ABD'nin rekabet gücüne meydan okuma

ABD'nin rekabet gücü ölümcül bir tehlike altında...

1.04.2012 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
ABD'nin rekabet gücüne meydan okuma
AMERİKAN EKONOMİSİ'nin bizim neredeyse her gün hatırlattığımız üzere şu anda alışılmadık derinlikte ve uzunlukta bir resesyondan çıkma savaşı verdiği çok açık. Aynı zamanda Birleşik Devletler bugün pek de gözle görülmeyen ama çok daha köklü bir meydan okumayla da yüzleşiyor: Amerika'nın kendi vatandaşlarının yaşam standartlarını artırmak şöyle dursun koruma yeteneğine bile kalıcı olarak sekte vurabilecek bir dizi altta yatan yapısal değişikliklerle... Eğer hükümet ve iş dünyasının liderleri sadece durgunluğa karşı önlemler alır ve Amerika'nın daha ağır olan bu sorunuyla yüzleşmekten kaçınırlarsa o zaman uzun vadede zayıf bir ekonomiyle karşı karşıya kalacaklar. Biz geçtiğimiz yıl boyunca dünyanın dört bir yanından çeşitli akademisyenlerce oluşturulmuş bir grubun ve Harvard Business School mezunları arasında ilk defa yapılmış kapsamlı bir anketin yardımıyla ABD'nin rekabet gücünü mercek altına yatırdık. Araştırmamızda ABD'nin çok ciddi meydan okumalarla yüzleştiği sonucuna vardık. Amerika'nın gerek hükümetteki gerekse iş dünyasındaki liderleri, sıklıkla bu ülkenin sayısız güçlü yanını etkisizleştirecek şekilde tepkiler vermişlerdi. Oysa ABD'nin rekrımlar için bir mıknatıs görevi gören sofistike mallar ve hizmetler için dünyanın en büyük pazarı. Amerika'nın eski rekabet gücünü geri kazanması için uzun vadeli bir stratejiye ihtiyacı var. Bunun için de Washington hengamesinde uygulanması pek olası görünmeyen sayısız politika değişikliklerine gidilmesi şart. Bu yüzden atılması gereken önemli adımların çoğunun, rekabetin pek çok kilit sürücüsünün bulunduğu eyaletler ve bölgeler bazında gerçekleştirilmesi gerekiyor. Daha da önemlisi burada iş dünyasının liderlerinin kamu politikalarının pasif birer kurbanı ya da yanlış yönlendirilmiş hisse senedi sahiplerinin tutsakları olmak yerine rekabetin dönüştürülmesinde ve yerel topluluklara yatırımlar yapılmasında çok daha proaktif bir rol oynayabilecekleri ve oynamaları gerektiği gerçeğidir.

ANA FİKİR
BİRLEŞİK DEVLETLER, ABD'DE FAALİYET GÖSTEREN ŞİRKETLERİN GLOBAL EKONOMİDE BAŞARILI BİR ŞEKİLDE REKABET ETMESİNİ VE AYNI ZAMANDA ORTALAMA BİR AMERİKALI İÇİN YAŞAM STANDARTLARINI DA DESTEKLEYİP YÜKSELTMESİNİ SAĞLAYACAK KADAR REKABETÇİ BİR YERDİR.

Bu standarda göre ABD'nin rekabet gücü ölümcül bir tehlike altında. ABD'nin rekabet kabiliyetindeki erozyon zaten Büyük Durgunluk öncesinde başlamıştı. ABD bugün düşük işçi ücretleri ve ileri ekonomik stratejileri olan ve sayıları giderek artan çeşitli uluslardan ibaret bir cepheden gelen rekabetle yüzleşiyor. Ancak ABD'nin bu meydan okumaya tepki göstermesi için gerekli adımların atılması pek çok şirketteki kısa vadeli odaklar ve politik tıkanıklıklar yüzünden engelleniyor. ABD bugün girişimcilik ve yüksek öğrenim gibi alanlardaki güçlü çekirdek yanlarını halen koruyor. Ancak bunların vergi sistemindeki zayıflıklar, mali politikalar, K-12 eğitimi ve diğer alanlardaki yetersizliklerle her geçen gün daha da içi boşaltılıyor. Amerika'nın bu meydan okumalara birer çözüm bulması için sağlam bir stratejiye ve izlenecek yol hakkında sıkı bir mutabakata ihtiyacı var. Burada hükümetin oynayacağı kritik bir rol var, ancak şirketlerin de önayak olması şart.

REKABET GÜCÜ NE DEMEK?

Rekabet gücünü ve onun ABD'nin refahını nasıl şekillendirdiğini net bir şekilde anlamadan Amerika kendi ekonomik sorunlarına çözüm bulamaz. Bu kavram günümüzde yaygın bir şekilde yanlış anlaşılmakta ve politik söylemlerde, politikalarda ve kurumsal tercihlerde bugün apaçık görüldüğü üzere tehlikeli sonuçlara yol açabilmektedir.~
Birleşik Devletler bugün bir yandan global ekonomide başarılı bir şekilde rekabet edebilecek diğer yandan da ortalama bir Amerikalının yaşam standardını yükseltebilecek derecede rekabetçi bir yerdir (Bu tanımlamayı yapabilmemize yardımcı olan Richard Vietor ile Matthew Weinzierl'e teşekkür ederiz). Rekabetçi bir yer ise hem şirketler hem de vatandaşlar için refah demektir. ABD'nin rekabet gücü Amerikalıların ücretlerinin daha da düşürülmesiyle artırılamaz. Ne de daha ucuz dolarla. Ucuz bir para birimi ile ithalat pahalılaştırılır ve Amerikan ihraç mallarının fiyatı düşürülmüş olur. Ancak bunun içinde ulusal çapta ücretlerin azaltılması da vardır. Kısa vadede şirketlerin maliyetlerini düşüren bazı adımlar, aslında Birleşik Devletler'in gerçek rekabet gücüne sekte vurmaya başlayabilir. Bir ulusun rekabetçi olup olmaması onun uzun vadede üretkenliğine bağlıdır; yani her bir birim insan, sermaye ve doğal kaynak başına üretilen malların ve hizmetlerin değerine bağlıdır. Bir ülkedeki şirketler sadece girdileri, değerli ürünler ve hizmetlere dönüştürebildikleri müddetçe zenginleşebilir ve vatandaşlarının ücretlerinin artırılmasını destekleyebilirler. O halde ekonomik politikanın merkezi hedefinin uzun vadede üretkenliğin artırılması olması gerekir. Bunun için de ürünlerde, süreçlerde ve yönetimde ardı arkası kesilmeyen inovasyonları destekleyen bir iş ortamı şarttır. 2008'deki Büyük Resesyon'un ardından pek çok ABD'li firmanın yaptığı gibi çalışanları işten çıkararak kısa vadede üretkenliği artırmak rekabetçiliğin değil, olsa olsa zayıflığın bir dışa vurumudur. Çalışabilir yaştaki nüfusun çoğunun iş bulamadığı hatta iş aramaktan bile vazgeçtiği bir ekonomi, kısa vadede artan üretkenliğin keyfini sürebilir, ancak aslında burada derinlerde yatan korkunç rekabet sorunları vardır. Bir ulusun gerçek rekabet gücünü, istihdam edilen değil istahdam edilebilir kişi başına yüksek çıktı üretebilme yeteneği gösterir. Rekabet gücünün artırılması istihdam yaratmak ile aynı şey değildir. Politika yapıcılar inşaat sektörü gibi uluslararası rekabete açık olmayan emek yoğun yerel endüstrilerde talebi suni bir şekilde artırarak kısa vadede istihdamı canlandırabilir. Ancak üretkenliği artırmadan istihdam yaratmak bir ulusun yaşam standartlarını yükseltecek şekilde sürdürülebilir bir istihdamla sonuçlanmaz. ABD'nin bugün temel hedef olarak sadece istihdam yaratmak yerine Amerika'da yüksek ücretli istihdam sağlayacak daha üretken, yabancı yatırımları çeken ve yerel mallar ile hizmetlere olan talebin sürdürülebilir yollardan artırıldığı bir yer olmaya odaklanması gerekir. Talebin canlandırılmasına yönelik hükümet çabaları da rekabet gücünün artırılmasından farklıdır. Hükümetler durgunluğun etkilerini yumuşatmak için geçici olarak harcamalarını artırmak suretiyle önemli bir rol oynar. Bu gibi hareketler kısa vadede hayat standartlarının ve şirket performanslarının yükselmesiyle sonuçlanabilir, ancak genellikle üretkenliğin ardındaki temel sürücüleri iyileştirmedikleri için uzun vadede ne hayat standartlarını ne de şirket performanslarını arttırırlar. Amerika'nın rekabet gücü sadece ABD'de kurulmuş veya ABD merkezli şirketler için değil ama aynı zamanda yurtdışında faaliyet gösteren yabancı şirketler için de çok önemlidir. Yabancı şirketler ABD'ye cazip ücretli istihdam olanağı sunacak üretken faaliyetleri taşıyabilirlerse o zaman ABD'nin refahına da katkıda bulunmuş olurlar. 2009 yılında ABD'deki özel sektör istihdamının yaklaşık yüzde 5'ini ABD'deki yabancı firmaların iştirakleri sağlıyordu. Rekabetçi olmak illa da kazanan her ülkeye karşılık kaybeden bir ülkenin olmasını gerektiren sıfır toplamlı bir oyun değildir. Uzun vadede üretkenlikle birlikte yaşam standartları pek çok ülkede birden aynı anda artırılabilir. Global rekabet sabit bir talep havuzu için verilen bir savaş değildir; bugün dünyanın dört bir yanında yaşam standartlarını artıracak devasa ihtiyaçlar halen karşılanmayı bekliyor. Bir ülkedeki üretkenlik artışı, diğer ülkelerdeki firmaların arayışı içinde oldukları mallara ve hizmetlere yeni bir talep yaratır. Mesela Hindistan'da yaşanabilecek bir üretkenlik artışı ile orada ortaya yüksek kârlar ve ücretler çıkarak New Jersey'deki ilaç sektörüne ve Silicon Vadisi'ndeki yazılımlara olan talep artabilir. İnovasyon ve üretkenlikteki artışların yaygınlaşmasıyla global refah da artacaktır. Global ekonomi sıfır toplamlı bir oyun olmadığı için Amerika'nın rekabet gücündeki zayıflama sadece ABD'nin sorunu değildir. Eğer onun en büyük ulusal ekonomisi zayıfsa global ekonomi de zayıflar, inovasyon motoru durur, adil ve açık bir global ticaret sisteminin şekillendirilmesindeki etkisini kaybeder.~

ABD'NİN BİR REKABET GÜCÜ SORUNU VAR MI?

İçinde yaşadığımız şiddetli döngüsel ekonomik kriz ortamında Amerika'nın mevcut ekonomik meydan okumalarını suçlamak işin kolayına kaçmak olur. O zaman ekonomik politikanın son üç yılda olduğu gibi sadece kararlı bir şekilde ekonomiyi düzlüğe çıkaracak önlemlere odaklanması gerekirdi. Bir insan Amerika'nın sorunlarının yapısal değil de döngüsel olduğu yönündeki çıkarsamayı desteklemek için 2010 yılında Amerika'da iş gücü verimliliğinin artmasına ve kurumsal kârların rekor seviyelere yükselmesine dikkat çekebilir. Maalesef ki bu şipşak fotoğraf, Büyük Durgunluk'tan önce başlayan ve bir şekilde ona katkıda bulunan türemekte olan bir rekabet gücü sorununun güçlü işaretlerini maskelemektedir. Bu sorun kendisini bir dizi ekonomik performans önleminin yanı sıra rekabetçiliği sürükleyen altta yatan faktörlerin gidişatında da göstermektedir.

Üretkenlik 1990'ların sonu ile 2000'li yılların başlarında Amerika'nın uzun vadeli iş gücü üretkenliği artış oranı, diğer ileri ekonomilere kıyasla çok güçlüydü, ancak finansal krizden önce bu canlılığını yitirmeye başlamıştı. Üretkenlik krizden bu yana büyük ölçüde ABD'nin rekabet gücünün keyif kaçırıcı işaretleri olarak artan işsizlik ve iş gücüne katılımın azalmasıyla sürdürülebilir seviyede kalmaya devam etti.

İstihdam yaratma Daha da rahatsızlık verici olanı ise bu ülkenin istihdam yaratma resmidir. Uzun vadeli istihdam artışı tarihsel olarak dip seviyelerde ki bu eğilim zaten Büyük Durgunluk'tan önce başlamıştı ("Kaybolan İstihdam Artışı" şekline bkz.). Hele uluslararası rekabete maruz kalan endüstrilerde ise istihdam artışı tam anlamıyla durmuş durumda. Amerika'da ücretler 10 yıldan uzunca bir süredir

Ücretler
baskı altında. Ekonomik krizden önce 2007 yılında ABD'de ortalama hane halkı geliri reel bazda 1999 seviyelerinin altındaydı ve o tarihten itibaren sürekli düştü. Oysa 2007'den önceki 20 yıl boyunca ortalama gelir yükselmiş ama sadece yüzde 0,5'lik sönük bir yıllık artış oranı yakalanmıştı. Bu durumdan en çok etkilenenler ise bugün çoğu uluslararası rekabete hiç olmadıkları kadar maruz kalan orta sınıf ile düşük ücretli çalışanlar olmuştu.

Uluslararası ticaret ve yatırımlar
ABD bugün halen dünyanın en fazla doğrudan yabancı yatırımını (FDI) çeken ülkesi. Ancak son yıllarda gelen FDI'lardaki artış oranı diğer büyük ileri ekonomilerin çoğunun altına düşmüş durumda. Her ne kadar son 10 yıl içinde ABD'nin ihracatı arttıysa da dünya ihracatından aldığı pay hemen hemen her alanda ciddi oranda azaldı. Bu arada Almanya'nın aynı dönemde bazıları en büyükleri olmak üzere pek çok endüstri kümesinde ihracat payında ciddi artışlar gözlemlenmesi de çok enteresan.~

Yöneticilerin görüşü
Her ne kadar bu veriler yeterince can sıkıcı olsa da daha endişe verici olanı yöneticiler tarafından uluslararası rekabetin ön cephesinde çizilen resim. Geçenlerde rekabet gücünü tanımlayan iki boyut üzerinden ABD'nin gidişatını değerlendirmek için yaklaşık 10 bin Harvard Business School (HBS) mezunu ile bir anket çalışması yaptık: ABD merkezli şirketlerin global pazaryerinde başarılı bir şekilde rekabet edebilme yetenekleri ve ABD'deki firmaların Amerika'daki yaşam standartlarını artırma ve destekleme yetenekleri. Cevap verenlerin ezici bir çoğunluğu yani yüzde 71'i, önümüzdeki yıllarda ABD'nin rekabet gücünün azalacağını öngörmüştü. Cevap verenler ayrıca ABD'nin iş faaliyetlerini kendine çekmek için diğer ülkelerle rekabete girdiğinde zamanının üçte ikisini boşa harcadığına da dikkat çekmişti.

TEMELDEKİ ÇATLAKLAR
Bu erozyon aslında ABD'nin rekabet gücünün temelini oluşturan pek çok faktördeki can sıkıcı eğilimleri yansıtıyor. Michael Porter, Mercedes Delgado, Christian Ketels ve Scott Stern'in araştırmasında tanımlanan bu faktörler dizisinin içinde makro ve mikro seviyelerde bileşenler vardır. Makro perspektifle bakıldığında rekabetçi bir ulusta güçlü parasal ve mali politikalar (yönetilebilir hükümet borcu seviyesi gibi), kuvvetli bir insani gelişme (iyi bir sağlık bakımı ve K-12 eğitim sistemleri gibi) ve etkili politik kurumlar (kanun düzeni ve etkili yasa çıkarma organları gibi) olması gerekir. Uzun vadeli üretkenlik potansiyelini makro kurumlar yaratır, ancak gerçek üretkenlik iş dünyasının kendisini yansıtan mikroekonomik koşullara bağlıdır. Rekabetçi bir ulus kusursuz bir iş ortamı (modern ulaşım ve iletişim altyapıları, üstün kaliteli araştırma kurumları, çağa uygun düzenlemeler, sofistike yerel tüketiciler ve etkili sermaye piyasaları) kadar güçlü firma kümeleri ile birlikte Silikon Vadisi'ndeki bilgi teknolojileri firmaları ve Houston'daki enerji firmaları gibi destekleyici kurumlara da sahiptir. Rekabetçi uluslar, ileri faaliyet gösterme ve yönetim uygulamalarını benimsemiş şirketler geliştirir. ABD gibi büyük bir ülkede rekabet gücünün ardındaki önemli sürücülerin çoğu ulusal seviyede değil ama bölgesel ve yerel seviyededir. Her ne kadar federal politikalar çok önemli olsa da karayolları, üniversiteler, yetenek havuzları ve küme uzmanlığı gibi bölgelere has mikroekonomik sürücüler de çok önemlidir. ABD'yi bu gözlüklerle değerlendirdiğimizde onun ekonomik temellerinde bilhassa da makro rekabet gücünde giderek kötüleşen ciddi çatlaklar olduğunu görürüz. Bu sorunlar arasında II. Dünya Savaşı'ndan beri hiç görülmedik seviyelere çıkan hükümet borçları, sonuçları ne dünya klasmanında olan ne de kendilerine yatırılan büyük miktarlardaki toplu paraları yansıtan sağlık bakımı ve ilk öğretim sistemleri ile sadece bir krizle yüzleşildiğinde kararlar alabilen kutuplaşmış ve sıklıkla felç olan politik sistem (bilhassa federal seviyede) bulunmaktadır. Mik-ro rekabet gücünde ise iş yerlerinde aşınan beceri, uygunsuz fiziksel altyapı ve inovasyon ile girişimcilik gibi geleneksel güçlü yanları her geçen gün daha fazla törpüleyen giderek artan düzenleyici karmaşası sorunları var. Bizim HBS mezunları anketimiz, ABD'nin rekabet gücü ile zayıf ve güçlü yanlarının genel olarak değerlendirilmesi bakımından orijinal ve tam da zamanında yapılmış bir analizdi. Burada varılan bulgular ise gerçekten ayıltıcı cinstendi ("ABD'deki İş Ortamının Analizi" şemasına bkz.). Ankete cevap verenler, ABD'yi bir dizi faktöre göre daha şimdiden güçten düşmüş ve inişte olan bir ekonomi olarak algılıyordu: Ulusal vergi sisteminin karmaşıklığı, politik sisteminin etkinliği, temel eğitim, makroekonomi politikaları ve düzenlemeler. Lojistik ve iletişim altyapısı ile iş gücü beceri seviyesi gibi Amerika'nın bazı güçlü yanları inişteymiş gibi algılanıyordu. Amerika'nın girişimcilik, yüksek öğrenim ve yönetim kalitesindeki eşsiz güçlü yanları bozulmamış gibi görünüyordu, ancak bu güçlü yanların diğer alanlarda giderek artan zayıflıkları kapatması gerekiyor. Ankete cevap verenlerin yaklaşık üçte ikisi, ABD'deki iş ortamının gelişmekte olan ekonomilerin gerisinde kaldığını söylerken sadece yüzde 8'i ABD'nin hala başı çektiğini ifade ediyordu.~
Genelde ortaya çıkan resim ise Amerikan ekonomisinin birtakım güçlü yanları olduğu ancak bilhassa makro faktörlerde artık gözle görülür hale gelen sorunlarla birlikte giderek zayıfladığı yönündeydi.

AMERİKA BU NOKTAYA NASIL GELDİ?
Bizim ABD'nin rekabet gücü sorununa bir çözüm bulmak için öncelikle mevcut tatsız durumun çetrefilli ve iç içe geçmiş kökenlerini çokiyi anlamış olmamız gerekiyor. Onlar Amerika'nın kendisinden olduğu kadar aslında dünya ekonomisinde yaşanan değişikliklerden de kaynaklanıyor.

Artan global seçenekler Belki ironik olacak ama Amerika'nın sorunları 1980'lerde Batı kapitalizminin geleneksel komünizme karşı zafer kazandığı günlere kadar geri gider. Eskiden kapalı ekonomilere, zayıf mülkiyet haklarına, yaygın yozlaşmalara, istikrarsız hükümetlere ve külüstür altyapılara sahip çok sayıda ülke kapılarını iş dünyasına açmıştı. Onların çoğu makro ve mikroekonomik rekabet güçlerini artırmak için ihtiraslı ekonomi stratejileri benimsemişti. Refahın da artmasıyla bu ülkeler, cazip birer pazar haline gelerek yabancı yatırımları kendilerine çekmişti. Aynı dönemde iletişimde, lojistikde ve BT'de yaşanan teknolojik ilerlemeler sayesinde her geçen gün daha fazla sayıda ülkenin global tedarik zincirine entegre edilmesi mümkün olmuştu. Bugün herhangi bir yerden herhangi bir yere iş yapmak mümkündür ve sıklıkla da çok kârlıdır. 1990 yılında ABD'nin dışında en fazla varlık tabanı olan ama genel müdürlük binası ABD'de bulunan ilk 20 şirketin toplam aktiflerinin yüzde 33'ü yurtdışındayken bu rakam bugün yüzde 58'dir. Eskiden büyük ve müesses kurumları tanımlamak için "çok uluslu" sıfatı kullanılırken bugün yeni kurulmuş teknoloji şirketlerinin dünyanın dört bir yanına gittiğini görüyoruz. Gelişmekte olan ekonomiler kalkındıkça orada yapılan faaliyetlerin türü de emek yoğun ve düşük teknolojiliden sermaye ve bilgi yoğun faaliyetlere doğru evrimleşiyor. Şirketlerin faaliyet gösterebileceği olası yerlerin çoğalmasıyla global refah da artarak kaynakların çok daha etkin kullanılmasına ve ino-vasyonların daha hızlı yayılmasına olanak sağlıyor. Amerikan ekonomisi için bu "dünyanın geri kalanının yükselişi" potansiyel olarak çok büyük bir şans, çünkü zenginleşen bu gelişmekte olan ekonomiler ABD yapımı mallar için birer büyüme pazarı, özgür ve adil ticareti destekleyen müttefik ve birer inovasyon kaynağı olabilir. Ancak şirketler giderek küreselleştikçe onların Amerika veya başka bir yerde içinde faaliyet gösterdikleri topluluklarla olan bağları da zayıflıyor.~

Şirketlerde ve hükümetlerde kısalan zaman ufukları Yöneticilerin coğrafi ufukları her ne kadar genişlediyse de onların zaman ufuklarının daraldığı anlaşılıyor. Amerikan iş hayatına hissedar aktivizmi, hisse senedine dayalı teşvikler ve kısalan yönetsel görev süreleri enjekte edildi ve bunlardan bazılarının pozitif etkileri oldu. Ancak hızlı onarımları ödüllendiren ve dikkatin "bu çeyreklik rakamlara" odaklanmasını isteyen finansal piyasalarla üst düzey yönetici prim uygulamaları, yöneticileri şirket faaliyetlerini uzun vadede üretkenliği artırabilecek en mükemmel yere kaydırmak yerine o an en iyi sonuç alabilecekleri yerlere kaydırmaya teşvik edebilir. Özel bir endişe kaynağı da hepsi de üretkenliğin olmazsa olmazı olan Amerika'da vasıflı iş gücüne, Ar-Ge'ye ve ileri imalat kapasitelerine, yerel tedarikçi ağlarına ve yerel eğitim kurumlarına yapılan yatırımların azalmasıdır. Artık bir işi yapmanın en kolay yolunu aramaktan yani kısa vadeli kazançlar peşinde koşmaktan vazgeçilmelidir. Zaman ufukları hükümetlerde de daralmış durumda. Liderler artık Amerika'yı uzun vadede güçlendirecek politikalar yerine haber döngülerine ve bir sonraki seçimlere odaklanıyor.

Orta sınıfın sıkıntıları, eşitsizlik ve sürdürülemez vaatler Genişleyen coğrafi ufuklar ve daralan zaman firmaları kendi yerlerini değiştirmeye mecbur bıraktığından ABD'nin çalışanlarını yeniden işe geri almasını ve üretkenliği artırmasını engelliyor. Prensip olarak Amerika'nın bugün düşük katma değerli imalat işini Orta Batı'dan Brezilya'ya kaydırması ve ardından büyüyen Brezilya'nın yüksek katma değerli ABD malı ürünlere olan talebini artırması gerekir. Ancak o zaman özellikle de Amerika'nın rekabet gücü temelleri erozyona uğrarken Orta Batı'da işten çıkarılan imalat işçilerine ne olacak? Burada en fazla yük, doğrudan ABD ekonomisinin global rekabetle yüzleşen sektörlerindeki orta sınıf çalışanların sırtına biniyor. Bu "küreselleşmeye açık sektörler"de 1990'dan bu yana hiç istihdam artışı görülmedi. Ayrıca ücretler ile çalışan üretkenliği arasında uzunca süredir var olan bağ da kırıldı ("Üretkenlik ve Ücretler Arasındaki Uçurum" şekline bkz.). ABD'de 1980'lerden bu yana ücretler üretkenlikten daha yavaş arttı ve şu anda onlar, Amerikalı çalışanların diğer yerlerdeki düşük ücretli çalışanlara karşı ne kadar fazla olduğuna göre belirleniyor. Bu halde düşük ve orta katmandan hane halkının gelirlerinin durağanlığına hiç şaşmamak gerekir. Küreselleşme, beceri ve gelir dağılımının üst katmanlarında yer alanlar için eşsiz yeteneklere sahip insanların önüne global ölçekte zenginleşmeleri için fırsat kapıları açıyor. ~
En azından sonuç olarak kısmen becerikli profesyonellerin ve üst kademe yönetimin ücret ve primleri ortalama çalışanların gelirlerinin çok üzerine çıktı ve gelirler en fazla kazanan ilk yüzde 1'in yarısında yoğunlaştı ("Gelirler Durağan" ve "En Çok Kazananlar Dışında" şekillerine bkz.). Peki toplum orta sınıfın sırtındaki bu yüklerle nasıl başa çıkabilir? Burada verilecek doğru tepkinin Amerikalı çalışanları bir hayli üretken hale getirmek için gerekli insani ve teknolojik yatırımları ikiye katlamak yönünde olması gerekir. Oysa Amerika, 1990'lardan başlayarak orta sınıfın durağan gelirleri sorununun birkaç yoldan üstünü örtmeyi tercih etti. Birinci olarak ortada aşırı bir kredi genişlemesi vardı, bilhassa da ev satın almak ve evleri teminat gösterip kredi çekmekte. Bu yaklaşım ise ev ve tüketim balonunun şişmesine katkıda bulundu, aynı zamanda 2008-2009 finansal krizinde de doruğa ulaşarak patlamasına neden oldu. İkincisinde ise orta ve alt sınıfların durumu giderek kötüleşirken federal hükümet korkunç mali sonuçları olan sağlık bakımı yardımlarını artırdı. Üçüncüsünde imalat ve diğer özel sektör istihdamı azalırken hükümet istihdamı artırıldı. 1990 ila 2010 yılları arasında kamudan daha fazla istihdam artışı yaşanan ABD ekonomisinin büyük sektörleri arasında sadece eğitim ve sağlık hizmetleri (ki çoğu hükümet tarafından fonlanan çalışanlardı) ile profesyonel ve şirket hizmetleri vardı. Bu arada özellikle 2001'den sonra cari federal vergi oranları düşürüldü.

Aksayan hükümet Azalan vergi gelirleri, finansal krizin zorunlu kıldığı canlandırma harcamaları ve sağlık bakımındaki hızlı büyüme ile birleşen diğer faktörler (iki maliyetli savaş, hükümet gelirlerini sınırlayan işlevsiz bir vergi sistemi, yaşlanan nüfus) yüzünden ABD'deki federal ve eyalet hükümetleri artan bütçe açıkları ve borçlarla baş başa kaldı. Bunun sonucu olarak ABD hükümetinin elindeki uzun vadeli üretkenlik bloklarını inşa etmek için gerekli yatırımlara aktarılacak kaynaklar giderek azalıyor. Hükümetler geleneksel olarak herhangi bir şirket veya birey için kazancı düşük ama topluma getirişi büyük hizmetler ve varlıklar sunmakta başı çeker. Onlar genellikle eğitim ve öğrenimin, otobanlar gibi altyapıların ve Ar-Ge'nin fonlanmasında merkezi bir rol oynar. Oysa ABD'de son birkaç 10 yıl içinde toplam federal harcamaların bir parçası olarak bu gibi harcamalar sürekli azaltıldı (gerçi 2010 yılındaki canlandırma harcamalarıyla zirve yaptı). Federal ve eyalet bütçeleri de şu anda geleceğe yatırım yapmaktansa geçmişin borcunu ödemekle uğraşıyor. Bu politik ortamda hükümet harcamaları portföyünü geleceği de kapsayacak şekilde yeniden dengelemek çok zor. Oysa orta sınıfın üstündeki onca baskıyla ABD politikasında merkezin aşındığına şahit oluyoruz. Mevcut ortam hatırlananlar arasında en fazla kutuplaşmış olanlardan biri. Politikacılar, her geçen gün daha kısa vadeli yaklaşımlar benimseyerek iş ortamını hiç olmadığı kadar karmaşıklaştırmış durumda ve şu anda kendi ajandalarını hayata geçirmek için zenginle fakiri karşı karşıya getirme ve ekonomik felaketi mahkemeye taşımaya istekli görünüyorlar. 2011 yaz aylarında federal hükümeti temerrüde düşmenin eşiğine getiren ve ABD'nin tarihinde ilk kez kredi notunun indirilmesine neden olan bir gerilimi tırmandırma politikasına şahit olundu. Ortaya çıkan bu belirsizlik yüzünden artık şirketler ABD'ye yatırım yapmakta tereddüt ediyor.

Kısır ve verimli döngüler Burada bahsedilen dinamikler çok tehlikeli yollardan birbirlerini güçlendiriyor. Mesela kamu mallarına yapılan uygunsuz yatırımlar, ABD'yi iş yapmak için cazip bir yer olmaktan çıkararak firmaları yurtdışına yatırım yapmaya cesaretlendiriyor. İş faaliyetlerinin ABD dışına kaçması ve bunun neden olduğu vergi kayıpları yüzünden hükümetin kamu mallarına uygun yatırımlar yapması giderek zorlaşıyor. Kurumlar istihdamlarının yerini değiştirir ve rekor kârlar elde ederken ve Amerika'da ücretler sabit kalırken birer kurum olarak şirketlere toplumda her geçen gün daha fazla şüpheyle bakılıyor.~
Politikacılar ise Amerika'da iş yapmayı destekleyecek politikalar üretmekte zorlandıklarından firmaların başka yerlere gitme ihtimalini daha da artırmış oluyor. Çin'de ise aksine verimli döngüler yaşanıyor. Onun politikaları ve devasa boyutu göz önüne alındığında artık Birleşik Devletler için çok ciddi bir meydan okuma haline geldiği görülüyor. Çin, ihtiyaç fazlasını, ihtiyaç fazlasını arttıran üretkenlik artırıcı yatırımları fonlamak için kullanıyor; çok ulusluların yatırımlarını çekmek için kendi iç pazarını büyütüyor ki bu sayede yurtiçi ücretleri ve satın alma gücünü ve diğer şeyleri artırmış oluyor. Çin'in ekonomik stratejisi çok ulusluların kısa vadeli odaklarını birbirine düşürmekten ibaret. Örneğin Çin pazarına girebilmek için bazı ABD'li üst düzey yöneticiler şaşırtıcı bir şekilde bazı teknolojik sırlarını yarın öbür gün rakipleri olabilecek Çinli ortaklarıyla paylaşmaya istekli görünüyor. Aynı zamanda Çin'in suni olarak kendi para biriminin değerini düşürdüğüne, entelektüel mülkiyet haklarını korumadığına ve devlet mülkiyetindeki şirketler ve diğer yollardan piyasaları manipüle ettiğine de inanılıyor. Biz Çin'in bu ekonomi politikalarının sürdürülebilir veya doğru olduğunu düşünmüyoruz, ancak bu ülkede belirli bir strateji olduğuna da hiç şüphemiz yok. Amerika'da ise aksine tutarlı tek bir politika bile yok ve yurtiçinde zorluklar arttığından ABD şu anda global ticaret ve yatırım sisteminin geliştirilmesinde oynadığı liderlik rolünü bırakmış gibi görünüyor. Rekabet gücündeki azalış işaretlerinden çok bizi Amerika'nın ekonomik geleceği hakkında üzen konu, bu birbirini güçlendiren döngüler ile bizim onları halen kıramamış olmamız.

ÜMİTSİZLİK DEĞİL EYLEME GEÇMEK GEREK

Evet, ABD'nin rekabet gücü hakkında kara bir tablo çizdiğimizin farkındayız. Ancak Birleşik Devletler'in kopyalanması çok zor olan deryalar kadar güçlü yanları olduğundan Amerika'nın geleceği hakkında temel olarak iyimserliğimizi koruyoruz. Bugün Amerika'nın yüksek öğrenim sistemi ve girişimci toplumu, üretkenlik artışının önünde sonunda temel payandası olarak dünyanın en güçlü inovasyon motoru olmaya devam edecektir. ABD'nin açık, demokratik bir toplumu ve dünyanın en mükemmel yeteneklerinin çoğunu cezbeden bir liyakati ödüllendirme sistemi vardır. Amerika'nın sofistike pazarları ve kurumları şiddetli rekabeti teşvik ederek şirketleri üretkenlik artışı sağlayacak yeni rotalar keşfetmeye yönlendirir. Amerika'nın firmaları bugün dünyanın en iyi yönetilen şirketleri arasındadır ve onun sermaye piyasaları finansal krize rağmen halen dünyanın en canlı piyasaları olma özelliğini korumaktadır. Amerikan toplumu daha üretken firmaların daha az üretken olanları piyasadan defetmelerini sağlayacak ve ekonomiyi baştan aşağıya dinamik ve çabuk iyileşebilir kılacak kadar mantıklı bir toplumdur. ABD ekonomisinin çekirdeği pek çok yönden bugün halen güçlülüğünü koruyor. Burada tanımladığımız dinamiklerden hiçbiri kaçınılmaz değil. Durdurulamaz doğa güçleri ya da demografik eğilimlerle de dikte ettirilemezler. Aksine, Amerika'nın durumu politika yapıcıları ve yöneticilerin yaptıkları ve yapmadıkları tercihlerin bir sonucudur. Her ne kadar gerçeklikle yüzleşmek ve ortak çıkar doğrultusunda eyleme geçmek için yeni bir odak gerektirseler de rekabet gücündeki azalışı bugün tersine çevirmek için gerekli adımlar atılabilir. Rekabet gücünün artırılması için gerekli adımların çoğunu gerek hükümetteki gerekse de şirketlerdeki bölgesel ve yerel liderler Washington'dan bağımsız olarak atabilir. Beltway'deki (Amerikan politik sistemi) trafik sıkışık diye Amerika'nın her yerindeki yolların da sıkışık olması gerekmez. Şirketlerde çalışanların da dahil olduğu yerel sivil liderler uzun vadede üretkenliğin artırılması için gerekli insanlara, altyapılara, inovasyonlara ve kurumlara yatırım yapmanın çok çeşitli yollarını bulabilir ve buluyorlar da. Ancak Amerika'nın kendi meydan okumalarına çözümler bulabilmesi için tek sorunlu savunma gruplarınca desteklenen çıkarcı adımlara değil sağlam bir stratejiye ve gidilecek yön hakkında net bir uzlaşıya ihtiyacı var. Bu plana eninde sonunda her seviyeden yani yerel, eyalet ve ulusal bazda hükümetle birlikte iş gücü de dahil olacaktır. Biz bu konuda liderliği şirketlerin üstlenmesi gerektiğine inanıyoruz. Şirketler iş ortamlarındaki ve kendi yerel topluluklarındaki sorunların hakkından gelerek sadece Amerika'nın rekabet gücünün artırılmasına katkıda bulunmakla kalmayacak ama aynı zamanda en muhteşem inovasyon ve büyüme fırsatlarının üstündeki örtüyü de kaldırmış olacaklardır.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz