Enflasyon hedeflemesinde tahmin sorunu

Merkez Bankası, 30 Temmuz’da yayınladığı son Enflasyon Raporu’nda yıl sonu enflasyon tahminini yüzde 5,3’ten yüzde 6,2’ye çıkardı.

1.09.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Enflasyon hedeflemesinde tahmin sorunu
Böylece enflasyon tahmini yüzde 5’lik hedeften uzaklaştı. Merkez Bankası’nın enflasyon tahmininin yılın başlarında hedefe yakınken yıl sonu yaklaşırken ondan uzaklaşmasına neredeyse her yıl rastlanıyor. Tahminler hedeften uzaklaşırken gerçekleşmeye ise giderek yaklaşıyor. Fakat tahminlerin isabet derecesinin yıl sonuna doğru artması pratikte bir anlam taşımıyor. Merkez Bankası’nın bir yıl önceden yaptığı tahminlerin isabet derecesinin çok düşük olması, bunların fiyatlama kararlarında kullanılmasına engel oluyor. Bu ise Merkez Bankası’nın beklentileri yönetmesini güçleştirerek enflasyon hedeflemesi rejiminin altını oyuyor.

Merkez Bankası, 2013'ün Üçüncü Enflasyon Rağoru'nu 30 Temmuz’da yayınladı. Bu raporda yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 5,3’ten (yüzde 4,1-6,5 aralığının orta noktası) yüzde 6,2’ye (yüzde 5,2-7,2 aralığının orta noktası) çıkarıldı. Eski tahmin yüzde 5’lik hedefe oldukça yakındı. Yeni tahmin bu hedeften 1,2 puan uzaklaştı.

Tabloları görmek için görsellere tıklayın.

2013’ün dördüncü Enflasyon Raporu ekim ayı sonunda yayınlanacak. Muhtemelen o raporda yıl sonu enflasyon tahmini hedeften daha da uzaklaşacak. Yine muhtemelen yıl sonunda gerçekleşmenin ise en çok bu son tahmine yakın olduğunu göreceğiz. Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerinin ilgili olduğu yılın ortasına kadar hedefe yakın olmasına, sonrasında ise yükselmesine artık iyice alıştık. 2006’da açık enflasyon hedeflemesine geçtiğimizden beri neredeyse her yıl böyle oluyor. Ancak bizim alıştığımız bu durum, enflasyon hedeflemesi rejiminin kredibilitesi açısından hiç de iyi olmuyor. Enflasyon hedeflerine zaten pek güven duymayan ekonomik kamuoyunun Merkez Bankası’nın tahminlerine güveni de giderek azalıyor.

Hedeflerden sonra tahminlerin de çapa olma niteliğini kaybetmesi, Merkez Bankası’nın enflasyon beklentilerini yönetme imkanını giderek ortadan kaldırıyor. Enflasyonun yıllardır yüzde 6-11 aralığında dolaşmasında ve bir türlü yüzde 5’lik orta vadeli hedef civarına oturmamasında bunun önemli etkisi bulunuyor.~
TAHMİN PERFORMANSI KÖTÜ
Buraya kadar söylediklerimizi birkaç rakamla desteklemekte fayda var. Konjonktür’ün ikinci sayfasındaki tabloyu bunun için hazırladık. 2006-2012 arasındaki 7 yılın verilerinin ortalamasını alarak yaptığımız hesaplar bize şunları söylüyor:
- Merkez Bankası’nın herhangi bir yıla adım atmadan önce
o yıl için yaptığı enflasyon tahminleri hedefle neredeyse birebir örtüşüyor. Ekim aylarında gelecek yıl için yapılan enflasyon tahminleri ile hedef arasında sadece 0,1 puanlık fark ortaya çıkıyor. Ocak aylarında yapılan tahminler de cari yılın enflasyon hedefine oldukça yakın. Fakat daha sonra durum giderek değişiyor ve tahminlerle hedef arasındaki fark açılıyor. Ekim aylarında cari yıl için yapılan tahminler, 2006-2012 dönemi ortalamasına göre, hedeften 2,8 puan yüksek oluyor.
- Merkez Bankası’nın enflasyon tahminleriyle gerçekleşmeler arasındaki fark ise bunun tam tersi yönde hareket ediyor. Enflasyon, ekim aylarında bir sonraki yıl için yapılan tahminlerden ortalama 2,5 puan daha yüksek gerçekleşiyor. Ocak ayında yapılan tahminlerde de bu fark çok yüksek ve 2,2 puan düzeyinde. Daha sonra tahminlerin isabet derecesi giderek artıyor. Ekim aylarında cari yıl için yapılan enflasyon tahminleriyle gerçekleşmeler arasında sadece 0,1 puanlık bir fark ortaya çıkıyor.

PİYASA DAHA BAŞARILI
-
Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerindeki performansının çok kötü olduğunu saptadıktan sonra piyasa beklentileriyle gerçekleşmeler arasındaki farka da bir bakalım. Piyasanın tahminleri Merkez Bankası’nınkinden çok daha isabetli görünüyor. Enflasyon, herhangi bir yıla adım atmadan önce oluşan piyasa beklentilerinden sadece 1 puan yüksek gerçekleşiyor. Yılbaşında bu fark 1,4 puana çıkıyor. Daha sonra yeniden düşüyor. Temmuz aylarındaki piyasa beklentilerinin gerçekleşmeye çok yakın olduğu da dikkat çekiyor.

Merkez Bankası’nın enflasyon tahminlerinin isabet derecesinin yılın sonu yaklaşırken artması pratikte hiçbir anlam taşımıyor. Bu tahminlerin piyasalar açısından yol gösterici olabilmesi için çok daha önceden isabetli hale gelmesi gerekiyor. Şirketler, en çok, gelecek yıla ilişkin plan ve bütçelerini hazırladıkları sonbahar aylarında sağlıklı tahminlere ihtiyaç duyuyor. Ücret artışları ve fiyatlama kararları bu dönemdeki tahminlere göre şekilleniyor.~
Merkez Bankası’nın sonbahar aylarındaki gelecek yıla ilişkin enflasyon tahminlerinin son derece isabetsiz olması, bunların söz konusu kararların alınmasında çapa olarak kullanılması ihtimalini giderek düşürüyor. Şirketlerin, Merkez Bankası’nın enflasyon tahminleri yerine piyasa beklentilerini dikkate almaları daha doğru gibi görünüyor. Zaten pratikte de böyle oluyor. Bu ise enflasyonda gerçekleşmelerin beklentilere yakın çıkmasına yol açarken, Merkez Bankası’nın enflasyon üzerindeki kontrolünü zayıflatıyor.

HEDEFE İMAN ÇOK FAZLA
Bu durum, Merkez Bankası’nın enflasyon hedeflerine gereğinden fazla iman etmesinden kaynaklanıyor gibi görünüyor. İlgili yıla girmeden önce ve yılın başlarında yapılan enflasyon tahminleri, tahminden çok temenniye benziyor. Merkez Bankası, belki de bu dönemlerde yaptığı enflasyon tahminleri hedefin çok üzerinde olursa beklentilerin bundan olumsuz etkileneceğini düşünüyor. Bu nedenle gerçekçi tahminler yapmak yerine hedefin tutacağına ilişkin temennilerini tahmin olarak kamuoyuna sunuyor.

Ancak korkunun ecele faydası yok. Kısa vadede durumu kurtarmaya yönelik bu davranış, uzun vadede enflasyon hedeflemesi rejiminin altını oyuyor. Açık enflasyon hedeflemesine geçişin üzerinden yeterince uzun bir zaman geçtiği için de bu oyuk artık iyice belirginleşmiş durumda. Merkez Bankası’nın 2010 yılı sonunda yeni para politikası uygulamasına geçmesinden beri zaten tartışılmakta olan enflasyon hedeflemesinin geleceği giderek kararıyor. Merkez Bankası, yeni para politikası uygulamasını esnek enflasyon hedeflemesi olarak adlandırıyor. Ancak tahminlerdeki başarısızlık enflasyon hedeflemesinin esnek halinin bile işe yaraması ihtimalini giderek azaltıyor.

SAĞLIKLI TAHMİN ŞART
Türkiye’de enflasyonu etkileyen çok fazla faktör var. Her ülkede enflasyonu etkileyen petrol fiyatları ve kur artışları gibi etkenler yanında, bizde gıda fiyatlarındaki aşırı oynaklık ve hükümetin bütçede başı sıkıştıkça vergilere zam yapması gibi faktörler de bulunuyor. Enflasyonu etkileyen faktörlerin önemli bir bölümü Merkez Bankası’nın kontrolü dışında kalıyor. Bu durum hedeflere ulaşmayı da isabetli tahminler yapmayı da zorlaştırıyor. Ancak yine de mümkün olduğunca isabetli tahminler yapmak imkansız olmasa gerek.~
Güçlü bir araştırma birimine sahip olan Merkez Bankası’nın en azından piyasalardakinden daha isabetli tahminler yapabilmesi lazım. Bunun için her şeyden önce hedeflere aşırı iman hastalığından kurtulmak şart. Sonra da tahmin sürecini elden geçirmek gerekiyor.

Bunun için bazı faktörleri görmezden gelmek yerine tahmin setinin içine katmak bile faydalı olabilir. Örneğin hükümet neredeyse her yıl vergilere zam yapmayı alışkanlık haline getirmişken, sürekli olarak kamu maliyesindeki gelişmelerin hedeflere uygun olarak seyredeceğini varsaymanın anlamı yok. Bunun yerine ekonomideki gelişmeler doğrultusunda bütçe açığına ilişkin de öngörülerde bulunmak ve olası vergi zamlarının etkisini enflasyon tahminlerinin içine katmak daha doğru olur. Tarımsal üretime ilişkin daha sağlıklı analizler yapacak bir ekip oluşturmak ve bunların öngörülerini kullanmak da enflasyon tahminlerinin isabet derecesini artırabilir. Merkez Bankası’nın her türlü önlemi alıp mutlaka enflasyon tahminlerindeki performansını yükseltmesi şart. Aksi takdirde enflasyon beklentilerini yönetmeyi bir türlü başaramayacak. Bu da fiyat istikrarı hedefine ulaşılmasına engel olacak.

SON DURUM
Son olarak güncel durumdan biraz bahsedelim. Merkez Bankası’nın son Enflasyon Raporu’nda yıl sonu enflasyon tahminine yaptığı zammın temel nedenini döviz kurlarında mayıs ayından bu yana görülen artış oluşturuyor. Mayıs ayı başında 1,80 liranın altında olan dolar kuru, biz bu yazıyı yazdığımız sırada neredeyse 2 liraya dayanmıştı. Enflasyon Raporu’nda, son dönemde küresel gelişmelere bağlı olarak TL’de gözlenen değer kaybının, TL cinsinden ithalat fiyatlarının daha önce öngörülenden daha yüksek gerçekleşmesine yol açtığı söyleniyor. Bunun da 2013 yıl sonu enflasyon tahminini 0,8 puan, 2014 tahminini ise 0,2 puan yukarı yönlü etkilediği belirtiliyor.

Petrol fiyatlarında son dönemde yaşanan artışın da enflasyon tahminine zam yapılmasında etkisi var. Bu artış nedeniyle Merkez Bankası 2013 yılı varil başına petrol fiyatı varsayımını 103 dolardan 107 dolara, 2014 yılı petrol fiyatı varsayımını da 98 dolardan 102 dolara çıkardı. Enflasyon Raporu’nda bahsedilen kur etkisi temmuz ayından itibaren enflasyona yansımaya başladı. Temmuz ayında yıllık enflasyon yüzde 8,3’ten yüzde 8,9’a çıktı. Bu yükselişte en çok ulaştırma grubundaki fiyat artışları etkili oldu.~
Ulaştırma grubundaki fiyat artışlarını ise döviz kurlarındaki ve petrol fiyatlarındaki yükseliş tetikledi. Döviz kurlarındaki yükseliş konut, ev eşyası, eğlence-kültür gruplarında da geçen yıla göre belirgin fiyat artışlarına yol açarak enflasyonu olumsuz etkiledi.

Döviz kurlarındaki artış önümüzdeki aylarda da enflasyonu olumsuz etkileyeceğe benziyor. Bu dönemde belki gıda fiyatlarında haziran ayında yaşanan sıçramanın bir düzeltmesi gelebilir ve kur etkisinin yol açacağı artışı biraz törpüleyebilir. Fakat böyle bir gelişme olsa bile Merkez Bankası’nın yüzde 6,2’lik son tahmini de fazla iyimser gibi görünüyor. Yıl sonunda enflasyonun bu düzeye kadar düşmesi oldukça zor. Zaten piyasadaki beklentiler de genelde yüzde 7-8 arasında bulunuyor. Muhtemelen Merkez Bankası da ekim ayındaki Enflasyon Raporu’nda enflasyon tahminini bu aralığa çıkaracak.

ALTIN HARİÇ CARİ AÇIKTA DÜŞÜŞ VAR
Yılın ilk çeyreğinde yatay seyreden cari açıkta ikinci çeyrekte yükseliş gördük. Ancak bu yükseliş tamamen yeniden rekor kırmaya başlayan altın ithalatından kaynaklanıyor. Altın dış ticareti dışarıda bırakıldığında, ikinci çeyrekte cari açıkta artış değil bir miktar düşüş olduğu ortaya çıkıyor.

Tabloyu görmek için görsele tıklayın.
Merkez Bankası'nın geçen ay haziran ayı verilerini yayınlamasıyla ödemeler dengesinde ikinci çeyrek döneme ilişkin veriler de belli oldu. Bu verilere göre ikinci çeyrek dönemin sonundaki yıllık cari açık 53,6 milyar dolar düzeyinde. Yıllık cari açık ilk çeyrek dönemin sonunda 47,8 milyar dolardı. Bu tutar esas olarak nisan ve mayıs aylarında sıçrama gösterdi. Bu iki aydaki kadar olmasa da haziran ayında da biraz yükseldi.

Altın ihracatını ve ithalatını dışlayarak baktığımızda ise ikinci çeyrek dönemin sonundaki yıllık cari açığın 50,7 milyar dolar düzeyinde olduğunu görüyoruz. Altın hariç cari açık ilk çeyreğin sonunda daha yüksek ve 51,5 milyar dolardı. Bu tutar nisan ayında biraz yükseldi, mayıs ayında yerinde saydı, haziran ayında ise ciddi bir gerileme gösterdi.~
Türkiye'nin altın ithalatı nisan ayında 2,5 milyar dolara yükselmiş ve rekor kırmıştı. Bu gelişmenin sebebi olarak, dünya altın fiyatlarındaki büyük düşüş yüzünden artan talep gösteriliyor. Altın ithalatı mayıs ve haziran aylarında da 2 milyar doların üzerinde gerçekleşti. İkinci çeyrekte cari açıkta görülen yükselişin esas nedeni de bu oldu. Altın ticareti dışlandığında cari açığın hala düşüyor olması, ekonominin hala yavaş büyümeye devam ettiği sinyalini veriyor. Çünkü altının ihracatının da ithalatının da Türkiye'nin büyüme dinamikleriyle pek bir alakası yok. İthal edilen altının çok büyük bir bölümü bir süre stoklarda tutulduktan sonra oradan çıkarılıp ihraç ediliyor. Bu altın üretim sürecine hiç girmediği için ekonomideki büyüme üzerinde etkisi de olmuyor.

FİNANSMAN DURUMU
Bu arada cari açığın finansmanında ise mayıs ayından beri önemli değişiklikler var. ABD'nin merkez bankası olan Federal Reserve'in (FED) parasal genişlemeyi yakında azaltabileceğini açıklaması, mayıs ayı ortalarından beri, gelişmekte olan ülkelere yabancı sermaye akışını yavaşlatmış bulunuyor. Bu gelişmeden Türkiye de nasibini alıyor. Yılın ilk dört ayında Türkiye'ye 25,5 milyar dolarlık kısa vadeli sermaye girişi olmuştu. 'Sıcak para' olarak tabir edilen bu kısa vadeli sermaye girişi, mayıs ve haziran aylarında ise sadece 591 milyon dolar olarak gerçekleşti. Böylece nisan ayında 55,1 milyar dolara ulaşmış olan yıllık sıcak para akımı da haziran ayında 48,2 milyar dolara indi. Uzun vadeli sermaye girişlerinde de durum pek parlak olmadığından mayıs ve haziran aylarında cari açığı finanse edecek kadar yabancı kaynak bulamamış olduk. Bu nedenle de rezevlerden 7,8 milyar dolar kullanmak zorunda kaldık. Finansal piyasalarda mayıs ayında başlayan dalgalanma hala devam ediyor. Bu nedenle cari açığın finansmanındaki sıkıntı da sürüyor gibi görünüyor. Döviz kurlarını ve faizleri yukarı çeken bu sıkıntı, yılın ikinci yarısında ekonomiyi epey zorlayacağa benziyor.~
SANAYİ ÜRETİMİ HALA ÇOK YAVAŞ ARTIYOR
Sanayi üretimi ikinci çeyrekte ilk çeyrektekinden daha iyi bir performans gösterdi. Gerçi nisan ayında hızlanır gibi hv olan üretim artışı mayıs ve haziranda yavaşladı ama ikinci çeyrekteki artış yine de ilk çeyreği solladı. Hatta ikinci çeyrekteki sanayi üretimi artışı geçen yılın son iki çeyreğindekinden de yüksek gerçekleşti. Ancak buna rağmen bu dönemdeki artış vasatı bile bulamadı. Geçen yılın ilk iki çeyreğindeki üretim artışının da altında kaldı.

Şimdi biraz rakamlara bakalım. Nisan, mayıs ve haziran aylarındaki sanayi üretimi yıllık artışı, sırasıyla yüzde 4,7, yüzde 1,9 ve yüzde 3 olarak gerçekleşti. İkinci çeyrekteki yıllık artış ise yüzde 3,2 olarak hesaplanıyor. Bu oran ilk çeyrekte sadece yüzde 1,3'tü. Geçen yılın son iki çeyreğindeki üretim artışları yüzde 2'nin altındayken, ilk iki çeyreğindeki üretim artışları ise yüzde 3,5'in üzerindeydi.

Esasında takvim etkisinden arındırılmış yani işgünü sayısına göre düzeltilmiş verilere bakıldığında, ikinci çeyrekte görülen toparlanmada işgünü sayısındaki artışın etkili olduğu anlaşılıyor. Çünkü takvim etkisine göre düzeltilmiş veriler ilk çeyrekteki yıllık artışı yüzde 2,5 olarak verirken, ikinci çeyrekteki artışın da buna çok yakın ve yüzde 2,9 olduğu görülüyor. Takvim etkisine göre düzeltilmiş veriler geçen yılın ikinci yarısı için yaptığımız yorumu ise pek değiştirmiyor. Buna göre sanayi üretiminde esasında ilk çeyrekte bir toparlanma olduğunu, ikinci çeyrekte ise durumun fazla değişmediğini söyleyebiliriz. Sanayi üretiminde yılın ilk yarısında görülen bu hafif toparlanma da tüketimin biraz hareketlenmesinden kaynaklanıyor. Fakat yatırımlarda ve dış talepte zayıflığın devam ediyor olması sanayi üretimindeki artışın hızlanmasına engel olmuş bulunuyor.~
Türkiye'de sanayi üretimindeki artışla ekonominin genelindeki büyüme arasında bir paralellik var. Evet, bazen geçici faktörler bu paralelliği bozuyor. Örneğin ilk çeyrekte kamunun özellikle yatırım harcamalarına aşırı yüklenmesi nedeniyle sanayi üretimindeki yıllık artış yüzde 1,3 iken ekonominin genelindeki büyüme yüzde 3'ü bulmuştu. Fakat uzun dönemde bu ilişki oldukça güçlü. Söz konusu ilişki de bize ikinci çeyrekte ekonominin genelindeki büyümenin yüzde 3-4 arasında çıkabileceğini düşündürüyor. Bu ise yavaş büyümenin devam ettiği anlamına geliyor. Sanayi üretiminde ve dolayısıyla ekonominin genelinde yılın ikinci yarısında da durum pek parlak olmayacak gibi görünüyor. Çünkü yatırımlardaki ve dış talepteki zayıflığın hala devam ettiği şeklinde bir izlenimimiz var. Üstelik finansal dalgalanma yüzünden faiz ve kurların yükselişe geçmesi nedeniyle tüketim de yeniden cılızlaşmaya başladı gibi. Bu şartlar altında yılın ikinci yarısından fazla bir şey beklememek gerekiyor. Geçen yılın aynı dönemindeki üretim düzeyinin çok düşük olmasının getirdiği olumlu "baz etkisi"ne rağmen, yılın ikinci yarısında sanayi üretimindeki artış yine çok yavaş seyredebilir.

İşsizlik ikinci çeyrekte yükseldi
Türkiye İstatistik Kurumu (TUİK), mayıs ayı işgücü piyasası verilerini geçen ay açıkladı. Bu verilerin aynı zamanda ikinci çeyrek döneme de ait olmak gibi bir özelliği var. Çünkü yayınlanan işgücü piyasası verileri, her ay düzenlenen anketlerden elde edilen verilerin üç aylık ortalamaları alınarak hesaplanıyor. Nisan, mayıs ve haziran aylarında düzenlenen anketlerden elde edilen bilgilere dayanan mayıs ayı verileri de bu nedenle aynı zamanda ikinci çeyrek döneme ait olmuş oluyor.~
Söz konusu verilere göre ikinci çeyrekte mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı yüzde 9,6 oldu. Bu oran önceki çeyrek dönemde yüzde 9,3 düzeyindeydi. Yani ikinci çeyrekte işsizlik bir miktar yükselmiş bulunuyor. Tarım dışı işsizlik oranı için de benzer bir durum söz konusu. İkinci çeyrekte tarım dışı işsizlik oranı yüzde 11,8 olarak gerçekleşti. Bu oran ilk çeyrekte 0,2 puan daha düşük ve yüzde 11,6 düzeyindeydi.

2008-2009 resesyonunun ardından 2011 'in sonlarına kadar işsizlikte ciddi bir düşüş olmuştu. Ancak o zamandan beri bu düşüş durmuş bulunuyor. Hatta işsizlik oranının yavaş yavaş yükselişte olduğu da söylenebilir. Çünkü bir süre yüzde 9'a yakın seyreden bu oranın, son üç çeyrekte dalgalı bir seyir izleyerek 2011'in üçüncü çeyreğindeki düzeyine geri döndüğü dikkati çekiyor.

İşsizlikte 2008-2009 resesyonu sonrasında yaşanan büyük düşüş ekonomideki hızlı büyümenin sonucuydu. Ekonomi hızlı büyüdüğünde yarattığı istihdam da artıyor ve işsizlik aşağı çekiliyor. İşsizliğin geçen yılın başlarında yatay seyire geçmesi ve son dönemde yavaş yavaş yükselmesi ise ekonomide artık o hızlı büyümeden eser kalmamasından kaynaklanıyor. Esasında ekonomideki mevcut büyüme de istihdamda artış yaratıyor ama bu artış artık işgücü piyasasına yeni girişleri karşılayamıyor.

Nitekim, mevsimsel düzeltilmiş verilere göre ikinci çeyrekte istihdam önceki çeyrek döneme kıyasla 114 bin kişilik artış gösterdi. Ancak bu dönemde işgücü piyasasına yeni girenlerin sayısı daha yüksek ve 226 bin kişi oldu. Hal böyle olunca işsizler ordusuna 112 bin kişi daha katıldı. Finansal piyasalarda yaşanan son gelişmeler yüzünden ekonominin geleceği pek parlak görünmediğinden işsizlik oranındaki yükseliş devam edeceğe benziyor. Yılın ikinci yarısında mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranının yeniden çift haneye tırmandığını görebiliriz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz