Enflasyonda çift hane korkusu

Tüketici enflasyonu nisan ayında yüzde 9,4’e çıktı. Muhtemelen mayıs ayında yüzde 10’u bulacak. Fakat olumlu “baz etkisi” sayesinde haziran ve temmuz aylarında düşmesi bekleniyor. Yılın ikinci yarısında nasıl bir seyir izleyeceği ise belirsizliğini koruyor.

4.10.2014 14:01:580
Paylaş Tweet Paylaş
Enflasyonda çift hane korkusu
Merkez Bankası’na bakılırsa enflasyondaki düşüş, yılın ikinci yarısında da sürecek ve 2014 yılı yüzde 7,6 dolayında kapanacak. Fakat bizim “mevsim normalleri”ni yani son 10 yılın ortalamalarını kullanarak yaptığımız hesaplar, yılın ikinci yarısında yeni bir yükseliş yaşanmasının ve 2014’ün yüzde 10,5 dolayında bir enflasyonla kapanmasının mümkün olduğunu gösteriyor.

Tarımdaki kuraklık ve fiyatlama davranışlarındaki bozulma çift haneli enflasyon riskini büyütüyor. Merkez Bankası’nın düşüş için bel bağladığı döviz kurlarındaki sakinliğin ise cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde sona ermesi ihtimali bulunuyor.


Döviz kurlarındaki sıçrama ve tarımdaki kuraklık nedeniyle yılbaşından beri yükselişte olan tüketici enflasyonu, nisan ayında yüzde 9,4’e kadar çıktı.Muhtemelen mayıs ayında yüzde 10’u bulacak. Böylece iki yıllık bir aradan sonra yeniden çift haneye çıkacak. Neyse ki olumlu “baz etkisi” sayesinde haziran ve temmuz aylarında tekrar düşmesi bekleniyor.

Fakat olumlu baz etkisinin ortadan kalkacağı ve hatta olumsuz bir baz etkisinin devreye gireceği yılın ikinci yarısında nasıl bir seyir izleyeceği belli değil. Merkez Bankası’na bakılırsa yaz aylarında başlayan düşüş, bu dönemde de sürecek ama tam tersine yeni6 bir yükseliş yaşanması ve enflasyonun 2014’ü çift hanede kapatması ihtimali de var.~
ENFLASYONUN ROTASI
Önce Merkez Bankası’nın daha yeni güncellediği senaryosunu anlatalım. Merkez Bankası, nisan ayı sonunda yayınladığı son Enflasyon Raporu’nda, enflasyonun mayıs ayında çift haneyi bulabileceğinikabul ediyor. Fakat haziran ayında ciddi bir düşüş yaşanacağını öngörüyor. Bu düşüşün yavaş da olsa yılın ikinci yarısında da süreceğini ve 2014’ün yüzde 7,6 dolayında bir enflasyonla kapanacağını tahmin ediyor. Merkez Bankası’na göre enflasyondaki düşüş 2015’te hızlanacak ve o yılın sonunda yüzde 5’lik hedef yakalanacak.

Ancak bizim “mevsim normalleri”ni yani son 10 yılın ortalamalarını kullanarak yaptığımız hesaplar, çok başka bir sonuç veriyor. Evet, bu hesap da enflasyonun mayıs ayında çift haneye çıktıktan sonra haziran ayında ciddi ölçüde düşeceğini gösteriyor. Aylık enflasyon oranları mevsim normallerine yakın çıkarsa, yıllık enflasyon mayıs ayında yüzde 10 civarına yükseldikten sonra haziran ayında yüzde 9 civarına düşecek.

Temmuz ayında da bir miktar düşüş yaşanacak. Fakat sonraki gelişmeler, Merkez Bankası’nın senaryosundan ayrışıyor. Buna göre ağustos, eylül ve ekim aylarında enflasyon yavaş yavaş yükselecek. Yeni bir olumsuz baz etkisinin devreye gireceği kasım ayında ise yaklaşık 1 puanlık sıçrama yaşanacak. Aralık ayında bir miktar düşüş olsa da 2014 yılı yüzde 10,5 dolayında bir enflasyonla kapanacak.
Enflasyonun bu iki farklı rotadan hangisini izleyeceğini belirleyecek belli başlı 5 faktör var. Bunları döviz kurlarının seyri, dünya petrol fiyatlarının gidişatı, toplam talep koşulları, gıda fiyatlarındaki değişim ve enflasyon beklentilerinin durumu olarak sıralayabiliriz. Bu faktörlerden ilk üçü, şu anda Merkez Bankası’nın çizdiği rotayı destekliyor gibi görünüyor. Ancak son ikisi bu açıdan risk yaratıyor. Ayrıca ilk üç faktördeki durumun da her an değişmesi ihtimali bulunuyor.~
İKİ BÜYÜK RİSK
Yılın ikinci yarısında enflasyonun düşmesine engel olabilecek en önemli faktör, gıda fiyatlarındaki değişim gibi görünüyor. Çünkü tarımda uzun zamandır görmediğimiz bir kuraklık yaşanıyor. Geçen ay açıklanan ilk tahmin sonuçlarına göre, bu yıl toplam bitkisel üretimde yüzde 3,2 düşüş bekleniyor. Özellikle tahıl rekoltesinde büyük bir düşüş beklentisi var.

Türkiye’de gıda fiyatları zaten çok istikrarsız bir seyir izliyor. Tarımda kuraklık yaşanan bir yılda bu istikrarsızlık daha da büyük olabilir. Gıda fiyatlarındaki artış enflasyonda son aylarda yaşanan yükselişte deönemli rol oynadı. Muhtemelen yılın ikinci yarısında da enflasyonu olumsuz etkilemeye devam edecek.

Yılın ikinci yarısında enflasyonun düşmesine engel olabilecek bir faktör de enflasyon beklentilerindeki bozulma olabilir. Son aylarda enflasyonda yaşanan yükseliş beklentileri epeyce bozdu. Merkez Bankası’nın Beklenti Anketi’nde 2014’e başlarken yüzde 7,4 dolayında olan yıl sonu enflasyon beklentisi, geçen ay yüzde 8,3 dolayına çıktı. Beklentilerdeki yükseliş fiyatlama davranışlarını bozarak enflasyonun yükselmesine neden oluyor.

Yılın ikinci yarısında enflasyonun düşüşe geçmesi için beklentilerin kırılması gerekiyor. Ancak 28 Ocak’ta şok bir şekilde yükselttiği para politikas�� faizinde geçen ay 50 baz puanlık indirim yapan Merkez Bankası, beklentileri kırma şansını zora soktu gibi görünüyor. Daha enflasyondaki yükseliş devam ederken yapılan bu indirim, genelde siyasi baskıya bağlanıyor ve Merkez Bankası’nın şok faiz artışıyla elde ettiği kredibilitenin önemli bir bölümünü götürmüş bulunuyor.
SİYASET VE DÖVİZ KURU
Enflasyondaki son yükselişin en büyük nedeni, 17 Aralık’taki büyük yolsuzluk ve rüşvet operasyonunun yarattığı siyasi belirsizlik yüzünden döviz kurlarında yaşanan sıçramaydı. Merkez Bankası’nın 28 Ocak’ta yaptığı şok faiz artışı, bu yükselişi durdurmuştu. 30 Mart’taki yerel seçimler sonrasında siyasette tansiyonun düşmesi, döviz kurlarını bir miktar geriye de çekti.~
Döviz kurlarının böyle seyretmesi halinde, enflasyonun yılın ikinci yarısında Merkez Bankası’nın çizdiği rotayı takip etmesi mümkün olabilir. Fakat ağustos ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde siyasetin yeniden karışması ve bu ortamda döviz kurlarının yeniden yükselişe geçmesi olasılığı da var.

Dünya petrol fiyatları uzun süredir oldukça sakin bir seyir izliyor. Brent petrolün varil fiyatı geçen yılın temmuz ayından beri 110 dolar civarında seyrediyor. Ancak Avrupa’nın resesyondan çıkması ve küresel ekonomideki büyümenin yeniden hızlanmaya başlaması, petrol fiyatlarında yeni bir yükseliş ihtimalini de bünyesinde barındırıyor.

TALEP KOŞULLARI BELİRSİZ
17 Aralık sürecinde faizlerin yükselmesi ve geleceğe güvenin azalması yüzünden iç talebin zayıflaması, Merkez Bankası’nın yılın ikinci yarısında enflasyona düşüş yönünde bir rota çizmesinin arkasındaki nedenlerden birini oluşturuyor.

Merkez Bankası’nın açıklamalarında yer alan “toplam talep koşullarının enflasyon baskılarını sınırlayacağı” söylemi bu anlama geliyor. Fakat Merkez Bankası bir taraftan da iç talepteki zayıflamanın sanılandan daha az olduğunu söylüyor. Eğer durum gerçekten böyleyse, toplam talep koşullarının enflasyon baskılarını sınırlama gücü de daha az olacak demektir.~
Kısacası, yılın ikinci yarısında enflasyonun yeniden yükselmesi ihtimali, düşmesi ihtimalinden daha yüksek gibi görünüyor. Tarımdaki kuraklık nedeniyle gıda fiyatları ve beklentilerdeki yükseliş nedeniyle fiyatlama davranışlarındaki bozulma, enflasyonu olumsuz etkilemeye devam edeceğe benziyor. Merkez Bankası’nın düşüş için bel bağladığı en önemli faktör olan döviz kurlarındaki sakin seyir ise her an sona erme riski taşıyor.~
ENFLASYON TAHMİNİ YÜZDE 7,6'YA ÇIKTI
Merkez Bankası, 2014 yılının ikinci Enflasyon Raporunu nisan ayı sonunda yayınladı. Bu raporda 2014    yıl sonu enflasyon tahminine 1 puanlık zam yapıldı. Daha önce yüzde 6,6 (yüzde 5,2-8 aralığının orta noktası) olan yıl sonu enflayon tahmini yüzde 7,6'ya (yüzde 6,4-8,8 aralığının orta noktası) çıkarıldı. 2015    ve 2016'nın enflasyon tahminlerinde ise bir değişiklik yapılmadı.

Merkez Bankası, 2014 yıl sonu enflasyon tahminini ocak ayı sonunda yayınladığı önceki Enflasyon Raporunda da 1,3 puan yükseltmişti. Son artışla birlikte enflasyon tahmini üç ay içinde 2,3 puan yukarı çıkmış oldu. Böylece daha önce yüzde 5'lik hedefe oldukça yakınken, şimdi hedefin etrafındaki 2'şer puanlık belirsizlik aralığının bile dışına taştı.

Enflasyon tahmininde ocak ayında yapılan artışın 0,5 puanı döviz kurlarındaki sıçramadan, 0,5 puanı yılbaşındaki vergi zamlarından, 0,3 puanı da gıda fiyatlarındaki yükselişten kaynaklanmıştı. Bu faktörlerden ikisi son artışta da rol oynadı. Son zammın 0,3 puanı döviz 0,3 puanının fiyatlama davranışlarındaki bozulmadan kaynaklandığını açıkladı. Fiyatlama davranışlarında bozulma, maliyet artışlarının olmadığı sektörlerde de fiyat artışlarının yaşanması ve enflasyonun genele yayılması anlamına geliyor.
Merkez Bankası, enflasyonun olumsuz baz etkisi nedeniyle mayıs ayında çift haneye kadar çıkabileceğini, fakat sonra düşüşe geçeceğini tahmin ediyor. Döviz kurlarındaki yükselişin Merkez Bankasının 28 Ocaktaki şok faiz artışı sonrasında durması ve 30 Marttaki yerel seçimler sonrasında ise bir miktar geriye dönmesi, bu açıdan umut veriyor. Ekonomideki yavaşlama da fiyat artışlarının hızını kesebilir.

Ancak tarımdaki kuraklık ve fiyatlama davranışlarındaki bozulma bu açıdan risk yaratıyor. Sonbaharda devreye girecek olumsuz baz etkisine kadar, fiyatlama davranışlarındaki bozulmanın kırılması gerekiyor. Ancak Merkez Bankasının daha enflasyondaki yükseliş sürerken geçen ay para politikası faizinde indirim yapması, bu kırılmayı sağlamasını zora sokmuş bulunuyor.~
SANAYİDE İLK ÇEYREĞİ BAZ ETKİSİ KURTARDI
Geçen ay mart ayı verilerinin yayınlanmasıyla sanayi üretiminde ilk çeyrek dönemin bilançosu ortaya çıktı. Buna göre ilk çeyrekte sanayi üretimi geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 5,3 yükseliş gösterdi. Bu oran, son iki yılda görülen en yüksek üretim artışına karşılık geliyor.

Sanayi üretiminde bundan daha yüksek bir üretim artışı, en son 2011 'in son çeyreğinde görülmüştü. Son 2 yılda yani 8 çeyrek dönemde sanayi üretimindeki artış genelde yüzde 3-4 arasında kalmış, hatta bir ara yüzde 1'in altına kadar düşmüştü.

Ekonomide geçen yıl bir toparlanma vardı ama 17 Aralık taki büyük rüşvet ve yolsuzluk soruşturması sonrasında ortaya çıkan siyasi belirsizlik iç talebi zayıflatmıştı. Üstelik ilk çeyrekte altın hariç reel ihracatta da büyük bir sıçrama yaşanmadı. Böyle bir ortamda sanayi üretimindeki artışın hızlanması, büyük ölçüde "baz etkisi" kaynaklı gibi görünüyor.~
Hatırlanırsa geçen yılın ilk çeyreği, 2011de başlayan durgunluğun hala sürdüğü, ekonomideki toparlanmanın henüz başlamadığı bir dönemdi. Bu dönemde sanayi üretimi yıllık bazda sadece yüzde 1,3 artış göstermişti.

Yani sanayideki üretim düzeyi epeyce düşüktü. Geçen yılın bahar aylarında başlayan toparlanmadan sonra bu yılın ilk çeyreğinde daha normal seviyede bir üretimin gerçekleşmesi, yıllık bazda nispeten yüksek bir üretim artışının ortaya çıkmasına yetti.

Sanayi üretimindeki artışın ilk çeyrekte yüksek çıkmasında iç talepteki zayıflamanın üretime gecikmeli olarak yansımasının da etkisi var.Nitekim mevsimsel düzeltilmiş veriler, sanayi üretiminin önceki aya göre ocak ayında da arttığını, şubat ve martaylarında ise gerilediğini gösteriyor.~
ÜRETİM VE BÜYÜME
Sanayi üretimindeki artışın ilk çeyrekte nispeten yüksek çıkması, ekonominin genelindeki büyümenin de yine ılımlı bir düzeyde çıkacağını düşündürüyor. Çünkü sanayideki üretim artışı ile gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYİH) büyüme arasında önemli bir paralellik var.

 Bu paralellik sanayinin GSYİH içindeki payının yüzde 25 dolayında olmasından ve ticaret ile ulaştırma gibi diğer sektörlerdeki faaliyet hacmiyle de etkileşim içinde bulunmasından kaynaklanıyor. Nitekim sanayi üretimindeki artışın yüzde 1,3 olduğu geçen yılın ilk çeyreğinde ekonomideki büyüme yüzde 2,9 olmuş, sanayi üretimindeki artışın yüzde 3-4 arasına yükseldiği geçen yılın son üç çeyreğinde ise ekonominin genelindeki büyüme de yüzde 4-4,5 arasına çıkmıştı. ~
Hükümetin kamu harcamalarına yüklenmesi, ekonomideki büyümenin sanayi üretimindeki artışın üzerinde çıkmasını sağlamıştı. İç talepteki zayıflama muhtemelen ikinci çeyrekte sanayi üretimindeki artışın yavaşlamasına yol açacak. Böylece ekonominin genelindeki büyüme de yavaşlayacak. Önümüzdeki aylarda ciddi bir toparlanma yaşanmazsa, bu yılki büyüme de geçen yılki düzeyinin (yüzde 4) altında kalacak.

CARİ ACIK DAHA COK ALTIN ETKİSİYLE DÜŞÜYOR
Geçen ay dış ticaret ve ödemeler dengesinde de ilk çeyrek dönemin verileri ortaya çıktı. Bu verilere göre ilk çeyreğin bilançosu şöyle özetlenebilir:

- İlk çeyrekte ihracat, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 8,9 yükseldi. Önceki üç çeyrekte ihracatta düşüş yaşandığı için bu gelişme ciddi bir toparlanma gibi görünebilir. Fakat önceki üç çeyrekte ihracatta yaşanan düşüş , 2012'de rekor kıran altın ihracatının 2013'te gerilemesi yüzündendi. İlk çeyrekte yaşanan artışta da altın ihracatının yeniden yükselişe geçmesinin etkisi var.~
Altın ihracatı hariç bırakılırsa ilk çeyrekte ihracat performansında fazla bir değişiklik yok. Geçen yılın son çeyreğinde yüzde 6,1 olan altın hariç ihracattaki artış, bu yılın ilk çeyreğinde sadece yüzde 6,5'e çıktı.

- Reel ihracata bakıldığında da benzer bir durum görülüyor. Geçen yılın son çeyreğinde yüzde 0,8 olan reel ihracattaki artış, bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 10,8'e çıktı.
Ancak altın hariç reel ihracattaki artış yüzde 5,1'den sadece yüzde 7,7'ye yükseldi. Altın hariç ihracattaki reel artışta çok fazla yükseliş olmaması, ilk çeyrekte ihracattan büyümeye gelen desteğin sınırlı olduğunu düşündürüyor.~
-  İlk çeyrekte ithalat yüzde 2,2 düştü. Böylece Ş ithalat beş çeyrek dönem sonra yeniden düşüş gösterdi. Fakat bu gelişmede de geçen yıl rekor kıran altın ithalatının bu yıl düşmesinin etkisi var. Altın hariç ithalatta yüzde 1,3 gibi düşük bir oranda da olsa yükseliş söz konusu.

- Reel ithalatta da benzer bir durum var. Geçen yılın son çeyreğinde yüzde 9,7'yi bulan reel ithalattaki artış ilk çeyrekte yüzde 0,6'ya indi. Ancak altın hariç reel ithalattaki artışta sadece yüzde 5,6'dan yüzde 3,3'e yavaşlama var.

- İlk çeyrekte nominal ihracatta görülen toparlanma ve nominal ithalatta görülen düşüş dış dengeye yaradı. Geçen yılı 65,1 milyar dolar düzeyinde kapatan cari açık, üst üste üç ay düşerek mart ayı sonunda 60 milyar dolara indi. Fakat altın hariç cari açığa bakıldığında daha ılımlı bir düşüş görülüyor.

Geçen yıl cari açık altın etkisiyle yükselirken, altın hariç cari açık yatay seyretmişti. Şimdi ise cari açık hem altın etkisi hem de ekonomideki yavaşlama nedeniyle düşüyor. Fakat bu düşüşün büyük kısmı altın etkisinden kaynaklanıyor.~
İLK ÇEYREKTE İSSİZLİK AZ DA OLSA DUŞTU
Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TUİK) verilerine göre,şubat ayında mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı yüzde 9,1 oldu. Ocak, şubat ve mart aylarında düzenlenen anketlerden hesaplandığından, şubat ayı verileri aynı zamanda ilk çeyrek dönemin verileri oluyor.

İlk çeyrekte işsizlik oranının geçen yılın son çeyreğine göre 0,2 puan gerilediği görülüyor. Mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı geçen yılın son çeyreğinde yüzde 9,3 düzeyindeydi.
Geçen yılın ortalarında işsizlik oranında ciddi bir yükseliş vardı. 2013'ün ilk çeyreğinde yüzde 8,6 olan mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı ikinci çeyrekte yüzde 9'a, üçüncü çeyrekte ise yüzde 9,4'e çıkmıştı.
Geçen yılın son çeyreğinde ise az da olsa bir düşüş yaşanmıştı. Bu düşüş bu yılın ilk çeyreğine de sarkmış oldu.Ekonomideki büyüme ile işsizlik arasında gecikmeli bir ilişki var. İşsizlikte geçen yılın ortalarında gördüğümüz yükseliş, 2012'nin ikinci yarısında ekonomide yaşanan duraklamanın sonucuydu.

TÜİK'in verilerine göre 2012'nin son iki çeyreğinde mevsimsel düzeltilmiş büyüme aynı ve sadece yüzde 0,3 olmuştu. Ekonomideki duraklama yaratılan istihdamı azaltınca işsizlik kaçınılmaz olarak yükseldi. İşsizlik oranında geçen yılın sonu ile bu yılın başında gördüğümüz düşüş ise 2013'ün ilk yarısında ekonomide yaşanan toparlanmanın sonucu gibi görünüyor.

 Yine TÜİK'in verilerine göre, ekonomi mevsimsel düzeltilmiş olarak 2013'ün ilk çeyreğinde yüzde 1,4 ve ikinci çeyreğinde yüzde 2 büyümüştü.Fakat geçen yılın ikinci yarısında büyüme performansı çok iyi değildi. Her ne kadar "baz etkisi" sayesinde yıllık bazdaki büyüme bir miktar yükselse de mayıs ayı sonrasında finansal piyasalarda yaşanan olumsuz gelişmeler mevsimsel düzeltilmiş büyümeyi aşağı çekmişti.~
Mevsimsel düzeltilmiş verilere göre 2013'ün üçüncü çeyreğinde yüzde 0,8, dördüncü çeyreğinde ise yüzde 0,5 büyüme yaşandı. 17 Aralık taki büyük rüşvet ve yolsuzluk operasyonu sonrasında ortaya çıkan siyasi belirsizlik yüzünden, bu yılın ilk çeyreğindeki mevsimsel düzeltilmiş büyüme de çok parlak çıkmayacak gibi görünüyor. Bu durum önümüzdeki dönemde işsizlikte yeniden yükseliş olabileceğini düşündürüyor.

HESAP DEĞİŞTİ
Bu arada yukarıda verdiğimiz işsizlik verilerinin TÜİK'in geçen ay yayınlamaya başladığı yeni seriye ait olduğunu belirtelim. TÜİK, şubat ayı verileriyle birlikte işgücü piyasası verilerinin hesaplanmasında değişikliğe gitti. Avrupa Birliği (AB) kriterleri çerçevesinde yapılan bu değişiklikle hanehalkı işgücü anketinin her ayın ilk haftası yerine yılın her haftasında yani sürekli uygulanmasına başlandı.

Örnekleme tasarımı değiştirildi. Yerleşim yerlerinin yeni idari bölünüşü temel alındı. Tahminlerde 2013 yılında yapılan yeni nüfus projeksiyonlarının kullanılmasına başlandı.İşsizlik kriterinde kullanılan iş arama süresi de "son üç ay" yerine "son dört hafta" olarak değiştirildi.

Bu değişiklikler sonrasında Ocak 2005'e kadar güncellenen mevsimsel düzeltilmiş yeni seriyi eskisiyle karşılaştırdığımızda, son birkaç ay hariç, yeni serinin işsizliği 1 puan kadar daha düşük ölçtüğü ortaya çıkıyor. Yeni seri, 2008-2009'daki küresel kriz öncesinde işsizlik oranının yüzde 10 değil yüzde 9 civarında dalgalandığını gösteriyor.

 İşsizlik oranının küresel kriz sırasında yüzde 15'te değil yüzde 14'e yakın bir yerde zirve yaptığı anlaşılıyor. Küresel kriz sonrasındaki iki hızlı büyüme yılının ise işsizlik oranını yüzde 9 değil yüzde 8 dolayına kadar düşürdüğü ortaya çıkıyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz