ELEKTRİKLİ KARAVAN

Sonsuz bir aynalar sıradağının içinde kayan bir serap gibidir. Önce durur sonra yoluna devam eder.

17.07.2015 20:48:250
Paylaş Tweet Paylaş
ELEKTRİKLİ KARAVAN
Parlak parabolik aynaların yanından yürüyerek geçen bir insanın yansıyan görüntüsü, garip bir şekilde çarpılır. Sonsuz bir aynalar sıradağının içinde kayan bir serap gibidir. Önce durur sonra yoluna devam eder. Havada yaprak kımıldamaz ve güneş iyice alçalmı ş olmasına rağmen sıcaklık halen 30 derecenin üzerindedir. Karim’in acelesi var, zira günlük akşam gösterisini kaçırmak istemiyor. Güneş batmadan önce, meslektaşlarının “kızartma tavası” dedikleri, Fas çölündeki devasa bir güneş enerjisi tesisinin üzerindeki tepeye çıkmak istiyor. Gün batımının kızgınlığı altında sayısız aynanın yüzeyi de kırmızı bir alev denizine dönüşür. Bu Karim’in, dünyanın en büyük solar termal enerji tesisinin yönetimine yardımcı olmak üzere gönderildiği günden bu yana yani 5 yıldır asla kaçırmadığı bir manzaradır. Karim meslektaşlarıyla birlikte bu tesisin yanında onlara tahsis edilmiş küçük bir binada çalışır ve birlikte orada yaşarlar. Bu solar termal enerji uzmanları, binlerce sensör aracılığıyla 100 kilometre karelik bir alana yayılan bu enerji tesisini buradan sürekli gözetleyebilirler. Bu mini minnacık asistanlardan herhangi biri, olağandışı bir durum tespit ettiğ inde Karim ve bakım ekibinin geri kalanı derhal işe koyulur. Gerçek bir çöl çocuğu olan Karim, etrafta koşuşturup duran Avrupalı meslektaşlarının aksine, güneşin altında çok yavaş ve dikkatli hareket ettiği için gömleği daima kurudur. Ancak şimdi o da hızlı davranıyor ve arazi araçları garajına ulaştığında derin bir nefes alıyor. Mühendislik eğitimi almış olan Karim, serinkanlı ve temkinli bir insan. Çayına atacak şeker bulamadığı veya meslektaşlarından birinin arazi aracının “deposunu doldurmayı” unuttuğu durumlar haricinde, ağzından nadiren kötü sözler dökülen terbiyeli bir insan aynı zamanda. Bindiği elektrikli arazi aracı, güneş enerjisi tesisinden gelen enerjiye bağlı elektrik prizine takılmamış. Buna rağmen Karim, sürücü koltuğuna oturur ve kontağı çevirir. Bu aracın 150 kilovatlık elektrikli motoru, yumuşak bir mırıltıyla çalışmaya başlar. Kontrol panelindeki resimli bir göstergede akünün sadece yüzde 10 kapasitede olduğu mesajı çıkar. Bu araç tamamen şarj edildiğinde 350 kilometre yol alabilmektedir ve yüzde 10 kapasite, onu dağın tepesine çıkartmak için yeterli değildir. Ancak bu arazi aracının içinde, tıpkı bir jeneratör gibi çalışan ve araca 300 kilometre daha yol alma imkanı sağlayan küçük ama son derece etkin bir acil durum benzin motoru bulunmaktadır.~ Benzin deposu da ful doludur. Karim’in yüzüne bir tebessüm yayılır ve gaz pedalına basmasıyla bu arazi aracı toprak yollardan tepeye doğru sessizce yol almaya başlar. Zirveye kalan son metreler en zorlu olanları dır. Bu elektrikli arazi aracı, kumların üzerinde tırmanmak için biraz zorlanır ancak nihayetinde hedefine varır. Karim araçtan dışarı çıkar ve dağın tepesine doğru hızla koşmaya başlar. Güneş ufukla birleşmek üzeredir ve sıcaklık da fark edilir derecede düşmüştür. Denizden tatlı bir meltem esmektedir. Ancak Karim, yanan bir şeyleri koklamakla meşgul olduğundan bu esintiyi fark etmez bile. Hemen yakınında küçük bir kamp ateşi bulur. Tam karşısında bir göçebe, ateşin üzerindeki bir cezveyi tutarak oturmaktadır. Bu yaşlı adam onu geleneksel biçimde “Selamın Aleyküm” diyerek selamlar ve eliyle yaklaşması nı işaret eder. Karim bugüne değin bu bölgede uzun zamandır hiçbir göçebe görmemiş olmasına rağmen onların daima etraşarı nda seyahat halinde olduklarını bilir. Bu yaşlı adama o da dostça bir selam verir ve kamp ateşinin etrafında onun yanına oturur. Bu göçebe Karim’e bir bardak çay uzatırken “Benim adım Hüseyin” der ve “Seni buraya getiren nedir?” diye sorar. Karim çayına birkaç çay kaşığı şeker atar. Tepenin aşağısını işaret ederek, “Şu anda günün son güneş ışıklarını yansıtmakla meşgul aşağıdaki sayısız aynayı görüyor musun? Onlar güneş ısısından elektrik üretiyor. Bu enerji tesisi, Fas’ın tüm ihtiyacını karşılayacak kadar elektrik üretebiliyor. Benim işim de her şeyin sorunsuz çalışmasını sağlamak” der. Hüseyin artık günbatımında kızıla dönüşmeye başlamış bu tesise tepeden bir bakar. “Enerji tesisi mi? Bana bu tıpkı çılgın Avrupalı ların yarattığı türden bir sanat eseriymiş gibi geldi” der. Karim gülümser. “Pek de haksız sayılmazsın. Bu teknoloji gerçekten Avrupa’da geliştirildi. Bunun gibi tesislerden Kuzey Afrika’nın dört bir yanına inşa ediliyor. Onlar da ilerleyen yıllar içinde faaliyete geçecek. Bu aynalar otomatik olarak öyle döndürülür ki, yüzleri daima güneşe bakar. Güneş ışınlarını yakalar ve onları özel bir tuz çözeltisiyle dolu borulara odaklarlar. Burada tuz 600 dereceye kadar ısıtılır ve sonuçta elektriği üreten bir türbini çevirecek buharı üretir” diye açıklar. Hüseyin eliyle güneşin ufuk çizgisinin altı nda kaybolmaya başladığı batıyı işaret eder. “Peki karanlık çöktüğünde ne olur?” diye sorar. Karim, “Bu enerji tesisinde içlerinde borulardaki çözeltiyle aynı türde çözelti bulunan saklama sistemleri vardır. Bu çözelti o kadar fazla ısıyı muhafaza edebilir ki, bu tesis geceleri bile elektrik üretebilir” diye cevap verir. Göçebeyi bir düşüncedir alır. “İyi de bu kadar çok elektriğe ihtiyacımız var mı sanki?” diye sorar. “Burada nereye baksan sadece toz ve kum var ve Kazablanka da çok uzakta.” Karim tesisin üzerinden başlayarak kuzey istikametine doğru giden ve sonra gözden kaybolan heybetli yüksek voltaj nakil hatlarına işaret eder. “Enerjinin bir kısmını deniz suyundan içme suyu elde etmek için harcıyoruz” der. Hüseyin başıyla onaylar. Bu açıklama ona pek mantıklı gelmiştir. Karim insanlara gerçekleri açıklamaktan çok hoşlanır ve şu anda tam da bu işi yapmaktadı r. “Bu arada enerjinin büyük bir kısmı nı petrole, doğalgaza ve kömüre olan bağımlılıklarını azaltmak isteyen Avrupalı ülkelere iyi bir fiyattan satıyoruz. Enerji tıpkı tepende gördüğün gibi enerji otobanları aracılığıyla onlara götürülüyor. Bu hat tıpkı bir karavan gibi çalışarak elektriğe, onu devasa miktarlarda tüketen Avrupalı şehirlere ulaştı rmak için 3 bin kilometreyi bulan seyahatler yaptırıyor. ~Ancak onu 1.000 kilovolt olarak naklettiğimiz için nakil esnasında neredeyse hiç enerji kaybı yaşanmıyor” der. Karim büyük bir zevkle çayından bir yudum alır ve derin düşüncelere dalarak devam eder, “Bu çölün içinde bizim geçmişimiz ve geleceğimiz yatıyor. Eski günlerde yerin altından petrolü çıkartır ve onu pompalardık, bugün ise güneş enerjisinin hasadını yapıyoruz.” Yaşlı adam Karim’in omzuna dostça elini atar. Gülümseyerek, “Atalarımızın dediği gibi hayatta kalmak için ihtiyacımız olan her şeyi bize güneş veriyor” derken misafirine sıcak bir battaniye uzatır. “Ancak buralara gece çabuk iner. Al bunu. Aşağıdaki devasa enerji tesisine rağmen sen karşımda tıpkı hasta bir deve gibi titreyip duruyorsun” der.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz