Duayenden iş dersleri

Şarık Tara, sorularımızı yanıtlarken girişimcilik günlerinden bugüne, çok önemli konularda açıklamalar yaptı.

1.02.2013 00:00:000
Paylaş Tweet Paylaş
Duayenden iş dersleri
ŞARIK TARA, Türkiye’nin en önemli girişimcilerinden biri. Eniştesiyle sıfırdan kurduğu Enka, bugün 6 milyar dolarlık büyüklüğe ulaştı. “Büyüme çok yüksek değil, ancak kârlılık arttı. Ancak gelecek yıl çok daha hızlı büyüyeceğiz” diyen Tara’nın iş mottosu, hep “en iyiyi” yapmak oldu. Ancak şans ve iyi tesadüfler de kendisine oldukça yardımcı oldu. “Her şeye de bulaşmamalıyız, o zaman yetişemiyoruz” diyen Tara, enerji ve inşaatta başarılı olduklarını ve bu iki alanda yeni şeyler yapmak gerektiğini düşünüyor. “Kimsenin yapamadığı işleri yapmak, başka yeni alanlara girmemek lazım” diye konuşuyor.Dedesi Karadağlı, annesi Üsküp kökenliydi. Dedesi de Üsküp’e göç etmiş, orada kök salmıştı. Babası ile annesi Üsküp’te tanışmış, orada evlenmişlerdi. O da şimdi Makedonya’nın başkenti olan bu şehirde doğmuştu. Özellikle annesi çok güçlü bir aileden geliyordu. 1930 yılında Üsküp’te varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmişti. Annesi Erenköy Kız Lisesi’nden mezun güçlü bir kadındı. Babası ise avukattı. İkinci Dünya Savaşı devam ederken 1942 yılında, “Burada sana istikbal yok” diyerek annesi oğlunu okumaya, İstanbul’a dayısının yanına gönderdi. Alman Mektebi’ne başladı. Okul paralıydı ve ilk yıllarda çok zorlandılar. Hatta dayısı okuldan almayı bile önerdi. Ancak, sonunda bir burs bulup okuluna devam etmeyi başardı. Bir süre sonra ailesi de İstanbul’a geldi. Kendi deyimiyle “Mürebbiyeler, Macar hizmetçiler ve çifte faytonlarla” geçen bir çocukluğu olmuştu. Ailesi işte bütün bu varlığı bırakıp İstanbul’a gelmişti. Bu nedenle hem okuyor hem de çalışıyordu, Garsonluk, badanacılık, su getirme ve bataklık kurutma gibi pek çok işte çalıştı. Bu çalışkan üniversitesi öğrencisi, Türkiye’nin önde gelen gruplarından birini kuran Enka’nın kurucusu Şarık Tara’ydı. Global düzeyde adını duyuran ve uluslararası ilişkilerde öne çıkan Tara, önce varlık, ardından da yoksulluk içinde yaşamış, ardından da kurduğu şirketle tekrar varlıkla tanışmıştı. Uzun süredir sessizliğini koruyan Tara, Capital’in sorularını yanıtlarken girişimcilik günlerinden bugüne, çok önemli konularda açıklamalar yaptı:

Capital: Üsküp’ten İstanbul’a geldiniz, Burada nerede okudunuz?
- Evvela dayımın yanına geldim, Alman Mektebi’nde okudum. Sonra ailem Nişantaşı’na taşındı. Bir süre zorlandık.

Capital: Bu sözlerinizden ailenizin durumunun iyi olmadığını söyleyebilir miyiz?
- Hayır, yoksul değildik. Çok zengindik. Çocukken evimizde mürebbiyeler, Macar hizmetçiler, çifte faytonlar vardı.  Ancak, biz onların hepsini geride bırakıp İstanbul’a geldik. Burada çok sıkıntı içinde yaşadık.~

Capital: “Çalışıyordum” dediniz, Öğrencilik yıllarınızda ne gibi işlerde çalıştınız?
- Beşiktaş’ta bir tekstil fabrikası vardı, Lisedeydim ve mektep bitince saat 15:30’dan sonra oraya gidiyordum, Saat 22:00’a kadar bayağı işçi gibi çalışıyordum.

Liseden sonra üniversiteye girdiniz...
Capital:  Liseden sonra İstanbul Teknik Üniversitesini kazandım, Çok çalışkan öğrenciydim, Aşağı yukarı birinci sınıftan itibaren fabrikada çalıştım. Okurken yapmadığım şey kalmadı. Garsonluk, badanacılık, su getirme ve bataklık kurutma gibi işler yaptım. Yaz aylarında da çalıştım ve zaten başka çarem de yoktu.

Capital: Peki üniversite döneminizde kafanızda geleceğe yönelik neler vardı?
- O yaşlarda düşünemezsin zaten... Ama benim bir avantajım oldu. Çünkü çocuk yaşta çalışmaya başladım. Mezun olduğum zaman zaten bir mühendis gibi çalışıyordum. Son sınıfta hiç yapmayacağım bir şey yaptım ve bir hocayla münakaşa ettim. Bu nedenle de bir sömestr geç mezun oldum. İşte bu, hayatımın en önemli şanslarından biridir. Çünkü 1954 yılının ocak ayında Haydarpaşa’daki silo inşaatında gece vardiyası mühendisi olarak çalıştım. Benim arkadaşlardan en çalışkanlan bile ancak 6-7 ay sonra işe başlayabildiler.

Capital: Mezun olduktan sonra ne yaptınız?
- Mezun olunca İstanbul’da epey büyük şantiyelerde şantiye şefliği yaptım. Genç mezun için o zamanlar bu pek mümkün değildi. 25 yaşında Haydarpaşa’daki soğuk hava deposunun şantiye şefiydim. Artık iyi de para kazanıyordum ama çok çalışıyordum.

Capital: Kimin yanında çalışıyordunuz, patron kimdi?
- Bir tanesi İhsan Ruhi Berent idi. Hep onun yanında çalıştım. İhsan Bey, Türkiye’nin o dönem en genç genel müdürüydü. MTA’nın genel müdürüydü. Amerika’da Texas’ta okumuş, petrolcüydü ve Raman’da petrolü bulan adamdır. Sonra Demokrat Parti gelince MTA’dan ayrıldı ve kendi şirketi olan Polar’ı kurdu. İhsan Bey çok hoş adamdı. Ancak, bana yüzde 10 prim sözü vardı, yerine getirmedi, ben de kızdım ayrıldım.

Capital: Ayrıldıktan sonra ne yaptınız?
- Ayrılıp kendi şirketimi kurdum. Eniştem Sadi Gülçelik, benim sınıf arkadaşımdı. Onunla birlikte Enka’yı kurduk. Şirketi kurarken beş kuruş da sermayemiz yoktu. Yapı Kredi Bankası meslek kredisi veriyordu. 5 bin lira ben, 5 bin lira da Sadi aldık ve işimizi kurduk. Çalıştığımız yerdeki işçilerden 17’si, “Ağabey sen bize peynir ekmek dahi versen seninle çalışırız” deyip bize geldi. Onlarla yola koyulduk.~

Capital: İlk işiniz ne oldu?
- İlk işimiz, İstinye Köprüsü’nün temel inşaatı, yani kazıklardı. 26 metre boyunda kazıkları biz yaptık.

Capital: İş hayatınızda şansın etkisi oldu mu?
- Çok oldu. Mesela yurtdışına açılmak, tamamen bir şans sonucudur. Ben yurtiçinde yapacağım işler için ortak arıyordum. 1971’de Al-manlardan sürpriz bir teklif geldi: “Bizim yurtdışındaki beton, kalıp ve demir işlerimizi yapar mısınız” dediler. Ben hiç bekletmeden “Yaparım” dedim. Şanstır bu.

Capital: Almanlar sizi nasıl buldu peki? Bu şans ayağınıza nasıl geldi?
- Onlar beni değil, ben onları buldum. Çünkü Ortaköy viyadüklerini bir Alman şirketiyle ortak yapıyorduk. Onlar devam etmek istemeyince ortak aramaya koyulduk. Bu arayış sırasında sözünü ettiğim Alman şirketini buldum. İş hayatında şanslı başka anlarımız da olmuştur. Mesela 26 yaşındaydım. Bir lastik ayakkabı fabrikasının ihtiyacı olduğunu duydum. Fabrikanın iki aksı çökmüştü ve bir türlü çözemiyorlardı. “Bunu yapar mısın” dediler. İnceledikten sonra “50 bin lirası peşin, 100 bin liraya yaparım” dedim. 4 haftada bitirme sözü de verdim. Perşembe Paza-rı’ndan 30 tane, 30 tonluk kriko kiraladım. Binayı kaldırıp altına kazıklar çaktım. Bu işi 4 hafta yerine 2 haftada yapınca şirketin sahibi, “Kalan 50 bin lirayı vermeyeceğim, çünkü sadece 2 hafta çalıştın” dedi. Ben çok sinirlendim ve “Şimdi dışarıya çıkar öyle bir üflerim ki bina yıkılır” karşılığını verdim. Adam korktu, kalan ödemeyi de yaptı.

Capital: Sizin için en önemli dönüm noktası neydi?
- Çok var öyle örnekler... Türkiye’de büyük sanayi projeleri yaptık. SEKA Aksu Fabrikası, Paşabahçe Cam, Çayırova Kağıt, Arçelik ve Goodyear lastik fabrikası gibi fabrikaların inşaatını biz gerçekleştirdik. Bunlar önemli bir dönüm noktasıdır. Dikkat ediyorsanız, devlete çok az iş yapmışızdır. Devlete iş yapınca, ödemeleri muntazam olmuyordu. Ama en önemli dönüm noktasını soruyorsanız, o da 1970’de yurtdışına açılma kararı vermemizdir.

Capital: O nasıl oldu? Kimin fikriydi?
- Türkiye için ortak ararken, Almanya’da sevdiler beni ve “Libya’da şu işleri yapar mısın” dediler. Hiç unutmuyorum, ilk yıl 12 milyon mark tutarında iş yaptık ve 4 milyon mark kâr ettik. Libya’dan sonra başka yerlerde de çalıştık. Suudi Arabistan’da çalıştık, sevmedik ve Irak’a yöneldik. Sonra Rusya’ya gittim. Baktım bu memlekette çalışılır, adamları iyi. Orada epey iş yaptık. Sonra Türkiye’de otoyollar geldi. Bizim gibi otoyol yapan ikinci bir şirket yoktur Avrupa’da... Bunu söylemek bile çok güzel. Zaten geçen yıl “Avrupa’nın En İyi Otoyol Yapan Şirketi” seçildik. Enerjide de öyleyiz. Bizim kadar iyi santral yapan şirket sayısı azdır. Hayatım boyunca hep en iyisini yapmaya çalıştım.~

Capital: Peki Rusya’ya nasıl girebildiniz?
- Aslında o işi biz ihaleyle aldık. Şansın payı yoktu. Ancak, tanıdığımız bir Rus vardı. O yardım etti bize. Davidoff diye kıymetli biri vardı. Bu adam bizi Libya’dan tanıyormuş. Çölde dolaşırken arabasının lastiği patlamış ve bizim çocuklar alıp şantiyeye götürmüş. Adam lisan bilmiyor, hemen İngilizce bilen arkadaşlarımız gelmiş, lastiğini tamir edip yola çıkmasını sağlamışlar. Orada bizi tanımış. Sonradan Rusya’da bakan yardımcısı, ardından da başbakan yardımcısı oldu. Onun yardımlarını gördük.

Capital: Siz inşaat ve enerjide çok büyük projeler yapıp dünyanın sayılı grupları arasına girdiniz. Ancak, bazı sektörlerdeki şirketleriniz başarısız oldu, birkaçını da sattınız. Bunlardaki başarısızlığı nasıl yorumluyorsunuz?
- Altaş ve Kelebek Mobilya var, onları sattık, Çünkü ilgilenemedim. Baktık borçlanıyor. Mesela, Enka’nın hiç borcu yoktur. Bu şirketler sürekli borçlanıyor ve biz de yeterince ilgi gösteremiyorduk. Böyle bir iki şirket daha var ama adını söylemek istemiyorum. Sattık ve kurtulduk. Bir de öyle şirketler var ki mütemadiyen yenilik yapmanız lazım. Bunu yapamazsanız, o şirketin ilerlemesi mümkün değil.

Capital: Peki bu kapsama girecek başka şirketler var mı?
- Valla hangi şirket işe yaramıyorsa ben satarım. Şu anda birkaç şirket var, ismini söylemem doğru olmaz.

Capital: Peki Enka için nasıl bir gelecek düşünüyorsunuz? Oğullarınıza önerileriniz oldu mu?
- Enerji ve inşaatta çok başarılıyız. Bunları geliştirmemiz lazım. Hem Türkiye’de hem de dışarıda büyümeliyiz.
Her şeye de bulaşmamalıyız, o zaman yetişemiyoruz. İnşaatta yeni şeyler yapmamız lazım. Biz inşaatta kimsenin yapamadığı işleri alıyor, büyük başarıyla gerçekleştiriyoruz. Rekabet gücümüz yüksek. Bu kadar işi yaparken, zamandan fedakarlık etmek mümkün değil. O nedenle kimsenin yapamadığı işleri yapmak, başka yeni alanlara girmemek lazım.

Capital: Şu anda grubun toplam cirosu ne kadar?
- Aşağı yukarı bu yılı 6 milyar dolarla kapattık. Kârımız da 600 milyon dolar civarında gerçekleşecek. Geçen yıl ciromuz 5,5-6 milyar dolar civarındaydı. Büyüme çok yüksek değil, ancak kârlılık arttı. Ancak gelecek yıl çok daha hızlı büyüyeceğiz.

Capital: Yeni işler, sektörler var mı aklınızdan geçen?
- Benim gönlümde büyük bir ziraat işi yatıyor. Çok zamandan beri bu kafamda var. Ama o zamanı da kolay bulamıyorsun. Mesela hayvancılığa en az 50 bin büyük başla girmek lazım. Ya da ziraat yapacaksan, muhakkak ihracata yönelik olmalı. Mesela şu Güneydoğu Anadolu Projesi’nin sadece yüzde 15’i kullanılabildi. Ceylanpınar neden tamamen kullanılmasın? Yani şöyle bir şeyler oluyor. Benim de canım istiyor 100 metreyi 10 saniyenin altında koşmak ama koşamıyorsunuz işte.~

Capital: Uzun yıllardır iş dünyasındasınız. Vehbi Koç, Sakıp Sabancı ve Nejat Eczacıbaşı gibi sizin kuşağınız isimlerle önemli anılarınız oldu mu?
- Rahmetli Vehbi Koç, beni Rahmi kadar severdi neredeyse. Çok seyahat ederdi. Mesela bir Rusya seyahatine beraber gittik. Tam 15 gün kaldık orada. Birlikte epey vakit geçirdik. Vehbi Bey’in çok soru sorma gibi bir özelliği vardı. Ancak başkaları sorduğunda pek cevap vermez, kendine saklardı. Ama beni kırmaz, sanıyorum bir tek bana söylerdi. Rahmetli Nejat Bey’le de anılarımız olmuştur. 1969 yılında birlikte San Francisco’da enteresan bir kongreye gittik. Ben 39 yaşındaydım. Nejat Bey’le yan yana uçuyoruz, epey konuştuk. “Ağabey, artık bizim dışarıya açılmamız lazım. Sanayimizi de dışarıya göre ayarlamalıyız. Bu şekildeki kapalı ekonomiyle bir yere gidemeyiz” dedim. Benden daha önemli ve deneyimli birini bulmuşum, sürekli anlatıyorum. Sonra Türkiye’ye döndük, aradan 18 yıl geçti. Bir gün karşılaştık ve bana şunu söyledi: “Şarık, hatırlıyor musun? Sen bana dışarı açılmayla ilgili bir şeyler söylemiştin. Ben sana belli etmedim ama içimden gülmüştüm. Ama her dediğin doğru çıktı.” Nejat Bey’in bu sözleri çok hoşuma gitmişti.

"TEKNOLOJİYE YATIRIMA AİLEM CESARET EDEMEDİ"
İSTİKBAL TEKNOLOJİDE

Geçmişte bir projem vardı ama yapacak zaman bulamadık. 1983’te Enka çok hızlı büyüyordu. Paramız da vardı, dışarıdan para kazanmıştık. Bizim çocuklara, “Bakın istikbal teknolojide ya da yazılımda. Onun için yetişmiş elemanımız yok. Software yapabiliriz. 2 bin kişinin çalışacağı bir şirket kuralım. Benzerleri Amerika’da var, biz de yapalım” dedim. Ama buna bizim ekipten ve aileden kimse cesaret edemedi.
HİNTLİLER YAPTI, BİZ YAPAMADIK
Sonra ne oldu biliyor musunuz? Davos’ta bir Hintliye rastladım. “Ben sizi tanıyorum, adınızı çok duydum” dedi. “ 1983’te siz böyle bir iş kuracaktınız, yapamadınız. Ama biz 1990’da gerçekleştirdik” diye devam etti. Onu biz de yapabilseydik, bugün Türkiye herhalde çok ileride olacaktı. Hindistan’ın atılımının temelinde teknoloji ve yazılımın payı büyük.

OĞLUMU VE TORUNUMU İŞE NASIL HAZIRLADIM?
İKİLİ STRATEJİ İZLEDİ

Doğrusunu isterseniz, belli etmeden özel bir strateji işlettim. Bunu iki türlü yaptım. Birincisi, ben iyi bir inşaat mühendisiyim. Sinan’ın da iyi bir inşaat mühendisi olmasını istedim ve dünyanın en iyilerinden olan Zürih Teknik Üniversitesi’ne gönderdim. Orayı da birincilikle bitirdi. Ondan sonra bende ne eksikti? Mali ve iktisadi anlayış... Bu nedenle Sinan en iyi okullardan olan Stanford’da MBA yaptı.~
DIŞARIDA DENEYİM ÖNEMLİ Mİ?
Hemen işe girmek istedi, geldi şirkete girdi. Torunum Mehmet de mühendis oldu, işe başladı. Önce Moskova’ya gitti, sonra burada işe başladı. Bana bu yöntem çok mantıklı gözüküyor. Bence hemen şirkete alacaksın. Zaman o kadar çabuk geçiyor ki! Şimdi Mehmet 5 yılı kaybetseydi, şirkete yabancı olacaktı.
3 KUŞAK BİR ARADA ZOR MU?
Ben bir zorluk hissetmiyorum. Onların işi sevk ve idaredir. Ben ona karışmamaya çalışıyorum. Danışılacak bir konu ya da zor bir iş varsa bana geliyorlar. Geçenlerde Sinan geldi ve “Bana şu şantiyeye gidip bir hafta kalır mısın” dedi. Ben de memnuniyetle giderim dedim ve orada 1 hafta kaldım. Çünkü bu işi çok seviyorum.

"EN BÜYÜK HATAM, YANLIŞ SATIN ALMALAR"
ÇOK ZORLUKLAR OLMADI

Bizim aile prensiplerimiz vardır. En iyisini, en çabuğunu, en doğrusunu yapacağız. Hangi şartta olursa olsun doğru yoldan ayrılmamak, bizim birinci şartımızdır. Bunlara riayet ettik ve herkesle iyi geçindik. Bugüne kadar hiçbir işimiz nedeniyle mahkemelik olmadık.
YURTDIŞINDA SIKINTILAR YAŞADIK
Buna rağmen zaman zaman sıkıntılar da yaşadık. Örneğin, yurtdışında çalışmaya başladık. Ancak Türkiye’nin teminatları dışarıda kabul edilmiyordu. Alman şirketi bizim yerimize teminat veriyordu. Bu da bizim işlerdeki hissemizi düşürüyordu.
YANLIŞ SATIN ALMALAR YAPTIK
Yaşadığımız zorluk, bundan kaynaklanmıştır. Bir başka zorluğu da yanlış fabrika ve tesis alımı nedeniyle yaşadık. O dönem için demode olmuş fabrikalar aldık. Parsan, Elektrometal ve Türk Traktör gibi şirketler, o dönemde bizi zora soktu. Bunların tamamı bizim için hataydı. Şimdiki aklımla yapmazdım.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz