Kur savaşı ve enflasyon

Ekonomide 2012 yılına Merkez Bankası'nın piyasalardaki gövde gösterisiyle giriş yaptık.

1.02.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Kur savaşı ve enflasyon
Merkez Bankası, 2011'in son iş günü ile 2012'nin ilk dört iş gününde döviz piyasasını adeta bombaladı. 30 Aralık'ta 1 milyar 865 milyon dolar ile tarihinin en yüklü doğrudan döviz satım müdahalesini yaptı. Aynı ölçüde olmasa da 2012'nin ilk dört iş gününde de döviz piyasasına müdahaleye devam etti. Bu arada likiditeyi de iyice kıstı ve piyasada dövize yönelebilecek Türk Lirası bırakmadı. Merkez Bankası'nın piyasalarda gövde gösterisi yaptığı günlerde, Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı da 6 Ocak'ta Bursa'da yaptığı bir konuşmada, iddialı bir söylemde bulundu. Başçı, bu konuşmada, "Biz 2012'de Amerikan Doları'nı yeneriz" diyerek Türk Lirası'nın bu yıl değer kazanacağı konusunda adeta kariyeri üzerine bahse girmiş oldu. Merkez bankası başkanlarının hele de kur konusunda bu kadar açık konuşması pek alışıldık bir durum olmadığından Başçı'nın bu söylemi piyasalarda epey yadırgandı. Fakat bu Merkez Bankası'nın kararlılığını da herkesin görmesini sağladı.

İLK RAUND MERKEZ'İN
Merkez Bankası, sonraki günlerde para ve kur politikası uygulamasında normale dönüş yaparken, piyasalara gösterdiği sopa etkisini göstermiş gibi görünüyordu. 2011'in son iş gününde 1,90 lirayı aşan dolar kuru, biz bu yazıyı yazarken 1,82 liraya kadar inmişti. Aynı dönemde Euro kuru 2,46 liradan 2,36 liraya gerilemişti. 0,5 ABD Doları ve 0,5 Euro'dan oluşan döviz sepeti kuru da 2,18 liradan 2,09 liraya inmiş bulunuyordu. Böylece Merkez Bankası ilk raundu kazanmışa benziyordu. Tabii bu gelişmede sadece Merkez Bankası'nın sopasının değil, küresel finans piyasalarındaki olumsuz havanın dağılmaya başlamasının da etkisi var. Fakat bu iki gelişmenin üst üste gelmesi tesadüf olmayabilir. Merkez Bankası, para ve kur politikasında şahinleşirken küresel finans piyasalarındaki tablonun değişmekte olduğunu da dikkate almış olabilir. Çünkü ocak ayında göze batmaya başlayan küresel risk alma iştahındaki düzelme esasında aralık ayında başlamıştı. Bunu bu açıdan en önemli gösterge olarak kabul edilen VIX'e (Volatiliy Index) bakarak söylüyoruz. Küresel finans piyasalarının karışmaya başladığı ağustos ayında 30'un üzerine yükselen bu endeksin değeri, aralık ayı başında düşüşe geçmiş ve 30 Aralık'ta 23.4'e kadar inmişti. Bu yazının yazıldığı sırada VIX'in değeri 20'nin de altına inmiş ve ağustos ayı öncesindeki seviyesine dönmüştü. Bu endeksteki düşüşler risk iştahındaki artışa, yükselişler ise risk iştahındaki düşüşe işaret ediyor. Bu arada Türkiye'de ağustos ayında başlayan sermaye çıkışı da çoktan durmuş ve kasım ayından itibaren yeniden giriş başlamış durumda. Kuşkusuz Merkez Bankası bu gelişmeleri çok daha yakından takip ediyor ve politikalarını belirlerken dikkate alıyor.

BEKLENTİ YÖNETİMİ
Merkez Bankası'nın kendi açıklamasına göre, yılbaşında bu kadar haşinleşmesinin temel nedenini,
enflasyonda 2011'de yaşanan sıçramanın enflasyonist beklentilere yansımasını engellemek oluşturuyor. Büyük ölçüde kurlarda ağustos ayında başlayan tırmanışın etkisiyle, enflasyon 2011 yılını yeniden çift haneye yükselerek kapattı. Bu yükselişin beklentilere yansıması, fiyatlar genel düzeyinde ikinci tur bir artışa yol açıp enflasyonun kontrolden çıkmasına neden olabilir. Merkez Bankası, enflasyonun kontrolden çıkmasının maliyetlerini iyi bildiğinden, bunu ne pahasına olursa olsun engellemeye çalışıyor. Ocak ayında düzenlenen iki Beklenti Anketi'nin sonuçlarına bakılırsa, Merkez Bankası şimdilik bu amacına ulaşmış gibi. Bu anketlerin sonuçları ocak ayında enflasyon beklentilerinde bir yükseliş olmadığını, tersine bir miktar gerileme yaşandığını gösteriyor. Aralık ayındaki ikinci ankette yüzde 7,1'e kadar çıkmış bulunan 12 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentisi, ocak ayındaki ikinci ankette yüzde 6,9'a inmiş bulunuyor. Aralık ayındaki ikinci ankette yüzde 6,5 çıkan 24 ay sonrasına ilişkin enflasyon beklentisi de ocak ayındaki ikinci ankette yüzde 6,3'e inmiş durumda. Bu arada yıl sonu enflasyon beklentisinin ise ocak ayındaki ilk ankette yüzde 7,4 olarak çıktıktan sonra ikinci ankette yüzde 7,2'ye indiğini belirtmekte fayda var.~

ENFLASYONUN ROTASI
Enflasyon kendi haline bırakılırsa 2012'yi bu beklentilerin de ötesinde bir yerde kapatabilir. Bu yıl aylık enflasyon oranlarının bizim 2003-2011 dönemi ortalamalarını alarak hesapladığımız "mevsim normalleri"ne yakın çıkması halinde, yıl sonunda enflasyon en fazla yüzde 9'un biraz altına çekilebilir. Bu hesap, mayıs hariç, enflasyonun yılın son üç ayına kadar çift haneli seyrettikten sonra ancak ekim ayında yeniden tek haneye dönebileceğini gösteriyor. Enflasyonun bu kadar uzun bir süre çift hanede seyretmesi, artık buralarda kalıcı olduğu düşüncesine yol açıp beklentileri olumsuz etkileyebilir. Bu nedenle Merkez Bankası ek parasal sıkılaştırmayla
Türk Lirası'nın değerlenmesini sağlayarak tek haneye inişi öne çekmeye çalışıyor. Başçı'nın Bursa'da yaptığı konuşmadan, mayıs ayında olumlu baz etkisiyle tek haneye düşmesi beklenen enflasyonu burada dizginlemenin hedeflendiği anlaşılıyor. Merkez Bankası, mayıs ayında başlayacak olan bu düşüşün devam edeceğini ve yıl sonunda enflasyonun yüzde 5'lik hedefe yaklaşacağını umuyor.

YIL SONU TAHMİNLERİ
Merkez Bankası'nın geçen ekim ayında yayınlanan 2011'in son Enflasyon Raporu'nda yer alan 2012 yıl sonu enflasyon tahmini yüzde 5,2 (yüzde 3,7-6,7 aralığının orta noktası) düzeyindeydi. Siz bu yazıyı okuduğunuz sırada Merkez Bankası 2012'nin ilk Enflasyon Raporu'nu yayınlamış olacak. Bu raporda 2012 yıl sonu enflasyon tahmininde değişiklik yapılmış olabilir. Fakat bizim bu yazıyı yazdığımız ana kadar bu tahminde radikal bir revizyon yapılabileceğini ilişkin bir sinyal yoktu. Merkez Bankası, 2012'de enflasyonun yüzde 5'lik hedefe yakın çıkacağını söylemeye devam ediyordu. Biz enflasyonun çift hanede kalıcı olduğunu düşünmüyoruz ama açıkçası yıl sonunda hedefe yaklaşacağını da pek sanmıyoruz. Piyasalardaki yüzde 7 civarındaki enflasyon beklentileri Merkez Bankası'nın tahmininden daha makul görünüyor. Bu yıl gerek küresel ekonomide gerekse Türkiye'de yavaşlama beklenmesi enflasyonun bu civarlara kadar düşmesini sağlayabilir. Daha fazla düşüş ancak küresel ekonominin yeniden resesyona girmesi halinde mümkün gibi. Tabii kurlarda yeni bir sıçrama yaşanması halinde enflasyonun daha da yükselip kontrolden çıkması da söz konusu olabilir. Fakat bunun olasılığının çok yüksek olmadığını düşünüyoruz.

MERKEZ'İN GÜCÜ
Kurlarda yeni bir sıçrama beklemememiz, Merkez Bankası'nın bunu önleyebilecek güce sahip olduğunu düşünmemizden kaynaklanıyor. Her ne kadar ağustos ayından bu yana 16 milyar dolar erimiş olsa da Merkez Bankası'nın döviz rezervleri hala uzun bir süre idare edebilecek düzeyde görünüyor. Eldeki son verilere göre, klasik rezerv yeterliliği ölçülerinden ikisinde durum olumlu. Bu ölçülerden ilki döviz rezervlerinin en az 3 aylık ithalatı karşılayacak kadar olmasını gerektirirken şu anda Merkez Bankası'nın kasasında 4 aylık ithalatı karşılayacak kadar döviz var. İkinci ölçü döviz rezervlerinin herhangi bir kriz anında dövize yönelebilecek olan para arzının (genelde M2) yüzde 20'sinden daha fazla olması gerektiğini söylerken Türkiye'de bu oran yüzde 24'ü buluyor. Üçüncü ölçü döviz rezervlerinin kısa vadeli dış borçları karşılayabilecek kadar olması gerektiği
şeklinde ve bu oran da yüzde 97 seviyesinde. Sadece bu üçüncü ölçüyü tam tutturamıyoruz ama durum o kadar vahim gibi de görünmüyor. Öte yandan döviz rezervlerinin yetersiz kaldığı durumda da Merkez Bankası piyasaya verdiği likiditeyi kısarak kurlardaki yükselişi önleyebilecek güce sahip. Çünkü piyasada likidite açığı var. Dolayısıyla Merkez Bankası piyasaya likidite vermediği taktirde döviz piyasasında yaprak kımıldaması zor. Yalnız bu durumda piyasa faizleri yükseleceği için bunun zaten yavaşlamakta olan ekonomiyi resesyona sürüklemek gibi bir yan etkisi olabilir. Bu nedenle Merkez Bankası bu yola başvurmaya pek istekli değil. Fakat yılbaşında yaptıkları, enflasyonun kontrolden çıkmasındansa bu faturayı ödemeye razı olabileceğini gösteriyor.~

ENFLASYONDA HEDEF YÜZDE 90 ŞAŞTI
Enflasyonda 2011 yılını çok kötü bir şekilde kapattık. 2011 yıl sonu hedefi yüzde 5,5 iken gerçekleşme neredeyse iki kat daha yüksek oldu ve yüzde 10,5'i buldu. Enflasyon hedefi 5 puan aşarken 19 ay aradan sonra yeniden çift haneye de çıktı. Yıl sonları itibariyle bakılırsa da 2008'den bu yana ilk kez bir yılı çift haneli enflasyonla kapatmış olduk. Esasında enflasyonda 2011 yılı iyi başlamıştı. Yılın başlarında enflasyon bir ara 1970 yılından bu yana gördüğü en düşük seviye olan yüzde 4'e kadar inmişti. Ancak bu düşüş "baz etkisi"nin eseriydi ve geçici olduğu belliydi. Baz etkisinin ortadan kalkmasıyla yılın ikinci yarısında enflasyon yeniden yükselişe geçti. Ağustos ayından itibaren küresel piyasalardaki gelişmelerin etkisiyle kurlarda yaşanan sıçrama, sonbahar aylarında enflasyona yansıdı. Kur artışlarının üzerine hükümetin vergi ayarlamaları ve gıda fiyatlarındaki sıçrama da eklenince, son iki ayda enflasyon beklentilerin de ötesinde bir yükseliş gösterdi. 2011 yılında enflasyonun hedeften yüzde 90 sapmasıyla, Türkiye'de 2002 yılından beri uygulanmakta olan enflasyon hedeflemesine dayalı para politikası uygulamasında bir yıl daha başarısızlıkla kapanmış oldu. Enflasyon hedeflemesinde önceki dokuz yılın altısında hedefler tutarkan üçünde ise başarısızlık vardı. 2011 yılının da başarısızlıkla kapanmasıyla enflasyon hedeflemesinde 10 yılın skoru 6-4 olarak ortaya çıktı. Enflasyon hedeflemesinin örtük olarak uygulandığı ilk dört yılda enflasyon hep hedeflerin altında çıkmış ve Merkez Bankası 4-0 öne geçmişti. 2006'da açık enflasyon hedeflemesine geçilmesinden sonraki üç yılda ise hedefler hep şaşmış ve skor 4-3'e gelmişti. Bunun enflasyon hedeflemesinin kredibilitesini sarsması yüzünden 2008 ortasında hedefler revize edilip yükseltilmişti. Bu revizyonun ve küresel krizin yardımıyla 2009 ve 2010'da ise enflasyonda hedefler tutturulmuştu. Merkez Bankası, geçen yıl enflasyonu yükselten geçici faktörlerin ortadan kalkmasıyla bu yıl hedefi tutturacağını düşünüyor. Bu yıl enflasyon hedefi yüzde 5 iken Merkez Bankası'nın tahmini yüzde 5,2 düzeyinde bulunuyor. Buna karşılık beklentiler ise enflasyonun yıl sonunda en fazla yüzde 7 civarına kadar düşebileceği yönünde. Öte yandan bizim 2003-2011 dönemi aylık enflasyon oranlarını "mevsim normalleri" olarak ele alarak yaptığımız projeksiyon ise enflasyonun yıl sonunda ancak yüzde 9'un biraz altına indirilebileceğini gösteriyor. Dolayısıyla bu yıl sonunda enflasyon hedeflemesinde skorun 6-5'e gelmesi ihtimali daha yüksek gibi görünüyor. Böyle bir gelişme olursa enflasyon hedeflemesinin kredibilitesi de yeniden sorgulanmaya başlayabilir.~

CARİ AÇIKTA DÜŞÜŞ ZAMANI
Cari açıkta iki yıldır kesintisiz süren yükseliş nihayet kasım ayında sona erdi. Geçen kasım ayında cari işlemler dengesi 5,2 milyar dolar açık verirken bu tutar 2010'un aynı ayındaki açığın (6 milyar dolar) gerisinde kaldı. Böylece yıllık cari açık da 24 aylık bir aradan sonra düşüş gösterdi. Ekim ayında 78,6 milyar dolara kadar çıkmış bulunan yıllık cari açık kasım ayında 77,8 milyar dolara indi. Kasım ayında dış ticaret açığının önceki yılki düzeyinin gerisinde kalması aynı ayda cari açıkta da düşüşün başlamış olabileceği sinyalini vermişti. Türkiye'de cari işlemler dengesinin büyük bölümünü mal dış ticareti oluşturduğundan cari açık ile dış ticaret açığı birbirine paralel seyrediyor. Bu arada ekonomideki gelişmelerin cari açıkta kasım ayında düşüşün başlayabileceği sinyalini çok daha önceden verdiğini de belirtelim. Yılın ikinci yarısında ekonominin yavaşlamaya başlaması cari açığın da hız kesmeye başlamasına yol açmıştı. Öte yandan cari açıkta son hızlanma ise 2010'nun kasım ayında başlamıştı. Dolayısıyla 2011'in kasım ayı geldiğinde cari açığın önceki yılki seviyesinin altında kalma olasılığı ortaya çıkmıştı. Bu olasılık aynen gerçekleşti. Cari açıktaki kasım ayında başlayan düşüşün aralık ayında da sürdüğünü tahmin ediyoruz. 2010'un aralık ayında 7,6 milyar dolarlık cari açık vardı. Ekonomideki son durum 2011'in aynı ayında daha düşük bir cari açığın gerçekleşmiş olması gerektiğini düşündürüyor. Aralık ayındaki düşüşle birlikte 2011 yılının 76 milyar dolar civarında bir cari açıkla kapanmış olabileceğini düşünüyoruz. 2011 yılında cari açığın milli gelire oranı ise yüzde 9,8 dolayında çıkacağa benziyor. Bu oran 2010'da yüzde 6,4 seviyesindeydi. Dolayısıyla 2011 'de 3,4 puan gibi ciddi bir yükseliş var. Fakat bu yükselişin ilk üç çeyrekte yaşandığını, son çeyrekte ise cari açığın milli gelire oranının sabit kaldığını belirtmekte fayda var. 2012'de ekonomide ciddi bir yavaşlama bekleniyor. Hükümetin bu yılki büyüme hedefi yüzde 4 iken beklentiler genelde yüzde 2-3 arasında bulunuyor. Ekonomideki büyüme gerçekten bu düzeylerde kalırsa cari açıktaki düşüş de devam eder. Bu arada ödemeler dengesinin finansman tarafında da kasım ayında olumlu bir gelişme yaşandığını belirtelim. Küresel finans piyasalarının karışması yüzünden diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte Türkiye'ye de yabancı sermaye girişinin azalması üzerine temmuz, ağustos ve ekim aylarında cari açığın önemli bir kısmını döviz rezervlerinden karşılamak zorunda kalmıştık. Kasım ayında ise yabancı sermaye girişinin yeniden başladığı ve rezervlerde 1,9 milyar dolarlık artış yaşandığını dikkati çekiyor. Yabancılar hisse senedi piyasalarından çıkmaya devam ederken, yükselen faizler nedeniyle olsa gerek, devlet iç borçlanma senetlerine yeniden ilgi duymaya başlamış gibi görünüyor. Merkez Bankası'nın haftalık verilerinden bu gelişmenin aralık ayında da sürdüğü sinyalini aldığımızı not edelim.~

SANAYİ KASIMDA DÜZELTME YAPTI

Ekim ayında sıçrama gösteren mevsimsel düzeltilmiş sanayi üretimi kasım ayında ise bu kez çukura girdi. Mevsimsel düzeltilmiş sanayi üretiminde ekim ayında önceki aya göre yüzde 4,2'lik yükseliş yaşanmıştı. Kasım ayında ise yüzde 2,5'lik düşüş gerçekleşti. Öncelikle burada bizi esas şaşırtanın kasım ayındaki düşüş değil ekim ayındaki sıçrama olduğunu belirtelim. Her ne kadar iç talepte sonbahar aylarında kısmi bir canlanma olduysa da ekim ayındaki bu sıçrama oldukça yüksekti. Şimdi bu sıçramanın önemli bir bölümünü, kasım ayının başlarına denk gelen bayram tatili öncesinde, tatildeki işgünü kayıplarını düşünen üreticilerin stoklarını arttırmaya çalışmalarına bağlıyoruz. Kasım ayındaki düşüş de bayram tatili sonrasında üretimin normale dönmesinden kaynaklanmışa benziyor. Dolayısıyla bunu bir düzeltme olarak görebiliriz.  Fakat sanayi üretimindeki bu düşüşün burada kalmayabileceği ve önümüzdeki aylara sarkabileceği yönünde bir endişemiz var. Çünkü hem iç talepte hem de dış talepte son durum pek iyi görünmüyor, Mevsimsel düzeltilmiş otomobil satışları, beyaz eşya satışları, reel tüketim malı ithalatı ve CNBC-e Tüketim Endeksi gibi öncü göstergeler, iç talepte sonbaharda gözlenen kısmi canlanmanın kasım ayında ortadan kalktığını gösteriyor, Avrupa'daki resesyon yüzünden ihracatta da performans giderek düşüyor.  Bu gelişmeler sanayi üretimi ve de ekonomideki büyüme açısından pek iyi haber oluşturmuyor. Ancak mevsimsel düzeltilmiş sanayi üretiminde aralık ayında da düşüş olduysa bile ekimdeki sıçrama dördüncü çeyrek dönemde yine de pozitif bir değişimin ortaya çıkmasını sağlayacak gibi, Bu da aynı dönemde ekonominin genelinde de, mevsimsel düzeltilmiş olarak, büyümenin devam ettiğini düşündürüyor. Dolayısıyla iç ve dış talepteki son gelişmeler ekonomiyi bir resesyona sokarsa, bu en erken 2012'nin ilk çeyreğinde ortaya çıkacak gibi görünüyor.~

İŞSİZLİKTEKİ DÜŞÜŞTE YİNE DURAKLAMA VAR
Türkiye istatistik Kurumu'nun (TÜİK) verilerine göre, ekim ayında mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı yüzde 9,4 olarak gerçekleşti, Ekim ayındaki işsizlik oranında önceki aya göre 0,1 puanlık yükseliş söz konusu, Eylül ayında mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı yüzde 9,3 seviyesinde bulunuyordu. Bizim TÜİK'in yöntemini kullanarak yaptığımız mevsimsel düzeltme ekimde tarım dışı işsizlik oranında da 0,1 puanlık yükseliş olduğunu gösteriyor, Mevsimsel düzeltilmiş tarım dışı işsizlik oranı eylülde yüzde 11,8 iken ekimde yüzde 11,9'a çıkmış bulunuyor. Bu veriler işsizlik oranında 2008-2009 resesyonunun sona ermesinden bu yana süren düşüş eğiliminde bir kez daha duraklama olduğunu gösteriyor.  Resesyon sonrasında ekonomide yaşanan olağanüstü büyüme işsizliği hızla aşağıya çekti ama bu düşüş esnasında zaman zaman duraklamalar da oldu.  Burada son duraklama geçen yılın bahar aylarında yaşanmıştı.  Bu duraklama ekonominin ikinci çeyrekte bir miktar yavaşlamasından kaynaklanmıştı. Üçüncü çeyrekte büyümenin yeniden hızlanmasıyla ise işsizlikteki düşüş geri dönmüştü, işsizlik oranının dördüncü çeyrek döneme yeni bir duraklama eğilimiyle girmesi, bu dönemde iç ve dış talep göstergelerinden aldığımız yavaşlama sinyalleriyle uyuşuyor, Fakat bu veriler sanayi üretimi ve kapasite kullanım oranı verileriyle uyumlu değil, Yalnız dördüncü çeyrekte sanayi üretimi mevcut işçilere stok birikimi için fazla mesai yaptırılmasıyla artmış gibi göründüğünden istihdamla bağlantısı zayıflamış olabilir. Ekonomide 2012'ye yönelik beklentiler çok kötümser olduğundan işsizlikte başlayan bu son duraklamanın kalıcı olması ihtimali bulunuyor. Hatta bazı iktisatçıların öngördüğü gibi ekonomi bu yıl resesyona girerse işsizlikte yükseliş de olabilir.  Ancak bu konuda kesin bir şey söylemek için henüz erken.  Öncelikle ekonomideki son durumun netleşmesini beklemekte fayda var. Bu da birkaç ay daha öncü göstergeleri takip etmeyi gerektiriyor.


BÜTÇE 2011'DE BİRAZ DAHA SAĞLAMLAŞTI

Merkezi yönetim bütçesi 2011 yılını 17,4 milyar liralık açıkla kapattı. 2011 'de bütçe açığı önceki yıla göre yüzde 56,5 düşerken, hedefin de yüzde 52'si düzeyinde kaldı. 2010 yılında bütçe 40,1 milyar liralık açık vermiş, 2011 yılı hedefi ise 33,5 milyar lira olarak belirlenmişti. Bütçenin 2011 'de hedeflenenin neredeyse yarısı kadar açık vermesinin en önemli nedeni, ekonomideki büyümenin beklenenin ötesine taşmasıyla vergi gelirlerinin hedefi aşması. Hükümet 2011 yılı hesaplarını yüzde 4,5'lik bir büyümeye göre yapmıştı. Fakat eldeki son veriler geçen yılki büyümenin yüzde 8 dolayını bulduğunu düşündürüyor. Türkiye'de vergi gelirlerinin ağırlıklı bölümü dolaylı vergilerden oluşuyor ve bu nedenle de büyümeye endeksli bir seyir izliyor. Geçen yıl ekonomideki büyümenin hedefi neredeyse ikiye katlaması, vergi gelirlerindeki artışın da ikiye katlanmasına neden oldu. Vergi gelirlerinde 21,7 milyar liralık artış hedeflenirken gerçekleşme 43,2 milyar lirayı buldu. 2011 'de vergi dışı gelirler ise hedefin gerisinde kaldı. Bu da büyük ölçüde elverişsiz finansal ortam nedeniyle özelleştirmelerden beklenen ölçüde gelir elde edilememesinden kaynaklandı. 2011 'de bazı alacakların yeniden yapılandırılmasına ilişkin 6111 Sayılı Kanun çerçevesinde yapılan 13,3 milyar liralık tahsilat da bütçedeki gelirlerin hedefin ötesine geçmesine büyük katkıda bulundu. Bütçenin harcama tarafında ise 2011 'de faiz ödemeleri hedeflenen düzeyin altında kalırken faiz dışı harcamaların neredeyse aynı ölçüde hedefi aşmış olması dikkati çekiyor. Faiz dışı harcamaların hedefi aşmasında ise mal ve hizmet alımları, sermaye transferleri ve sermaye giderlerinin ödeneklere sığamaması etkili olmuş durumda. Bilindiği gibi 2011 'de genel seçim yapılmıştı. Bu üç harcama kaleminde hedeflerin aşılması seçim ekonomisi uygulamasından kaynaklanmışa benziyor. Yine de seçim ekonomisi uygulamasında aşırıya kaçılmaması ve bütçedeki toplam harcamaların hedeflenen düzeye çok yakın çıkması olumlu görünüyor. 2011 'de bütçe açığı mutlak olarak gerilerken milli gelire oran olarak da büyük düşüş gösterdi. 2010 yılındaki bütçe açığının Gayri Safi Yurtiçi Hasıla'ya (GSYİH) oranı yüzde 3,6'ydı. 2011 'de bu oran tahminen yüzde 1,3 dolayına düştü. Böylece hem 2008-2009 resesyonu öncesindeki düzeye dönülmüş oldu hem de uluslararası bir ölçü olan yüzde 3'lük Maastricht kriterinin epey altına inildi. Şu anda Türkiye'yi krizdeki ülkelerden ayrıştıran en önemli faktörü bütçesinin sağlamlığı oluşturuyor ve bu adeta bir sigorta işlevi görüyor. 2011 'de bütçenin daha da sağlamlaşması bu sigortayı güçlendirmiş bulunuyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz