Yavaşlama olsa da yüzde 3-4'ü yakalarız

"2012 yılında tahminlerimiz, Türkiye ekonomisinin ılımlı bir yavaşlama ile yüzde 3-4’lük bir büyüme göstereceğidir."

1.06.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Yavaşlama olsa da yüzde 3-4'ü yakalarız
“Aynı zamanda unutulmaması gereken sadece kendimizden kaynaklanan sorunları çözmekle uğraşmadığımız, dışarıda oluşan sorunları da çözmeye çalışıyor olduğumuzdur. 2012 yılında ise tahminlerimiz, Türkiye ekonomisinin ılımlı bir yavaşlama ile yüzde 3-4’lük bir büyüme göstereceğidir. Dinamik koşullar daha olumlu olduğu sürece büyüme hızımızın yine sıçrama yapacağı öngörülmektedir. Enflasyona baktığımızda, görünümü bir miktar bozulmuş olsa da yılın ikinci yarısıyla birlikte son çeyreğinde yeniden tek haneli noktalara geleceğini beklemekteyiz.”2008’in son çeyreğinde başlayan ve farklı şekillerde ilerleyen farklı bir kriz görüyoruz. Görülüyor ki küresel bazda alınan önemler dahi krizle mücadele etme noktasında yetersiz kalabiliyor. Bu kapsamda kriz belirsizlik ve istikrarsızlık ortamının egemen olmasını sağladı, büyüme ve beklenti rakamlarını aşağıya çekti. Nitekim 2010’da dünyada büyüme hızı 5,2 iken krizin bu hızı 3,8 seviyelerine kadar gerilettiği tahmin ediliyor. 2012 yılında küresel büyümeye yönelik risklerin olduğu gözükmekte. Avrupa bölgesi başta olmak üzere gelişmiş ekonomilerin sahip oldukları sorunların kısa vadede çözülemeyeceği, ayrıca çözümlerin önünde ciddi sıkıntıların olduğu düşünülürse kriz etkilerini bir süre daha devam ettirecek, piyasa ve likidite riskiyle, finansman ve ticaret kanalıyla bütün ekonomileri etkileyecektir. Ülke risklerinin sınanamayacağı varsayımıyla finansal ve reel sektör risklerinin toksik varlıkların alınmasıyla kamu kesimine mal edilmesi ve kamu ekonomilerinin kırılgan hale gelmesi ile bozulan bütçe ve borç istatistikleri ile temerküz eden bu ülke risklerinin yarattığı ülke risklerini genişletici para politikalarıyla zamana yayma istekleri, bu süreç boyunca gördüğümüz çabalar oldu. Aslında konunun özünde borçla kazanılan refahın geri bırakılmama isteği yer alıyor. Konuya böyle bakarsak çok basite özümseyerek krizi anlayabiliriz. Sorunların büyük ölçüde temerküz ettiği Avrupa bölgesine baktığımızda, henüz daha birlik ülkelerinin içlerinde bir homojeniteye ulaşamadığını görüyoruz. Böyle bir ortamda ülkemiz ise büyüme, mali disiplin, bütçe istatistikleri, borç istatistikleri bakımından ziyadesiyle iyi ve sağlam ekonomik temellere dayanan bir görünüm sergiliyor.

Türkiye hızlı gelişiyor
2001 krizi sonrasında başlayan kriz ortamının aslında makro ekonomik koşullara bağlı olduğunu görebiliriz. 2002’de milli gelir 230 milyar dolarken, 2010 yılı itibarıyla 735 milyar dolarlık milli gelire ulaşılmıştır. Aynı dönemde kişi başı gelir de 3.500 dolardan 10 bin dolar seviyesine geldi. Yine aynı dönemde yapılan doğrudan yatırımlar 95 milyar doları aşmıştır.~
Türkiye, verilerin de gösterdiği üzere dünya üzerinde yerini almış, Avrupa ülkeleri arasında 7’nci, dünyada ise 16’ncı büyük ekonomi olma vasfına ulaşmıştır. Küresel kriz öncesinde 27 çeyrek üst üste büyüme performansı gösteren ülkemiz, kriz süresince de düşük kaldıraç yani risk seviyesine dayanarak, riskli ortamlarda korunma ve olumlu ortamlarda hızlı büyüme refleksi gösterebilir hale geldi.

Merkez Bankası sorumluluk üstlendi

Artan çoklu risk ortamında geleneksel kontrol ve müdafaa mekanizmalarıyla krize müdahale edilmesi imkansızdı. Sık değerlendirme yapmak ve politikaları devamlı değerlendirmek çok önemli hatta olmazsa olmaz bir noktaya ulaşıyor. Bu süreçte Merkez Bankası sorumluluğu üstlendi. Her dönemde çok araçlı çoklu amaçlarla politika zenginliği yarattı. Özellikle 2011 yılında önem kazanan gelişen piyasalar içerisinde en önlerde yer alan Türkiye’de gerekli yatırımların yapılmamış olması Merkez Bankası’nı daha düşük bir faiz politikasına itti. Krediler ile cari açık arasındaki ilişki açısından makro ihtiyati tedbirleri de kullanmak gerekiyordu ki bu politika bütünleştirici, kaçınılmaz bir unsurdur.  Aynı zamanda unutulmaması gereken sadece kendimizden kaynaklanan sorunları çözmekle uğraşmadığımız, dışarıda oluşan sorunları da çözmeye çalışıyor olduğumuzdur. 2012 yılında ise tahminlerimiz, Türkiye ekonomisinin ılımlı bir yavaşlama ile yüzde 3-4’lük bir büyüme göstereceğidir. Dinamik koşullar daha olumlu olduğu sürece büyüme hızımızın yine sıçrama yapacağı öngörülmektedir. Enflasyona baktığımızda, görünümü bir miktar bozulmuş olsa da yılın ikinci yarısıyla birlikte son çeyreğinde yeniden tek haneli noktalara geleceğini beklemekteyiz.

İş Bankası olumlu bakıyor

İçerisinde bulunduğumuz süreç Türkiye için sadece zorlukların olacağı bir dönemi ifade etmiyor. Global ekonomideki aşırı hızlı büyüme dönemleri Türkiye için dezavantajlı dönemler olmuştur. Global hızlı
büyümeler ölçek ekonomilerinin önemini ortaya çıkarmaktadır. Oysa dalgalı ve görece düşük bir global büyüme trendleri daha çok büyüme vasfı ile değil daha optimum ölçeklerde hızlı ve zamanında üretebilen ülkeler için fırsat kapısı olmaktadır. Bütün bu gelişmeler eşliğinde İş Bankası olarak 2012’ye ihtiyatlı bir şekilde bakmaktayız. Bizim genel tarzımız bu zaten. İş Bankası, sürdürülebilir performansları hedefleyen bir kurum olarak, sadece tahminlerde bulunan bir kurum değildir ve hedeflerde genel faydayı da düşünerek hareket eden kurum olma hüviyetini koruyacaktır. 2008 krizinden sonra 10 bini aşkın müşterinin, ödemeleri 1,3 milyar doları bulan kredi borçları için kurumlara sessiz sedasız ödemesiz ödeme vererek onları Türkiye ekonomisinden dışlamamış aksine Türkiye ekonomisine çok büyük bir destekte bulunmuştur. İstihdamın ne kadar önemli olduğunun bilincinde olan İş Bankası 2008 krizinde dahi 1000. şubesini açmıştır. İstihdam konusunda ülkeye her yıl 2 binden fazla iş imkanı yaratarak ekonomiye yardımcı olmaktadır. 161,7 milyar liralık yüzde 23 artırdığımız bilanço büyüklüğüyle Türkiye’nin en büyük bankası konumuna geldik. Hazine’nin finansmanından reel sektörün desteklenmesine Türk ekonomisine desteğimizi büyüterek sürdürüyoruz. Bilançomuzda, aktiflerin içerisinde kredilerin payı bir yılda yüzde 8 artarak yüzde 57 seviyesine ulaşmıştır.~
Menkul kıymetlerin payı ise yüzde 8 azalarak yüzde 26’ya gerilemiştir. Bu yapılanı biz kısacası reel bankacılık olarak adlandırılıyoruz. Kredilerimizi yüzde 43 oranında artırdık, bu kredilerin yüzde 80’i ticari kredilerdir. Biz bütün bunları Türkiye’nin menfaatleri çerçevesinde, cari açıkla ilgili kredi tartışmalarında kategorizasyonlar dayatılmadan tamamen kendi inisiyatifimizle yaptık ve ekonomiye destek olduk.

2011 atılımlar yılı oldu
Türkiye'nin vizyonu açısından 2011 yılı da özellikli bir yıldı. Moskova'da, Bank Sofia'yı satın alarak İşbank Rusya olarak faaliyete başladık. Tamamına sahip olduğumuz Almanya'daki bankamız Avrupa'daki beşinci şubesini açtı. Bağdat, Batum, Priştina ve Karaçi kentlerinde şube açma, Bakü ve Mısır'da banka açma planlarımız var. Global krizin etkisiyle batıdan doğuya bir kayma dönemini yaşıyoruz. Bölgesinde yükselen bir ekonomi olarak Türkiye, geniş iç pazar, genç nüfus, gelişim dinamiği, iyi eğitilmiş işgücü ve gelişim vizyonu ile yaşlanmakta ve verimliliğini kaybetmekte olan Avrupa için büyük önem taşımaktadır. Ekonomik ve ticari ilişkilerini güçlendirecek olan Türkiye, hukuki ve yönetimsel altyapı bakımından batıyla bütünleşerek oluşturduğu yapısıyla da dünyada önemini arttıracaktır.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz