Rakamlar ne gösteriyor?

1970 yılında dünya genelinde ihraç edilen malların değeri 317 milyar dolardı. 2010 yılında bu rakam yaklaşık 50 kat artarak 15,2 trilyon doların üzerine çıktı.

1.09.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Rakamlar ne gösteriyor?
Avusturya doğumlu, 94yaşında eski bir İngiliz tarih bilimcisi olan Prof. Eric Hobsbawm, "Bugün genç olsaydım Çin'e giderdim" diyor. Nüfus bakımından dünyada birinci olan bu ülke gerçekten de son 30 yıldan uzunca bir süredir inanılmaz bir dinamizm sergiledi ve dünyanın en büyük ekonomik gücü olma yolunda hızla ilerliyor. Hobsbawm, "Aşırılıklar Çağı" adlı kitabında, kendisine göre 1914 yılında ortaya çıkan politik altüstoluşlarla başlayan ve 1991 yılında Sovyetler Birliği'nin çöküşüyle sona eren "kısa yirminci yüzyıl" kavramını ortaya atmıştı. O günden bu yana dünya, buharla çalışan makinalardan telgraflara kadar geniş bir yelpazede yer alan yeni teknolojiler sayesinde ulusların ekonomik bakımdan hiç olmadıkları kadar entegre oldukları "uzun ondokuzuncu yüzyılı" bile geride bırakan bir hızda yaşanan muazzam boyutlarda değişikliklerden geçiyor. Serbest ticaret ve uygun standartlar sayesinde hammaddelerin, yiyeceklerin, tekstil ürünlerinin, sermayenin ve sanayi ürünlerinin dünyanın dört bir yanına gönderilebildiği bir çağ olan 19. yüzyıl, aslında dünyanın ilk küreselleşme çağı. 1870 ile 1913 yılları arasında ihracat rakamları adeta füze hızında yükseldi. Savaştan önceki son yıl olan 1913 yılında dünya genelinde üretilen tüm malların beşte biri ihraç ürünüydü.
Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Ardından iki dünya savaşi yüzünden ortaya çıkan devasa karmaşıklıklar nedeniyle küreselleşme bir duraklama dönemine girdi. Netice itibarıyla II. Dünya Savaşı'ndan sonra sanayi ürünleri içinde ihraç edilenlerin payı yüzde 5 civarına düştü. İnsanlar onun yerine Avrupa Ekonomik Topluluğu gibi bölgesel pazarların yeniden kurulmalarına ve yaratılmalarına odaklandı. 1970'lerin sonlarında ise serbest ticaretin artırılması, uluslararası iş bölümü ve finansal piyasaların liberalleştirilmesi güdüleriyle ve bilgisayarlar, cep telefonları, internet ile desteklenen yeni bir küreselleşme dalgası yükselmeye başladı. Rakamlar bazında 1970 yılında dünya genelinde ihraç edilen malların değeri 317 milyar doları buluyordu. Dünya Ticaret Örgütü'ne göre 2010 yılına gelindiğinde bu rakam, yaklaşık 50 kat artarak 15,2 trilyon doların üzerine çıktı. Sonuçta ticaretin dünya gayrisafi üretiminden aldığı pay dörtte bire yükseldi. Onyıllar boyunca dünyanın önde gelen tüccar ülkeleri ABD, Almanya ve Japonya'ydı. Oysa artık malların akış yönü değişiyor ve Uluslararası Para Fonu bugün dünya ticaretinin yüzde 40'ının gelişmekte olan ülkeler ile yükselen piyasalar tarafından gerçekleştirildiğini belirtiyor. Bu rakam 2000 yılında sadece yüzde 25 civarındaydı. Sadece 10 yıl önce Afrika'nın tüm ihracatının yarısı Avrupa'ya giderdi. Bugün bu rakam üçte bire düşmekle birlikte Çin'e yapılan ihracat ise yüzde dörtten yüzde 15'e çıktı. Küreselleşme artık yeni bir safhaya giriyor. Her ne kadar 1992 yılında sadece yüzde 4 olan küresel ekonomideki payını bugün yüzde 13'e yükseltmiş ve 2010 yılı itibariyle dünyanın en büyük ihracatçı ülkesi haline gelmiş olsa da bu yeni durumun tek sebebi Çin değil. Bugün dünyanın önde gelen ekonomileri olan G7 ulusları (Almanya, Fransa, İngiltere, İtalya, Japonya, Kanada ve ABD), orta ve uzun vadede Yükselen 7 (E7) ekonomilerinden gelen rekabetle yüzleşecek: Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Endonezya, Meksika ve Türkiye. Uluslararası danışmanlık şirketi PricewaterhouseCoopers, satınalma gücü paritesine göre hesaplandığında E7 uluslarının, G7 ülkelerinin ekonomik çıktılarında yaklaşık yüzde 72'lik bir payı olduğunu tahmin ediyor.~
2050 yılına gelindiğinde ise E7 ülkelerinin kendi satınalma güçleri bazında 140 trilyon dolar veya bir başka ifadeyle G7 ülkelerinin iki katı kadarlık bir çıktı üretmeleri bekleniyor. En müthiş büyüme potansiyelinin Hindistan'da olduğu tahmin ediliyor ki bu durumda 2050 yılı itibarıyla Çin'in ardından dünyanın en büyük ikinci ekonomisinin Hindistan olacağı anlaşılıyor. O gün geldiğinde Hindistan'ın ekonomik çıktısı Almanya'nınkinin sekiz katı olacak. Bu öngörünün ardında ise içinde Hindistan'ın bir hayli gelişmiş eğitim sisteminin yanısıra son 20 yıl içinde sistematik olarak gelişmiş özel sektöre sahip bir demokrasi olduğu gerçeğinin de bulunduğu birkaç önemli neden yatıyor. Ancak iş özellikle altyapıların genişletilmesi ve sefaletle savaşa geldiğinde Hindistan da muazzam sorunlarla yüzleşiyor. Hindistan'da her on kişiden dördü yoksulluk sınırının altında yaşarken Çin'de ise her beş kişiden sadece biri yoksul sayılıyor. Bu oranlar 25 yıl önce çok daha kötüydü. Her ne kadar bu ülkelerde katedilen ilerlemeler bir hayli etkileyici gözükseler de, başlıca yaşam kalitesini ölçen Birleşmiş Milletler'in İnsani Gelişmişlik Endeksi'nde oldukça gerilerde kalmış durumdalar. Şu anda bu endekste Çin 101'inci, Hindistan 134'üncü, Brezilya 84'üncü, Türkiye 92'nci ve Güney Afrika 124'üncü sırada yer alıyor. Üstelik bu ülkelerin tamamı bir önceki yıldan bu yana daha da alt sıralara düştü. Acaba dünyamız 2050 yılına gelindiğinde bugüne kıyasla yaşanılası daha iyi bir yer mi olacak? OECD'ye göre 1980'lerin ortalarından bu yana üye ülkelerin büyük bir çoğunluğunda gelir eşitsizliği artmış. Batı'daki bu gelişmeyle birlikte Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan piyasalarda da durum pek farklı değilmiş. Dünya
Ekonomik Forumu'nun Global Riskler Rapo-ru'nun yazarları, şu anda dünyanın yüzleştiği en büyük tehlikenin ulus devletlerin borçları ve se-ragazı salınımlarından bile daha büyük bir tehlike arz eden gelir eşitsizliği olduğunu söylüyor. Yükselen piyasalar ve gelişmekte olan ülkelerin çoğundaki büyüme rakamlarını cesaret verici bulsalar da ekonomik kalkınmanın sıklıkla Çin'in merkezleri Şangay veya Shenzhen'de olan sahil bölgeleri ya da Bangalore, Dubai, Singapur ve Sao Paulo benzeri şehirler gibi büyüyen çekirdek bölgelerle sınırlı olduğunu belirtiyorlar. PricewaterhouseCoopers'a göre, Sao Paulo dünyanın en müreffeh onuncu şehri. Her ne kadar Brezilya nüfusunun sadece yüzde 6'sını barındırıyor olsa da ülkenin ekonomik çıktısının yüzde 12'sini bu şehir üretiyor. 2025 yılına gelindiğinde Sao Paulo dünyanın en zengin 6'ncı şehri haline gelebilir ve nüfusunu da ikiye katlayarak 22 milyonun üzerine çıkartabilir. Önümüzdeki 15 yıl içinde en yüksek yıllık büyüme potansiyeli, Vietnam'da Hanoi, Çin'de Changchun ve Guangzhou, Hindistan'da Kanpur, Nijerya'da Lagos, ve Bangladeş'de Chittagong gibi şehirlerde görülecek. Aynı zamanda çok sayıda kırsal alan bilhassa dünya genelinde artan gıda fiyatlarından zarar gören yoksul insanlar yüzünden daha da geriye gidecek. Gıda ve Tarım Örgütü'ne göre, açlık çeken insan sayısı 20 yıl içinde 150 milyon kişi artarak bir milyar seviyesine yaklaşmış durumda. Nitekim Birleşmiş Milletler'in Milenyum Gelişmişlik Hedefi olan 1990 ile 2015 yılları arasında açlık çeken insan sayısını yarıya indirmek hedefi tutturulamayacak hatta açlık oranı aksine artacak. Bu alanda kaydedilen ilerlemeler maalesef hızlı nüfus artışıyla başa çıkabilecek seviyede değil. Her şeye rağmen PricewaterhouseCoopers'ın 2050 yılı tahminleri iyimser olunması için bir takım nedenler içeriyor. O güne gelindiğinde, mesela Çin'in satınalma paritesi bazında kişi başına düşen geliri ABD'ninkinin hemen hemen yarısı kadar olacakken Endonezya'da bu rakam ABD'ninkinin yaklaşık beşte birine ulaşacak.~
Peki eskiden yoksul olan milyarlarca insan endüstrileşmiş uluslardaki insanlar gibi yaşamaya başlarlarsa o zaman bu durum dünya gezegeni için ne anlama gelecek? Yoksulluk, kaynak kıtlığı, iklim değişikliği, göçler ve dünya ticareti gibi global sorunlar için henüz herhangi bir global çözüm geliştirilmemiş olduğundan asıl problem burada yatıyor. Sürdürülebilirliğin sağlanabilmesi için yepyeni ve küresel anlamda geçerli bir iş modeline ihtiyaç var. Sadece insanların çevreye daha fazla zarar vermeden yaşam standartlarını yükseltme arzularına cevap vermekle yetinmeyip aynı zamanda sosyal eşitsizlikleri de azaltması gerekiyor.

UrsFitz

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz