"Başaramadım ama ders aldım"

Capital, iş dünyasının başarılı iş insanlarına, “Beceremedim, olmadı, başaramadım” dedirten girişim deneyimlerini sordu.

2.12.2016 14:20:510
Paylaş Tweet Paylaş
"Başaramadım ama ders aldım"
Doğanlar Yatırım Holding Yönetim Kurulu Başkanı Davut Doğan, Doğtaş Mobilya’da yakaladığı başarıyı her denediği işte gösteremedi. Sucuk işi bunlardan biriydi. Doğan, bu girişiminin hikayesini şöyle anlatıyor: “1992’de memleketim Biga’da sanayicilerden oluşan BİGİAD’ı kurduğumuzda Biga’da iş fırsatları neler olabilir diye düşünürken arkadaşlardan biri ‘Sucuk fabrikası kuralım’ diye fizibilite sundu. Beş ortakla Kale Et Entegre Anonim Şirketi’ni kurduk. Buzhane kiraladık, makineleri aldık, sermayeyi koyduk, sucukları üretmeye başladık. Panelvana sucukları yükleyip İstanbul’a gönderdik.” Ancak atasözünde olduğu gibi “Evdeki hesap çarşıya uymadı.” İlk yanlış hesap yolda kendini gösterdi. Biga’dan gönderilen sucuklar 1.000 kg idi. İstanbul’a varınca 800-900 kg’a düştü. İlk defa orada öğrendiler: “Sucuk bekledikçe suyunu çekip kuruyor ve kilosu düşüyormuş.” Bu dersten sonra İstanbul’a dağıtım için bir toptancıyla anlaşma yoluna gidildi. Yine sucuklar gönderildi. Tam, “Bilen biriyle girdik, bu kez olacak” derken, toptancının yanlış seçildiği anlaşıldı. Çünkü, verilen çekler sahte çıkmıştı. Davut Doğan sonrasını şöyle anlatıyor:
“Hava güzel olunca, sucukları dışarıda doğal şartlarda kurutalım dedik. Bizim sucuklar baloncuk oldu. Ünlü bir sucuk markasının emekli ustasını bulup işin başına geçirdik. Yine tutturamadık. Para sorunumuz başlayınca üç arkadaşı daha birer otomobil parasına ortak ettik, ben bir otomobil parası daha koydum etti 9 otomobil. Ardından 1994 krizi patladı. Faizler yükseldi, zararımız katlandı. Arabayı sattık, tesisi kapattık. Elimizde 2 tane katalitik soba dışında bir şey kalmadı.” Doğan’ın bu tebessüm ettiren hikayesinden çıkardığı önemli dersler olmuş. Doğan, en iyi öğretmenin yapılan hatalar olduğunu söylüyor.

KÜÇÜKÇALIK’IN MÜTHİŞ KAYBI

Bugün ev tekstili sektörünün zirvesindeki isim olan ve TETSİAD başkanlığını yürüten Küçükçalık Tekstil Yönetim Kurulu Başkanı Yaşar Küçükçalık’ın da iş yaşamında başarısızlıkları olmuş. İstanbul Sultanhamam’daki işlerini 1980’li yıllara doğru babasından devraldığını anlatan Küçükçalık, işte yaşadığı en büyük hayal kırıklığını şöyle anlatıyor: “1979’da 19 yaşındaydım. Sermayemizin 100 milyon TL olduğu dönemde yaptığım bir kalem işle 19 milyon TL yani neredeyse sermayemizin yüzde 20’sini kaybettim. Açıkçası dünyam karardı, tekstil işinde bir daha büyük işler yapamayacağımı görerek hem kendime hem insanlara olan güvenimi kaybettim.” Küçükçalık, kaybettiği güveni babasının desteğiyle geri kazanmış. İşadamı kendine pahalıya mal olan bu olumsuz deneyimi anlatmaya şöyle devam ediyor: “Rakam bizim için çok büyüktü. Babam bana ‘Seneye de en az bu kadar para batırmazsan seni iş yapmış saymam’ dedi. Bu olaydan önemli dersler çıkardım. Her insanın aynı olmadığını ve bir kişiye yitirilen güvenin herkese mal edilemeyeceğini öğrendim.”

MAKRO’NUN BAŞARISIZ KONSEPTİ
Makromarket Genel Müdürü Mehmet Songör, iş hayatı boyunca yapmak istediği pek çok projeyi bugüne kadar başarıya ulaştıran bir isim. Ancak Songör’ün de  yanlış işlere imza atmışlığı var. Songör, denediği ama başarılı olamadığı girişim hikayesini ise şöyle anlatıyor: “Sekiz yıl kadar önce yine perakende alanında yeni bir konsept oluşturmak için bir proje başlatmıştık. Discount (indirim market) benzeri, küçük metrekareli mağaza modeli olarak bunu ‘Mikromarket’ adıyla denedik. Mikromarket, 12 şubeye ulaşmasına rağmen istediğim başarıyı yakalayamadığı için projeyi sonlandırdık. Çünkü konseptin başarılı olması için uzun soluklu bir altyapı çalışması gerekiyordu. Biz bu çalışmayı zamana yaymayı tercih etmiştik. Bu da bize tecrübe kazandıran bir başarısız deneme olarak hafızalarda yerini aldı.” Songör, eğitimci kimliğiyle yaptığı özel öğretim alanındaki çalışmalarında da henüz hedeflerine ulaşamadığını belirtiyor.

ÖNCEL NEYİ ÖNGÖREMEDİ?
Bazı girişimciler öngörü yetersizliği nedeniyle bazı başarısızlıklara da imza atıyorlar. Bu isimlerden biri de Türk iş dünyasının yenilikçi girişimcilerinden Sinan Öncel. Öncel’in hatası, dünyanın en ünlü top modellerinden Gisele Bundchen’e fazla güvenmesi ve olası problemleri öngörememesi olmuş. Öncel kendini hayal kırıklığına uğratan bu deneyimi şöyle anlatıyor: “Sekiz yıl boyunca Gisele Bundchen’in terlik koleksiyonunu sattık. Bu büyük başarıdan sonra Gisele Bundchen’li çamaşır koleksiyonunun da iyi satılacağını düşünmüştüm. Reklamlarında Gisele’in muhteşem pozlarının olduğu ve Brezilya’da tabii öncelikle Latin Amerikalı kadınlara uygun üretilen koleksiyonun beden yapısı bizim müşteri yapısına maalesef uymadı. İşin püf noktalarını öğrenmeden yaptığım bu girişim maalesef başarısızlıkla sonuçlandı.” Arzum Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı da benzer bir deneyim yaşamış. Kolbaşı, elektrikli ev aletlerinin yanında onları tamamlayıcı olarak elektriksiz ev aletlerinin de satılacağını düşünmüş. Kolbaşı, “Yanıldığımızı görünce hemen bu ürün grubundan vazgeçtik. Bir miktar zarar ettik ama ısrar etmedik” diyor. İşadamı başarısızlıklara ilişkin yaklaşımını ise şu sözlerle anlatıyor: “Eskiden düşünüp taşınır başarısızlık hikayelerimden en çarpıcı olanını anlatmaya çalışırdım ama şimdi diyorum ki başarı hikayen, başarısızlık hikayenden 1 fazla oldu mu korkma yola devam.”~ÖNDER’İN ÇİN MACERASI!
Girişimcilikten profesyonelliğe her işte ve pozisyonda başarı elde eden Daikin Türkiye CEO’su Hasan Önder, kendi başarısızlık anısını ise şöyle anlatıyor: “Genç bir girişimci olarak, 1998 yılında Çin’e ilk gittiğimde orada başarılı bir ortaklık yaparak Türkiye’ye daha fazla yatırım çekmek amacıyla iş planları hazırlamıştım. Fakat şimdi görüyorum ki iş planlarımı daha detaylı hazırlayarak oradaki yatırımcıları daha iyi ikna edebilir ve Türkiye klima pazarına bir ortaklıkla girebilirdim. Fakat distribütör olarak pazara girmeyi tercih ettim ve ilk dönemlerde çok fazla sıkıntı çektik. Ama distribütörken de eksikleri görerek, farklı satış kanallarına girerek özellikle zincir marketlerde klima satmaya başladık.”

PET HOLDİNG’İN İNSAN SEÇİMİ
Pet Holding Yönetim Kurulu Başkanı Güntekin Köksal, başarılı olamadığı iş deneyimini ise Almanya Dresden’de 1992-2000 yılları arasında yaşamış. Alman bir çalışanıyla inşaat, proje, mühendislik şirketleri kurduklarını anlatan Köksal, bu şirketlerde konut renovasyonu yaptıklarını anlatıyor. Öykünün devamını ise şöyle hatırlıyor: “Daha sonra Heppenheim’a geçtik. Bu arada Heppenheim Belediyesi’nden 202 konutluk bir site inşaatı işi aldık. İki yıl zarfında epey ilerledik. Bu sırada da bir Alman bankasından finansman temin etmiştik. Aynı zamanlarda da Almanya’da yaşayan bir Türk girişimciyle de ortak olduk ve onu Almanya’daki işlerin başına getirdik. Ancak kendisi hasta bir psikopatmış! Çok iyi kamufle ettiği için geç farkına vardık. Almanya’daki işleri koordine etmesi için Türkiye’den eski bir arkadaşımı organizasyona soktuk. O da daha çok harcırah için sıkça Almanya’ya giderdi. Rusya’da da çok inşaat işimiz olmasına rağmen oraya pek gitmezdi. Sonuçta o da olmadı. Para ve zaman kaybettiğimizi görmekte gecikmiştik. Almanya’da işi yürütmesi gereken kişi megaloman bir psikopat, Türkiye’deki koordinatör ise eyyamcı çıkmıştı. Biz de kontrol kısmında yetersiz kalmıştık. Böylece işi kapattık.” Bu deneyimin kendisinde derin hayal kırıklığı yarattığını söyleyen Köksal, insan seçiminin ne kadar kritik olduğuna dikkat çekiyor.

PROFESYONELLERİN DENEYİMİ
MV Holding CEO&StartersHub Yönetim Kurulu Başkanı Ebru Dorman, girişimcilikle profesyonelliği aynı anda yürütebilen isimlerden. Dorman’ın 2000 yılında Londra’da bir teknoloji start up girişimi olmuş. Çok inandığı bir fikir etrafında kendisinden daha tecrübeli, biri teknik biri operasyonel iki kurucu ortak bulup yola çıkmış. NASDAQ çökünce fonlama fırsatları kurumuş. Dorman, bu başarısız girişimi ve kariyerine etkilerini şöyle anlatıyor: “Şirketi kapatmak zorunda kaldık. Ardından Morgan Stanley ile yeni kurulan girişim sermayesi fonu için iş görüşmesi yaparken, cesaret gösterip böyle bir işe girişmiş olmamın beni diğer McKinsey ve Harvard mezunlarından öne çıkardığını söylediler. ‘Fail Forward’ yani seni ileriye götüren bir başarısızlık yaşamışsın dediler. İlk toplantıda iş teklifi aldım ve bu iş kariyerimdeki en keyifli rollerden biri oldu.” Jotun Boya Doğu Avrupa ve Orta Asya Başkan Yardımcısı Şükrü Ergün’ün de kariyerinde ‘Beceremedim’ dediği işleri olmuş. Ergün, 1984’te bir arkadaşı ve bir akrabasıyla çok genç yaşta, Türkiye’deki armatörlere gemi yedek parçası satışı gerçekleştirmek üzere gemi yedek parça temsilciliği üzerine bir şirket kuruyor. Ancak 1986 yılında 2 yıllık serüvenin sonunda üçüncü ortak tarafından dolandırılıp iflas etmiş bir şekilde ortada kalıyorlar. Beraber büyüdüğü akrabası, 2 yıl boyunca şirketin sermayesini oluşturmak için biriktirdikleri kazancı ana firmadan tahsil ederek yurtdışına kaçmış. Bu parayla o zamanlar Londra’dan bir ev alınabiliyormuş. Ergün, şöyle anlatıyor: “O kadar kötü battık ki işsiz, ofissiz kaldım ve borçlandım. Pahalı ancak o yaşta olması da çok değerli bir tecrübe olarak hayatıma yansıdı. Bin kişi bana tavsiye verseydi, bu kadar etkili olmazdı.”

SABRİ YİĞİT NEYİ UNUTAMADI?
Digicom Yönetim Kurulu Başkanı Sabri Yiğit, babasının sayesinde çok küçük yaşlarda ticaretin içinde yer alıyor. Okul hayatı devam ederken bir yandan da rahmetli babası Nuri Yiğit’in yanında çalışıyor. İşte Yiğit, “en kıymetli başarısızlığım” dediği deneyimi de bu dönemde edinmiş. Yiğit, “Başarısızlıklarımı bu zamanlarda yaşayıp, geleceğime yatırımı yaptım. Bu yüzden canım babama ne kadar dua etsem azdır” diyor. Öyküsünü ise şöyle anlatıyor: “Daha 11-12 yaşlarındayken babam bana para verip, şehirlerarası ödemeler için beni otobüsle uzun yola göndermeye başladı. Kars’tan yola çıkıp ticaret yaptığımız birçok firmaya gidip geldim, yanımda da hep hatırı sayılır miktarlarda para oluyordu. Yine bir gün o meşhur Bond çantamda 100 bin TL parayla Kayseri’ye doğru yola çıktım. Kayseri yolundayken Sivas aktarması sonrasında uyuyakalmışım. Uyandığımda çanta da içindeki paralar da yok olmuştu. Muhtemelen yolda inen biri çantamı da alıp gitmişti. Tabii fark ettiğim anda otobüsü birbirine kattım ama nafile. O şoku yaşayıp elimden hiçbir şey gelmemesi berbat bir kaybetme duygusuydu. Orada kaybettiğim şey paraydı, fakat uyuyakalıp ya da farkına varmayıp kaybettiğiniz şey, her zaman sadece para olmayabilir. Hala hatırlarken hem içimi acıtan hem gülümseten en kıymetli başarısızlığımdır.”~“KENDİMİ PAZAR DİNAMİKLERİNE GÖRE FORMATLAYAMADIM”
EKREM AKYİĞİT / AKYİĞİT TEKSTİL YKB
ALAYLIYIM

İş yaşamım boyunca yapamadıklarım arasında en önemlisi pazar dinamiklerini inceleyip kendimi oraya göre yeniden formatlayamamam oldu. Altyapıdan gelen alaylı biriyim.
ZİRVEYE HIZLI ÇIKTIM
Yükseklerde ortaya çıkacak hava vs. sorunlarını bilmediğim için olması gerekenden daha hızlı zirveye çıkınca problemler keşkeleri çoğalttı. Bu kadar çok keşke ile ilerlemek mümkün olmadı, şirketi yönetmekte zorlandığımız zamanlar oldu.
YANLIŞ ŞEYLERİ YÖNETMİŞİM
İş yapmak bütçe ve plan yapmaktan daha çok bildiğim ve hoşlandığım süreçti, yanlış şeyleri yönetmişim. En büyük hayal kırıklığımı sözleşme hukukunda yaşadım.
SÖZLEŞME HUKUKU ÖNEMLİYMİŞ
İşler keyifliden durağana geçince o güne kadar önemsediğim etik değerlerin bazı insanlar ve hatta kurumlar için hiçbir anlamının, değerinin olmadığını gördüm. Dolayısıyla sözleşme hukukunun şirket yönetimindeki önemini anladım. 

“KÖPEKBALIĞI İŞİNDE YANILDIM”
MURAT VARGI / MV HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKANI
ALMANYA’DAN TALEP GELDİ

1980’li yılların başında rahmetli Cumhurbaşkanımız Turgut Özal’ın çıkarttığı 24 Ocak Kararları’ndan sonra Türkiye ekonomik politika olarak ihracat ağırlıklı ve dış satıma öncelik tanıyan bir strateji izlemeye başladı. Ben o zaman Penta Dış Ticaret’in ortak yöneticilerindendim. Almanya’dan köpekbalığı talebi geldi. Bu konuda uzman olduğunu söyleyen, balık ihracatıyla uğraşan bir şirketi kendimize tedarikçi olarak seçtik.
BALIKÇILARI İKNA EDEMEDİK
O zamanlarda Marmara Denizi’nde tespitlerimize göre köpekbalığı mevcuttu. Ancak yerli piyasada talebi olmadığından balıkçılar tutmuyordu. Biz balıkçıları organize ettik. Onların ilgisini çekecek bir fiyat teklifi ve Norveç’ten getirdiğimiz balık takımlarını verdik. Fakat balıkçılar pek ilgi duymadı. Ona rağmen bir tır dolusu balığı temin ettik. Bir soğuk hava deposu tutarak temizledik ve soğuk zincirde Almanya’ya gönderdik. Ancak ithalatçı firma balıkların bozuk geldiği gerekçesiyle paramızı ödemedi.
PARAYI ZOR KURTARDIK
Tırın kapısını açtıklarında balıkların bozulduğunu ve koktuğunu söyledi. Kaldı ki bizim elimizde hem yükleme anında hem de boşaltma anında balıkların hijyene bağlı olarak bağımsız İsviçre SGS şirketinden bir kalite raporu mevcuttu. Avukatımızı devreye sokup zor bela paramızı aldık ve iş zararla kapandı. Buna bağlı olarak teşebbüsümüz devam etmedi. Ancak Türkiye’de ilk köpek balığı ihracatını yapan firma olmuş olduk.
DENEYİMSİZDİK
Başarısızlığımızın sebepleri olarak şunları sayabilirim. Birincisi yeni bir işti ve deneyimsizdik. Sektör yeniydi. Üretim sürecinde yeterli bilgiye sahip değildik ve müşteri hakkında önceden yeterli referansları alamadık. Deneme yanılma yöntemiyle işi yaparken öğrenme sürecini yaşadık. Ve bu işi Türkiye’de yapan ilk şirkettik.~“İLK DERSİMİ İLK İŞİMDE ALDIM”
AHMET ZORLU / ZORLU HOLDİNG YÖNETİM KURULU BAŞKANI
İLK DERS TRABZON’DA

Bugün Zorlu Grubu olarak 150’yi aşkın ülkeye ihracat yapıyor ve 60’ı aşkın şirketle yaklaşık 27 bin kişiye istihdam sağlıyoruz. Tabii bu başarılar birden gerçekleşmedi. Hatalarımız, sevaplarımız, başarılarımız ve tabii ki başarısızlıklarımız da oldu. 15 yaşında ilk işimi kurdum. Yaşıtlarım sokakta top oynarken ben Denizli Babadağ’dan yola çıkıp hiç bilmediğim bir yer olan Trabzon’da dükkan açtım. Çok cesurdum ama ilk ve en önemli dersimi de burada aldım.
ZARARI PAZARDA KAPATTIM
Yıl 1960’tı, hiç unutmuyorum. İşler çok iyiydi. 700 bin liralık satış yapmıştım. Sevinçten uçacak gibiydim. Fakat yılın sonunda bilançoya bir baktım, 10 bin lira zarar. Beni bir korku aldı, babama ne cevap verecektim. O gün orada her şeyi bırakıp geri dönebilirdim ama yapmadım. Başarısızlığımdan ders çıkardım. Neyi, nasıl farklı yapabilirim ve sonucu değiştirebilirim dedim. Satış kanalımı farklılaştırdım. Dükkanda satılmayan malları hafta sonları pazarda satarak bu zararı kapattım.
VAZGEÇME ŞARTLARIM
Ayrıca gerçekten olmuyorsa vazgeçmesini de bilmek gerekiyor. Tabii önce çalışmak, o işin gereği neyse onu yapmak ve o işin sahibi olmak konusunda her şeyi yapmalı. Baktınız hala olmuyor, işte orada durmalı. Benim buradaki kuralım basit: Sorun nerede, ipler benim elimde mi, devam edersem sonuç ne kadar değişir? Eğer bu sorular beni pozitif bir sonuca götürmüyorsa o işi, o andan itibaren hızlıca bırakmak gerekiyor. Yoksa ciddi bir sermaye, zaman ve insan gücü kaybedebilirsiniz.
BAŞARISIZ İŞLER
Bizim de geçmişte Zorlu Grubu olarak aldığımız böyle kararlar oldu. Örneğin Rusya pazarına enerji alanında yatırımlarımız oldu. Çok fazla çaba sarf ettik ama verimli sonuçlar alamadık. Her pazarın farklı dinamikleri var ve bu bazen sizin yapınıza uymuyor. Bu bizim için önemli bir ders oldu. Daha önce sağlık sektörüne yazılım konusunda yatırımımız oldu. Tecrübesiz olduğumuz bir alandı, olmayacağını anladık ve son verdik.
ÖNCE ÇIRAK OLACAKSIN
Başarısızlıklardan çıkardığım birçok ders oldu, onları da iş hayatım boyunca kullandım. Öncelikle insan çıraklığını yapmadığı bir işin ustası olamaz. O yüzden mutlaka yaptığım her işin içinde olmayı, işin mutfağını bilmenin çok önemli olduğunu öğrendim. Ben o yüzden sık sık tesislerimizi ve fabrikalarımızı ziyaret eder, orada her kademeden çalışma arkadaşımla sohbet ederim. Başarısızlığın temel sebeplerinden biri de bir işi sürekli aynı şekilde yaparak başarılı olacağımıza ve rakiplerimizi geçeceğimize inanmaktır.
TEKSTİLDEN ELEKTRONİĞE
Vestel’i aldığımızda herkes bizim için ‘Bunlar tekstilci, elektronikten ne anlar’ diyordu. Oysa bizim teknolojiyle ilişkimiz Vestel’le başlamadı. Tekstil sektöründe çalışırken dünyadaki teknolojik yenilikleri yakından izliyor, makine parklarımızı ona göre sürekli yeniliyorduk. Vestel’i almadan önce elektronik sektörünü çok iyi araştırmış, ev ödevimizi yapmıştık. İşinin ehli profesyonelleri de işin içine katınca başarılı olduk, tüm dünyaya kendimizi kabul ettirdik. Eğer öğrenmeye açık olmasaydık kesinlikle başarısız olurduk.
AR-GE ÖNEMLİ
Ayrıca AR-GE’ye önem vermeyen bir şirketin, hele bu dönemde kesinlikle başarısız olacağını düşünüyorum. Bu yüzden Vestel’i aldığımızda ilk değiştirdiğimiz şey AR-GE olmuştu. Vestel’de bugün 15 bin metrekare AR-GE alanımız var. Satış gelirlerimizin yaklaşık yüzde 2’sini AR-GE’ye ayırıyoruz.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz