Toplantı arası bebeğimi beslerim

Artık çocukların da onun bu temposuna alıştıklarını söyleyen NG Hotels&Resorts İcra Kurulu Başkanı Hediye Güral Gür çocuklarını ve hobilerini anlattı.

8.06.2014 00:55:360
Paylaş Tweet Paylaş
Toplantı arası bebeğimi beslerim
Hediye Güral Gür, iki cocuk annesi, başarılı bir işkadını. Yoğun bir iş temposuna rağmen önceliği hep cocukları... Bu durum zaman zaman özel zevklerinden feragat etmesini gerektirse de Gür, bundan hiç şikayetçi değil.

Gür, “40’ları çıktıktan sonra bebeklerimi alarak işe gitmeye başladım. Toplantı aralarında bebeğimi besleyip tekrar devam etme lüksüm vardı, bu anlamda cok  şanslıydım” diye konuşuyor.

Antikacıları dolaşmaktan büyük keyif alıyor, opalin ve bohem koleksiyonu yapıyor. Kitap okumayı çok seviyor. Polisiye romanlarda favori yazarı Osman Aysu... Kendiyle baş başa kaldığında açık havada yürüyüş yapmaktan hoşlanıyor.

Ancak iki çocuğu söz konusu olduğunda özel zevklerini bir kenara bırakıyor. Bahsettiğimiz kişi NG Hotels&Resorts İcra Kurulu Başkanı Hediye Güral Gür. Gür’ün oğlu Bora 8 yaşında, kızı Ela ise bu ay 4’üncü doğum gününü kutlayacak.

Her iki çocuğunu da Sapanca ve Afyon’daki otellerle büyüttüğünü anlatan Gür, kendi işinde çalışmanın avantajını yaşadığını söylüyor. “Her iki bebeğimin de 40’ı çıktıktan sonra onları alarak işe gitmeye başladım” diyen Gür, artık çocukların da onun bu temposuna alıştıklarını anlatıyor.

Babası Nafi Güral’ın Bora doğduğunda verdiği nasihati kulağına küpe yapan Gür, hayattaki önceliklerinde birinci sırada her zaman çocukların yer aldığının altını çiziyor. Özellikle hafta sonlarını çok özel bir program yoksa çocuklarla evde geçirmeyi tercih ettiğini belirten Gür, “Market alışverişini çok seviyorlar.~
Bizim için güzel bir aktivitelerden biri. Yaz aylarında çocuklarla daha fazla şey yapabiliyoruz. Bahçede oyun oynuyoruz, havuza gidiyoruz. Birlikte kitap okumayı seviyorlar. Hafta sonları mutfağa girip beraber kurabiye yapıyoruz. Bora ile birlikte ders çalışıyoruz” diyor.

Çocuklarına çok fazla kural koymadığını anlatan Gür, gıdalarla ilgili konularda hassas olduğunu belirtiyor. Gür, şöyle devam ediyor: “Eve gazlı içecekler girmez. Hamburger gibi yiyecekleri tüketme hakkının ayda bir olduğunu bilir ve böyle şeyleri yemek için çok nadiren bizden izin isterler.” NG Hotels&Resorts İcra Kurulu Başkanı Hediye Güral Gür çocuklarını ve hobilerini şöyle anlattı:

ÇOCUKLU HAYAT BAŞKA
“Bu, herhalde her annenin söyleyeceği bir şeydir ama çocuklu hayat bambaşka. Bazen anne olmadan hayat daha anlamsızdı duygusuna kapılıyor, “Onlar yokken ne ya-pıyormuşum” diyorum.

İlk çocukta bazı şeyler insana zor gibi gelse de ikinci çocukla beraber aslında çocuklu hayata alışmış oluyorsunuz. Tabii ki efor sarf ediyorsunuz ama çok da fazla yük bindirmiyor açıkçası.

Kendi işimde olmanın büyük avantajını yaşıyorum. Çocuklarla ilgili iyi veya kötü herhangi bir şey olduğunda, o gün çok önemli bir işim yoksa “Bugün gitmeyeyim” di-yebiliyorum. Her iki çocuğumda da onların 40’ı çıktıktan sonra bebeklerimi alarak işe gitmeye başladım.

Toplantı aralarında bebeğimi besleyip tekrar devam etme lüksüm vardı, bu anlamda çok şanslıydım. Her iki bebeğimde otel açılışımıza denk geldi. Sapanca’daki otelimiz açıldığında sanırım Bora’da 1,5 yaşındaydı. Afyon’un temeli atılırken Ela’nın 40’ı çıkıyordu.~
OTELLERLE BİRLİKTE BÜYÜDÜLER
Çocuklarımı otellerle birlikte büyüttüm. Çocuklarla beraber hem seyahat ettim hem işlerime baktım. Böyle bir düzen oturtunca alışıyorsunuz. Çocuklarda o tempoda yetişiyor. Hatta komşularım bazen “Sürekli seyahat halindesin.

Bunu nasıl yapıyorsun” diyorlar. Sanırım bünyem alıştı. Seyahat etmediğim dönem bana durağan geliyor. Aşağı yukarı her hafta en az bir seyahatimiz var. Zaman zaman özellikle fuar döneminde yurtdışı seyahatlerimizde çok sıklaşıyor.

Peş peşe farklı ülkelere gitmem gerekiyor. Bir fuardan gelip hemen akabinde diğerine gidiyorum. O dönemde çocuklarla ilgili sıkıntılar yaşıyorum. Özellikle Bora’nın okulunda, “Sizin yurtdışına çıktığınızı biz hemen anlıyoruz” diyorlar.

Bora, daha duygusal ve seyahatlerden daha çok etkileniyor. Ela ise çok özgür ruhlu, istediğini yapan, kendi kendini çok rahat idame ettiren bir çocuk. Sanırım o yüzden Ela daha rahat kurtarıyor.

Şimdiye kadar onlardan en uzun bir hafta ayrı kaldım. Ama o bir hafta hepimize çok uzun geldi. Bizim için ideal süre 3 gün, aştığımız zaman zorlaşıyor. Geçenlerde 5 günlük bir seyahatim vardı.

Üçüncü gece saat 02.30 civarı Bora, iPad’inden Facetime aracılığıyla bizi aradı. “Uyuyamıyorum, ne zaman geleceksiniz” diye. Eşim Özgür’e “Eyvah nasıl geçecek bu kalan 2 gün” dedim. Neyse ki atlattık.~
BİRLİKTE KURABİYE YAPIYORUZ
Yaz aylarında çocuklarla daha fazla şey yapabiliyoruz. Bahçede oyun oynuyoruz, havuza gidiyoruz. Birlikte kitap okumayı seviyorlar. Hafta sonları mutfağa girip beraber kurabiye yapıyoruz. Bora ile birlikte ders çalışıyoruz.

O ödevlerini kendisi yapabiliyor, ben de kontrol ediyorum. Ancak eski, geleneksel şeyleri yapabiliyoruz dersemçok doğru olmaz. Çünkü artık ister istemez çocukların hepsinde iPad, önlerinde televizyon var. Kısa sürelerle beraber oluyoruz.

Bizimle fazla vakit geçirmeyi sevmiyor, kendi kendilerine sosyalleşiyorlar. Kuzenleriyle çok sık bir araya geliyorlar. Aşağı yukarı her hafta bütün aile toplanıyoruz. İlk 5 torun erkek, yaşları da çok yakın. Belli bir limitleri var, o dolana kadar çok iyi anlaşıyorlar. Ufak çaplı krizler çıkıyor ama en fazla yarım saat sürüyor.

Eski oyunları, yani bizim vakti zamanında oynadıklarımızı bilmiyorlar bile. Anlatmaya çalıştığımda da garip geliyor. Annemin gelenekselden gelen bir yapısı var. O yüzden bir gün bana, “Çocuklar sürekli iPad oynuyor, Ben çocuklarımı iPad ile oynatmadan büyüttüm” diyerek kızdı.

Bora da yanımızdaydı, gözleri açıldı, “Anne-anneciğim o zaman iPad kaç vardı” dedi. Annem “Yoktu” deyince dehşete düştü. Sonra oturup ona eski oyunları anlattık. Market alışverişini çok seviyorlar. Bizim için güzel bir aktivitelerden biri. Orada hem alışverişi öğreniyor hem etraflarını tanıyorlar. Çocuk doğum günleri hiç bitmiyor, sürekli bir parti. Onlara katılıyoruz.

YASAKÇI BİR ANNE DEĞİLİM
Yasakçı bir anne değilim. Yapı itibariyle çok rahat bir kişiliğim var ve kendimde yasaklarla çok rahat edebilen biri değilim. Ancak belli kurallarımız var, çocuklar sınırlarını biliyor. En hassas olduğumuz konu gıdalarla ilgili...

Örneğin eve gazlı içecekler girmez, gittiğimiz yerlerde de içmezler. Oğlum da bu konuda duyarlıdır. Hamburger gibi yiyecekleri tüketme hakkının ayda bir olduğunu bilir ve böyle şeyleri yemek için çok nadiren bizden izin ister. Onun dışında telefon yasağımız var.~
Yatış saatleriyle ilgili kurallar var. Saat 21.00 olduğunda uyuyorlar. Kızım öğlen uykusuna yattığı için o saate kadar dayanıyor ama öğlen uyumamışsa daha erken yatağa gidiyor. Hafta sonu uyku saatleri 22.30-23.00’ü bulabiliyor. Bazı anneler var, çocuklarını salona sokmuyorlar. Ben de öyle bir şey yok. Özellikle Ela çok hareketli, ortalığı savaş alanına çevirip gidiyor.

Çocuklarım hem birbirilerini çok seviyorlar hem hiç anlaşamıyorlar. Ela, “Paylaşmak çok güzeldir” deyip abisinin her şeyini almaya çalışıyor. Birbirlerini odalarına sokmak istemiyorlar. İkinci çocuğumun kız olacağını öğrendiğimde “Oh! Cinsiyetleri farklı, aralarında 4 yaş var. Kokmazlar, bulaşmazlar” demiştim. Ancak hiç düşündüğüm gibi olmadı. Evde kıran kırana bir ortam var.

EV MAHREM ALANIMIZ
Dönem dönem eve iş getiriyorum. Ancak ev mahrem alanımız, çocuklarıma ayırmam gereken zamandan çalmamam lazım diye bir vicdan tarafı da oluyor işin. Dolayısıyla çok mecbur olmadığım sürece evden çalışmıyorum.

İstanbul’da yaşamak zor, trafikte insanın ömründen ömür gidiyor. Çok mecbur kalmadığım sürece otomobili kendim kullanmıyorum. Böylece trafikte geçen o süreyi mailleri yanıtlamak, özel olmayan telefon görüşmelerini yapmak, günlük gazeteleri okumak için kullanıyorum.

Çalışma tempoma çocuklarım çok alışık. Hem benden hem eşimden hem dedelerinden dolayı. Bir gün abimin oğlu babamın yanına fabrikaya gitmiş, “Dede sen ne yapıyorsun? Bütün gün bilgisayar oynuyorsun” demiş.

Babam ne yanıt vereceğini şaşırmış. Çocuklar çalışmak denildiğinde makine başına geçmek, üretimde çalışmak diye düşünüyor herhalde. Kütahya’da bir söz vardır, “Görgülü
kuşlar gördüğünü işler” diye. Onlar da bizi görerek büyüyor, inşallah kendileri de öyle olacak.

PORSELENCİ OLACAĞIM DİYOR
Oğlum Bora, dedesiyle büyük bir sevgi yaşıyor, artık ben buna aşk diyorum. Müthiş bir ilişkileri var. Bora, “Dedemin işini yapacağım, porselenci olacağım” diyor. Hatta geçen yaz staja da başladı. Babam bütün torunlarını toplayıp işe götürdü.~
Sabah 09.00 ama akşam 17.00’yi pek bulamadılar. 15.00 gibi paydos. Çalışmaya bizim gibi en temel yerden başladılar. Şimdi babamın yeni bir fikri var. “Tüccarlık Kapalıçarşı’da öğrenilir” diyerek çocukları oraya staja göndermek istiyor.

Hayat tozpembe değil, para havadan gelmiyor. Çocukların da para nasıl kazanılıyor bilmesi gerek. Dolayısıyla çocukların hiçbir zaman şunu al, bunu getir durumu olmamalı. Zaten bizim ailede her istedikleri hiçbir zaman alınmaz.

Çok fazla oyuncak da almayız. Zaten doğum günü yapıyorsunuz, bir yıllık oyuncak hediye geliyor. Şimdi yeni moda hasta olunca ziyarete gelirken de oyuncak getiriyorlar. Yani zaten gereğinden fazla oyuncakları var. Tabii yine de çok istedikleri bir şey olursa alıyoruz. Her karnede hediye de almıyoruz. Tüketim toplumu olmaya yönelik şeylere çok fazla katılmıyoruz.

ÖZEL ZEVKLERDEN FERAGAT
İnsan iki çocuktan sonra bazı şeylerden ödün vermek zorunda kalabiliyor, hayat sıralaması değişiyor. Evlendiğim zaman babam bana, “Önceliklerin değişti kızım. Artık önce eşin, sonra evin, ondan sonra işin var.

İş nedeniyle hiçbir zaman evini ihmal etmeyeceksin” demişti. Çünkü çevremizde de görüyoruz. Çok hırslanıp iş hayatına dalan, evliliği biten insanlar var. Babam da böyle şeylere çok üzülür. Bora doğduğunda da benimle ikinci bir konuşma yaptı. “Kızım şimdi yine değişti. Artık önce çocuğun, sonra eşin, evin, işin.” Ben de o dengeleri korumaya çalışıyorum.

Tabii dışarıda da uymak zorunda olduğumuz sosyal bir hayat var. Davetler, organizasyonlar oluyor. Onlara katılırken de saatlerimi yine çocuklarıma göre ayarlıyorum. İki gün üst üste dışarı çıkmamaya çalışıyorum.

Bütün bunları dengelemeye çalışırken de feragat edeceğiniz şey özel zevkleriniz oluyor. Kitap okumayı çocukluğumdan beri çok severim. Çoğunlukla kitabı, seyahatte veya çocuklar uyuduktan sonra gece okuyorum.~
Golf merakım var, hatta bir kulübe üye oldum. İki ders aldım, devamı gelmedi. Çok fazla ilerletemedim. Kendimle baş başa kaldığım dönemlerde en sevdiğim şey, açık havada yürümek. Bana çok iyi geliyor.

Özellikle polisiye ve tarihle ilgili kitapları okumayı seviyorum. Kişisel gelişimle, iş hayatıyla ilgili kitaplar okuyorum. Elif Şafak, Zülfü Livaneli, Türk polisiyesinde Osman Aysu’yu severim. En son Capital Dergisi’nin bir organizasyonunda hediye edilen Sheryl Sandberg’in Lean In adlı kitabını bitirdim. Şimdi elimde Dalai Lama’nın Beyond Religion adlı kitabı var.”H

"Annemle antikacıları geziyoruz"
OPALİN TOPLUYORUM

Antikaya olan sevgim, annem sayesinde oldu. Bekarlık dönemimde annem yalnız gitmemek için “Hadi Hediye sen de gel” derdi. Rahmi Koç’un da antika merakı böyle başlamış, annesi çok sık Kapalıçarşı’ya gidermiş.

Biz de annemle birlikte sık sık antikacı gezeriz. Kapalıçarşı, Horhor’un yanı sıra Kadıköy ve Mecidiyeköy’deki antikacılar çarşısına gideriz. Birkaç defa Üsküdar’daki bitpazarına da gittik. Afyon’da da böyle bir yerimiz var. Opalin ve bohem topluyoruz. Topladığımız şeyler o kadar fazlalaştı ki evde sergileyecek yerimiz kalmadı, bir kısmını otellerde sergiliyoruz.

İŞLEME KOLEKSİYONU
Annemin çok şık örtü, işleme koleksiyonu var. Bindallılar, havlular, peşkirler... Onlara bakmak kolay değil, o yüzden sorumluluğu üzerime almıyorum. Zaten bizim evde her şeyi kıran küçük bir canavar var. Bir dönem evimiz tadilattaydı, annemlerde kaldık ve epey bir zarar verdik.

Antika konusunda eğitim alma şansım olmadı ama çok istiyorum. Bu konuda okuduğum birkaç kitap var. Bu konuyu daha çok antikacılardan ve kitaplardan öğreniyorum. Bence zaten hiçbir zaman “Antikadan çok iyi anlıyorum” diyemezsiniz.
"Castro ölmeden Küba'ya gitmek istiyorum"

ÜÇ GÜNLÜK KAÇIŞLAR
İş nedeniyle sık sık seyahat ediyorum. İş dışında ise eşimle yakın mesafelere en fazla 3-4 günlük kaçışlar yapabiliyoruz. Çocuklarla seyahat kolay değil, hele Ela ile hiç değil. Onları bırakıp bir yere gitmek daha da zor. Seyahat etmeyi çok severim, görmek istediğim çok yer var.~

Hele şimdi turizmin içinde de olunca çok sık fuarlara gidiyorum ve hiç duymadığım, görmediğim yerler gözüme çarpıyor. Aslında hep bilindik yerlere gidiliyor ama dünyada o kadar çok gezilecek yer var ki...

TORUNLARLA SEYAHAT
Babam Nafi Güral, her yıl yanlarında biz olmadan torunlarıyla seyahat ediyor. Geçen yıl Finlandiya’ya gittiler. Bora’nın doğum günüydü, oteldekiler ona kocaman oyuncak bir Husky hediye etmiş.

Bunlar çocukların hafızasında yer edecek şeyler ve ben bunları çocuklarımla birlikte yapmayı arzu ediyorum. Küba’yı özellikle Castro ölmeden görmeyi çok istiyorum. İlk gitmek istediğim yerlerin başında orası var. Tabii çocukları götüremem. Bu yüzden 1-2 yıl beklemem lazım.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz