Enflasyon hedefine dönüş

Merkez Bankası, piyasalardaki belirsizliği azaltmak ve faizlerin yüzde 7,75’lik gecelik borç verme faizine yakın olmasını sağlamak amacıyla bir ay vadeli repo borç verme ihalelerine son verdi.

4.10.2014 14:04:170
Paylaş Tweet Paylaş
Enflasyon hedefine dönüş
Merkez Bankası’nın yeni para politikası uygulamasında peşinde koştuğu üç hedeften büyüme ve cari açıkta, bu yıl durum fena değil ama enflasyonda tam bir fiyasko söz konusu. Yılbaşındaki yüzde 5,3’lük tahmin çoktan ıskartaya çıkmıştı, yüzde 6,8’lik son tahmin de tutacak gibi görünmüyor. 

Enflasyon yıl sonunda yüzde 5’lik hedefin çok üzerinde olacak. Bu nedenle para politikasında yeni gelişmeler var. Merkez Bankası, piyasalardaki belirsizliği azaltmak ve faizlerin yüzde 7,75’lik gecelik borç verme faizine yakın olmasını sağlamak amacıyla bir ay vadeli repo borç verme ihalelerine son verdi.

Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Para piyasasındaki belirsizliğin azalması, Türkiye’nin sermaye akımları için cazibesini artırarak kurların ve dolayısıyla enflasyonun daha fazla yükselmesine engel olabilir. Piyasa faizlerinin yüzde 7,75’e yakın olması ise iç talepteki artışı sınırlayarak enflasyona düşüş yönünde etkide bulunabilir.

Merkez Bankası, 2010 yılının sonlarında para politikası uygulamasında bir değişiklik yapmış ve fiyat istikrarı hedefinin yanına bir de finansal istikrar hedefini eklemişti.

Finansal istikrarın somut göstergesi olarak ise cari açığı gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYİH) oran olarak makul bir seviyede tutmayı belirlemişti. Merkez Bankası, daha sonraları ekonomideki büyümeyi de makul bir düzeyde tutmayı hedeflediğini açık etti.

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, bu yılın başlarında orta vadede enflasyonun, büyümenin ve cari açığın milli gelire oranının yüzde 5 civarına oturmasını hedeflediklerini telaffuz etmişti. Hatırlarsanız, bu hedeflerin ne kadar gerçekçi olduğunu, nisan ayı sayımızda “Ekonomide 3x5 hedefi” başlığıyla ele almıştık.~

Ekonomideki büyüme bu yıl yüzde 4 civarında çıkacak gibi görünüyor. Bu oran, Başçı’nın telaffuz ettiği yüzde 5’lik orta vadeli hedefin altında ama geçen yılki yüzde 2,2’lik büyümeye göre önemli bir toparlanma içeriyor. Hükümetin yılbaşında belirlediği büyüme hedefine de uygun.

Cari açığın milli gelire oranı geçen yılki yüzde 6,1’in üzerinde olacak ama orada da altın hariç cari açığın düşüşte olması Merkez Bankası’nı teselli ediyor. Fakat enflasyon konusunda Merkez Bankası’nı teselli edecek hiçbir şey yok.

Yılbaşındaki yüzde 5,3’lük tahmini çoktan ıskartaya çıktı, en son yaptığı yüzde 6,8’lik tahmin de tutacak gibi görünmüyor. Yıl sonunda enflasyon yüzde 5’lik hedefin çok üzerinde olacağa benziyor.

KARAVANANIN SONUÇLARI
Esasında bu yeni bir durum değil. Eylül ayı sayımızdaki “Enflasyon hedeflemesinde tahmin sorunu” başlıklı yazıda, 2006’da açık enflasyon hedeflemesine geçilmesinden bu yana genelde durumun böyle olduğunu, Merkez Bankası’nın kötü bir tahmin performansına sahip bulunduğunu yazmıştık.

O yazıda bunun Merkez Bankası’na olan güveni giderek erozyona uğrattığını, beklentileri yönetmesini güçleştirdiğini ve enflasyon hedeflemesi rejiminin altını oyduğunu da belirtmiştik.~
Sonunda bu tehlikenin farkına mı vardı yoksa konjonktür gereği bir manevra mı yapıyor tam belli değil ama bir süredir Merkez Bankası cephesinde yeni gelişmeler var. 2010’un sonlarından bu yana daha çok finansal istikrara ağırlık veren Merkez Bankası, son dönemde enflasyona daha fazla vurgu yapmaya başladı.

Para politikası uygulamasında da eskiye dönüş sinyalleri veriyor. 2010’nun sonlarında başlatılan yeni para politikası, esas olarak para piyasalarında faiz konusunda belirsizlik yaratarak sıcak para girişini engellemeye dayanıyordu. Finansal istikrar hedefine bu şekilde ulaşılmaya çalışılıyordu. Şimdi ise faiz oranlarındaki oynaklığı azaltmak için adımlar atılıyor. Bu şekilde fiyat istikrarı hedefine ulaşılacağı umuluyor.

PPK KARARLARI
Para Politikası Kurulu (PPK), kasım ayı toplantısında, para piyasası faiz oranlarındaki oynaklığı azaltmak için bir ay vadeli repo borç verme ihalelerine son verme kararı aldı. Bu sayede piyasa faizlerinin Merkez Bankası’nın yüzde 7,75’lik gecelik borç verme faizine yakın seviyelerde oluşacağı öngörülüyor.

Merkez Bankası’nın 2011’in sonunda başlattığı ve her hafta cuma günleri düzenlediği bir ay vadeli repo borç verme ihalesi geleneksel yöntemle yapılıyordu. Yani faiz oranı ihaledeki arz ve talebe göre belirleniyordu.

Her ne kadar Merkez Bankası borç vereceği miktarla oynayarak ihaledeki faizi etkileme imkanına sahipse de kullanılan yöntem gereği faizin oluşumunda bir belirsizlik vardı. Bu ihalelere son verilmesi, hem bu belirsizliği azaltacak hem de Merkez Bankası’nın faizler üzerindeki kontrolünü biraz daha artıracak.

PPK’nın para piyasasındaki faizleri gecelik borç verme faizine yaklaştırmak istemesi de para politikasında eskiye dönüşe işaret ediyor. 2001 krizi sonrasında etkin para politikası uygulamasına geçilmesinden Mayıs 2010’a kadar para politikası faizi olarak gecelik faizler kullanılmıştı.~
Mayıs 2010’dan itibaren ise bu amaçla bir hafta vadeli repo borç verme faizi kullanılmaya başladı. Fakat bu faiz oranı para politikası faizi olarak çok da etkin olamadı. 2011’in sonlarından bu yana Merkez Bankası’nın çeşitli kanallardan piyasaya verdiği fonların ortalama maliyeti fiili para politikası faizi olarak kabul ediliyor.

KONJONKTÜREL MANEVRA
Merkez Bankası’nın bu adımları eskiye dönüş değil de konjonktürel bir manevra da olabilir. ABD’nin Merkez Bankası olan FED’in yakında parasal genişlemeyi sona erdirmesi beklendiğinden küresel sermaye akımlarının zayıf seyredeceği bir döneme giriyor gibiyiz.

Faiz oranlarındaki belirsizliğin azaltılması, Türkiye’nin küresel sermaye akımları için cazibesini artırarak bu dönemi daha az hasarla atlatmasını sağlayabilir. Öte yandan enflasyonun da bir süre daha yüksek kalacağı bir dönemin içindeyiz. Türkiye’nin küresel sermaye akımları için cazibesinin artırılması, döviz kurlarının ve dolayısıyla enflasyonun daha fazla yükselmesine engel olabilir.

Bu dönemde Merkez Bankası’nın ortalama fonlama maliyetinin yüzde 7,75’lik gecelik faize yakın olması ise iç talepteki artışı  sınırlayarak enflasyona düşüş yönünde etkide bulunabilir. Enflasyonun bir türlü hedefe yaklaşamaması, Merkez Bankası’nın güvenilirliğini çok olumsuz etkiliyor. Yeni para politikası uygulamasında peşinde koşulan diğer iki hedefin yarım yamalak değil tam olarak tutturulmasının bile bu güvenilirlik kaybına engel olma imkanı yok.

Çünkü fiyat istikrarının sağlanması hala Merkez Bankası’nın temel görevi olarak kabul ediliyor. Bu açıdan Merkez Bankası’nın ne yapıp yapıp artık enflasyonda düşüşü sağlaması gerekiyor. Aksi takdirde enflasyonu bugünkü seviyelerde tutmak da giderek zorlaşabilir. Türkiye yeniden çift haneli enflasyona dönüş yapabilir. ~
Enflasyonda Merkez'in beklediği kadar düşüş yok
Merkez Bankası, 2013'ün dördüncü ve son Enflasyon Raporu nu 31 Ekim de yayınladı. Bu raporda 2013 sonu enflasyon tahminini yüzde 6,2'den (yüzde 5,2-7,2 aralığının orta noktası) yüzde 6,8'e (yüzde 6,3-7,3 aralığının orta noktası) çıkardı. 2014 yıl sonu tahminini de yüzde 5'ten yüzde 5,3'e yükseltti.

Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Merkez Bankasının yıl sonu enflasyon tahminine yaptığı zam, temmuz ayında yapılan zam gibi yine büyük ölçüde kur etkisinden kaynaklandı. ABD'nin merkez bankası olan FED'in parasal genişlemede sona gelindiği sinyalini vermesiyle mayıs ayında diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye'den de sermaye çıkışı başlamıştı.

Bu sermaye çıkışı mayıs ayı başında 1,80 liranın altında olan dolar kurunu 2 liranın üzerine kadar yükseltti. Kurlardaki bu yükseliş birebir olmasa da enflasyona yansıdı. Merkez Bankasının yıl sonu enflasyon tahminine yaptığı 0,6 puanlık son zammın 0,4 puanı bu yansımadan kaynaklanıyor. Zammın 0,1 puanı petrol fiyatlarındaki artıştan, 0,1 puanı da ekonomideki büyümenin beklenenden daha olumlu gerçekleşmesinden kaynaklanmış bulunuyor.

Fakat Merkez Bankasının bu son tahmini de iyimser görünüyor. Eylül ayında yıllık enflasyon yüzde 7,9'du ve bu tahminin tutması için son üç ayda 1,1 puanlık düşüş yaşanması gerekiyordu. Geçen ay bu sayfalarda "Enflasyonda son üç aydan fazla umut yok" derken bunun çok zor olduğunu söylemiştik.

Bunu söylerken temel gerekçemiz geçen yılın ekim ve kasım aylarında gıda fiyatlarındaki artışın mevsim normallerinin çok altında gerçekleşmesi, bu nedenle bu yıl aynı aylarda gıdadan destek gelmesinin zor görünmesiydi.~
Nitekim ekim ayında gerçekleşmeler tam da beklediğimiz gibi oldu ve yıllık enflasyon sadece 0,2 puan düşerek yüzde 7,7'ye indi. Son iki ayda da enflasyonda Merkez Bankasının beklediği ölçüde bir düşüş yaşanması zor görünüyor. Yıl sonunda enflasyon yüzde 7,5 dolayında çıkabilir.

ÜÇÜNCÜ ÇEYREKTE BÜYÜME YÜZDE 5'İ BULABİLİR
Üçüncü çeyrek döneme ilişkin milli gelir verileri 10 Aralıkta açıklanacak. Geçen yılın ikinci yarısında iyice yavaşlayan ve bu yılın ilk çeyreğinde de yüzde 2,9'da kalan gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYİH) yıllık büyüme ikinci çeyrekte yüzde 4,4'e yükselmişti. Üçüncü çeyrekteki büyüme de yüzde 4-5 arasında çıkacak gibi görünüyor.

Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Üçüncü çeyrekte ikinci çeyrektekine benzer bir büyüme beklememizin en önemli nedenini bu dönemde sanayi üretiminde de ikinci çeyrektekine benzer bir performans görmemiz oluşturuyor. Sanayi üretimi ikinci çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3,2 artış göstermişti. Üçüncü çeyrekteki yıllık artış ise yüzde 3,8 olarak gerçekleşti.

Burada bir miktar artış varsa da bu o kadar da yüksek bir artış değil. Sanayi üretimi temmuz ayında yüzde 5,9 artış göstererek üçüncü çeyrek döneme iyi bir giriş yapmıştı. Fakat ağustos ayında "bayram etkisi" nedeniyle sanayi

üretimi yüzde 1,3 düşüş gösterdi. Geçen yıl bir bölümü hafta sonuna denk gelen Ramazan Bayramı tatilinin bu yıl tamamının hafta içine denk gelmesi ağustos ayında işgünü sayısını geçen yıla göre düşürmüştü. Bayram etkisinden kaynaklanan düşüş, eylül ayındaki yüzde 6,4'lük artışla telafi edildi, ama bu artış üçüncü çeyrekteki performansı çok fazla yükseltemedi.~
Esasında sanayi üretiminde üçüncü çeyrekte yaşanan artış ekonominin genelinde yüzde 4-5 arasında değil 3 yüzde 3-4 arasında bir büyümeyi işaret ediyor. Fakat ilk iki çeyrekte ekonominin genelinde sanayi üretiminin işaret ettiğinden daha yüksek bir büyüme ortaya çıkmıştı. Bunun nedeni de kamunun özellikle yatırım harcamalarındaki olağanüstü artıştı.

2014'teki yerel seçimlerle cumhurbaşkanlığı seçimine mümkün olduğunca canlı bir ekonomiyle girmek isteyen hükümet, bütçenin de buna imkan vermesiyle kesenin ağzını iyice açmış bulunuyor. Bu faktörün üçüncü çeyrekte de ekonomideki büyümeyi sanayi üretimindeki artışın işaret ettiği seviyenin üzerine çıkarmış olabileceğini tahmin ediyoruz.

Öte yandan üçüncü çeyrekte daha canlı bir ekonomiye işaret eden başka öncü göstergeler de var. Mesela perakende satışlarda üçüncü çeyrekte reel olarak yüzde 6,5 artış yaşandı. Önceki çeyrekte perakende satışlarda yüzde 0,8 düşüş vardı. İlk çeyrekte yüzde 7,1 ve ikinci çeyrekte yüzde 9 olan reel tüketim malı ithalatındaki yıllık artış üçüncü çeyrekte yüzde 13'e yükseldi.

İlk çeyrekte yüzde 17,3 ve ikinci çeyrekte yüzde 20,9 olan otomobil satışlarındaki yıllık artış üçüncü çeyrekte de yüzde 18,6'yı buldu. İlk çeyrekte yüzde 6,6 ve ikinci çeyrekte yüzde 1,4 olan beyaz eşya satışlarındaki yıllık artış üçüncü çeyrekte yüzde 11,6'ya çıktı.

İlk iki çeyrekte yüzde 3,1'de kalan altın hariç reel ihracattaki yıllık artışın üçüncü çeyrekte yüzde 6,3'e yükselmesi, bu dönemde dış talepten büyümeye gelen katkının da bir miktar daha yüksek çıkabileceğini gösteriyor.

Ekonomi ilk çeyrekte yüzde 2,9 ve ikinci çeyrekte yüzde 4,4 büyümüştü. Üçüncü çeyrekte gerçekten yüzde 5'e yakın bir büyüme çıkarsa yılın tamamında yüzde 4 civarında bir büyüme yaşanması imkan dahiline girecek. Bunun için son çeyrekte yüzde 3,5'lik bir büyüme yetecek.~
Hükümetin 2013 yılına girilirken belirlediği büyüme hedefi yüzde 4'tü. Fakat yılın ilk yarısındaki performanstan sonra bu hedeften umut kesilmiş ve ekim ayında yayınlanan Orta Vadeli Program'da (OVP) bu yıl için yüzde 3,6'lık büyüme tahmini yapılmıştı.

DIŞ AÇIĞI ALTIN İTHALATI ŞİŞİRİYOR

Cari işlemler açığında bahar aylarında başlayan yükseliş üçüncü çeyrekte de sürdü. Merkez Bankası'nın verilerine göre, Türkiye'nin yıllık cari açığı eylül ayında yani üçüncü çeyrek dönemin sonunda 59,1 milyar dolar olarak gerçekleşti.

Haziran ayında yani ikinci çeyrek dönemin sonunda yıllık cari açık 55,2 milyar dolardı. Buna göre yıllık cari açık üçüncü çeyrekte 3,9 milyar dolar yükseldi. Şu andaki yıllık cari açık dip noktada olduğu mart ayına göre ise 10,5 milyar dolar daha yüksek bir seviyede bulunuyor.

Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Ancak cari açıkta son iki çeyrekte yaşanan bu yükseliş iktisadi faaliyetin bir sonucu değil. Esasında bu dönemde ekonomide bir miktar toparlanma oldu ama bu toparlanma cari açığı yeniden yükseltecek bir düzeye varmadı. Cari açıktaki artış iktisadi faaliyetteki canlanmadan değil, geçen yıl lehimize olan altın dış ticaretinin bu yıl aleyhimize dönmesinden kaynaklandı.

Geçen yıl ilk dokuz ayda 10,7 milyar dolarlık altın ihraç ederken, 6,7 milyar dolarlık altın ithal etmiştik. Bu yılın aynı döneminde ise altın ihracatı 3,1 milyar dolarda kalırken, altın ithalatı 12,1 milyar dolara çıktı. Türkiye önemli bir altın üreticisi değil ve ihraç edilen altın daha önce ithal edilip stoklanan altınlardan oluşuyor. Bunun da Türkiye'deki iktisadi faaliyete pek bir etkisi bulunmuyor.~
Nitekim altın hariç cari açığa baktığımızda, 2011'in sonlarında ekonominin yavaşlamasıyla başlayan düşüşün, epey hız kesmekle birlikte hala devam ettiğini görüyoruz. Altın hariç yıllık cari açık eylül ayında yani ikinci çeyrek dönemin sonunda 51,8 milyar dolar oldu. Altın hariç yıllık cari açık haziran ayında yani ikinci çeyrek dönemin sonunda 52,3 milyar dolardı.

Altın ihracatı yüzünden pek fark edilmemişti ama esasında geçen yıl Avrupa'daki resesyon yüzünden ihracatımız oldukça yavaşlamıştı. Altın hariç ihracatta 2012'de yaşanan artış sadece yüzde 4,3'tü. Altın ihracatındaki düşüş yüzünden pek anlaşılmıyor ama Avrupa'nın resesyondan çıkması sayesinde

bu yıl ise ihracatta gerçekte toparlanma yaşanıyor. Altın hariç ihracat ilk dokuz ayda geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,9 arttı. Üçüncü çeyrekteki yıllık artış yüzde 10,3'e kadar çıktı. Ekonomideki hafif toparlanma, geçen yıl yüzde 2,5 gerileyen altın hariç ithalatın ise bu yıl ilk dokuz ayda sadece yüzde 3,3 artış göstermesine yol açmış bulunuyor. Altın da dahil edildiğinde ise ithalatta ilk dokuz ayda yaşanan artış yüzde 6'ya çıkıyor.

Dış açığın finansmanındaki son durumdan da biraz bahsedelim. ABD'nin merkez bankası olan FED'in parasal genişlemede sona gelindiği sinyalini vermesiyle mayıs ayında gelişmekte olan ülkelerden sermaye çıkışının başlaması, Türkiye'yi de bu açıdan biraz zor durumda bırakmıştı. Mayıs, haziran ve temmuz aylarında cari açığı finanse edecek kadar sermaye girişi olmamış ve rezervlerde erime yaşanmıştı.

Ağustos ve eylül aylarında ise biraz toparlanma oldu. FED'in hala bu yönde adım atmaması ve bunun muhtemelen 2014'e ertelenmesiyle, cari açığın finansmanında son çeyrekte de önemli bir sorun çıkmayacak gibi görünüyor.~
İŞSİZLİK YENİDEN ÇİFT HANEDE
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) mevsimsel olarak düzelttiği verilere göre, ağustos ayında işsizlik oranı yüzde 10,1 olarak gerçekleşti. İşgücü piyasası verileri her ay düzenlenen anketlerden elde edilen bilgilerin üç aylık hareketli ortalamasından oluştuğundan, ağustos ayı verileri aynı zamanda üçüncü çeyrek döneme ait oluyor. Bu verilere göre üçüncü çeyrekte işsizlik oranı ikinci çeyrek döneme kıyasla 0,5 puan yükselmiş bulunuyor.

Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı en son 201 l'in ikinci çeyrek döneminde çift haneli düzeydeydi. 2012'nin ikinci çeyrek döneminde yüzde 9'a kadar inen işsizlik oranı, daha sonra yeniden yükselişe geçti. Başlangıçta yavaş olan bu yükseliş son iki çeyrekte hızlandı. Böylece iki yıl aradan sonra işsizlik oranı yeniden çift haneye çıktı.

İşsizlik oranındaki yükseliş ekonominin iki yıldır yavaş büyümesinin sonucu. Yavaş büyüyen ekonomi işgücü piyasasına yeni girişleri karşılayacak kadar istihdam yaratamıyor. Ekonominin yavaş büyümeye devam edecek olması, işsizlik oranındaki yükselişin devam edeceğini düşündürüyor.

DÜNYA 2014'TE TOPARLANACAK
ECD, geçen ay yayınladığı 2013'ün ikinci ve son OECD Economic Outlook (OECD Ekonomik Görünüm) raporunda, küresel ekonomide 2014'te önemli bir toparlanma yaşanacağı öngörüsünde bulundu. OECD'nin tahminlerine göre, bu yıl yüzde 2,7 olması beklenen dünya ekonomisindeki büyüme gelecek yıl yüzde 3,6'ya çıkacak.

OECD'nin bu öngörüsü, büyük ölçüde Avrupa'da son aylarda yaşanmakta olan toparlanmaya dayanıyor. 2011'in sonlarında resesyona giren Avrupa'da ikinci çeyrekte büyüme yeniden başlamıştı. Avrupa'daki toparlanma oldukça yavaş seyrediyor ama bu bölgede 2014'te düşük de olsa bir büyüme yaşanacak gibi görünüyor.~

OECD'nin tahminlerine göre, dünyanın en büyük ekonomisi olan ABD'nin biraz hızlanması da 2014'te küresel ekonomideki toparlanmaya katkıda bulunacak. Bir başka dev ekonomi olan Çin'de de 2014'te biraz daha hızlı büyüme bekleniyor.

OECD'ye göre, Türkiye ekonomisinde ise 2014'te aşağı yukarı 2013'tekine benzer bir tablo söz konusu olacak. OECD, 2013'te yüzde 3,6 olmasını beklediği Türkiye'deki büyümenin 2014'te çok az artışla yüzde 3,8'e çıkacağını tahmin ediyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz