Başkandan üç kritik analiz

TÜSİAD, 40 yıllık tarihi boyunca önemli bir değişim yolculuğu yaptı.

1.09.2011 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Başkandan üç kritik analiz

Çalışma alanları genişledi, Avrupa Birliği süreciyle yurtdışına açıldı. Hareketlenen Anadolu sermayesiyle üyelerinin profili değişti, yeni kuşak patronlarla gençleşti... TÜSİAD Başkanı ÜMİT BOYNER, "Dünya nasıl evriliyorsa TÜSİAD da öyle evriliyor" diyor. Bundan 20 yıl önceki ekonomi yönetimi yöntemlerinin geçerliliğini kaybettiğini söylüyor. Dinamizmi canlı tutmak gerektiğine işaret eden Başkan, "Dünya ekonomisinde yaşanan dalgalanma küreselleşme sancısıdır. Mal piyasalarında gerçekleşen süreç, mali piyasalarda kendini gösterecek. Türkiye bu ortamda gözünü uzun vadeden ayırmamalı. Şirketler de verimliğe odaklanıp inovasyona, teknolojiye yatırımı sürdürmeli" diye konuşuyor.

Yumuşak inişe meydan verilmeli"
Avrupa'nın borç krizi, ABD'nin notunun düşürülmesi, küresel resesyon derken ! dünya yeni bir krizin eşiğinde. Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner bu tabloyu, "2008'de yapılması gerekenler yapılmadığı için başa döndük" şeklinde yorumluyor. Yaşananın bir "küreselleşme sancısı" olduğunu söylüyor.
"Dünyada mal piyasalarında küreselleşme nispeten yaşandı ama mali piyasalarda böyle bir düzenleme yok. 2008 yılında finansal kriz, bunun sonucu olarak karşımıza çıktı. Bunu gelişmiş dünya ekonomileri, merkez bankaları aracılığıyla bertaraf etmeye çalıştı. Oysa daha farklı bir eşgüdüm içinde hareket etmeleri gerekiyordu" diye konuşuyor. Boyner, Türkiye'nin ise uzun vadeli düşünmesi gerektiği görüşünde. "Karar vericilerin ağzından ne çıktığı önemli. İstikrarlı ve uzun vadeli bir duruş gerekiyor" değerlendirmesini yapıyor. 2001'den bu yana gerek kamu maliyesi yönetimi gerek para politikalarıyla Türkiye'nin önemli yol kat ettiğini söyleyen Boyner, iş dünyasının da direnç kazandığına işaret ediyor. Türkiye'de özel sektörün cesur ve atak olduğunu, yatırım iştahının yüksek olduğunu vurgulayan Başkan, "Yeni dönemde verimlilik konusunu düşünmek gerekiyor. Aynca inovasyona, eğitime, teknolojiye daha fazla kaynak ayıran şirketlerin daha kalıcı ve daha rekabetçi olabildiğini görüyoruz" diyor. TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner ile global ekonominin yönünü, Türkiye'nin önündeki fırsat ve tehditleri, Türk iş dünyasının yeni rota-sıyla TÜSİAD'ın çalışmalarını konuştuk:

Capital:
Son global dalgalanmayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Dünya ekonomisi yeniden bir krizin eşiğinde mi?
- 2008 kriziyle birlikte dünyada halının altına süpürülmüş birçok problem su yüzüne çıktı. Aslında içinde bulunduğumuz dönemde küreselleşmenin sancılarını yaşıyoruz. Dünyada bütün yönetişim yapıları reforma uğramak zorunda. Bu kadar ciddi bir küreselleşme varken eski usullerle dünyayı yönetmek mümkün değil. Bugün geldiğimiz noktada ikinci bir dip yaşandığını düşünmüyorum. 2008'de yapılması gerekenleri dünyanın ertelemesinden dolayı başa döndük. Bugün 2 problem yaşanıyor. Dünyada mal piyasalarında küreselleşme nispeten yaşandı ama mali piyasalarda para piyasalarında böyle bir düzenleme yok. Bunun da sonucu 2008'de bir finansal kriz olarak karşımıza çıktı. Bunu gelişmiş dünya ekonomileri, merkez bankaları aracılığıyla bertaraf etmeye çalıştı. Bu da bir önlem fakat bundan ziyade gelişmiş ülkelerin daha farklı bir eşgüdüm içine girmesi gerekiyor. Para politikalarının ötesinde, kamu maliyelerine dönmeleri ve kamu açıklarını kapatmaya yönelmeleri lazım. Amerika'nın da AB'nin de yapması gereken bu. Oysa kriz parasal genişlemeler yoluyla çözülmeye çalışıldı. Merkez Bankası politikaları refah politikaları üretemez. Geçici önlemlerle dünyanın içinde bulunduğu sıkıntıları çözemeyeceğimiz ortada.~

Capital: Bundan sonraki süreçte neler göreceğiz?
- Geçtiğimiz 3 yıl içinde G20 platformunun geldiği nokta yetersiz. Bu nedenle bu yıl kasım ayındaki G20 toplantısını, bu başa dönüşü bertaraf etmek adına, ülkelerin daha eşgüdümlü çalışmak yönünde kararlar alacağı bir platform olarak görüyorum. Amerika parasal genişlemeyi sürekli devam ettiriyor ama ne işsizlik ne büyüme sorununuhalledebiliyor. Avrupa'nın verimlilik problemi var. Almanya dışındaki ülkeler rekabet gücünü kaybeder hale geldi. AB'nin de kendi içinde Türkiye'nin yaptığı gibi sanayi politikalarına ve verimliliklerini nasıl artıracağına bakması gerekiyor. Avrupa Birliği'nin istikrar fonunun tekrar güçlendirilmesi de şart. Bunun için bir siyasi irade ortaya konulmalı. Biz TUSİAD olarak G20'de Türk iş dünyasını temsil ediyoruz. Geçtiğimiz yıl Kore'de düzenlenen G20 toplantısına da Türk iş dünyasını temsilen katıldık ve orada da söyledik; verimlilik konuşuyorsak sadece hükümetler değil mutlaka iş dünyası da karar süreci içinde yer almalı. Dolayısıyla G20'nin iş dünyası ayağı olan B20 toplantılarının, G20'nin vereceği kararlara daha fazla rehber olabilmesi açısından, bu yılın ��ok önemli olduğunu düşünüyorum. Rezerv para üreten ülkelerin tahakkümü azalmak zomnda. Bu zaman alacak ve kolay olmayacak. Hem demografik nedenlerle hem doğal kaynakların nerede olduğuyla bağlantılı olarak Doğu'ya doğru bir rezerv kayması var. Batı'nın bunu iyi öngörüp kendini yeniden yapılandırması gerekiyor.

Capital: Bu süreçte Türkiye nasıl etkileniyor? Türkiye yeni dönemde nasıl bir strateji ile hareket etmeli?
- Türkiye kamu maliyesi ya da kamu açığı konusunda çok büyük bir başarı elde etti. Bugün pek çok ülkede kamu borcu problemi varken Türkiye bütçesinde dengeleri koruyabildi. Para politikalarında fiyat istikrarını öne koyan bir politika izledik. Bu da önemli bir başarı... Türkiye'nin önümüzdeki dönemde en fazla üzerinde durması gereken şey, bütün bunları muhafaza ederek verimlilik politikalarına yönelmesi olacak. Başbakan Erdoğan başkanlığında yapılan son ekonomi değerlendirme toplantısının ardından açıklanan önlemlerde de görüldüğü gibi mikro reformlar çok önemli. Türkiye'nin rekabet gücünü artırmaya yönelik, yatırım ortamını iyileştirecek mikro reformlara yönelmesi gerekiyor. Kamu maliyesinde bir konsolidasyon olabilir. Daha geniş tabana yayılmış bir vergi reformuyla, kayıt dışı ekonomiyle mücadele politikalarıyla daha iyi bir noktaya gelinebilir. Bütün bunların ivedilikle hayata geçirilmesi gerekiyor. Dışarıdaki şartlar ne olursa olsun biz kendi içimizde yeni sanayi stratejimizden gözümüzü ayırmamalıyız. Dışarıda kriz oldukça, aynen Ba-tı'da olduğu gibi para politikalarıyla kısa vadede krizi bertaraf etme baskısı olabilir. Dur kalk döngüsüne Türkiye çok dikkat etmeli ve uzun erimli politikaları benimsemeli. Türkiye'de, Batı ekonomilerinde olmayan çok önemli bir şey var; o da tüketici, özel sektör güveni. Bu güveni kaybetmemek lazım.

Capital:
Ekonomide önce "soğutma" süreci yaşandı, ardından tekrar düşük faizle büyütme dönemine geçildi. Siz bu kısa dönemde alınan kararları nasıl yorumluyorsunuz?
- Biz ciddi bir ısınma olduğuna TÜSİAD olarak inanmadık ama alınan önlemlerle belli kontroller sağlandı. Yani buna kontrollü büyüme diyebiliriz. Diğer yandan Türkiye gözünü uzun vadeden ayırmamalı. Kısa vadede çok dışsal etken var, bizim burada alabileceğimiz tedbirler bir yere kadar. Türkiye finansal sektörüyle, merkez bankasının deneyimiyle, kamu maliyesinin geldiği noktada kısa vadeli çözümlerle idare edecek bir ülke değil. Başbakan, "Kriz psikolojisine teslim olmayacağız" diye bir söz kullandı. Çok önemli. Bu anlamda Türkiye'yi daha dirençli ve dayanıklı görüyorum. Ama tabii ne olursa olsun karar vericilerin ağzından ne çıktığı önemli. İstikrarlı ve uzun vadeli bir duruş gerekiyor. Bence 2001'den itibaren çok yol aldık. Türkiye'nin kamu maliyesi yönetimi, para politikası yönetimi Türkiye'yi çok önemli bir eşiğe taşıdı. Finansal sektör dünyada örnek gösterilebilecek bir seviyeye geldi. Bütün bunların ve tabii enflasyon yönetiminin de yarattığı bir güven ortamı var. Bunu muhafaza edip verimliliği artırarak dışarıdaki rekabet gücümüzü de artırmaya yönelirsek bence gerçekten örnek bir ülke olabiliriz.~

Capital: Türk iş dünyası mevcut konjonktürden nasıl etkileniyor?
- Türkiye'de özel sektör gayet cesur ve atak. Yatırım iştahı var. Borçluluk oranlarına her zaman dikkat ediliyor. Ancak diğer yandan tabii özel sektörün de kendi içinde verimlilik politikalarını düşünmesi lazım. Gümrük Birliği Türkiye'nin özel sektöründe büyük bir değişim yaratmıştır, çünkü rekabet ortamı bir anda değişmiştir. İnovasyona, eğitime, teknolojiye daha fazla kaynak ayıran şirketlerin daha kalıcı ve daha rekabetçi olabildiğini görüyoruz. Bu gerçek artık çok net önümüzde duruyor

Etkinliğimiz daha da artacak
Capital: Bu yeni dünyada TÜSIAD kendine nasıl bir rol biçiyor?
- Yatırım ortamını iyileştirme konusunda çok önemli çalışmalarımız var. Bu konuda hem şimdiki hükümetle hem geçmiş hükümetlerle çok yakın çalıştık. YOİKK yatırım ortamını iyileştirme koordinasyon kurulunda çok aktif bir üyeyiz ve bütün çalışma gruplarına destek veriyor, katkı sağlamaya çalışıyoruz. Sanayi strateji belgesinin hazırlanmasında aktif rol aldık. Burada iş dünyası örgütlerine düşen, yatırım ortamını daha şeffaf, daha yatırım dostu hale getirebilmek için hükümetlere politika yapma konusunda destek verebilmektir. Diğer taraftan Türkiye de artık büyük ve küreselleşmiş bir ekonomi. Bu nedenle bizim gibi örgütlerin dünyadaki bu yeni düzlemin oluşmasına katkı sağlaması gerekiyor. Bu açıdan TÜSİAD'ın G20'deki görevini çok önemsiyorum. Yönetişim ile ilgili bir çalışma grubunun yönetiminin Türkiye'ye verilmesi enteresan bir gelişme. Bu fırsatı da iyi değerlendirmeliyiz diye düşünüyorum.

Capital: TÛSİAD'ı gelecekte nerede görüyorsunuz? Yeni dönemde daha etkin olacağını söyleyebilir miyiz?
- Türkiye'de etkinlikten ne anlaşılıyor emin değilim. Güç ya da etkinlik, bunlar göreceli kavramlar. Kurumun 40 yıllık geçmişine bakarsanız TÛSİAD hep evrilmiş bir dernek. Çalışma alanlarını genişletmiş, komisyonlarını genişletmiş, AB süreciyle birlikte kendini dışarı açmış bir kurum. Bence yeni dönemde Türkiye'nin önemi dünyada arttıkça TÛSİAD'ın da Türkiye'nin bağımsız, gönüllü bir iş örgütü, bir sivil toplum kuruluşu olarak etkinliği artacaktır. TÛSİAD dünyanın yeniden yapılanması sürecinde Türk iş dünyasının sesi ve temsilcisi olacaktır. Bence etkinlik; yapıcı bir şekilde politika yapım sürecine katkı sağlayabilmektir ve bu katkıyı da aktif olarak eyleme dönüştürebilmektir. Neticede üyelerimiz istihdam ve katma değer yaratan, Türkiye için yatırım yapan şirketler. O nedenle yeni döneme, Türkiye'nin geleceğine hiç şüphesiz katkı sağlayacağız.

Capital: Peki TÛSİAD'ın organizasyonunda, yönetiminde ve faaliyetlerinde bir değişim olacak mı?
- Dünya nasıl evriliyorsa, Türkiye de TÛSİAD da öyle evriliyor. Konjonktürel olarak bakarsanız, son 4-5 yılda Türkiye gerçekten dünyadaki konumunu farklılaştırdı. Türkiye fırsatlar olan bir ülke ve bunu kullanmalı. Biz de çalışma alanlarımızı buna göre yeniden tasarlıyoruz.

Capital: Son yıllarda TÛSİAD bünyesinde Anadolu-İstanbul sermayesi ayrımı yapılıyor. Siz buna katılıyor musunuz?
- Bu önemli bir dinamik... Türkiye'de 2001 krizinden sonra İstanbul dışında da üretim merkezlerinin öne çıktığı, Anadolu'da geçmişe göre daha fazla mobilasyonun sağlandığı bir ortam oluştu. Anadolu sermayesinde bir hareketlenme oldu. Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından, Türkiye'deki rekabet ortamının daha rekabetçi hale gelebilmesi ve bölgesel kalkınmışlık farklarının giderilmesi açısından ben bunu çok değerli buluyorum. Tabii ki İstanbul'un önemi yadsınamaz ama bugün örneğin Gaziantep'in, Denizli'nin ya da Kayseri'nin öne çıkması çok güzel. Burada TÜSİAD farklı bir sermayeyi temsil ediyor veya başka bir sermayeyi başka birileri temsil ediyor diye bakmanın yanlış olduğunu düşünüyorum. Sermayenin coğrafyası yok. Türkiye'deki değişime paralel olarak Anadolu'daki bu mobilizasyonun etkilediği TÜSİAD'ın üye profilinde farklılık oldu. İstanbul dışındaki kurumlardan daha fazla üye almaya başladık. Kaldı ki TÜSİAD'ın kurulduğu günden itibaren bakarsanız zaten ilk üyelerimiz Anadolu'dandır. İstanbul neticede Anadolu'nun oluşturduğu bir çekim merkezi. Ama bu bölgesel yoğunluktan çok sermayenin daha fazla Türkiye'ye yayılıyor olmasını çok önemli bir gelişim olarak görüyorum ve bu devam etmeli diye de düşünüyorum.~

Capital: TÜSİAD değişime nasıl bakıyor? Üyeler arasında fikir ayrılıkları oluyor mu?
- Biz çok göz önünde, şeffaf bir derneğiz. Fikirlerimizi çok açık söylüyoruz. Ancak konular bazında fikir beyan ediyoruz, taraflar bazında değil. Bu her zaman çok kolay anlaşılamayabiliyor. Hiçbir zaman konjonktürel olmadık. Durumsal değil, ilkesel pozisyon almaya çalışıyoruz. Bu STK'nın başkanı olarak benim görevim yaptığımız eylemlerle, hazırladığımız fikir ve vizyoner projelerle anılmamızı sağlamak. Değişimi yönetemeyen hiçbir kurum ayakta kalamaz. TÜSİAD'ın da MÜSİAD'ın da Turkonfed'in de siyasi partilerin de mutlaka değişimleri yönetmesi, hatta değişimlere liderlik etmesi gerekiyor. Her kurumda farklı düşüncede olanlar vardır. Bugün 600 üyesi olan ve 3 bin kuruluşu temsil eden bir dernekten söz ediyorsak zaten prototip, tüm fikirleri aynı olan bir insanlar grubundan bahsedemeyiz. Burada önemli olan liderliği ortaya koymaktır. Yönetime verilen görev budur. Tabii ki üyelerimizle sürekli istişare etmeliyiz ama zaman zaman da bir adım öne çıkmamız gerekebiliyor.

Güç, artık kârdan gelmiyor
Güç bence etkinliktir, ulaşabildiğiniz kitlelerde yarattığınız etkidir, ürettiğiniz katma değerdir. Üyelerinin profiline
 baktığınız zaman, TÜSİAD bugün, kamu için çalışanları dışarıda tutarsak Türkiye'deki kayıtlı istihdamın yüzde 55'ini oluşturuyor. Türkiye'de yaratılan katma değerin yüzde 80'ine yakınını TÜSİAD üyeleri üretiyor. Enerji dışında iç ve dış ticaretin de yüzde 75'ini yine TÜSİAD üretiyor. Bu açıdan baktığınızda bu kendi başına bir güç olarak algılanabilir.

BÜYÜK KÂR VE CİRO GÜCÜ TEMSİL ETMEZ
Tek tek kurumlara bakarsak, şirketlerin değerlerini ölçerken sadece ürettiğiniz kâr, çalıştırdığınız insan sayısı değil toplumda yarattığınız değer de çok önemli. Ben gücü böyle tanımlıyorum. Güçlü iş insanlarını da bu şekilde tanımlamak lazım. Artık sadece kâr etmek iyi iş yapmak anlamına gelmiyor. Bugün toplumsal alanda değer yaratmış şirketlerin, kurumların, STK'ların çok daha güçlü olduğuna, daha sürekli olabileceğine inanıyorum.

GÜÇ TANIMI GELECEKTE NASIL DEĞİŞECEK?
TÜSİAD 40 yıllık bir kurum. Çok farklı konjonktürlerden geçti. Biz kendimizi dünyadaki bu değer anlayışına uyduramazsak biz de sürekli olamayız. Evrim ve değişim sürekli olmak zorunda. Bundan 20 yıl önce ekonomi yönetiminde gördüğümüz birtakım yönetim anlayışlarının bugün artık geçerli olmadığını görüyoruz. Belki daha da farklı bir yere gideceğiz. Önemli olan bu dinamizmi bünyede canlı tutabilmek.

DEĞERLERİNE VE VERİMLİLİĞE SAHİP ÇIKAN GÜÇLENİR
Sahip çıkmamız gereken temel değerler vardır. Bunlar içinde değişmeyenler olacaktır. Örneğin ben şeffaflığın değişmemesi gerektiğini düşünüyorum. Kapalı, ticaretin duvarlarla engellendiği veya düşünce ve ifade özgürlüğünün kısıtlama altına alındığı bir değerler silsilesi beni çok ürkütüyor. Bunların da yine konjonktürel olduğunu düşünüyorum. Bu kadar küreselleşmiş bir dünya bir şekilde zaman zaman bu tip sıkıntılar yaşasa bile bunların üstesinden gelecektir. Yarattığı verim ve değere odaklanmış kurumlar sürekli olacaktır, konjonktürel birtakım değişikliklerle özdeğerlerinden vazgeçen kurumlar değil.


Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz