Sosyal inovasyon herkesin görevi

Sosyal inovasyon Merkezi Başkanı Suat Özçağdaş ile sosyal inovasyonu, nasıl bir değer yarattığını ve Türkiye’de neler yaptıklarını konuştuk.

16.11.2014 21:12:120
Paylaş Tweet Paylaş
Sosyal inovasyon herkesin görevi
Suat Özçağdaş, Türkiye'de sosyal inovasyonu yaymayı misyon edinmiş bir isim. Kurucusu olduğu Sosyal İnovasyon Merkezi ile sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve özel sektör şirketleriyle birlikte çalışıyor. Geliştirilen projelerle sorunlara yenilikçi çözümler bulunmasına öncülük ediyor.

"İnovasyon toplumsal sorunların çözümünde kullanıldığında sosyal inovasyon oluyor" diyen Özçağdaş, kavrama biraz yabancı olmasına rağmen Türkiye'de de birçok şirketin sosyal inovasyon adına iyi işler yaptığını söylüyor.

osyal inovasyon dünyada 40 yıldır bilinen ve çeşitli ülkelerde başta sivil toplum örgütleri ve hükümetler olmak üzere birçok k^/kurumun gündeminde yer alan bir kavram. Türkiye’nin ise sadece son 3 yıldır sosyal inovasyon merkezi var.

Kuruculuğunu ve başkanlığım Suat Özçağdaş’ın yaptığı Sosyal inovasyon Merkezi, sivil toplum örgütleri, üniversiteler ve özel sektör şirketleriyle birlikte çalışıyor. Geliştirdiği projelerle sorunlara yenilikçi çözümler bulunmasına öncülük ediyor.

“İnovasyon toplumsal sorunların çözümünde kullanıldığında sosyal inovasyon oluyor” diyen Özçağdaş, Türkiye’de de birçok şirketin farkında olmadan sosyal inovasyon adına iyi işler yaptığını söylüyor.

“Sosyal inovasyon konusunda en temel nokta, farkındalık. Mesela Vitra gibi kurumlar ‘suyu nasıl daha az kullanabiliriz’ diye çok ciddi AR-GE yatırımı yapıyor. Önemli birtakım çimento fabrikaları kendi ürettikleri atıklardan yeni enerji ürünleri sağlamaya çalışıyor.

Dolayısıyla bu alanda yapılan çalışmalar var. Bunu biraz çevre duyarlılığı adı altında yapıyorlar. Herkes sosyal inovasyon yapabilir, iş ki o nosyonu şirketler kendileri oturtsunlar” diyor. Sosyal inovasyon Merkezi Başkanı Suat Özçağdaş ile sosyal inovasyonu, nasıl bir değer yarattığını ve Türkiye’de neler yaptıklarını konuştuk.~

Sosyal İnovasyon Merkezi ne zaman ve hangi ihtiyaçla kuruldu?
2011 yılında kuruldu. Kurucuları arasında farklı üniversitelerden akademisyenler ve özellikle sivil toplum alanında çalışan arkadaşlarımız var. Dünyada çok sayıda sosyal inovasyon merkezi var. Türkiye’nin ilk sosyal inovasyon merkezi biziz.

Sosyal inovasyon merkezleri toplumsal sorunlara yenilikçi yöntemlerle çözüm arayan merkezler. Dünyadaki örneklerinin her birinin farklı odakları var. Kimisi daha teknoloji odaklı kimisi daha sivil toplum odaklı. Ama sonuç itibarıyla sosyal inovasyon merkezleri, karşı karşıya olduğumuz ekonomik, sosyo kültürel sorunlara yenilikçi çözümler üreten merkezler. Biz de bu amaçla kuruluşu gerçekleştirdik.

Peki fikir ilk kimden çıktı? Oluşum nasıl hayata geçti?
Ben kurucusuyum. Oluşumun içinde olan birçok arkadaşımız var. Yaklaşık 6 ay kadar nasıl bir şey yapalım diye tartışma süreci geçti. Dünyadaki örneklerini inceledik. 2011 yılı eylül ayında çalışmaya başladık.

Kendinize benchmark aldığınız bir merkez var mıydı?
Tek bir örnek gösterilemez aslında biraz daha eklektik denilebilir çünkü her ülkenin kendine özgü koşulları var. Ama bizimkisi dünyada son dönemde öne çıkan bir yaklaşım. Biz sosyal inovasyonu bir tür şemsiye gibi görüyoruz yani çalıştığınız alandan bağımsız olarak yapacağınız her işin içinde bir sosyal inovasyon var.

O perspektiften baktığınız zaman karayolları genel müdürlüğü için de sosyal inovasyon mümkün, Bilgi Üniversitesi için de, Vodafone için de... Dünyada özellikle yurtdışını takip ederseniz sivil toplumcular ya da sosyal girişimciler yerine sosyal inovasyoncular denmeye başlandı.~

Dünyada sosyal inovasyonun ne kadarlık bir geçmişi var?
Kavram olarak 40 yıldır var. işin içinde çalışan birçok farklı kurum bulunuyor. Mesela dünyada 40’ın üzerinde üniversitede sosyal inovasyonla ilgili ya bir bölüm ya bir master programı ya da bir enstitütü var. Avustralya’dan Amerika’ya, Tanzanya’dan Japonya’ya kadar birçok bölgede ve ülkede sosyal inovasyonda çalışan kurumlar yer alıyor. Aslında çok yaygın bir kavram. Sadece biz kavrama biraz yabancıyız.

Yurtdışında sosyal inovasyon merkezleri kimlerin elinde hayata geçiyor?
Tamamen ülke özelinde değişiyor. Hollanda’da sosyal inovasyon merkezi işçi merkezlerinin yönlendirmesiyle kurulmuş, dolayısıyla orada sendikal harekette çalışmış bir grup insan daha hakim. Avustralya’da kamu politikalarını yönlendiren insanlar bu alanda etkin.

Amerika’da bu tür çalışmalar önde gelen üniversitelerde çok yaygın olarak yürütülüyor. Kanada’da biraz daha sivil toplum kökenli kişiler var. Kanada Sosyal inovasyon Merkezi bizim çok incelediğimiz bir yer.

Çok farklı sosyal aktörü bir araya getirip, ortak kullanım alanları oluşturdukları bir yapıları var. Bizde de kuruluş aşamasında 30’a yakın sivil toplumcu, 13 üniversiteden de öğretim görevlisi vardı. Biz akademik disiplinin yanında sivil toplumun enerjisini bir arada bulundurmak istemiştik.

Peki sosyal inovasyon merkezleri nasıl bir değer yaratıyor?
Öncelikle inovasyondan başlayalım. inovasyon tek başına sorunların çözüm unsuru değil. Teknik olarak baktığınızda araba bir inovasyon. Ama arabadan çıkan karbon salımına baktığınızda çevre için çok önemli bir sorun. Bir ilacın geliştirilmesi bir bakımdan inovasyon ama yan etkileri sosyal sorun yaratıyor. ~

Dolayısıyla inovasyon tek başına bir çözüm unsuru değil, hatta bazen sorunların nedeni olabilir. iş dünyasında her geçen gün daha fazla inovasyon oluyor ve böylelikle emek yoğun sektörler azalıyor. Çünkü makineleşme artıyor, iyi inovasyon daha az insanın çalışmasını gerektiriyor. iş dünyası perspektifinden bu olumlu bir şey.

Ama bunun yarattığı sosyal sorun, işsizlik. Dünya nüfusu artarken daha fazla iş imkanı yaratmak gerekiyor. 1970’de bir fabrikada çalışması için 100 kişiye ihtiyaç duyulurken
bugün artık 50 kişi gerekiyor.

Dolayısıyla bu inovasyonun olumsuz sonucu. O yüzden sosyal inovasyonla inovasyon arasında farklılık var. inovasyon toplumsal sorunların çözümünde kullanıldığında sosyal inovasyon oluyor. Sosyal inovasyon bazen bir ürün, bazen bir süreç bazen de bir hizmet ve organizasyon olabilir.

Siz ne tür projeler oluşturuyorsunuz?
Biz genellikle ihtiyaç bazlı çalışmayı tercih ediyoruz. Soruna yönelik çözüm üretiyoruz. Mesela 4 yıldır Bilgi Üniversitesi ile sosyal girişimcilik yarışması düzenliyoruz. Kızılay da bir sivil toplum örgütü. Fakat bütün çalışmalarını personelle yapıyor, gönüllüsü yok. iki yıl önce Kızılay ile birlikte Afet Gönüllülüğü programı kurduk.

Opet’le beraber çalışıyoruz, onlarla kurumsal gönüllülük programı kuruyoruz. Orta Karadeniz Kalkınma Ajansı ile birlikte Samsun, Amasya, Çorum ve Tokat’ta sivil toplum kapasitesinin geliştirmesi ile ilgili bir proje yürüttük.

Kurumların yapmak istedikleri sosyal inovasyon, gönüllülük gibi alanlarda çalışmalar yapıyoruz. Bu durum da şunu getiriyor: O alanda kim deneyim sahibi ise ve kim katkı yapmak istiyorsa o kişilerle yola devam ediliyor.

Şu ana kadar kaç proje hayata geçti?
10’a yakın proje tamamlandı. Ama bunlar çok aylı çok bütçeli projeler. Onun dışında yaptığımız başka çalışmalar var. Örneğin her ayın ilk cuma günü Koç Üniversitesi Mezunları Derneği ile beraber Sosyal inovasyon Konuşmaları projesini yürütüyoruz. ~

Onun dışında sosyal inovasyon, sosyal girişimcilik konularıyla ilgili üniversitelerle birlikte yaptığımız çalışmalar var. 2 yılda 10 binin üzerinde öğrenciye, sosyal girişimcilikle ilgili seminerler düzenledik. Sosyal girişimcilere danışmanlık desteği veriyoruz. Üniversitelerin yaptığı sosyal inovasyon ve sosyal girişimcilik tüm projelerin içindeyiz.

Sosyal girişimcileri nasıl tanımlıyorsunuz, nerelerden geliyorlar?
Sosyal girişimcilik Türkiye’de az bilinen alanlardan birisi. Dünyada çok yaygın bir alan. Sadece Ingiltere’de 70 binin üzerinde sosyal girişim var. Sosyal girişim için bir sosyal sorunu çözmek üzere ekonomik bir model kullanan bir kurum diyebiliriz.

Çöp Madam mesela bir sosyal girişimdir. Ayvalık’ta çok fazla iş yapma şansı olmayan kadınları istihdam eden çanta üreten bir yapıdır. O kadınların yaptığı çantalar Boyner’de, Beymen’de satılıyor. Ürün çanta. Çöp Madam da çanta üretiyor Gucci de...

Ama Gucci’nin böyle bir derdi yok. ikisi de çanta üreten atölyeler olmalarına rağmen biri kâr diğeri sosyal amaçlı bir şirket. Burada amaç zengin olmak değil kadınların güçlendirilmesi. Türkiye’de bunun yasal bir tanımı yok.

Dolayısıyla ne bir dernek ya da vakıf olabilirsiniz ne bir kooperatif. Sosyal inovasyon merkezinin de içinde olduğu birtakım yapılarla kamuyla görüşerek bunun Türkiye’de de tanımlı hale gelmesi için çalışıyoruz. Bazı ülkeler sosyal girişimleri yeni bir alan olarak tanımlamış durumda.

Sizden sonra bu tür oluşumlar arttı mı?
Şu anda hala ilk ve tek sosyal inovasyon kuruluşu biziz. Ama Türkiye’de de önemli sosyal inovasyon alanında önemli gelişmeler var. Örneğin Capital’in yaptığı bu çalışmalar son derece önemli. Vodafone, Hitachi gibi şirketlerin sosyal inovasyonu kendilerine temel bir alan olarak seçmeleri son derece önemli. Hitachi, Türkiye’ye sosyal inovasyon reklamlarıyla girdi. Burayı önemli bir alan olarak görüyor ve çok ciddi çalışmalar yapıyor.~

Şirketler nasıl dahil olmalı?
Sosyal inovasyon konusunda en temel nokta, farkındalık. Aslında Türkiye’de sosyal inovasyon yapan şirketler var, fakat sosyal inovasyon yaptıklarının farkında değiller ya da o amaçla başlamış değiller. Dolayısıyla asıl o perspektifi sağladığınız zaman, “Bu sorunu çözmem lazım, nasıl bakmalıyım” dediğiniz zaman çok ciddi çözümler üretebiliyorsunuz.

Ben birçok yerde konuşuyorum, şirketlere anlatıyorum. Asıl mesele perspektifi değiştirmek, onu değiştirince çözümü de buluyorsunuz Mesela Vitra gibi kurumlar “Suyu nasıl daha az kullanabiliriz” diye çok ciddi ARGE yatırımı yapıyor. Önemli birtakım çimento fabrikaları kendi ürettikleri atıklardan yeni enerji ürünleri sağlamaya çalışıyor.

Dolayısıyla bu alanda yapılan çalışmalar var.
Bunu biraz çevre duyarlılığı adı altında yapıyorlar. Aslına bakarsanız konsepti tam olarak oturtabilirlerse ve o şekilde bakmaya başlarlarsa o projektör onlara bambaşka alanlar gösterecek. Çünkü tek olumsuz etkileri o alanda değil.

Bir şirketin paydaşları var, hizmet aldıkları şirketlerde çalışan işçilerin dununu var. Taşeıonlaşma ile ilgili çok ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Sürdürülebilirlik olumlu etkileri artırmak, olumsuz etkileri minimize etmek demektir. Sosyal inovasyon da burada devreye girer. Herkes sosyal inovasyon yapabilir, iş ki o nosyonu şirketler kendileri oturtsunlar.

Özellikle hangi alanlarda sosyal inovasyon konusunda harekete geçilmesi gerektiğini düşünüyorsunuz?
Einstein’ın çok güzel bir lafı var: “Karşı karşıya kaldığınız sorunlar, onları yarattığımız düşünce düzleminde çözülemez” diyor. Velev ki bir sorununuz var, siz zaten öyle düşündüğünüz için sorununuz var. Yeni bir paradigmaya ihtiyacınız var. Buna sosyal inovasyon diyoruz.

O yüzden sivil toplum örgütleri bütün yaşadıkları finansal sıkıntılar ve arayışlara rağmen yeni sorunlara çözüm üretmeye çalışıyor. Türkiye’nin temel problemi yapısal destek mekanizmalarının azlığı. Yapısal destek mekanizmalarından kastım sadece finansal değil.

Özel sektörün elinde müthiş bir insan kaynağı var. Özel sektör, sivil toplum ve üniversitelerin bu tıu yapılarda bir araya gelmesi demek aslında birbirine geleneksel olarak çok yakın temas etmeyen grupların birlikte bir çözüm için düşünme sürecini başlatmaları demek. ~

O nedenle bu yapılar çok farklı çözümler üretebilir. Bu anlamda kurumsal sosyal sorumluluk programlarının kritik olduğunu düşünüyorum. Türkiye’deki gruplar genellikle kurumsal sosyal sorumluluk programlarını iletişim projesi olarak görme eğiliminde. Bu anlaşılabilir bir şey.

Bir katkı yapmışsınız tabii ki görünür olmasını isteyeceksiniz. Ama bunun ötesinde de bir şeyler yapıyor olmanız gerekir. Ele aldığınız sorunlar için bildik bir çözüm üretemezsiniz. 300 çocuğa şu kıyafeti giydirdik gibi bir şey olmaz, bunu zaten filantropi 250 yıldır yapıyor.

İyi bir kurumsal sosyal sorumluluk projesi, önce kendi çevresinden başlayarak sorunu gidermeye çalışır. Örneğin bir şirket çocukların bir sorununu çözmeye çalışıyor ama kendi mavi yaka çalışanlarının çocukları bu sürecin dışında kalıyor.

Daha entegre, kurumsal sosyal sorumluluktan ziyade kurumsal sürdürülebilirlik mantığı üzerinden düşünülebilirse o zaman çok ciddi sosyal inovasyon alanları da ortaya çıkacak. Bence asıl kolay olan bu. Müthiş bir toplumsal dönüşüm fırsatı var. Onun da hikayesi bitmiyor, o hep kendi hikayelerini yaratıyor.

BAŞARILI ÖRNEKLER
TURKCELL'İN PROJESİ

Turkcell'in görme engelli bisikletçilerle yapmış olduğu bir çalışma var. Normalde görme engellilerin Türkiye'de spor yapmada hatta evden çıkmada ciddi sorunları var. Hele bisiklete binmeleri mucize gibi bir şey.

Tandem bisikletlerinde minik ama devasa sonucu olan sosyal inovasyon şu: Bisiklete iki kişilik takımlar halinde biniyorlar, önünde görme engelli olmayan biri oturuyor. Arkadaki kişinin görme engelli olmasının bir önemi yok. Dolayısıyla arkadaki kişi görme engelli olmasaydı da bisikleti iki kişi kullanacaktı. O yüzden iki eşit sporcu bisiklet sporunun içinde yer alıyor. Bence bu güzel bir sosyal inovasyon örneği.~

HITACHI'NİN ODAĞI
Hitachi hakikaten sosyal inovasyon için müthiş işler yapıyor. Bir kere kurum kendi iletişim stratejisini tamamen sosyal inovasyon üzerine kurguluyor. Yaptığı inovasyon çalışmalarını sosyal sorunlara yönelik olarak düşünüyor. Bu müthiş, zemin değiştiren yepyeni bir durum. Çünkü ilk defa sosyal inovasyonu kendi kurumsal süreçlerinin ana odağı haline getiren bir şirket var. Bunu çok önemli buluyorum.

OY VE ÖTESİ ETKİSİ
Sosyal alandan bir örnek vermek gerekirse, Oy ve Ötesi, müthiş bir sosyal inovasyon. Türkiye'de herkes seçimden sonra itiraz ediyor. Herkes itiraz ederken bir grup genç insan çıktı ve "Biz gönüllü sandık gözlemcileri oluşturacağız" dedi. İstanbul'da 25 bin sandıkta insanları örgütlediler ve sandıkların sonuçlarını yayınladılar, bazı şüpheleri kökten sildiler. Yılın en iyi sosyal inovasyonlarından bir tanesi bu. Türkiye bu anlamda çok güzel bir potansiyeli olan yenilikçi insanların olduğu bir yer.

ŞİRKETLERİ KİM DÜŞÜNECEK?
DÜNYADAKİ SIKINTI

Dünyadaki tüm şirketler aynı sıkıntıyı yaşıyor. Hep birbirine benzeyen finans ve mühendislik kökenli insanlar çalıştırıyoruz. Oysa şirketlerin sosyal kökenli insanlara da ihtiyacı var. Peter Sang'in güzel bir lafı var: "Şirketler yaşayan organizmalardır. Biz hep mekanikerler getiriyoruz. Oysa ki ihtiyacımız olan bahçıvanlardır" diyor.

SEKTÖRÜNÜ KAYBEDENLER
Şirketler sadece çalışanlarının kısa odaklı hedeflerine bırakılamaz. Yöneticiler bir yıl sonra başka bir şirkete geçebilir. Dolayısıyla kısa vadeli kişisel hedefleri bazen şirketin önüne geçebilir. Peki şirketi kim düşünecek, şirketin ombudsmanı kim olacak, bu noktada bu tür insanlara ihtiyaç var.

Mesela dünyada her yıl kârını artırıp sonunda tamamen sektörünü kaybeden şirketler var. Sosyal inovasyoncular bu anlamda şirketler için hayati pozisyonda olan insanlar.~

UZUN VADELİ YAŞAMAK
Bunu gören şirketler var. Mesela Google'ın bir sosyal inovasyon müdürü var. Birkaç yıl içinde şirketler süratle bu alana doğru gidecek. Sürdürülebilirlik sadece çevresel etkilerin azaltılmasıyla ilgili değil. Ekosisteminizle birlikte uzun vadeli yaşayabilir olmanız lazım. Şirketler bunu sağlayabilirlerse yaşayacaklar.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz