Turquality ne kazandırıyor?

Yalçın ayaydın, sorularımızı yanıtladı...

1.10.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Turquality ne kazandırıyor?
2004 yılında hazır giyim sektöründe 15 markayla yola çıktılar. Amaç, “10 yılda 10 dünya markası” çıkarmaktı. Hedef iddialı, gidilecek yol ise uzundu. Türkiye’nin bugüne kadarki en kapsamlı destek programlarından biri olan Turquality’den bahsediyoruz. Aradan geçen 8 yılda 80’in üzerinde Türk markası bu desteği almaya hak kazandı. Bugün kuyumdan seramiğe, mobilyadan gıdaya kadar onlarca sektör, program kapsamında. Turquality’nin geldiği noktayı, programa ilk girenlerden biriyle konuştuk. İpekyol Yönetim Kurulu Başkanı YALÇIN AYAYDIN, bu süreçte hangi aşamalardan geçtiklerini, marka olarak nasıl kazanımlar sağladıklarını ve merak edilenleri yanıtladı:

1-Turquality Programı ne zaman ve nasıl doğdu? Hedef neydi?
- Bu program 2004 yılında, sadece hazır giyim sektörüyle başladı. Başlangıçta 15 marka vardı. Hedef, belli bir seviyeye gelen, donanımlı Türk markalarının dünyaya açılma yolculuğunda onlara destek vermekti. Turquality kapsamına girmeye hak kazanan şirketlere ve markalara, alabilecekleri her türlü danışmanlık hizmetinin yüzde 50’si oranında finansal destek veriliyor. Yani devlet, “Şirketinizin hangi departmanında sıkıntı yaşıyorsanız, gidin dünyanın en iyi danışmanlık şirketiyle çalışın. Yüzde 50’sini karşılayacağız” diyor. Amaç, Türk markalarını dünya pazarlarında rekabet edebilecek seviyeye taşımak. Büyük bir ciddiyetle 8 yıldır süren, Türkiye’nin en yetkin ve en istikrarlı destek programı. Bugün Turquality kapsamında 80’in üzerinde şirket var. Marka sayısı ise 94. Marka Destek Programı’nda 31 şirket toplam 34 markayla yer alıyor. Aslında 3 farklı devlet desteği var. “Ofis Destek Programı”, “Marka Destek Programı” ve en donanımlısı da “Turquality Programı”.

2- Siz İpekyol olarak ne zaman girdiniz? Girerken neleri amaçlamıştınız?

- Biz bu programa dahil olan ilk markalar arasındayız. 2004 yılında girdik. Bizim amacımız da büyümek, dünyaya açılmak ve marka bilinirliğimizi artırmaktı. Şu anda İpekyol ve Machka markalarımız programa dahil. İlk toplantılarda, projenin doğuşunda bizzat yer aldım. Şimdiye kadar Turquality kapsamında 400 toplantıya katıldım. Hazır giyim sektörünü de Turquality çalışma grubunun içinde ben temsil ediyordum.

3- Turquality'ye dahil olmak için hangi kriterlere uydunuz? Nasıl bir süreçten geçtiniz?

- Programa dahil olmak isteyen şirketlerin çok ciddi kriterleri yerine getirmesi gerekiyor. Uluslararası bir danışmanlık şirketi olan Deloitte ile anlaşma yapıldı. En ufak bir kayırma, torpil olmaması için tüm süreç son derece ciddi bir biçimde organize edildi. Bir puanlama sistemi var. Şirketler bu programa başvuruyor. Deloitte gidiyor, bu şirketin finansal yapısını, markalaşma stratejisini, dizayn altyapısını, teknolojik altyapısını ve
daha birçok noktayı A’dan Z’ye inceliyor. Adeta şirketin röntgeni çekiliyor. Tüm bunlar puanlamalara tabi tutuluyor. O puan yeterliyse programa dahil oluyorsunuz. Değilse, eksikleriniz ortaya çıkıyor ve Deloitte size “Şu eksiklerin var. 3-4 ay içinde bunları tamamla, tekrar incelemeye başvur” diyor. Ne zamanki şirket bu kriterleri eksiksiz biçimde sağlarsa, o zaman programa dahil oluyor. Biz de tüm bu yollardan geçtik. Açıkçası çok zorlu bir süreç. Çok büyük şirketler bile giremeyebiliyor. Çünkü kriterleri sağlamak hiç kolay değil.~

4- Programa kabul edilme süreci ortalama ne kadar sürüyor?
- Yaklaşık 1 yıl. Sizden istenen çok sayıda kriter var. Onlara uymak için çalışmalar yapıyorsunuz. Biz 2-3 ay içinde eksikliklerimizi tamamladık ve programa dahil olmayı başardık.

5- Hazırlık aşamasında dışarıdan danışmanlık desteğine ihtiyaç duydunuz mu?
- Evet tabii ki. İhtiyaçlarımıza göre hem Deloitte’dan hem başka şirketlerden hizmet aldık.

6- Programa girdikten sonra neler değişti? Şirketinize ne tür somut katkıları oldu?
- Bu programa girerken amacımız şuydu: Yurtdışında, dünyaya açıldığımızda altyapı ve marka olarak en ufak bir sıkıntı yaşamayalım ve bu yolda rahat bir şekilde yürüyelim istemiştik. Öyle de oldu. Kendimizi toparlamak, eksikliklerimizi görmek ve gidermek, özellikle de kurumsallaşma anlamında çok büyük adımlar attık. İç işleyişimize çok önemli katkıları oldu. Markalaşma, marka yönetimi, insan kaynakları gibi farklı alanlarda ciddi danışmanlık destekleri aldık. İpekyol’a olan katkısı inanılmazdı. Bana göre şirketimiz 8 yıllık bu süre zarfında yüzde 100’ün üzerinde bir sıçrama yaşadı.

7- Peki en çok hangi eksikliklerinizin giderildiğini düşünüyorsunuz?
- Özellikle visual merchandising (görsel mağazacılık) ve tasarım konularında ciddi destek aldık. Bu, bizim şirketimizi bambaşka bir noktaya taşıdı. Vizyon olarak çok önemli bir aşama kaydettik. 10 yıl önce sorsanız, bugün bulunduğumuz noktayı hayal bile edemezdim.

8- Başka şirketlere de önerir misiniz? Neden?
- Kesinlikle her şirkete öneriyorum. Turquality’e kabul edilmek veya edilmemek de çok önemli değil. Çünkü her şekilde büyük kazanımlarınız oluyor. Hepimiz kendi şirketimize, kendi markalarımıza pembe gözlüklerle bakıyoruz. Belli bir süre sonra işletme körlüğü yaşıyorsunuz. Bu süreç şirketlerimize ayna tutmak açısından çok önemli. İçeriden göremediğiniz, görmenizin de mümkün olmadığı eksikliklerinizi fark ediyorsunuz. Kurumsal ve profesyonel bir bakış kazanıyorsunuz. Bir vizyon ediniyorsunuz. Ayrıca dünyaya açılmak hiç de kolay değil. Böyle önemli finansal destekleri alabilmek önemli bir güç sağlıyor.

9- Programın eksik kalan, geliştirilmesi gereken yönleri var mı? Neler?
- Tabii ki ihtiyaçlar sürekli değişiyor. Çünkü dünya değişiyor, rekabet koşulları değişiyor. Sayın Bakanımız Zafer Çağlayan’dan sonra bu program bambaşka bir boyuta geçti. Kendisi, 6 ayda bir program kapsamındaki tüm şirketlerin CEO’larıyla bir araya geliyor. Her sektörün, her şirketin sıkıntıları, önerileri tek tek ele alınıyor. Böylece program her yıl kendini biraz daha geliştirerek devam ediyor, sürekli yenileniyor. İlk başlarda genel yapı hep tekstil ve hazır giyim odaklıydı. Şimdi birçok sektör kapsanıyor.

10- Turquality, başlangıçtaki “10 yılda 10 dünya markası” hedefine ulaşılabilecek mi?

Dünya markası dediğinizde aklınıza Hermes, Armani, Louis Vuitton, Chanel gelir. Tabii ki 10 yılda onlar gibi dünya markaları çıkarmak mümkün değil. Türkiye’nin böyle markalar çıkarması önümüzdeki 20 yıl için bile zor. Zaten markalar sadece devletlerin verdiği parasal desteklerle de olmaz.~
Türkiye’deki tasarım endüstrisinin de gelişmesi lazım. Ama Turquality önemli bir milattır. 1970’li yıllarda İtalya, Fransa’nın fasoncusuydu. İtalyan tasarımcılar, Fransa’ya çalışa çalışa kendilerini dünyaya tanıttı. Sonra da kendi markaları doğdu. Biz de yıllardır hem ABD’ye hem Avrupa’ya çalıştık. Onlardan ciddi bir know-how aldık. Bu uzun bir süreç. Ama eğer yakın coğrafyayı düşünürsek, “10 yılda 10 bölgesel Türk markası” çıkar. 20-30 yılda ise gerçek anlamda uluslararası markalarımız olacağına inanıyorum.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz