İşimize bakmak istiyoruz

Muharrem Yılmaz ile Türkiye ekonomisine ilişkin görüşlerini, küresel ekonomiye dair öngörülerini ve TÜSİAD’daki yeni dönem ajandasını konuştuk.

4.10.2014 14:06:090
Paylaş Tweet Paylaş
İşimize bakmak istiyoruz
TÜSİAD’ın kaptan köşkü 10 aydır Muharrem Yılmaz'a emanet. Yeni dönem ajandasında mikro reformlar, piyasa ekonomisini geliştirmek, AB’ye entegrasyon, demokratik standartların yükseltilmesi gibi konular olan Başkan, önümüzdeki en büyük riskin küresel likidite bolluğu penceresinin kapanması olduğu görüşünde.

“Bu nedenle gün reform yapma günüdür” diyor. Türkiye’nin kendi meselelerine kafa yormasını engelleyen iç kutuplaşmalardan şikayet ediyor ve “Ne zaman gerginleşiyoruz işe bakamıyoruz. Biz işadamı olarak işimize bakabileceğimiz bir ortam istiyoruz” diye konuşuyor. TUSİAD, Türk İş Dünyasının en köklü ve güçlü kuruluşlarından...
 
Son 10 aydır bu önemli kurumun başında Sütaş Yönetim Kurulu Başkanı Muharrem Yılmaz oturuyor. İş dünyasının merkezinde, gelişmeleri yakından takip eden ve yaşayan biri olarak Yılmaz, yeni dönemde Türkiye’nin önündeki en büyük tehlikenin küresel likidite bolluğu penceresinin kapandığını görememek olduğunu düşünüyor.

“Gün reform yapma günüdür” diyen Yılmaz’a göre mikro reformlar, AB’ye entegrasyon, piyasa ekonomisini geliştirmek, demokratik standartları oluşturmak da kritik önem taşıyor. Başkan, Türkiye’de iç kutuplaşmalardan da oldukça şikayetçi. Ayrışmaların onu en fazla yoran konuların başında geldiğini söylüyor ve “Bunlar, Türkiye’nin işine bakabilmesini geciktiriyor.

Türkiye’nin bu kısır çekişmeleri aşarak toplumsal uzlaşma içinde meselelerini çözmeye uğraşması lazım. Dünya değişiyor... İçeride çok küçük işlerle uğraşmayalım. Dünyanın bu değişimine Türkiye’nin ayak uydurması için el ele çalışalım” diye konuşuyor. TÜSİAD’ın Başkanı Muharrem Yılmaz ile Türkiye ekonomisine ilişkin görüşlerini, küresel ekonomiye dair öngörülerini ve TÜSİAD’daki yeni dönem ajandasını konuştuk:~
İş dünyasının güçlü kurumlarından birinde 10 aydır farklı bir yönetim var. TÜSİAD’ın yeni dönem ajandasında neler var?
- Piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarının Türkiye’de geliştirilmesi, Batı standartlarına kavuşturulması, diğer yandan da hem bunun altyapısı hem de sürdürülebilirliğinin güvencesi olan demokratik standartların ülkemizde yükseltilmesi bizim için önemli. Bunların hepsi, bizi işimizden, gücümüzden, ailemizden fedakarlık yaparak heyecanla burada çalışmaya yöneltiyor. TÜSİAD’ın misyonu bu zaten... Cumhuriyet’in temel vizyonlarından biri olan Batı değerleri ve o değerler sistemi üzerine kurulmuş piyasa ekonomisinin geliştirilmesi hedefine yönelik çabalıyoruz.

Peki Muharrem Yılmaz olarak önümüzdeki dönemde TÜSİAD için hedefleriniz neler?
- Türkiye’de piyasa ekonomisinin kurum ve kurallarıyla gelişmesini temin etmek yönünde atılacak tüm adımlar benim için önemli. Bunun sürdürülebilirliğini sağlayacak şekilde demokrasi standartlarımızın yükseltilmesi, bireyin hak ve özgürlüklerinin geliştirilmesi de radarımızdaki konular arasında yer alıyor. Bunların hayata geçmesi ise AB ile tam entegrasyonla mümkün.

Biliyorsunuz, Türkiye’de bir Anayasa Uzlaşma Komisyonu kuruldu. Bu, demokratik standartlarımızı yükseltmek için önemli bir fırsat. Kişi hak ve özgürlüklerini temel alan bir Anayasa’nın hazırlanabileceği umudumuz halen devam ediyor. İlk başlarken, “Hiç olmazsa Türkiye’nin ihtiyacı olan uzlaşma umudunu beslemek için ne kadarında anlaştıysanız onu açıklayın” demiştik. Bekliyoruz, hiç olmazsa bu aşaması gerçekleşsin ve süreç devam etsin. 2008 krizi sırasında Türkiye, kendini gelişmiş ülkelerden ayrıştırdı.

Onlar dururken biz büyüdük. Dünyada pansuman tedbirleri bittikten sonra dünya ekonomisinin yeniden şekillenme sürecini iyi anlamak ve Türkiye’nin bunun dışında kalmasına müsaade etmemek gerekli. Dünya kurtuluşun, rekabet piyasasını geliştirmek, ticareti serbestleştirmek olduğunu anlamış durumda. Yeniden şekillenen bir ekonomik düzenin dışında kalmamalıyız. Bu ekonomik düzenin de arkasında bir jeostratejik derinlik mevcut.~
Verdiğiniz söyleşilerde, “Küresel ekonomideki dönüşüm sürecini yakından izlediğinizi” söylüyorsunuz. Küresel ekonomi bugün dönüşümünü tamamlamaya yakın mı?
- Küresel ekonomik dönüşümün henüz başındayız. Bu dönüşümün en başında, küresel finansal regülasyon ihtiyacı bulunuyor. Küresel krizle artan içe kapanma, daralan ticaret, yatırım hacmi, iklim değişikliğiyle mücadele ve küresel yönetişim modeli arayışları yeni kurgunun önemli unsurları olacak.

Bu çerçevede, ekonomik NATO olarak da adlandırılan Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı (TTIP), hem dünya ekonomisinin dinamikleri açısından hem Gümrük Birliği üyesi olan Türkiye açısından son derece önemli. Çünkü TTIP’nin ana gayesi, 21’inci yüzyılın standart koyucusu olması. TTIP dışında kalmamak için Türkiye çok cepheli bir çaba içinde olmalı.

Bu dönüşümün kısa vadede Türkiye ekonomisine nasıl yansıması olur?
- Bu yeni küresel ekonomik entegrasyonda ulaştığımız yeni evre iyi yönetilirse Türkiye’ye etkileri çok olumlu olacak. Türkiye, kamu maliyesi, bankacılık sektörü ve demografik göstergeler çerçevesinde, gelişmiş ekonomilere göre AB pazarı içinde olması gereken ve gelişmekte olan dünyaya göre TTIP içinde olabilme potansiyeli olan bir ülke.

Yani, küreselleşme rayına girdiği anda bu yeni evrenin iyi yönetilmesi, Türkiye’yi iktisaden çok farklı bir yöne taşıyabilir. Sonuçta komşu ülkelerimizdeki siyasi dalgalanma bir gün son bulacak ve bu olumlu tabloya, bölgenin yeniden yapılanmasında Türkiye’nin üstleneceği rolü de eklemek gerekecek.

Küresel ekonomiyle ilgili en büyük risk nedir?
- En büyük tehlikenin, ticaretin önündeki engellerin artması ve küresel çözümler yerine bölgesel çözümlerin popülarite kazanmasıdır. Refahın, demokrasiden feragat edilerek elde edilebileceği gibi sanal bir algının yaygınlaşmasını da risk olarak görüyorum.~
Peki Türkiye ekonomisine dair gördüğünüz en önemli tehlike nedir?
- Sürdürülebilir büyümenin önünde engel olacak her şey Türkiye için risk alanıdır. Makroekonomik istikrarın bozulması, bölgesel kalkınmanın sağlanamaması, orta gelir tuzağına düşmek, vasat eğitimi aşamamak ve demokrasi açığını kapatamamak bunlar arasında yer alıyor.

Orta Vadeli Program’daki enflasyon hedefinin gerçekçi olması tartışması yerine, enflasyon bekleyişlerinin, bağımsız bir merkez bankacılığı anlayışıyla yönetilmesine olan güveni önemsiyorum. Merkez Bankası, bu görevi başarıyla yürüttüğü sürece, önemli olan hedefin düzeyi değil bekleyişlerin düzgün yönetilmesi olacaktır.

Sizce Türkiye 2013’ü ekonomik anlamda nasıl geçirdi?
- Türkiye, küresel kriz sonrasında makro istikrarını koruyabilmeyi başardı. İstihdam yaratabildi. Başarılı bir talep yönetimiyle ihracatı artırdı ve iç talebi kontrol etmeyi sağladı. Bu durum, Türkiye’nin tarihi büyüme oranlarında çok geriye düşmesini engellemek için gerekli koşullardı.

Ancak, uzun dönemde büyümeyi artırabilmek için yeterli koşullar değildi. İç tasarrufu artıracak önlemleri içeren, fikri mülkiyetten, kayıt dışı ile mücadeleye kadar uzanan mikro yapısal reform alanları, önümüzde gerçekleştirilmesi gereken politikalar olarak duruyor. Sayın Babacan’ın da işaret ettiği gibi büyümenin niteliğini, bu yeni nesil mikro reform alanları belirleyecek.

Bütçe disiplini konusunu hassasiyetle takip ettiğinizi söylüyorsunuz. TÜSİAD olarak başka hangi başlıkları takip ediyorsunuz?
- Kamunun asli görevlerini en iyi şekilde yerine getirebilecek düzeyde bir gelirin sağlanması ve elde edilen bu gelirlerin toplam faktör verimliliğini destekleyecek şekilde harcanması öncelikli beklentimiz. Bu beklentinin karşılanması için de bütçenin en anlaşılabilir, en şeffaf ve hesap verebilir niteliklere sahip olması gerekli. Bu çerçevede, vergi reformuyla ilgili somut beklentimiz de var.~
Bir söyleşide önümüzde “dar bir fırsat penceresi var” dediniz. Neyi kastediyorsunuz?
- Dar fırsat penceresi ifadesi, er veya geç bir gün sonlanacağını gayet iyi bildiğimiz küresel likidite bolluğu döneminin mikro reformlar için bir fırsat yaratmış olmasıyla ilgiliydi. Bu dar olan fırsat penceresinin daha da daraldığı ve tamamen kapanacağı bir döneme giriyoruz. Dolayısıyla gün reform yapma günüdür.

2014’e yönelik tahminleriniz neler? Nasıl senaryolarınız var?
- 2012 yılında başarıyla sürdürülen dengeleme politikasından sonra 2013 yılında küresel ekonomi beklediğimiz toparlanmayı gösteremedi. Dolayısıyla 2013 yılının da TÜSİAD tahminlerinden biraz aşağıda olacak şekilde yüzde 3,5 ila yüzde 4 arasında tamamlanacağını tahmin ediyoruz.

2014 yılı büyümesini ise dış talep ve mikro reform alanında gerçekleştireceğimiz atılımlar belirleyecek. Ama hiç şüphesiz, bu yılki büyümeden daha yüksek ve tarihi ortalamalarına yakın, yani yaklaşık yüzde 5 düzeyinde bir büyümeyi beklemek mümkün. 2013 yılının 3’üncü çeyreğine ilişkin veriler gelişmiş ekonomilerde, özellikle ABD’de, büyüme anlamda bir toparlanmaya işaret ediyor.

Ayrıca, en büyük ihracat pazarımız olan AB ekonomilerinde de çok belirgin olmamakla beraber büyümeye geçiş sinyalleri gözlemliyoruz. Bu eğilimin devam etmesi halinde 2014 yılında dış talep koşullarının, Türkiye için mevcut yıla göre daha olumlu olacağı beklentisi var. Bu senaryo, ihracata dayalı büyümeyi olumlu yönde etkiler.~

Büyümeyi neler engelleyebilir?
- Bugünden yarına değil, orta uzun dönemde, Türkiye’nin potansiyel büyümesine yani yüzde 6’lara ulaşması mümkün. Bölgesel kalkınmanın başarıyla tamamlanması, iç tasarruf oranlarının 2-3 puan arasında artırılabilmesi ve önemli mikro reform adımlarının atılması, bu ek 2 puan artışını sağlayabilir. Aksi durumda, bölgesel kalkınmışlık farklarının devam etmesi, işsizlikte azalma sağlanamaması, sosyal olarak sürdürülmesi güç bir resim oluşturacak.~

Sizi bu 10 ayda en çok neler yordu?
- Beni bugün en çok yoran konular, Türkiye’nin işine bakabilmesini geciktiren kutuplaşmalar oluyor. Türkiye’nin meselelerinin çözümünü konuşmayıp “Ne yapalım” değil de daha çok “Bunu kim söyledi” kutuplaşmalarına giden süreçler oldukça yorucu. Türkiye’nin bu kısır çekişmeleri aşarak toplumsal uzlaşma içinde meselelerini çözmeye uğraşması lazım. Dünya değişiyor...

Bunu her yerde, sık sık söylüyorum. İçeride çok küçük işlerle uğraşmayalım. Dünyanın bu değişimine Türkiye’nin ayak uydurması için el ele çalışalım. Bakın ne yaptıysak el ele çalıştığımız dönemlerde yaptık. Dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olmamız, bugün bizi umutlandırıyor. Daha da yukarıya gidebiliriz. Ne zaman kutuplaşıyoruz, ne zaman gerginleşiyoruz, işe bakamıyoruz. Biz işadamı olarak işimize bakacağımız ortamlar yaratılmasını istiyoruz. Kutuplaşmalar ve gerginliklerle uğraşmaya başladığımız zaman, bu bizi sadece duraklatıyor ve tabii ki üzüyor.

“TÜSİAD BAŞKA BİR ŞEY”
ÖNEMLİ SORUMLULUKLARI VAR
Ben çalışmaktan korkmayan bir insanım. Hep çok çalışarak bir hayat kurguladım. Sivil toplum görevleriyle iş hayatını dengeledim. TÜGİAD başkanlığı döneminde de hem işimi hem başkanlık sorumluluğunu bir arada götürdüm. Fakat tabii TÜSİAD başka bir şey... TÜSİAD çok önemli sorumlulukları üstlenmiş durumda. Çok büyük tecrübesi ve kurumsal kapasitesi var.~

LAYIK OLMAK KOLAY DEĞİL
TÜSİAD’a layık bir başkan olmak kolay bir şey değil. Çok çalışmak lazım. Burada Türkiye’nin her meselesiyle ilgili istediğiniz anda yarım saat içinde elinize bir rapor gelir. Türkiye’nin her meselesiyle ilgili 43 yıllık birikim var. İçeride çok ciddi bir uzman araştırmacı kadrosu var. Çin, Washington, Brüksel, Paris, Berlin, her taraftan bilginiz var. Üniversitelerle forumlar var. Tabii, işe ve aileye zaman az kalıyor.

“CÖZÜM SÜRECİNE TAM DESTEĞİZ”
DOĞUDA GELİR DÜŞÜYOR

Türkiye’nin batısında 17 bin dolar ortalamaya kadar çıkan gelir, doğu ve güney doğuda 3 bin dolara kadar düşüyor. Bunun Türkiye’nin hem sosyal barışının hem ekonomik gelişiminin önündeki en önemli engellerden biri olduğuna inanıyoruz.

FARKLAR ORTADAN KALKMALI
Türkiye’nin yarısını 3 bin dolar gelirde bırakırsanız o ekonomi büyük Türkiye ekonomisi olmaz. Dolayısıyla bölgesel gelişmişlik farklarını ortadan kaldıracak adımların Türk insanının refahına çok önemli destek olacağını düşünüyoruz. Bununla ilgili Türkiye’nin önünde büyük bir fırsat doğdu. Çözüm süreciyle gelen bu fırsatın değerlendirilmesi bakımından her türlü gayreti gösteriyoruz.

ÇÖZÜME YATIRIM
Cizre’ye gidip “Çözüme yatırım yapmaya geldik” dedik. Batman’a da gideceğiz. Çözüme inanıyoruz, çözüme yatırım yapıyoruz. Çünkü Cizre’de açıkladığımız rapora göre bu bölgenin Orta Anadolu seviyesine gelmesi demek Türkiye ekonomisinin büyümesine 1 -2 puan katkı demek. Biz bunu sağlamak için yatırımları yapmaya, o bölgede ekonominin gelişmesini sağlamak üzere gayret göstermeye hazırız. Yeter ki çözüm süreci ilerlesin ve onu kalıcı kılacak bir Anayasa’ya, demokrasi standartlarına kavuşabilelim.~
YÖNETİMSEL RİSKLER VAR MI?
ÖNERİ AZ

Türkiye’nin düşük iç tasarruf sorunu var. Cari açık sorunu, bu düşük iç tasarruf sorununun bir sonucu. Cari açığa, kur politikalarıyla ve teşvik politikalarıyla çözüm aramak sürdürülebilir değil. Bu arada, iç tasarruf oranlarının nasıl artırılacağına yönelik yeterli politika önerisinin olduğunu düşünmüyorum. Bu merkezi sorunun, tüm kurumlarla birlikte ele alınma ihtiyacı olduğuna inanıyoruz.

ÖZERK NİTELİK
Öte yandan, piyasa ekonomisinin olmazsa olmaz bileşenlerinden biri olan denetleyici, düzenleyici kurumların, kendilerinden beklenen görevi tam olarak yerine getirebilmeleri için özerk niteliğe sahip olmaları gerekiyor. Bu anlayışın, özellikle yeni küreselleşme anlayışı çerçevesinde içselleştirilmesi, ekonomi yönetiminden önemli bir beklentimiz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz