Deniz benim kurtuluşum

Ode Yalıtım Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Ozzy adını verdiği teknesini ve denizcilik tutkusunu anlattı.

1.08.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Deniz benim kurtuluşum
Teknesi Ozzy onun ikinci adresi. Nisan-ekim arasında her hafta sonu teknesine gidiyor. Yılın en az 35 gününü denizde geçiriyor. Ode Yalıtım’ın sahibi Orhan Turan’dan bahsediyoruz. “Ben orada hem dinleniyorum, hem yaşıyorum, hem de işlerimi takip ediyorum” diyen Turan, özellikle kritik kararlar alacağı zaman soluğu teknesinde alıyor. İnşaat sektörünün renkli ismi Orhan Turan ile denizdeki hayatını konuştuk. Orhan Turan, başarılı bir girişimci. Şirketi Ode Yalıtım’ın dışında inşaat sektöründeki birçok dernek ve sivil toplum kuruluşunda aktif görevler üstleniyor. İnşaat sektörünün yakından tanıdığı Turan’ın belki çok bilinmeyen bir yönü daha var. O da denizciliği... “Deniz benim kurtuluşum” diyecek kadar deniz aşığı. Bu tutku, tam 17 yıl önce, dört aile birlikte çıktığı ilk mavi yolculukla başlamış. Aynı ekip 10 yıl boyunca hiç aksatmadan mavi tur keyfini sürdürmüş. Ta ki Orhan Turan, “Artık kendi teknemiz olsun” diyene kadar. Orhan Turan, “2005’te ilk teknemi aldım. Sonra daha büyük bir tekneye geçtim. Deniz benim vazgeçemediklerim arasında. Adeta kurtuluşum” sözleriyle denizin kendisi için neler ifade ettiğini özetliyor. Ode Yalıtım Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Turan, Ozzy adını verdiği teknesini ve denizcilik tutkusunu anlattı:

Capital: Denize ilginiz, tekne hobiniz ilk ne zaman başladı?
- 1990’ larda başladı diyebilirim. Arkadaşlarımızdan oluşan dört aileyle birlikte 19952005 yılları arasında her yaz tekne kiralayıp mavi yolculuk yaptık. 10 yıl boyunca haziran ve temmuz aylarında bir hafta çoluk-çocuk denize açılıyorduk. Gulet kiralıyorduk ve bu, hiç aksamadan 2005 yılına kadar sürdü. Hepimizin birer çocuğu vardı. Çok keyifli geçiyordu. 10 yıl sonra “Artık kendi teknemiz olsun” diye düşünmeye başladık. 2005 Mart ayında ilk teknemi aldım. Tekne sahibi olunca herkes gibi “Bu bize küçük geliyor” dedik ve 2 yıl sonra onu satıp daha büyük bir tekne aldık.

Capital: Teknede hayatınız nasıl geçiyor? Örneğin bir gününüz.
- Açıkçası denizde olmak benim için bir kurtuluş. Sanırım çok yoğun çalışan insanlar için
genelde böyledir. Yazları her hafta sonu teknedeyim, Örneğin bu hafta sonu da gideceğim. Hafta başından itibaren içim içime sığmıyor. Ben teknede hem dinleniyorum, hem yaşıyorum, hem de işlerimi takip edebiliyorum. Sabah erkenden kalkarım, denize girerim. Sonra kahvaltımı yapar bilgisayarı açarım. Önemli işlerimi tekneden yürütürüm. Teknedeyken bol bol kitap okuyorum. Mesela İstanbul’dayken kitap okumak mümkün olmuyor. Tekne sayesinde kitap okuyabilen biri haline geldim. En son eşimle 23 Nisan’da tekneyle açılmıştık. 3 günde iki kitap bitirdim. Kafam boşalıyor ve kendimi o  kadar dinç ve enerjik hissediyorum ki adeta enerji depoluyorum.

Capital: Hep ailenizle mi gidersiniz?
- Eşim ve oğlumla gittiğim de oluyor, arkadaşlarımızla da gideriz. Yalnız gittiğim zamanlar da oluyor. Şu anda eşim ve oğlum orada. Yelken yapıyorlar. Sözde iki günlüğüne gitmişlerdi ama bir hafta oldu, geri dönemiyorlar. Ailem de denizi çok sever. Zaten sevilmezse çekilmez. Sevmeyen, rahat etmeyen için deniz tatili de deniz yolculuğu da işkenceye dönüşebilir.~

Capital: En çok nerelere gidiyorsunuz?
- Tekne Göcek’te duruyor. Genelde o taraflarda oluyorum. Fethiye, Göcek, Marmaris civarındaki koylarda geziyorum. Daha yukarılara, Bodrum’a kadar çıktığım oldu. Bir de Yunan Adaları’na gittim. Ama çok fazla uzun yol yapmadım.

Capital: Tekne turu için nereleri tavsiye edersiniz?
- Marmaris-Fethiye arasındaki koylar mutlaka görülmeli. Hem deniz çok temiz, hem çam ormanları yemyeşil. İnanılmaz bir doğal güzellik var. Cennet gibi. Yukarılara doğru çıkıldıkça biraz daha kuraklık başlıyor. Bodrum tarafındaki koylar çok fazla hoşuma gitmiyor. Biz özellikle karayoluyla ulaşımın olmadığı, sessiz, sakin koyları tercih ediyoruz. Sürekli gittiğim yerler var zaten. Oradaki mekan sahipleriyle de ahbap olduk.

Capital: Biraz da teknenizden bahseder misiniz? Özellikleri neler?
- Teknem bir yelkenli. 50 feet, Grand Soleil, İtalyan. Adı Ozzy. Oğlumun adı Ozan olduğu için onu çağrıştırsın diye adını Ozzy koyduk. İlk teknemin adı da Ozzy idi.

Capital: Tekne hayatınıza ne kadar vakit ayırabiliyorsunuz?
- Nisan-ekim arasında ayda ortalama iki hafta sonu mutlaka tekneye gidiyorum. Yani 7 ay boyunca her ay en az 4-5 gün oradayım. Yılda en az 30-35 günüm teknede geçiyor. Ama tabii iş açısından çok
fark etmiyor. Orada da işin içindeyim. Hatta bazen sadece çalışmak için tekneye gittiğim zamanlar da oluyor.

Capital: Teknede çalışmak ofisten daha mı verimli oluyor?
- Evet, sakin ve dingin bir ortam. Çok önemli kararlar vermeden önce mutlaka tekneye giderim. Orada iyice düşünür, en son kararı öyle veririm. Örneğin girişim sermayesi ortaklığı yapmadan önce de tekneye gitmiştim. Düşündüm, okudum, ondan sonra kararımı verdim. Uzun vadeli, kritik kararlarımda sağlıklı düşünebilmek için mutlaka tekneye giderim.

Capital: Peki işinizi de oraya taşıdıktan sonra nasıl deşarj oluyorsunuz?
- Burada ofiste tıkılıp kalmak ile teknede, deniz ortamında çalışmak arasında dağlar kadar fark var. Bir şort, bir tişörtle gününüz geçiyor... Kendimi şortla işe gelmiş gibi hissediyorum. Canım sıkıldığında, bunaldığımda hemen denize atlıyorum. Tüm sıkıntılar uçup gidiyor. Bu, çok güzel bir duygu. Ama sınırlarım da var. Yanlış anlaşılmasın, gün boyunca sürekli de laptop’ın başında değilim... İşlerimi mümkün olduğu kadar akşam yemeğinden sonraya bırakıyorum. Günümün tamamını işle doldurmak istemem. Örneğin pazar günleri kesinlikle bilgisayarımı açmam. İşle ilgili hiçbir şey yapmam. Böylece aileme, dostlarıma, kendime istediğim gibi vakit ayırabilirim.

Capital: 10 yıl boyunca her yıl mavi yolculuk yaptınız. Önerir misiniz?
- Evet, kesinlikle. Herkese hayatlarının bir döneminde mutlaka mavi yolculuk yapmalarını tavsiye ediyorum. Bir kez de olsa bu keyfi yaşamalılar. Süresi hiç önemli değil. Bir hafta da olur, 3-4 gün de, 1 ay da. İmkanı olan herkes yapmalı bence. Çünkü insanı inanılmaz bir şekilde rahatlatıyor, zinde tutuyor. Hiçbir tatil veya tatil köyü bana bu kadar iyi gelmiyor.~

Capital: Başka hobileriniz var mı?
- Düzenli olarak spor yapıyorum. Kitap okuyorum. Spor yapmadığım ve kitap okumadığım zaman kendimi mutsuz hissediyorum. Bu kadar net söyleyebilirim. Ağırlıklı olarak yönetim, iş dünyası, girişimcilik hikayeleri, makro ekonomi, biyografi türü kitapları tercih ediyorum. Ben roman okuyamam, film izleyemem. Ancak sosyal içerikli veya belgesel türü olursa izleyebilirim. Konsantre olamıyorum maalesef. Hiperaktifim.

Capital: Peki deniz sevginiz size neler kattı?
- Ben denizi bir kurtuluş olarak görüyorum. Gittiğim 2-3 günlük zaman bile benim bu yoğun ve stresli ortamdan kopmamı, kendime dönmemi sağlıyor. Tamamen zinde ve dinlenmiş bir şekilde tekrar geri geliyorum. Deniz, kendimi yenilediğim yer. Arınmak anlamında çok iyi geliyor. Adeta terapi gibi. Dolayısıyla deniz sayesinde enerjimi ve zindeliğimi sürekli kılabiliyorum. Daha iyimser ve huzurlu bir insan haline geldiğimi düşünüyorum. Düşünsenize hiç ayakkabı giymiyorsunuz. Takım elbise giymiyorsunuz. Ayağınız sürekli ya suyun içinde ya tahtaya basıyorsunuz. Vücuttaki tüm negatif elektrik yok olup gidiyor. Zaten çok negatif enerjim de yoktur ama bence olan da gidiyor. İçinde olduğumuz şu yoğun iş hayatında bu hisleri yaşayabilmek büyük bir lüks bence. Tabii sağlığıma da çok iyi geliyor.

Capital: Tekne tutkunuzun iş hayatınıza, yöneticiliğinize katkısı olduğunu düşünüyor musunuz?
- Kesinlikle. Tüm bunlar, bu durum işinize, iş temponuza ve verimliliğinize de yansıyor. 15 yıldır tekneyle ve denizle haşır neşirim. Beni, kişiliğimi besleyen önemli bir kaynak olduğuna inanıyorum. Ayrıca son derece keyifli bir ortam sağlıyor.


"Artık tatilde Avrupa cazip gelmiyor

TERCİHİM KÜLTÜR TURİZMİ
Deniz-kum-güneş tatilleri bana bir şey ifade etmiyor. Kültür ve doğa turizmini tercih ediyorum. Ailem de öyle. Farklı coğrafyalara gitmeyi, safari yapmayı seviyoruz. Birçok ülkeye gittim. Bana en ilginç gelen yerler Küba, Hindistan ve Nepal oldu. Üçünden de çok etkilenmiştim.
KUZEY KUTBU İNANILMAZ
Seyahat ettiğim başka bir ilginç yer de Kuzey Kutbu’ydu. 10 yıl kadar önce yine üç aile birlikte gitmiştik. Çok farklı bir deneyimdi. Aynen filmlerde gördüğünüz gibi her sabah erkenden kalkıp, kalın tulumlarımızı giyip, kızakları çeken köpeklerle kilometrelerce dolaşıyorduk. Küçük ahşap evlerde kalmıştık. İnanılmaz bir yerdi.
AVRUPA İLGİNÇ GELMİYOR
Avrupa artık benim için hiç ilginç bir yer değil. Çünkü Avrupa deyince aklıma sadece iş geliyor. Açıkçası oralara gidip turist olarak gezme hevesim hiç kalmadı. Daha ilginç, alternatif yerleri görmeyi tercih ediyorum.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz