Dalgalanmayı yönetmeyi öğrendim

Metin Ekal ile çiftçilik ve PepsiCo ile çalışmaları hakkında konuştuk.

28.03.2014 14:59:450
Paylaş Tweet Paylaş
Dalgalanmayı yönetmeyi öğrendim
Metin Ekal, babasının ölümüyle bankacılığı bırakıp çiftçilikle uğraşmak üzere antakya’ya yerleşti. Çiftçilik üzerine katıldığı fuarlar ve okuduğu kitaplarla kendini geliştirdi ve çevresi tarafından “duayen çiftçi” olarak anılmaya başladı.

İki yıldır Pepsıco ile çalışan Ekal, “sürekli öğrenme peşindeyim. dünyada ne yapılıyorsa çiftliğimde hep onu uyguladım” diyor. Sürdürülebilir tarım sayesinde ise tutarlı geliri olduğunu, doğa olaylarını lehine çevirmeyi öğrendiğini söylüyor ve ekliyor: “en önemli katkısı dalgalanmalardan etkilenmeyip verimli
hasatlar almam oldu. “

Antakya’da tarımla uğraşan Metin Ekal ilginç bir çiftçi. Türkiye’nin ilk yamaç paraşütçüleri arasında yer alıyor. Onunla da kalmamış; kampingden scuba dalışa, motordan yelkene kadar çok çeşitli alanlarda deneyim yaşamış. Bir süre yelkencilikle uğraştıktan sonra bu hayatı bırakıp, baba işine dönmeye karar vermiş.

İstanbul’dan Hatay’a döndüğü ilk günlerde annesinin de bu duruma karşı çıktığını söyleyen Ekal, ilk olarak kendini geliştirme kararı almış. Bu nedenle de yurtiçi ve yurtdışı fuarlara katılmış, kitaplar okuyup, konferanslara katılmış.

Bankacılık deneyiminin de katkısıyla farklı bir yaklaşıma sahip yeni bir çifti tipi olarak ortaya çıkmış. Şimdi Hatay’da herkes Metin Ekal’dan, “Duayen çiftçi” diye söz ediyor. 2003 yılında Kenan Evren’in Çinli manevi kızı Ching Wang ile evlenen Ekal, yaptığı işte sürekli gelişim ve yenilik peşinde koşuyor.

Yeni bir ürün ekmeyi düşünürken PepsiCo ile tanışıp patates ekimine de başlayan Ekal, “Sürekli öğrenme peşindeyim. Dünyada ne yapılıyorsa çiftliğimde hep onu uyguladım” diyor. Metin Ekal ile çiftçilik ve PepsiCo ile çalışmaları hakkında konuştuk:~

Bize kendinizden bahseder misiniz?
1965 yılında Kars’ta doğdum ama ailemin 300-400 yıllık kökleri Antakya’ya dayanıyor. Dedem Jandarma Komutanı olduğundan Kars’ta görevliyken annem de oradaymış. Ben de orada doğmuşum.

1 Nisan günü doğunca babam telekse inanmayıp 1 Nisan şakası sanmış. İlkokul yıllarım Antakya’da geçtikten sonra Maarif Koleji’ni kazandım. Ortaokul ve liseyi Kadıköy Anadolu Lisesi’nde okudum. Sonra Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi Bölümü’nü kazandım.

Okul hayatım hep yatılı geçti. Çalışma hayatıma ilk Emlak Bankası’nda başladım. Bülent Şemiler zamanında 2 yıl orada çalıştım. Bülent Şemiler oradan ayrılınca ben de ayrıldım. Pazarlamayla başladığım bankacılıkta sonra menkul değerleri tercih ettim ve Marmara-bank’a geçtim.

İki sene sonra da yabancı bir banka olan TAIB Yatırım Banka-sı’na transfer oldum. Çok profesyonel bir bankaydı. Sekiz yıl kadar orada çalıştım. Bu arada Marmara Üniversitesi’nde işletme masterı yaptım.

2001 yılında babam vefat edince çiftliğin başına geçtim. Sonuçta baba mesleği, arazi boş durmasın dedim. Bankacılıktan da memnundum, pek sıkıntım yoktu. Tek sıkıntım ekonomik tutarsızlıklardı.

Ben menkul değerler müdürüydüm, dört dörtlük bir araştırma ekibim vardı ve ast üst ilişkisine sahip değildik. Herkes görevini eksiksiz söylemeden yapıyordu. Bunları niye anlatıyorum? Çünkü, çiftçi olduktan sonra yaşadıklarım böyle bir ekibi çok arattı.~
Profesyonel iş hayatını bırakıp çiftçi olunca ne gibi zorluklar yaşadınız?
TAIB Bank, yabancı bir banka idi ve son derece profesyonel yönetiliyordu. Ekip ruhumuz ve kompakt bir yapımız vardı. Benim başkanı olduğum bir yatırım kulübümüz vardı. Böyle keyifli bir yaşantıdan doğanın daha cazip gelmesiyle vazgeçtim.

Nedenlerinden biri de yıllarınızı verdiğiniz iş hayatında belli kuralların, dinamiklerin işlemesini bekliyorsunuz ama bir bakıyorsunuz anayasa kitabı havada uçtu diye her şey altüst olabiliyor. Hiçbir mantık yok. Şu an böyle bir sorumluluğu üstlenmiyorum.

Babamın ölümü de tam böyle bir krizin içinde gerçekleşince bankacılığı bıraktım. Ancak, Antakya’ya gelince madalyonun öteki yüzünü de gördüm. Babamın 30 yıllık emektar kahyası, ben işten anlamıyorum diye benimle çalışmak istemedi.

Hatta bana “Sen git biz sana para yollarız” demeye getirdi. Onu bir yana bırakın, annem bile bana “Seni oku çalış önemli yerlere gel diye bekledim. Sen gül gibi mesleğini bırakıp buralara döndün” dedi. Bu beni daha çok kamçıladı.

Eğitimli biriyim, 15 sene yöneticilik ve fon yöneticiliği yapmıştım. iyi bir birikime sahiptim. Başlangıçta Hatay’a gelir, yeni düzeni kurar, bir yandan da yatırım ve borsayla ilgilenirim diye düşünmüştüm. Ancak, böyle olmadığını görünce kendimi bu konuyu öğrenmeye verdim.

Türkiye’de ziraatla ilgili ne kadar yazılmış kitap varsa okuyup yuttum. işin işleyişini öğrenmemde en büyük yardımcı yüksek ziraat mühendisi olan babamın tuttuğu notlardı. Çok değişkenli bir iş olan tarıma ilimi bilimi sokarak riskleri minimize etmeyi başardım.

Beni buna hem eğitimim hem de şartlar itti. Başta benim yaptığım makine yatırımlarını görenler beni yadırgarken yarattığım farkı görünce herkes benzer makineleri almaya başladı.~

Sizin bilgi birikiminizden komşu çiftçiler de yararlandı mı?
Herkes çok yararlandı. Mesela internet konusunda onlara çok faydam dokundu. Çiftçilikte en önemli olay yağmurdur. Tohum atma, gübre atma hepsi yağmura göre yapılmalı. Ben hava durumunu yabancı sitelerinden takip edip gübrelememi ona göre yapıyordum.

Bunu gören diğer çiftçiler, “Sen ne şanslısın, gübrelemeyi yapıyorsun, peşinden yağmur yağıyor" diyorlardı. Ama gerçeği öğrenince onlar da benden bu konuda yararlandılar.

Hatta geceleri bile arayıp gübre atma zamanı konusunda danışan dostlar oluyordu. Herkes bana danışır olmuştu. O zaman, Ziraat Odası’ndaki bilgisayara internet bağlattık, kısa yola bu siteleri koyup çiftçilere öğrettim. Şimdi hepsi takip ediyor.

Hatta çoğu Facebook kullanıyor. Ama en başta ben onları kopya etmiştim. Çünkü hiçbir şey bilmiyordum. Sürekli birilerine bir şeyler soruyordum. Artık insanlar beni görünce yollarını değiştiriyorlardı.

Sürdürülebilir tarım için çiftlikte ne değişiklikler yaptınız ?
Annem, “Ben seni cahil insanların yaptığı işi yapman için mi yetiştirdim” demişti. Bu beni çok kamçıladı. Ben de eğitimli bir insan bu işi nasıl yaparmış herkese göstereceğim dedim. Şu an arazide kanallar 3 bin metre kazılı, yüksek basınçlı su için 280’lik boru döşetiyorum.

Bin 600 dönüm arazinin tamamını yağmurlama ve damlama sistemine geçirdim. Arazime 2 bin metre yüksek gerilim hattı çektim. Bunlar ruhsatlı derin su kuyularımdan su çeken pompaların enerjisini sağlıyor.~
Çağdaş çiftçiliğin gereksinimleri neyse hepsini yapıyorum ve zamanla değişen şartlara göre de yeniliyorum. Başta söylediğim gibi optimum tohumlamayı, en sağlıklı çapalamayı yapacak aletleri aldım. Hatta kendi ihtiyacıma uygun hale getirmek için modifiye ettim.

Ben tarımla ilgili hiçbir yurtiçi ve yurtdışı fuarı kaçırmam. Bu fuarlarda artık herkes beni tanıyor. Sürekli öğrenme peşindeyim. Dünyada ne yapılıyorsa çiftliğimde hep onu uyguladım.

Gelecek planlarınız neler?
Hep verimimi ve karlılığımı arttırma peşindeyim. Toprak ıslahını öğreniyorum. Gübre, ilaçlama bir yere kadar. Amerika bu konuda çok mesafe kat etmiş. Orada hümik asit ile topraktaki mikro organizmaların sayısını arttırarak, toprağın çok daha verimli hale gelmesini sağlıyorlar.

Biz gübrelemede sadece kimyasalları kullanarak topraklarımızı öldürüyoruz. içlerindeki maddenin yüzde 55’i dolgu malzemesi olarak kullanılan kireçtir. Bizim topraklarımız yapılan analizlere göre potasyum olarak zengin.

Ama yaprak analizlerinde potasyum az çıkıyor. Çünkü topraktaki potasyum bitkiye geçmiyor. Bu kitlenmeyi bahsettiğim mikro organizmaları aktif hale getirerek serbestleştirebiliriz.

Ben bu organik emilimi nasıl sağlarım diye elimdeki gübreleme makinelerini modifiye etmeye çalışırken PepsiCo’nun ürettiği Naturalist gübresinin bu işi biraz daha kolaylaştırdığını öğrendim. Patates ekimini çok daha büyük arazilere taşıma planım var. Bu süreçte de tüm bilgi birikimimi insanlarla paylaşmak istiyorum. Bu belki bir kitapla da olabilir.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz