Büyüme tartışması

Hükümetin bu yılki büyüme hedefi yüzde 4. Fakat aralık ayında başlayan olumsuz gelişmeler yüzünden ekonomik kamuoyu daha yılın başında hedeften umudu kesti. Büyüme beklentileri yüzde 2-3 arasına indi.

4.10.2014 14:02:280
Paylaş Tweet Paylaş
Büyüme tartışması
Ekonomi yönetimi ise umudunu hala koruyor. Bunun üç nedeni var. Birincisi, yılın ilk aylarında iç talepte ve üretimde korkulduğu ölçüde zayıflama görülmemesi. İkincisi, yerel seçimlerde AKP’nin oyunu büyük ölçüde korumasından sonra siyasi gerginliğin görece yumuşaması ve bunun da finansal piyasalara olumlu yansıması.

Tabloları görmek için görsellere tıklayın.
Üçüncüsü, ihracattan büyümeye gelecek desteğin artacağı beklentisi. Ancak bu üç faktöre ilişkin de soru işaretleri var. Yılın ilk aylarında iç talepte ve üretimde korkulduğu kadar zayıflama olmaması bazı geçici faktörlerle “baz etkisi”nden kaynaklanıyor.

Yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimi nedeniyle siyasetteki yumuşama geçici gibi görünüyor. İhracatın ise büyümeyi tek başına kurtarması mümkün değil. Dolayısıyla yüzde 4’lük hedefin önünde hala birçok engel var.

Türkiye  ekonomisi 2013 yılını yüzde 4'lük büyümeyle kapattı. 2013 yılına girerken hedeflenen büyüme oranı da tam olarak bu düzeydeydi. Ancak ilk çeyrekte zayıf bir performans ortaya çıkınca bu hedeften umut kesilmişti.

Mesela Merkez Bankası’nın Beklenti Anketi’ndeki cari yıla ilişkin büyüme beklentisi, ilk 5 ayda yüzde 4’ün hafif üzerinde seyrettikten sonra, haziran ayında ilk çeyrek verilerinin yayınlanmasının ardından birkaç ay içinde yüzde 3,5 dolayına inmişti. Geçen ekim ayında yayınlanan 2014-2016 dönemine ilişkin Orta Vadeli Program’da (OVP) yer alan hükümetin 2013 yılı büyüme tahmini de yüzde 3,6 düzeyindeydi. ~

Fakat son üç çeyrekte performansın yükselmesi sayesinde yüzde 4’lük hedefe ulaşılabildi. Burada bizim ise ikinci çeyrek verilerini gördüğümüz eylül ayından bu yana yüzde 4’lük hedef dolayında bir büyüme beklediğimizi belirtelim.

BEKLENTİLER YİNE DÜŞTÜ
Hükümetin bu yılki büyüme hedefi de yüzde 4 düze yinde. Fakat ekonomik kamuoyu bu kez geçen yılkin den de daha erken bir zamanda bu hedeften umudu kesmiş bulunuyor. Yine Merkez Bankası’nın Beklenti Anketi’nin verilerine bakarsak, aralık ayına kadar gelecek yıla yani 2014’e ilişkin büyüme beklentisinin yüzde 4’e yakın olduğunu görüyoruz. Fakat yılın ilk aylarında 2014’e ilişkin büyüme beklentisinin hızla düştüğü ve yüzde 3’ün altına gerilediği dikkati çekiyor.

Benzer gelişmeyi uluslararası kuruluşların tahminlerinde de görmek mümkün. Mesela IMF’nin Türkiye’ye ilişkin 2014 yılı büyüme tahmini geçen ekim ayında yüzde 3,5 iken nisan ayında yüzde 2,3’e düştü. Dünya Bankası da aralık ayında Türkiye’nin 2014 yılında yüzde 3,5 büyüyeceği tahminini yaparken nisan ayında bu tahmini yüzde 2,4’e indirdi.

Büyüme beklentilerinde bu seferki kırılma noktası aralık ayında ortaya çıkan büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması sonrasında başlayan siyasi belirsizlik oldu. Bu siyasi belirsizlik döviz kurlarını hızla yukarı çekince Merkez Bankası ocak ayı sonunda faizlerde şok bir artış yapmak zorunda kaldı.

Hem bu şok faiz artışının hem de siyasi belirsizlik yüzünden geleceğe güvenin azalmasının etkisiyle iç talepte zayıflama beklentisi ortaya çıktı. Bu da daha çok iç talebe dayalı bir ekonomi olan Türkiye’ye ilişkin büyüme tahminlerini aşağı çekti.

EKONOMİ YÖNETİMİ UMUTLU
Ancak ekonomik kamuoyunun ve uluslararası kuruluşların aksine ekonomi yönetimi yüzde 4’lük büyüme hedefinden henüz umudunu tam kesmedi gibi görünüyor. Ekonomik Konularda Genel Koordinasyondan Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, mart ayı sonunda 2013 yılı büyüme verilerini değerlendirirken, büyüme eğiliminin 2014’te de sürdüğünü söyledi. ~

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, nisan ayı başlarında, bu yıl büyümenin yüzde 4’lük hedefe yakın olacağını ifade etti. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek de nisan ayı ortasında ilk çeyrek döneme ilişkin bütçe verilerini açıklarken “Birtakım aşağı yönlü riskler olsa da büyümenin yine de ılımlı şekilde devam edeceği kanısındayız” diye konuştu.

Ekonomi yönetiminin yüzde 4’lük büyüme hedefinden umudunu hala kesmemesinin altında üç faktör yatıyor gibi lardan birincisi, yılın ilk aylarına ilişkin verilerin iç talepte ve üretimde korkulduğu ölçüde bir zayıflamaya işaret etmemesi.

İkinci faktörü 30 Mart’taki yerel seçimlerde iktidardaki AKP’nin oyunu büyük ölçüde korumasından sonra siyasi gerginliğin görece yumuşamaya başlaması ve bunun da finansal piyasalara olumlu yansıması oluşturuyor.

Üçüncü faktör de Avrupa’nın resesyondan çıkması sayesinde ihracattan büyümeye gelecek desteğin artacağı beklentisinden oluşuyor. Açıkçası bizim bu faktörlerin üçüne de ilişkin bazı şüphelerimiz var. Şimdi bunları teker teker açıklayalım.

BAZ ETKİSİ FAKTÖRÜ
Öncelikle yılın ilk aylarına ilişkin verilerin iç talepte bir zayıflamaya işaret etmemesinin nedeninin bazı geçici faktörlerle “baz etkisi” olduğunu düşündüğümüzü söyleyelim. Daha önce alınan bir karar nedeniyle 1 Şubat’ta devreye giren taksit sınırlamaları, özellikle cep telefonu gibi bazı dayanıklı tüketim mallarında talebi öne çekerek ocak ayında perakende satışların yüksek gerçekleşmesini sağladı.

Bu gelişmede döviz kurlarındaki artış fiyatlara tam olarak yansımadan alım yapmak isteyenlerin ve faizler iyice yükselmeden kredi kullanmakta acele edenlerin de etkisi oldu. Nitekim ocak ayında önceki aya göre yüzde 1,3 artış gösteren mevsimsel düzeltilmiş perakende satışları, şubat ayında yüzde 1,6 geriledi.~

Fakat baz etkisi yani geçen yılın aynı dönemindeki perakende satışların çok düşük olması nedeniyle yıllık artış ocak ayından sonra şubatta da yüksek çıktı. Yıllık bazda ocak ayında yüzde 10,8 artış gösteren perakende satışlar şubat ayında da yüzde 7 arttı. Fakat muhtemelen mart ayında çok daha düşük bir artış ortaya çıkacak.

Yılın ilk aylarında sanayi üretiminde görülen nispeten yüksek yıllık artışların da baz etkisi kaynaklı olduğu görüşündeyiz. Sanayi üretimi yıllık bazda ocak ayında yüzde 7,1 ve şubat ayında yüzde 4,9 artış gösterdi. Muhtemelen mart ayındaki artış daha düşük olacak.

Fakat geçen yılın ilk çeyreğindeki sanayi üretimi çok düşük olduğu için bu yılın ilk çeyreğindeki artış yüksek çıkacak. Bu da ilk çeyrekte ekonominin genelindeki büyüme oranının da nispeten yüksek olmasını sağlayacak.

Hatırlanırsa geçen yılın ilk çeyreğinde sadece yüzde 1,3 olan sanayi üretimindeki yıllık artış sonraki üç çeyrekte yüzde 3-4 arasında gerçekleşmişti. Bu sayede ilk çeyrekte yüzde 2,9’da kalan ekonominin genelindeki büyüme oranı da son üç çeyrekte yüzde 4-4,5 arasına yükselmişti.

FIRTINA ÖNCESİ SESSİZLİK
İkinci faktöre gelirsek... 30 Mart’taki yerel seçimler sonrasında siyasette yaşanan göreli yumuşamanın uzun sürmeyeceğinden endişe ediyoruz. Çünkü önümüzde siyasi tabloda daha büyük değişiklikler yaratmaya aday bir cumhurbaşkanlığı seçimi var. Hatırlarsanız Capital’in ocak ayı sayısında “Ekonomi ve Siyaset” başlığıyla bu konuda kapsamlı bir analiz yapmıştık. O analizde, bu yıl ekonomiyi esas etkileyecek gelişmenin yerel seçimler değil cumhurbaşkanlığı seçimi olacağını ifade etmiştik. ~

Gerçi sonradan daha önce görülmemiş ölçüdeki siyasi gerginlik nedeniyle yerel seçimler konusunda da kaygılanmaya başlamıştık, ama sonuçta şu ana kadarki gelişmeler aralık ayı ortalarında yaptığımız ve ocak ayında yayınlanan analizimizdeki gibi seyretti. Dolayısıyla bu analizde cumhurbaşkanlığı seçimine ilişkin yaptığımız değerlendirmeler geçerliliğini koruyor.

Bunları kısaca hatırlatalım. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığına aday olur ve kazanırsa bir hükümet değişikliği olacak. Bu durumda yeni hükümetin başına kimin geleceği ve Erdoğan ile nasıl bir mesai yürüteceği önem taşıyacak.

Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olur ama kazanamazsa parti içinde gücü sorgulanmaya başlayabilecek. Parti içindeki gücünü korusa bile muhalif cumhurbaşkanı ile olan ilişkileri sürekli siyasi gerginliğe neden olacak.

Erdoğan aday olmazsa hem AKP’nin cumhurbaşkanlığını muhalefete kaptırması riski artacak hem de başbakan olarak yoluna devam etmek için tüzükteki üç dönem sınırlamasını kaldırması gerekecek. Bu da parti içindeki dengeleri yerinden oynatabilecek.

Kısacası, cumhurbaşkanlığı seçimi her şekilde siyasette bir değişiklik yaratmaya aday gibi görünüyor. AKP’nin 2011’deki genel seçimde yüzde 49,8 olan oyunun yerel seçimlerde yüzde 43,3’e düşmesi bu olasılığı daha da artırmış bulunuyor.

Bu da yakında siyasi gerginliğin yeniden yükselişe geçebileceğini düşündürüyor. Ayrıca cumhurbaşkanlığı seçimi sonrasında da taşların yerine oturması zor görünüyor. Bütün bunlar da ekonomi açısından olumsuz çağrışımlar yapıyor.

İHRACAT BÜYÜMEYE YETER Mİ?
Üçüncü faktör konusunda ise öncelikle ihracatın ilk üç aydaki performansının çok da iyi olmadığını belirtelim. İhracatı ekonomideki büyümeyle ilişkilendirirken altını işin içinden çıkarıp da bakıyoruz. Çünkü daha önce ithalat yoluyla gelip stokta biriktirilen altının ihraç edilmesinin büyümeye bir etkisi olmuyor. ~

Altın hariç ihracatta geçen yılın sonlarında bir toparlanma vardı ama bu toparlanma şubat ayında son buldu. Ocak ayında yüzde 11,1’i bulan altın hariç ihracattaki yıllık artış şubatta yüzde 4,5’e indi.

Türkiye İhracatçılar Meclisi’nin (TİM) öncü gösterge niteliğindeki verilerini kullanarak yaptığımız hesaplar, altın hariç ihracattaki yıllık artışın mart ayında da düşük ve yüzde 5 civarında kaldığını gösteriyor. Bu durumda ilk çeyrekteki artış ise yüzde 7 civarında çıkacağa benziyor. Bu ise büyümeye çok fazla destek verecek bir yükseliş gibi görünmüyor.

Ayrıca Türkiye ekonomisi büyük ölçüde iç talebe dayalı olduğu için ihracatın tek başına büyümeyi çok fazla yukarıda tutmasının zor olduğunu da söyleyelim. Nitekim iç talebin gerilediği, 2012 yılında ihracattaki performans büyümenin ancak yüzde 2,1 olmasına yetmişti. O yıl ekonomi ihracat sayesinde küçülmekten kurtulmuştu ama çok fazla da büyüyememişti. İç talep yine gerilerse bu yıl da ihracat büyümeye ancak bu ölçüde bir katkı sağlayabilir.

Sonuç olarak ilk çeyrekte baz etkisi sayesinde büyümenin nispeten yüksek çıkacağını ama bunun yılın kalan döneminde devam etmesinin zor göründüğünü söyleyebiliriz. Bu nedenle hükümetin yüzde 4’lük büyüme hedefinin tutması olasılığı düşük gibi görünüyor. Fakat daha sağlıklı bir tahmin yapıp büyümenin ne düzeyde olabileceğini söylemek için de en azından bahar aylarındaki performansı görmek gerekiyor.

EKONOMİ 2013TE YÜZDE 4 BÜYÜDÜ

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), 2013'ün son çeyreğine ve yılın tamamına ilişkin milli gelir verilerini mart ayının son gününde açıkladı. Bu verilere göre reel gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) 2013'ün son çeyreğinde, 2012'nin aynı dönemine yüzde 4,4 büyürken 2013'ün tamamındaki büyüme oranı ise yüzde 4 olarak gerçekleşti.

Böylece 2012'de sadece yüzde 2,1 büyüyebilen ekonomi 2013'te biraz toparlanmış oldu. Ancak 2013'teki büyüme de yüzde 5 dolayı olarak kabul edilen Türkiye'nin potansiyel büyüme oranının altında kaldı.

Esasında ekonomi 2013'e de çok iyi girmemiş ve ilk çeyrekte sadece yüzde 2,9 büyümüştü. Ancak ikinci çeyrekten itibaren yüzde 4-4,5 arasında bir büyüme performansı yakalandı. Bu da 2013 yılının tam hükümetin hedeflediği düzeyde bir büyümeyle kapanmasını sağladı.

Yalnız 2013'ün hedeflenen düzeyde büyümeyle kapanmasına hükümetin büyük katkısı olduğunu belirtelim. 2013'teki büyümenin 1,6 puanı kamunun tüketim ve yatırım harcamalarındaki artıştan kaynaklandı. ~

2014 ve 2015'teki üç seçime (yerel, cumhurbaşkanlığı, genel) mümkün olduğunca canlı bir ekonomiyle girmek isteyen hükümet 2012'nin sonlarından itibaren kamu harcamalarına epey bir gaz verdi. Bunun ilk sonucunu da 30 Mart'ta yapılan yerel seçimlerde oylarının büyük bölümünü koruyarak aldı.

2013'te büyümenin yüzde 4'ü bulmasını sağlayan bir gelişme de 2012'de gerileyen tüketim harcamalarının yeniden yükselmesi oldu. Tüketimdeki toparlanma ekonomideki büyümeye 3,1 puanlık katkıda bulundu. Fakat iç talebin diğer önemli bileşeni olan özel sektör yatırımları zayıf kalmayı sürdürdü.

Bunun sonucunda da özel yatırımlardan büyümeye sadece 0,1 puanlık bir katkı geldi. 2013'te büyümeye katkıda bulunan bir başka gelişme ise 2012'de eriyen stokların yerine konulması oldu. Stoklardaki artış 2013'te büyümeye 1,6 puanlık katkı yaptı.

2012'de ekonominin küçülmesini engelleyen ve az da olsa büyümesine imkan veren dış talep ise 2013'te büyümeye hiç katkı yapamadı. Yerinde sayan mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısı neredeyse "sıfır’ oldu. Yandaki tabloda yuvarlama nedeniyle sıfır olarak gördüğünüz bu katkının, eğer virgülden sonra bir basamak daha yürütseydik.

0,04 puan olduğunu görecektiniz. Tüketimdeki toparlanma yüzünden yönünü yukarı dönen mal ve hizmet ithalatı ise 2013'te büyümeyi negatif etkiledi. Böylece 2012'de büyümeye 4 puanlık katkıda bulunan net ihracat 2013'te büyümeden 2.3 puanı alıp götürdü. Yalnız burada altın dış ticaretinin net ihracatın

büyümeye katkısını biraz çarpıttığını belirtelim. 2012'de rekor kıran altın ihracatı, 2013'te düşerken bu kez altın ithalatında rekor yaşandı. Türkiye önemli bir altın üreticisi değil ve ihraç edilen altın daha önce ithal edilip stoklanan altından oluşuyor. Bu nedenle altın dış ticareti büyümenin kendisini değil ama kompozisyonunu etkiliyor.

Altın dış ticaretini hariç tuttuğumuzda 2013'te mal ve hizmet ihracatının büyümeye katkısı 0,4 puan çıkarken, mal ve hizmet ithalatının büyümeden 2 puan götürdüğü hesaplanıyor. Böylece net ihracatın büyümeye negatif etkisi 1,6 puana düşüyor. Buna karşılık stok dahil iç talebin büyümeye katkısı da 6.4 puandan 5,6 puana iniyor.

IMF KÜRESEL EKONOMİDE HIZLANMA BEKLİYOR  
IMF'nin küresel ekonomideki gelişmeleri analiz edip tahminlerini paylaştığı "World Economic Outlook" (WEO) isimli bir raporu var. Türkçeye "Dünya Ekonomisinin Görünümü" diye çevrilen bu rapor, yılda iki kez, ilkbahar ve sonbahar aylarında yayınlanıyor. IMF, bu raporun 2014 yılına ilişkin ilk sayısını geçen ay yayınladı. Söz konusu raporda bu yıl küresel ekonomide bir miktar hızlanma beklendiği dikkati çekiyor. ~

Bu hızlanmanın daha çok gelişmiş ülkelerden kaynaklanacağı tahmin ediliyor. Gelişmekte olan ülkelere ilişkin tahminlerin çok iyimser olmadığı dikkati çekiyor. IMF, Türkiye için de kötümser beklentilere sahip.

IMF'ye göre geçen yıl yüzde 3 olan küresel ekonomideki büyüme, bu yıl yüzde 3,6'ya çıkacak. Bu yükseliş büyük ölçüde gelişmiş ülkelerdeki büyümenin yüzde 1,3'ten yüzde 2,2'ye çıkmasından kaynaklanacak. Gelişmekte olan ülkelerde geçen yıl yüzde 4,7 olan büyümenin ise bu yıl çok az bir artış göstereceği ve yüzde 4,9 olacağı tahmin ediliyor.

Gelişmiş ülkelerde beklenen hızlanmanın önemli bir bölümü Avrupa'nın resesyondan çıkmış olmasına dayanıyor. IMF'ye göre geçen yıl yüzde 0,5 küçülen Euro Bölgesi bu yıl yüzde 1,2 büyüyecek. Euro Bölgesi'ndeki büyüme buradaki iki lokomotif olan Almanya ile Fransa'nın biraz hareketlenmesinin yanında diğer üye ülkelerin de büyümeye geçmesinden kaynaklanacak.

IMF, 6 yıldır küçülmekte olan Yunanistan'ın bile bu yıl az da olsa büyüyeceğini tahmin ediyor. IMF'nin tahminlerine göre, Avrupa'nın Euro Bölgesi dışında kalan en büyük ekonomisi İngiltere'deki büyüme de bu yıl hızlanacak. Dünyanın en büyük ekonomisi ABD'de de hızlanma olacak. Japonya'daki büyüme ise yerinde sayacak.

Belli başlı gelişmekte olan ülkelere ilişkin büyüme tahminlerine baktığımızda ise sadece Hindistan'da kayda değer bir hızlanma beklendiğini görüyoruz. Hindistan'da geçen yıl yüzde 4,4 olan büyümenin bu yıl yüzde 5,4'e yükselmesi bekleniyor.

En büyük gelişmekte olan ekonomi olan Çin için geçen yılki yüzde 7,7'lik büyümeye çok yakın ve yüzde 7,5'lik bir tahmin var. Önümüzdeki yıllara ilişkin öngörülere de bakıldığında IMF'nin artık Çin'in 2000'li yıllarda alıştığımız çift haneli büyüme oranlarına dönemeyeceğini düşündüğü anlaşılıyor.

Son üç yılı yavaş büyümeyle geçiren Brezilya'nın bu yıl da yüzde 1,8 büyüyeceği tahmin ediliyor. IMF'nin son dönemde dış politikada maceraya girişen ve Kırım'ı Ukrayna'dan ayırıp ilhak eden Rusya'ya ilişkin beklentileri de kötümser. Rusya'da geçen yıl yüzde 1,3'e inen büyümenin bu yıl da bu düzeyde kalacağı tahmin ediliyor.~

IMF'nin Türkiye'ye ilişkin bu yılki büyüme tahmini ise yüzde 2,3 düzeyinde. Oysa geçen ekim ayında yayınlanan önceki raporda, Türkiye'nin 2014'te yüzde 3,5 büyüyeceği tahmin ediliyordu. Aralık ayında başlayan olumsuz gelişmelerin etkisiyle iç talepte zayıflama beklentisi ortaya çıkınca, Türkiye'ye ilişkin büyüme tahmini 1,2 puan aşağı çekildi. Bu arada tabloda yüzde 4,3 gördüğünüz 2013'teki büyümenin de gerçekte yüzde 4 olduğunu belirtelim.

IMF'nin Türkiye'ye ilişkin enflasyon, cari açık ve işsizlik tahminlerine de tabloda yer veriyoruz. Bu tahminler büyümede düşüş beklentisiyle uyumlu görünüyor. Büyüme yavaşlayınca işsizliğin yükselmesi ve cari açığın gerilemesi normal. Büyümedeki yavaşlamanın döviz kurundaki sıçramayla başlayan enflasyondaki yükselişi sınırlaması mümkün olduğu için, IMF'nin enflasyon tahmini de makul görünüyor.

İLK ÇEYREKTEKİ BÜTÇE AÇIĞI GECEN YILI ASTI
Maliye Bakanlığı'nın verilerine göre, merkezi yönetim bütçesi ilk çeyrekte 1,5 milyar lira açık verdi. Geçen yılın aynı döneminde bütçede 0,9 milyar liralık açık vardı. Bu yılki bütçe açığı geçen yılki düzeyini yüzde 69,1 aşıyor.

İlk çeyrekteki bütçe açığının geçen yılki düzeyini aşmasında vergi tahsilatındaki yavaşlamanın önemli etkisi var. Bu dönemde vergi gelirleri geçen yıla göre yüzde 10 artış gösterdi. Esasında ocak ayında vergi tahsilatındaki artış yüzde 15'ti ama şubat ayında yüzde 7 ve mart ayında ise yüzde 7,2 olarak gerçekleşti.

Bu durum iç talepteki yavaşlamadan kaynaklandı. Türkiye'de vergi gelirlerinin önemli bir bölümü mal ve hizmetlerden alınan vergilerden oluşuyor. Bu vergilerin tahsilatı da ekonomideki büyümeye bağımlı bir seyir izliyor.

Bunların en önemli ikisini dahilde alınan KDV ile ithalde alınan KDV oluşturuyor. İlk çeyrekte iç talepteki yavaşlama önce ithalde alınan KDV'yi sonra da dahilde alınan KDV'yi olumsuz etkiledi. İthalde alınan KDV ocak ayında yüzde 38,7 artarken şubat ayında yüzde 0,8 ve mart ayında yüzde 3,8 düşüş gösterdi. Dahilde alınan KDVdeki artış ise ocak ayında yüzde 15,7 ve şubat ayında yüzde 24,9 iken mart ayında yüzde 3,8'e indi.

İlk çeyrekte vergi tahsilatındaki artış yavaşlarken faiz dışı harcamalardaki artış ise aynen sürdü. Bu dönemde geçen yılkinden yüzde 15 daha fazla faiz dışı harcama yapıldı. Fakat faiz ödemelerindeki gerileme sayesinde toplam harcamalardaki artış daha sınırlı kaldı.

Bu yıl ekonomi gerçekten yavaşlarsa vergi tahsilatındaki yavaşlama da sürecek. Önünde daha iki seçim (cumhurbaşkanlığı ve genel) bulunan hükümet ise harcamaları kısacak gibi görünmüyor. Bu durumda bütçe açığı geçen yıla göre yükselecek. ~

Bütçe 2013'te 18,4 milyar lira açık vermişti. Fakat bu yılki bütçe açığı hedefi oldukça yüksek ve 33,3 milyar lira düzeyinde bulunuyor. Bu nedenle bütçe açığı geçen yıla göre yükselse de hedefin tutması mümkün olabilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz