"Sabancı Holding hayatımızdan çıktı"

10 yıl önce Esas Holding'i kuran Şevket Sabancı, "Sabancı Holding'den mümkünse haber dahi almıyorum" diyor.

17.07.2015 20:48:260
Paylaş Tweet Paylaş
"Sabancı Holding hayatımızdan çıktı"
Rahmetli Sakıp Sabancı, “Hayatım” adlı kitabında, kardeşlerini anlatırken Şevket Sabancı için “Çocukken evimizin neşesiydi” tanımlamasını yapıyor. Şevket Bey’in, tekstil mühendisliği okumasını, yurtdışında aileyi temsil etmesini ve yeni fikirlerinin altını çiziyor. Gerçekten de Şevket Sabancı, Sabancı Ailesi’nin en ilgi çekici isimlerinden biri… Uzun yıllar Londra’da, bir süre de Almanya’da yaşadı. Kardeşi Özdemir’in ölümü üzerine Türkiye’ye gelip kendi deyimiyle Sabancı Holding’in yükselişine destek verme görevini üstlendi. Bir ayağı hep yurtdışında, özellikle de Londra’da oldu. Global ortaklıklarda adından söz ettirmesini bildi. Ancak Sabancı’nın bu renkli ismi, Sakıp Bey’in vefatından sonra çocuklarıyla birlikte kendine farklı bir yön çizdi, kendi girişimini başlattı. Yeni tip girişimler yapan ve girişimleri desteklemeyi de hedefleyen Esas Holding, 10’uncu yılına girmeye hazırlanıyor. Şevket Sabancı, oğlu Ali Sabancı ve kızı Emine Kamışlı ile kendi deyimiyle “Aile şirketlerinden hiçbir şey koparmadan” yepyeni bir iş yarattı. Bunu yaparken de söylediklerinden öğreniyoruz ki örnek olarak Rothschild Ailesi’ni aldılar. Sabancı, bu ailenin, 5 ayrı ülkede farklı kardeşler tarafından kurulan büyük gruplarla varlığını koruduğunu, kendilerinin de benzer yol izleyebileceğinin altını çiziyor. Uzun süredir basına konuşmayan, çok ender söyleşi veren Şevket Sabancı’yı ikna etmek kolay olmadı. Sonunda Boğaz’ın muhteşem bir köşesindeki yalısında, sanatla iç içe bir söyleşi gerçekleştirdik. İlk işe başladığı günden bugünlere uzanan bir söyleşi gerçekleştirdik:
CAPITAL: İş hayatıyla tanışmanız nasıl oldu?
- Tarsus Amerikan Koleji’nin orta üçüncü sınıfındaydım. Rahmetli babam yazın Emirgan’a gitmeye meraklıydı. Sakıp Ağabeyim de o yaz sağlık problemleri yaşadı ve 3 ay Fransa’ya tedavi için gitmesi gerekti. Babamın ailede yardımcısı Sakıp Ağabey’di, bizler okuyorduk. O yaz babama,“Baba ben çalışayım” dedim. “Olur mu oğlum” dedi. “Niye olmasın” dedim. Benim ilk iş hayatım, Tarsus Amerikan Koleji üçüncü sınıf öğrencisiyken yazın Adana’da kalıp aile işlerine bakmamla başlar. O zaman Bossa iplik bölümü kurulmuş, dokuma bölümü daha çalışmamış montaj halinde. Bütün bunları ben omuzladım. İş hayatıyla tanışmam böyle.

CAPITAL: Sorumluluğunuz, görev alanınız neydi?
- Bossa’da iplik üretiliyor ve ben de satıyordum. Yetkiliyim yani, hazırlığı yapıyordum. Dokuma, basma ve boya basma bölümlerinin inşaatları devam ediyordu. Dokuma bölümünde montaj yapılıyor; ecnebiler var, makineler geliyor, onların sorunlarıyla para dahil ben muhatabım. Her yaz çalıştım ve sonra bu düzen böyle devam etti.
CAPITAL: Hacı Ömer Sabancı, size iş hayatıyla ilgili tavsiyelerde bulunmuş muydu?
- Rahmetli, çok aile babası bir insandı. Aile ve iş dışında pek yaşamı yoktu. Adana’da ünlüdür, birçok yetişmiş insan bara saza gider, rahmetli babamın bu taraflarda işi yoktu. Rahmetli babam sabah erkenden kalkıp işe giderdi. Hatta pamuk alım zamanlarında saat 4’te pamuk pazarında olur, akşam hava kararmak üzereyken evine gelirdi. Oğullarını hep akşam yemeğinde beraber masada isterdi. Bu bir disiplindi. Herhangi birimizi görmezse merakla sorardı. Bunlar da tabii bize birtakım disiplinler getirdi. Aile masasında, akşam yemeklerinde genellikle işler konuşulurdu. Biz çoğunlukla dinlerdik. Rahmetli babam bizim duymamızı istediği çaptaki olayları yemekte aktarırdı, bunlar bizi iş dünyasına hazırlayan faktörlerdi.
CAPITAL: Çocuk yaştayken işe başladınız. O yaşlarda ne yapmayı düşünüyordunuz? Her çocuk gibi doktor, pilot olmak gibi hayalleriniz var mıydı?
- Babamın o zaman da yaygın iş alanları vardı, bir tek iş alanında değildi. Akbank’ın ve yağ fabrikalarının büyük kurucu ortağıydı. Bunların dışında Bossa, yeni doğan bir iş koluydu. Yaz aylarında çalışmış olmam, Bossa’ya karşı bir sıcaklık getirmişti ve tekstil mühendisi olmayı kafama koymuştum. O nedenle tekstil mühendisliğine gittim. Zaten aile işi dışında bir iş aklıma gelmemişti.
CAPITAL: O günün koşullarında babanızın Bossa’yı ya da büyük bir grubu almak, Akbank’ı büyütmek gibi hayalleri, hedefleri var mıydı?
- Babam aşırı derecede çalışma tutkusu olan bir insandı. Kendi sağlığını bile ikinci plana itecek kadar iş tutkusu vardı. Bu iş tutkusunda, o günkü düşüncelere göre şunu yapayım bunu yapayım, Çin’de şu olsun Amerika’da olsun falanlar yoktu. Onlar çok büyük ufuklardı. Ama babamda hep işini bir şekilde büyütme isteği, arzusu vardı.
CAPITAL: Günümüzle kıyaslandığında o zaman iş ya da fabrika kurmak, para kazanmak daha mı kolaydı?
- O zaman girişimci sayısı daha azdı. Dolayısıyla bir konuya kim istiyorsa rahatlıkla girebilirdi. Kimse onun sektörüne girmek istemez, başka alana yönelirdi. Şimdi öyle değil. Aynı dilime uzanan girişimci sayısı oldukça fazla. Bu bir mutluluktur, bu memleket için de aileler için de iyidir. O günlerde bu sayılar çok limitliydi. Biri, “Şuna ben sahip olacağım” deyince öbürü “Peki arkadaş ol, ben de başka şeye sahip olurum” diyebilirdi. Bugün öyle değil, güzel bir yarış var.
CAPITAL: Sabancı’nın büyümeye giden yolda karşılaştığı zorluklar oldu mu?
- En zor anlardan biri, benim hayal meyal hatırladığım ve babamdan dinlediğim Varlık Vergisi’dir. Varlık Vergisi’ni Adana’da en ağır ödeyen kişi babamdı. Daha çok Musevi vatandaşları hedeflemiş diye bilinir, ama Türk vatandaşları da hedeflenmişti. Ankara’nın onayıyla Türk vatandaşları da kapsama alındı. O zaman benim hatırladığım, 300 küsur bin lira büyük paraydı. Babamla eşit durumda sayılabilecek işadamları, her halde 100 bin civarında bir paraya muhatap oldu. Büyük bir zorluktu, ama ilk ödeyenlerden biri de rahmetli babamdı.

CAPITAL: Sabancı Grubu’nda Türkiye’nin en büyük birkaç grubundan biri olmaya giden yolda dönüm noktası neydi?
- Babamızı kaybedince, kardeşler olarak birliğimizi, beraberliğimizi devam ettirme kararını rahatlıkla alabildik. Bazı babamın yakın dostları vefattan sonra bize gelip tavsiyelerde bulundu, ne yaparsanız yapın birliğinize sahip olun diye. Rahmetli annemin bu işte çok önemli konumu vardı. Biz de aklımızı kullanabildik, birliğimizi devam ettirme kararı aldık ve devam ettirdik. Bence bizim ailede dönüm noktası, bu anlayışın tescil edilmesiydi.
CAPITAL: Geriye baktığınızda iş hayatınızda sizi en mutlu eden an neydi?
- Tabii iş hayatında çok olay yaşadım. İşin en kıymetli yanı, bana en fazla huzur ve keyif veren tarafı, çocuklarımın iş hayatına müspet olarak girmiş olmaları.
CAPITAL: Peki, çocuklarınızdan evvel aldığınız bir karar, bir yatırım, bir anlaşma gibi unutulmaz bir anınız var mı paylaşabileceğiniz…
- Bir gün rahmetli Özdemir ile beraber Almanya’da Hannover şehrinde Continental lastikçilerle 10 saat bir odanın içinde müzakere yaptık. İşbirliği arıyoruz. Olmadı, olmayacağını anladık, iki kardeş Tokyo’ya, Bridgestone’a gittik, onlarla ortaklıkta anlaştık. Bana göre çok güzel bir olaydı bu.
CAPITAL: Sizin iş yaparken, şirket yönetirken temel ilkeniz nedir? Olmazsa olmaz iş yapma şekliniz nedir?
- Ben disiplinli çalışmaya özen gösteririm. Her şeyin notunu, mikro seviyede alırım. Notunu alırken o konuya ne zaman tekrar bakacağımın notunu da yazarım. O tarih geldiğinde ya telefon ederim ya çağırır bugün bunu soracaktım sana şimdi soruyorum ne oldu derim. İşin peşini bırakmam.
CAPITAL: Bugünkü işadamları, yöneticileri nasıl buluyorsunuz? İyi bir yönetici ve işadamı kuşağı var mı?
- Çok var, bunların bir kısmını işyerlerimizde tanıdım. Türkiye’de zaten bizim çocukluğumuzdan bazı hatıralarla geçip buraya geldik. Bugün gurur duyulacak şekilde parlak genç Türk iş adamları var. Hatta bu yalnız bizde görülen bir olay değil, dışarıda da bunu görüyorsunuz. Londra’ya gidin, bankacılığın merkezinde inanılmayacak kadar genç, başarılı Türkler görürsünüz. Londra’da Unilever şirketinde, bizzat gördüm de biliyorum, inanamazsınız pırıl pırıl genç Türkler üst seviyede. Bunu genişletebilirsiniz, çok gurur duyulacak yeni bir Türk nesli yetişiyor.

CAPITAL: Türkiye’de şirketlerin önemli bölümü ailelere ait ve bu şirketlerin ayakta kalması da giderek güçleşiyor, sıkıntıya girenler oluyor. Sizce aile şirketlerinin daha uzun yaşayabilmesi için ne önerirsiniz?
- Bu söylediğiniz Türkiye’ye has bir şey değil, dünyada da böyle. Bugün Fransa’daki şirketlerin yüzde 50’den fazlası aile şirketidir hala. Aile şirketlerinde devamı sağlayabilmek marifettir. Bir nesil, iki nesil, dört nesil neyse devamlılığı sağlayabilmek için de basit ölçüler var. Aile fertleri işe hazırlanmadan evvel aile dışında başka yerlerde çalışmalı. Oralarda tam bir profesyonel çalışma düzeninin sahibi olmalılar. Çünkü aile içine geldiklerinde, dışarıdan getirdikleri bilgiler onlara destek olacaktır. Bir diğer nokta da biz yaşadık bunu, ailenin yeni nesillerinde çokluk olmamalı, birkaç kişi olmalı. Eğer birçok aile mensubu iç içeyse, gizli bir problem yaratıyorsunuz. Bir gün bu problem haline gelir. Anadolu terbiyesiyle babalar amcalar etraftayken bunlar sessiz ve sakin durabilir. Biz yokken ne olacak, o durumlara ailenin düşürülmemesi için planlar yapılmalı. Hak eden aile fertlerini birkaç taneden fazla tutmamak lazım. Zaten bunların aile dışında başarılı olabilme şansları varsa, sermaye sıkıntısı çekmeyecek ve başarılı olma kabiliyeti varsa buyur git kendi işini kur, niye aile içinde olacaksın, git başka iş kur, aileden de birkaç kişi içeride kalsın ki huzurlu bir devam sağlansın.
CAPITAL: Sabancı’da bir aile anayasası ve aile konseyi kurmuştunuz ama bunlar öngörülmemişti mi onda?
- Bunlar McKinsey ile yaptığımız görüşmelerde ortaya çıktı sonradan. İngiltere’deki intibalarıma dedim ki bu doğru değil, biz çok kişi davet etmişiz işimize. Başka aileler için diyorum, kendimizi tenkit için demiyorum. Birkaç kişi burada kalsın, diğerleri yeni işler kursun. Bizler de hayattayken gerekiyorsa onların iş kurmalarına maddi, manevi yardım edebilelim. Ben o anlayışla çocuklarımı Sabancı Holding’den çektim ve çok doğru yaptığımı görüyorum.

CAPITAL: Sizin yaptığınız anayasada çocukların şirket içine girmesi vardı, ama çok çocuk olduğu için yürümedi diyorsunuz…
- Hayır, yürümedi, yürümezdi de. Çünkü çok kalabalık olunca işin içine birtakım his faktörleri giriyor. Hissiz insan olmayacağına göre… Garip karşılayamayız, ben nasıl olacak da kendi evladımı, kardeşimin evlatlarından aşağı göreceğim. Mümkün değil bunları kabul etmek. Böyle kabullenirsen realist olarak, o zaman bu yol ayrımı değildir. Bu şekilde kavgasız dövüşsüz sakince yol ayrımı yaparsanız, aile için bambaşka iyilikler yaratırsınız. Rothschild Ailesi’ni ele alalım. 5 kardeştiler… Biri Almanya’da kaldı, biri İtalya’ya, biri Paris’e, biri Londra’ya, biri de New York’a gitti, ayrı ayrı yaptılar. Ama bütün dünya bunları bir aile gibi görüyor. Birinin gücü hepsinin gücü oluyor. Bakın ayrı çalışmak illa aileye kötülük getirmez, aksine her biri ayrı ayrı başarılı olursa, ayrı ayrı güzel işler kurarsa bütün aile için bu şandır, şereftir. Ayrı işleri olsa bile bir yerde aile fertlerinin bir sıcaklığı, bir yakınlığı vardır.
CAPITAL: Esas Holding nasıl gidiyor? Değişik alanlara yatırım yaptınız, gidişinden memnun musunuz?
- Çok memnunuz gidişten. Esas Holding sıfırdan başladı. Hiçbir şeyi devralıp da başlamadı. Aşağı yukarı bu sene 10’uncu yılına geliyor. Bayağı bir istihdam gücü ve cirosu var. Kızımı, oğlumu, beni dolu dolu meşgul edecek iş kapasitesi var.
CAPITAL: Her gün gidiyor musunuz yoksa biraz daha düşük yoğunluklu mu çalışıyorsunuz?
- Ben İstanbul’da her gün saat 9 gibi işime giderim, saat 13.00, en geç 14.00 gibi geri gelirim. Öğleden sonra sakin devremdir veya dış dünyayla ilgili temaslarımı yürütme vaktidir. Londra’da da buradaki gibi sabah 9.00-13.00 gibi her gün işime giderim, ama Bodrum’dayken evimden çalışırım.
CAPITAL: Esas Holding’de ne hedefliyorsunuz? Geleceğe yönelik planlarınız var mı paylaşabileceğiniz? Ortaklık için gelen girişimciler de oluyordur…
- Yurtdışından da yurtiçinden de özellikle bu ekonomik sıkıntı nedeniyle birçok insanda arayış var. Onların bazıları başkalarına gittikleri gibi bize de geliyor. Türkiye’nin gelişmekte olduğu ülkelere bakarak bu tarafta bir şey yapmak isteyenler de var. Bu tip yatırım arayışlarında Esas Holding ilk listededir.

CAPITAL: Size yerel şirketlerden çok teklif geliyor mu?
- Çok gelirdi, biz ona bir fren koyduk.
CAPITAL: Nedir o fren, ne yaptınız?
- Esas Holding olarak ister satın almada ister bir yere ortak olmada, 25 milyon Euro’dan eksik parayla girmeyelim dedik. Eğer o iş, ortaklık, satın alma 5 milyon Euro’luk ise almayalım, 10 milyon Euro’luk hissedarlık talep ediliyorsa buna da girmeyelim dedik. Bizim payımız öyle veya böyle 25 milyon Euro’dan eksik olmasın, ancak çok bir özel durum varsa aile olarak oturup konuşalım, bu özel durumu değerlendirelim. Böyle bir kriterimiz var, birçok şey kapıdan dönüyor. Diyoruz ki bizim kriterlere uymuyorsunuz.
CAPITAL: Hangi sektörlere ilgi gösteriyorsunuz şu anda?
- Biz orada çok açığız. Herhangi bir sektör diye bir kutunun içine koymuyoruz. Her türlü iş imkanına açık olmak bizim için ön planda. Kriterlerimize uyuyorsa iş önemlidir, ona göre inceleyelim, değilse zaten reddedelim. Önyargılı olmayalım, çünkü bizim bilmediğimiz birçok sektör var, niçin oralara kapalı olalım.
CAPITAL: Peki holdinge uzun vadeli bir hedef koydunuz mu?
- Hayır, öyle hedefler bu karmaşa dünyasında bünyeye ancak stres getirir. Biz stressiz bir dünyada sakin çalışabilmeliyiz, olaylara sakin bakabilmeliyiz.
CAPITAL: Çocuklarınız iyi birer girişimci oldu, onları nasıl buluyorsunuz?
- Beğeniyorum gerçekten. Biraz evvel de söyledim, en büyük kazancım, huzurum onların bu konuma gelmiş olması.
CAPITAL: Ali Sabancı’yı yakından izliyoruz ve tanıyoruz. Rahmetli Sakıp Bey’e benzetenler var, siz de öyle bir benzetme yapıyor musunuz?
- Evet. Ali vizyon sahibidir. Ali’de ufuk darlığı yok. Önüne gelen konuları değerlendirme kapasitesi var. Birçok zaman bize, birçok ciddi projeyi, şöyle yapalım böyle yapalım önerisiyle getirmiştir. Dar kalıbın, tek bir sektörün işadamı değildir. Bugün en çok Pegasus ile meşgul olur, ama dünyası Pegasus ile limitli değildir. Geniş bir vizyonu var ve olaylara yaklaşımı, çevre ilişkileri çok güzeldir. İşadamlarıyla, onlar dışında çeşitli çevrelerle de diyalogu hoştur, güzel götürür.
CAPITAL: Peki Emine Hanım’ı nasıl buluyorsunuz?
- Emine Hanım, Esas Holding’in beynidir. Ali ona yardımcıdır, ikisi çok iyi anlaşır, çok iyi yönlendirirler. Emine, finans konularında çok meziyetlidir. Dışarıda da bir İngiliz sigorta şirketinde çalışması var. Ali de 2 yıl Morgan Stanley’de New York’ta çalıştı. Sonrasında Akbank’a geldi. Sirkeci’de, holde bir masa koydular, biz de istisna bir şey yapmayın dedik. Orada tipik, standart, sıradan bir memur olarak çalıştı. Güzel günler yaşadı.

CAPITAL: İş hayatına atıldıklarında onlara neler önerdiniz?
- Aslında son zamanlarda onlar bana öneride bulunuyor. Hakikaten onlar bana öneride bulunuyor.
CAPITAL: O zaman onlar ne öneriyor onu soralım…
- Benim ufkum yaşımla alakalı, yılların getirdiği bir kalıp var, o kalıbın içindeyim ben. Yaşamım da öyle. Şu lokantaya giderim, filan yere gidersem şu otelde kalırım, bu bir kalıptır. İnsanlar yaşlandıkça konservatif oluyor, bu kalıbın içinde oluyor. Onlar bana, baba sen böyle düşünüyorsun ama bunun alternatifleri şunlar diyor. Onlar, ufkumu genişletmeye yönelik etki yapıyor.

“SÖZ SENET YERİNE GEÇERDİ”

HER ŞEY YAVAŞ TEMPODAYDI
Her şey daha ufak çaplıydı, her şey daha yavaş tempoluydu. Dolayısıyla işadamları olarak da dernekte, kulüpte birbirimizle görüşmeye, sohbet etmeye daha rahat vakit bulabilirdik. Çünkü her şey daha yavaş bir tempoyla gidiyordu.
EL SIKIŞMA YETERLİYDİ O zamanın inceliklerine göre kayıtlı işler yerine el sıkışarak işi neticelendirme de yoğun ve yaygındı. Güven vardı. “Ben sattım, sen aldın” hayırlı olsun dersen söz senettir. Şimdiki gibi gel bir senede bağlayalım şunu, imzaya dökelim gibi fazla hassasiyet yoktu.
BİRBİRİMİZİ İYİ TANIRDIK Daha yavaş ve daha güvene dayalı bir ticaret anlayışı vardı. Daha dar kalıpta olduğu için insanların birbirini yakinen tanıma fırsatı vardı. Herkes birbirinin ailesini biliyordu, o zaman güven daha da ön plana çıkıyordu.


LONDRA YAŞAMIMDAN NELER ÖĞRENDİM?

MİKRO DEĞERLER ÖNEMLİ
Uzun yıllar Londra’da olduğum için iş yaşamıma mutlaka etkisi olmuştur. Ancak çalışmayı bilmek lazım. Bilinçli çalışmanın içerisinde olayları mikro tutmalı. Mikro değerler makro değerlerden daha önemlidir. Hiç kimse makro değerde bir işi ihmal etmez, herkes mikro değerdeki işleri ihmal eder. O mikro değerdeki ihmaller damlaya damlaya göl olur, ihmalleri büyütür.
İŞKOLİK OLMAMALI Mikro değerlere önem verilmeli ama aşırı işkolik olmamak lazım. İnsanca yaşamayı da iş başarısına paralel götürebilmeyi bilmek lazım. Akşam olacak, belirli bir saatten sonra bir sosyal dünyan olmalı, gece gündüz işe konsantre çalışıyorsan hayatın güzel taraflarından bazı şeyleri de ihmal ediyorsun veya fark etmiyorsun demektir. Belirli saatte işi bitirmeyi bilmek, sosyal dünyaya dönmek lazım.
SOSYAL HAYATI ÖĞRENDİM İngiltere, sosyal yaşamı zengin bir ülke. Topluma karışmak istiyorsan İngilizlerle bir şeyler konuşman lazım; ya golf ya opera ya bale konuşacaksın ya klasik müzik konuşacaksın veya buna benzer kültürel bir şeyler konuşacaksın. Bir mecliste bir yere geldiğinde sen hep suskun dinleyen oluyorsun. Onlar da bu hep dinleyenle, suskun olanla, katkıda bulunamayanla arkadaşlık kuramıyor.
HOBİ DEĞİL SEVGİLERİM VAR Benim hobi değil, ama sevgilerim var. Benim olduğum yerde hep müzik vardır. Fırsat bulursak hala kışın her ay bir hafta eşimle Londra’daki müzikallere gideriz. Oradaki evimize gider, bir hafta kalır geri geliriz. İngiliz dostlarımızla önemli olayları izlemeye gideriz; bu tiyatro, müzikal, opera, bale olur. At yarışları, tenis turnuvaları, Wimbledon yazın oluyor. Yazın haziranın başından itibaren Bodrum’dayım, o zaman onlara uzak kalıyorum, ama orada otururken giderdim. Gençli��imde futbol oynardım. Benim iki takımım var; biri Manchester United diğeri Fenerbahçe. Niye daha evvel onu diyorum, o bana daha fazla keyif veriyor.


“TÜRKİYE’DE YATIRIM YAPILMIYOR, BUNLAR BENİ RAHATSIZ EDİYOR”

EKONOMİDEKİ GİDİŞ NASIL?
Dünyadaki ekonomik şaşkınlık içerisinde, Türkiye’de de sağlıklı bir yorum yapmayı kendimde görmüyorum. Ancak, bütün bunlara rağmen daha iyi olmamız gereken hususlar var. Olmadığımız için de rahatsız ediyor beni. Türkiye’de yatırım yapılmıyor, iç-dış borç huzur vermiyor. Bunlar beni işadamı olarak rahatsız ediyor. Şimdiye kadar idare ettik, düzeldik ama şimdiden sonra idare etmemizin güvencesini taramamız lazım, onun için de bu noktalara iyi bakılması lazım. Öyle borç artacak, iç-dış borç artacak, işsizlik artacak biz uzun vadede huzur bulacağız, bunlar pek sindirilebilir olaylar değil.
ENDİŞELENİYOR MUSUNUZ? Endişelendirir, ama şu anda kaygılandıran, panik yaratan durumda değiliz, ama bugünden yarınlara tedbir alabilsek daha güzel olur.
HESABINIZI NASIL YAPTINIZ? 2010’u, global olarak Türkiye dahil iyimser görmüyoruz. Bugün siyasi istikrarı kaygıya düşürecek, bence bu manada bir zemin yok ama mütemadiyen huzursuzluk yaratan laf kavgaları var. Bu doğru değil. Buna niçin gerek duyuluyor ben bilemiyorum, ama doğru bulmuyorum.


“PEGASUS, BENİM FİKRİMDİ”

CAPITAL:
Pegasus’un alınması kimin fikriydi?
- Başlangıcında bir tereddüdümüz yoktu. Pegasus’u ortaya getirip alan benim. Ben havacılığa 1990’dan beri ilgiliyim. Yurtdışında yaşarken bile Türk Hava Yolları’na ortak arandığı devreler vardı, o ortak arayışları içinde epey mesai verdim. Lufthansa ile ayrı çalıştım, İngiliz Havayolları’yla, Air France ile ayrı çalıştım, çeşitli yerlerin havacılık danışmanlarıyla birlikte çalıştım, kendi kendime değil. Bu birikim sonucunda Pegasus’un genel müdürü Sertaç Bey’i ben bünyeme aldım Esas Holding’e. Ali, hala Sabancı Holding’deydi ama birkaç ay sonra oradan ayrıldı, “Ben bu işi istiyorum” dedi, “Peki buyur oğlum” dedik. O gün bugündür Allah için başarıları bizi taçlandırıyor.
CAPITAL: Neden olmamıştı? Türkiye’nin koşulları yüzünden mi?
- O günkü THY, personel yönünden çok şişman gövdeliydi. Dış danışmanların incelemeleri yapıldı ve bunları önlerine koyduk. Lufthansa, Air France ya da İngiliz Havayolları’nda bu kapasiteli bir iş olsa, personel sayısı ne olur diye bakıldı ve sonuç 3’te 1 çıktı.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz