Cari açığın finansmanı

Türkiye'de büyümeyle birlikte cari açıkta yükselişe geçiyor.

1.07.2010 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Cari açığın finansmanı
Türkiye’de hızlı büyüme dönemlerinin en önemli özelliklerinden biri, bu büyümeye cari açıkta yükselişin eşlik etmesidir. Kronik tasarruf açığımızdan ve de ekonomimizin ithalata aşırı bağımlı bir üretim yapısına sahip olmasından kaynaklanan bu durum, hızlı büyüme dönemlerini hep yürek çarpıntıları arasında geçirmemize neden oluyor. İşte cari açığın finansmanı da burada önem taşıyor. Cari açığın finansmanı, daha çok “sıcak para” adı verilen ve kolayca ülke dışına çıkıp gidebilecek kısa vadeli sermaye akımlarına dayanıyorsa bu yürek çarpıntıları iyice sıklaşıyor. Cari açığın finansmanında uzun vadeli sermaye hareketlerinin ve borç yaratmayan doğrudan yatırımların ağırlık taşıdığı dönemlerde ise biraz daha sakin oluyoruz. Fakat bu dönemlerde dahi yüreğimiz tam bir ferahlığa kavuşamıyor.

GEÇMİŞE BAKIŞ
İlk durumun örneğini, 1990’lı yıllarda ve 2000’li yılların başında yaşamıştık. Yıllık net doğrudan yatırım girişinin 1 milyar doları bile bulmadığı bu dönemde, cari açığın finansmanı daha çok sıcak paraya dayanıyordu. Bu finansman biçiminin zararını, 1994 ve 2001 yıllarında yerli malı krizlerimizde, 1998 yılında da Rusya Krizi’nin etkisiyle bizde de sıcak paranın uçuşa geçmesiyle görmüştük. Her üç olayda da sermaye çıkışı, finansal piyasaları hallaç pamuğu gibi atmış, sonuçta da ekonomi resesyona dalmıştı. İkinci durumun örneğini ise 2001 krizi sonrasındaki dönemde yaşadık. Esasında bu dönemde sıcak para girişi, 1990’lı yıllardakinden bile yoğundu, ama doğrudan yatırımlarda da yükseliş söz konusuydu. 2006 yılından itibaren cari açığın finansmanında temel kaynak haline gelen doğrudan yatırımlar, bir ara net olarak 25 milyar doların üzerine kadar çıkmıştı. Cari açığın finansmanının doğrudan yatırımlara dayanmasının faydasını, 2006 yılındaki finansal dalgalanmada reel ekonominin ayakta kalmasıyla gördük. Aksi durumda ekonominin yeni bir resesyona sürüklenmesine yol açabilecek olan söz konusu dalgalanma, bu sayede biraz yavaşlamayla atlatılmıştı. Dünya ticaretinde çöküş olmasa belki 2008-2009 resesyonunu da cari açığın finansmanının sağlam kaynaklara dayanması sayesinde atlatabilirdik. 2008-2009 küresel resesyonunun Türkiye’ye dış finansman kanalından ziyade dış ticaret kanalından yansıdığını burada hatırlatalım.

CARİ AÇIĞIN DÖNÜŞÜ
Geçtiğimiz 2 yılın büyük bölümünü ekonominin resesyonda geçirmesi, cari açığı da nasıl finanse edildiğini de bize unutturmuştu. Fakat ekonominin resesyondan çıkması ve de sonrasında hızlı bir büyüme tutturması, cari açığın da yeniden yükselmeye başlamasına yol açtı. Geçen ekim ayında 12,6 milyar dolar ile dip yapan yıllık cari açık, nisan ayında 24,7 milyar dolara ulaşmış durumda. Cari açık yılın sonunda 35 milyar dolara kadar çıkacak gibi görünüyor. Cari açık böyle hızla yükselince doğal olarak nasıl finanse edildiği de yavaş yavaş yeniden gündeme taşınmış bulunuyor. Cari açığın finansman kalemlerine genelde üç başlık altında bakılıyor. Bu başlıkları doğrudan yatırımlar, portföy yatırımları ve diğer yatırımlar oluşturuyor. Doğrudan yatırımlar, borç yaratmayan bir yabancı sermaye akımı olduğu için en sağlam finansman kalemi olarak kabul ediliyor. Yabancılar fabrikalarını sırtlarına vurup gidemeyecekleri için doğrudan yatırımlar kriz dönemlerinde öyle hemencecik çıkışa geçemiyor. Bu nedenle cari açığın finansmanında doğrudan yatırımların ağırlığı fazla ise cari açık pek endişe konusu edilmiyor. Portföy yatırımları ise daha çok yabancıların hisse senetleri ve tahviller gibi menkul kıymet alımlarından oluşuyor. Kriz dönemlerinde bu tür yatırımlar kolayca nakde çevrilebildiği ve sermaye kaçışı yaşanabildiği için cari açığın finansmanı portföy yatırımlarına dayanıyorsa ekonomik birimler diken üstünde oturuyor. ~
Diğer yatırımlar ise daha çok bankaların ve reel sektörün yabancılarla olan kredi alışverişlerinden oluşuyor. Diğer yatırımların endişe konusu olup olmaması, bu kredilerin vadesine bağlı olarak değişiyor.
 Kullanılan krediler uzun vadeli ise burada endişe azalıyor. Fakat diğer yatırımlar içinde kısa vadeli kredilerin ağırlık taşımaya başlaması halinde cari açık yine yürekleri hoplatmaya başlıyor.

SICAK PARA REKORU
Tanımı konusunda tam bir uzlaşma olmayan sıcak para ise portföy yatırımları ile diğer yatırımların kısa vadeli sermaye hareketlerini içeren bazı kalemleri toplanarak hesaplanıyor. Çok hızlı hareket edebilen ve kriz dönemlerinde hızla çıkışa geçebilen sıcak para, cari açığın finansmanında en istenmeyen finansman biçimini oluşturuyor. Cari açığın bu finansman kalemlerine baktığımızda, son aylarda cari açık yükselirken finansman kalitesinin giderek bozulmakta olduğunu görüyoruz.  Resesyon sırasında sürekli gerileyen doğrudan yatırımlar, yılbaşından beri yıllık bazda 5-6 milyar dolar arasına oturmuş durumda. Buna karşılık portföy yatırımları ile diğer yatırımların yükseliş eğiliminde olduğu dikkati çekiyor. Yıllık portföy yatırımları nisan ayında 9,7 milyar doları buldu. Diğer yatırımların da nisan ayında yıllık bazda 20,3 milyar doları bulduğu görülüyor.
Bizim hesaplarımıza göre son aylarda sıcak para akımları da yükselme eğiliminde. Merkez Bankası’nın tanımını kullanarak hesapladığımız yıllık bazdaki sıcak para akımının, nisan ayında 19,6 milyar doları bulduğunu görüyoruz. Bu ise sıcak para girişinde yeni bir rekora işaret ediyor. Sıcak para girişinde bundan önceki rekor 17,3 milyar dolar ile 2006’nın şubat ayında kırılmıştı.

ÖNLEM ARAYIŞI
Cari açığın sıcak para akımları ile finanse edilmesi, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada eleştiri konusu. Bu konu, 1990’lı yıllarda yaşanan Asya ve Rusya krizlerinden sonra yoğun bir şekilde tartışılmıştı. Söz konusu tartışma, 2008-2009 küresel resesyonu sonrasında yeniden gündeme geldi. Resesyon sonrasında gelişmekte olan ülkelere sermaye akışının yeniden hızlanacağı düşüncesiyle iktisatçılar, sıcak paraya karşı bir önlem alınmasının gerekip gerekmediğini ve de ne tür önlemler alınabileceğini tartışmaya başladı. Sıcak para girişlerini engellemek için önerilen en popüler önlemi “Tobin Vergisi” oluşturuyor. Kısa vadeli sermaye hareketlerini caydırmak için düşük oranlı bir vergi alınmasını ilk kez 1970’li yıllarda Nobel ödüllü Amerikalı iktisatçı James Tobin önermişti. Bu nedenle söz konusu önlem, onun adına izafeten Tobin Vergisi olarak adlandırıyor.
Sıcak paraya Tobin Vergisi uygulaması, geçen yıl ekim ayında Brezilya’da hayata geçirilmişti. Brezilya, ülkesine portföy yatırımı amacıyla gelen yabancı sermayeden halen peşinen yüzde 2 oranında vergi alıyor. Yalnız bu uygulamanın Brezilya’da ne kadar işe yaradığı konusunda tartışmalar bulunuyor. Bu tartışmalara rağmen geçen ay da Güney Kore, sıcak para girişini yavaşlatmak için bazı önlemler aldı. Fakat Güney Kore Tobin Vergisi koymadı. Onun yerine bankaların döviz işlemlerine limitler koyarak sıcak para girişlerini yavaşlatmaya çalışmayı tercih etti. Bu arada Rusya, Tayvan ve Endonezya gibi ülkelerde de sıcak paraya karşı önlemler üzerinde çalışıldığı biliniyor.

TÜRKİYE’DE DURUM
Sıcak para girişinin yeniden başlaması Türkiye’de de benzer önlemlerin alınmasını tartışmaya açmış durumda. Türkiye’de sıcak paraya önlem isteği daha çok ihracatçılardan geliyor. Kısa vadeli sermaye girişlerinin kurları değerlendirdiğini ve ihracatı engellediğini öne süren ihracatçılar, bu tür sermaye girişlerine yüzde 1’lik Tobin Vergisi konulmasını istiyor.~
Fakat Türkiye’nin kronik tasarruf yetersizliği nedeniyle dış kaynak girişlerine muhtaç olması yüzünden pek çok iktisatçı bu tür önlemler alınmasına karşı çıkıyor. Bizim bu konudaki düşüncemiz, Türkiye’nin sıcak paraya karşı önlem almasının mümkün olduğu yönünde. Türkiye hızlı büyümek için gerçekten de dış kaynak girişlerine muhtaç, ama bu kaynağın ağırlıklı olarak sıcak paradan oluşması da son derece tehlikeli. Ekonominin sıcak para girişleriyle birkaç yıl hızlı büyüdükten sonra en ufak bir güven kaybında sıcak paranın kaçmasıyla aniden çökmesi, ortada bet bereket bırakmıyor. Bu nedenle bir taraftan yeniden doğrudan yatırım girişlerini cezbedecek bir ortamın oluşturulmasına çalışılırken, bir taraftan da sıcak paraya karşı Tobin Vergisi benzeri önlemler alınabileceğini düşünüyoruz. Sıcak paraya karşı önlem alınması için de en uygun zamanın tam şimdi olduğu görüşündeyiz. Çünkü ekonomi, henüz sıcak para akımına damardan bağlanmış değil ve bu tür bir önlemin alınmasıyla yaşanabilecek sarsıntıya dayanabilir. Eğer doğrudan yatırımları yeterince artıramaz ve cari açığın finansmanında yeniden sıcak paraya bağımlı bir hale gelirsek, bir süre sonra bu konuda önlem almamız imkansız hale gelebilir. Çünkü o zaman bu tür bir önlem durduk yerde sermaye kaçışını tetikleyerek başımızı belaya sokabilir.   

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz