin olumlu olması ve olumsuz etkilerin minimize edilmesi için gerekli yönetişim yapılarının araştırılması. Bu araştırmaları yaparken iklim değişikliği doğal olarak karşımıza önemli bir sorun olarak çıktı. Biz de dünyada bu konuyla ilgili faaliyetlerin başını çeken CDP ile 2009 yılında bir toplantı yaptık ve o toplantının sonucunda Türkiye’de de bu programın başlatılması konusunda mutabakata vardık. 2010 yılında da şirketlere çağrı göndermeye başladık. İlk iklim değişikliği raporunu da 2010 yılında yayımladık. Zaten, biz bu programı Türkiye’de lanse etmeden önce de CDP yatırımcılardan gelen talepler doğrultusunda bazı şirketlere önceden çağrı gönderiyordu. Ama böyle toplu olarak sistematik bir biçimde çağrı gönderilmesine 2010 yılında başlandı. 
~
*Nasıl programlar yürütüyorsunuz?
* 2010 yılından beri iklim değişikliği programı yürütüyoruz. Bu program, şirketlerin iklim değişikliğiyle karşı karşıya kaldığı risklerin tanımlanması, yönetim biçimlerinin aktarılması ve aynı zamanda karbon emisyonlarının da ölçülerek raporlanmasını içeriyor. 2010 yılında İMKB50 şirketlerine gönderdiğimiz çağrılarımızı, 2011’de İMKB 100’e çıkardık. Şimdi BİST100 çerçevesinde davetler gidiyor. 2015 yılında CDP Türkiye olarak su programını da başlatıyoruz. BİST100’e dahil olan ve olmayan, suyla ilişkisi en yoğun olan şirketler seçiliyor. Bir sektörel filtre uygulanarak davet gidecek olan şirketler belirleniyor. Bu şirketlerden de suyla ilgili bir soru formunu cevaplamaları isteniyor. Daha sonra da o sorulara verilecek olan cevaplardan, iklim değişikliğinde olduğu gibi bir rapor hazırlanacak. Şirketlerin, iş dünyasının ve ekonominin su kıtlığıyla ve su kaynaklarının kullanımıyla ilgili etkilerden dolayı ortaya çıkan riskleri de bu şekilde şeffaflaşmış olacak. 
*İklim değişikliğiyle ilgili soru formunun içeriği nedir?
* Operasyonel, finansal ve marka değeriyle ilgili olan riskler gibi değişik risk alanları var. Bunlar tek tek soruluyor ve şirketlerden bu risklerini kendilerinin analiz ederek raporlaması bekleniyor. Onun yanı sıra tabii ki karbon emisyonlarının raporlanması var. Bu konuda dünyaca kabul edilmiş standartlarda raporlama yapıldığı takdirde bu raporun aldığı şeffaflık derecesi daha yüksek oluyor. Bu ölçümleri eğer bir şekilde dışarıdan üçüncü bir parti tarafından denetleniyorsa daha da yüksek bir şeffaflık notu alıyorlar. Bunların dışında şirketin iklim değişikliğinden ne anladığını anlamaya çalıştığımız, yani yönetimle ilgili sorularımızı içeriyor. Sonuçlar CDP’nin veri merkezinde, eğer şirket istiyorsa herkese açık olarak tutuluyor. Şirket, sonuçları herkese göstermek istemiyorsa da sadece imzacı yatırımcılar sonuçları görebiliyor. 
*Su programının içeriğinden bahseder misiniz? 
*İklim değişikliğiyle ilgili soru formlarına verilen cevapları incelerken en büyük etkinin su kaynakları üzerinde olduğunu gördük. Türkiye’de şirket faaliyetleri için su kıtlığı çok önemli bir risk oluşturuyor. Bu yüzden su programını ayrıca başlatma gereği duyduk. İklim değişikliği raporlaması için gönderilen soru formu, suyla ilgili etkiyi ölçen bir içeriğe sahip değil. Su orada birinci plandaki risklerden biri olarak ortaya çıkıyor. Ama su programındaki sorular, şirketin doğrudan doğruya su kullanımı ve su kaynakları üzerindeki etkisini ölçen bir soru formu. Su programı bunu olarak incelemeye çalışıyor. 
~
*BİST100 dışında raporlamaya katılan şirketler olabiliyor mu?
* BİST100 içinde olmayan ve bu programa katılmak isteyen gönüllü şirketlerimiz var. Bu krediye ihtiyacı olanlar raporlamaya katılarak finansörlerin dikkatini çekmek istiyorlar. Bu süreci kendi risklerini iyi analiz etmek, fırsatlarını iyi tanımlamak için kullanmak isteyen şirketler de oluyor. Çünkü o soru formu aynı zamanda yönlendirici bir nitelik de taşıyor. Bunun yanı sıra bazı çok büyük şirketler, kendi tedarikçilerinin de birim ürün başına karbon emisyonlarını bilmek istiyor. Çünkü bunu bilmedikleri zaman nihai ürünlerinin de karbon emisyonunu hesaplayamıyorlar. Bu tip şirketler, CDP aracılığıyla bütün tedarikçilerine raporlama yapmaları konusunda çağrı gönderiyor. Şirketlerin kendi tedarik zincirleri için bilmek istedikleri bilgileri, CDP sisteminde sadece o bilgiyi talep eden şirket görebiliyor. 
*2014 Türkiye raporunun sonuçları hakkında bilgi verir misiniz? 
*Bizim ilk başladığımız yıl 11 şirket raporlamaya katılım göstermişti. 2014 yılında bu rakam 41’e ulaştı ve giderek artacağını düşünüyoruz. Katılan şirketlere, iki ayrı kategoride ödül veriyoruz. Bunlardan biri, karbon saydamlığı ödülü. 2014 yılında karbon saydamlığı konusunda liderliği Garanti Bankası alırken onu, Coca-Cola İçecek, Zorlu Enerji, Ekoten Tekstil ve Noor Fındık izledi. İkinci ödül ise iklim değişikliği performans ödülü. 2014 yılında, Arçelik ve Tofaş, iklim değişikliği performansında A kategorisi diye adlandırdığımız en iyi kategoride performans göstererek uluslararası iklim değişikliğiyle mücadele liderleri arasında yer aldı. Sektör olarak değerlendirmek gerekirse finans, her zaman bu konuda daha fazla açıklama yapan sektörlerden biri. Bu, Türkiye’de bankacılık sektörünün çok rekabetçi olmasından kaynaklanıyor. Giderek büyük sanayi kuruluşlarının da ilgisinin artığını görüyoruz. 
*Katılmayanlar sizce neden katılmıyor?
* Birkaç sebebi olabilir ama bunun bilimsel bir analizini yapmadık, elimizde sadece gözlemlerimiz var. Öncelikle bu bilgileri toplamanın, derlemenin ve raporlamanın bir maliyeti var. Bu maliyeti karşımayı gereksiz buluyor olabilirler. Onun dışında risklerin farkında olmayabilirler. Sanıyorum şirketler, raporlama yaptıkları zaman bu raporlamanın mümkün olduğu kadar emisyon verilerini de en iyi şekilde ortaya koymasını istiyor. Yani kötü raporlama yapmak istemiyorlar. İyi raporlama yapmak için de o emisyon verilerini, özellikle bazı büyük imalat şirketleri için aşağıdan yukarıya toplamak, konsolide etmek için belirli bir sistematiğin oturtulması gerekiyor. Bu da zaman alıyor. Tahmin ediyorum önemli ölçüde şirket bu verileri toplama çabası içerisinde. Dolayısıyla sayının giderek artacağını düşünebiliriz. 
*2015 yılında raporlamaya katılacak şirket sayısında artış öngörüyor musunuz? CDP’nin 2015 planları nedir?
* Bu yıl suyla ortak olarak raporlama yapması gereken şirketler de olduğu için iklim değişikliğini hemen halledip suya da hazırlıklı olmak isteyen şirketler olacaktır. Dolayısıyla rakamın artacağını düşünüyoruz. 2015, CDP için önemli bir yıl. Bu yıl CDP tarafından Road to Paris adı verilen bir kampanya başlatıldı. Bu kampanya kapsamında iklim değişikliği ile ilgili altı farklı alanda taahhütte bulunmaya davet ediyor. Paris Konferansı dışında Türkiye hükumeti Peru’da azaltım taahhütleri vermeyi kabul edeceğini beyan etti. Dolayısıyla nisan ya da mayıs ayında Türkiye hükumetinin de emisyonlara azaltım hedefleri koyma konusunda açıklama yapmasını bekliyoruz. Bu, Türkiye’de regülasyon konusundaki belirsizlikten kaynaklanan, bazı şirketlerin iklim değişikliğini konusunu ikinci plana atma durumunu kesinlikle değiştirecek. Sanayi kuruluşlarında emisyonların ölçülmesine de başlandı. Ölçümlerin gerçekleşmesi ve Peru’da hükumetin verdiği taahhütle beraber bu yıl içerisinde Türkiye’nin de emisyon azaltma hedeflerini taahhüt edeceğini bekliyoruz.
~
FARKINDALIĞI ARTIRDIK
A KATEGORİSİ
2014 yılında Arçelik ve Tofaş iklim değişikliği performansı kategorisinde A bandı diye adlandırdığımız en iyi seviyede performans göstererek uluslararası iklim değişikliğiyle mücadele liderleri arasında yer aldı. Sanıyorum Türkiye’den bu seviyede iki şirketin çıkmasına katkıda bulunan faktörlerden bir tanesi de bizim 2009 yılından beri bu alanda yaratmaya çalıştığımız farkındalık. 
ÖN PLANDA İklim değişikliği konusu artık şirketlerin gündeminde ön sıralarda yer alıyor. Bu projenin Türkiye’nin ilkim değişikliğiyle mücadelesinde iş dünyası açısından önemli bir katkıda bulunduğunu söyleyebiliriz.

ÖĞRENME FIRSATI VERİYOR
A KATEGORİSİ DEĞERLERİ DÜŞÜYOR
Toplumun ya da bilimin farkına varmış olduğu riskleri şirket tanımlamıyorsa ve bunları yönetmiyorsa bu onlara ister istemez piyasa, regülasyon, marka değeri riski olarak geri dönecektir. Bu riskleri değerlendirmeyen şirketleri uluslararası yatırımcılar tercih etmiyor. Aynı zamanda CDP’ye yanıt vermiş olmak, yatırımcı nezdinde şirketin yönetim kalitesinin bir göstergesi olarak değerlendiriliyor.
UZUN VADELİ DÜŞÜNMELİ Küresel olarak baktığımızda finansal olmayan konulardaki şeffaflığın uzun dönemli performansta çok yakın ilişkide olduğunu görüyoruz. Biz uzun vadede CDP çağrısına yanıt veren ve vermeyen şirketler arasındaki performans farklılıklarını göreceğiz. Şirketler, ödülleri kazanmak ve puanlarını artırmak için çok çaba sarf ediyorlar. Hemen hemen yarısı, bu raporların hazırlanmasında bir danışman şirketle çalışıyor. Bu süreç onlara aynı zamanda bir sürü şeyi öğrenme fırsatı da vermiş oluyor. 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz