“Kredi Talepleri 2005’de Artacak”

Aykut Demiray, İş Bankası’nın genel müdür yardımcısı… Kurumsal kredilerden sorumlu. Ekonomideki yüzde 10’un üzerindeki büyümeye rağmen, kredi talebinin yetersiz olduğuna dikkat çekiyor. Yatırım i...

1.10.2004 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Aykut Demiray, İş Bankası’nın genel müdür yardımcısı…

Kurumsal kredilerden sorumlu. Ekonomideki yüzde 10’un üzerindeki büyümeye rağmen, kredi talebinin yetersiz olduğuna dikkat çekiyor. Yatırım ihtiyacı, bankacılığın yeni koşulları ve işadamlarının tercihinin, bunda etkili olduğunu belirtiyor.  Ancak, ona göre, artık kapasitelerde sınıra gelindi, yeni yatırımlara ihtiyaç var. Demiray, “2005 ve sonrasında, kredide daha büyük hareket olacağını düşünüyorum. Hem işletme sermayesi anlamında hem de yatırım kredisi anlamında büyük bir taleple karşılaşacağız” diyor.
 
Türkiye yılın ilk yarısını yüzde 13,5’lik büyümeyle kapattı. Böylece 2004’ün hızlı bir büyüme yılı olacağı da kesinleşmiş oldu. Yapılan tahminler yıllık büyüme oranının yüzde 10’un altında kalmayacağını gösteriyor.

Kapasite kullanım oranları sınıra dayanmış durumda. Bu nedenle ardı ardına yatırım kararları alınmaya başladı. Ancak bu yatırım kararları, son yıllarda bankaların ana odak noktalarından biri haline gelen kurumsal ve ticari krediler pazarına tam olarak yansımadı.

İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Aykut Demiray’a göre, bunun en önemli nedeni, kriz sonrasında Türkiye’nin çok küçülmüş olması. Büyümeye karşın kapasitelerin müsait olması, sanayicilerin yeni yatırıma ihtiyaç duymamasına neden oldu. Ayrıca, krizden aldıkları dersler nedeniyle bir çok sanayici de yatırımlarını özkaynakları ile yapma yoluna gitti. Bu da kredi taleplerinde büyüme paralelinde bir canlanmanın olmamasına neden oldu. Tüm bunların yanı sıra bankaların risk değerlendirmesinde daha titiz davranması da pazarın beklenen büyümeyi göstermemesinde etkili oldu.

“Krizden hem bankalar hem de sanayiciler önemli dersler çıkardı” diyen İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Aykut Demiray, kurumsal ve ticari krediler pazarındaki gelişmeleri, beklentileri ve İş Bankası’nın bu konudaki stratejisini Capital’e anlattı:

2004 yılında ekonomide gerçekten ciddi bir büyüme yaşandı. Bu büyüme kredi tarafına nasıl yansıdı?

Ekonomide gerçekten ciddi bir büyüme var. Ancak, bu, kredi tarafına tam olarak yansımadı. Hakikaten, yüzde 12-13 gibi büyüme bir ülke ekonomisi için çok sık rastlanmayacak bir durum. Ancak, gelen kredi talepleri bu kadar yoğun değil.

Buna karşılık bireysel kredilerde büyük bir patlama yaşandığını söyleyebilirim. Aslında bireysel krediler, dönüp dolaşıp bizim klasik olarak verdiğimiz ticari kredinin yerine geçmeye başladı. Çünkü, eskiden otomotiv bayii satışları finanse eder, aldığı senetleri bankaya getirir, kırdırırdı. Şimdi ise biz bunu vatandaşa direkt veriyoruz. Dolayısıyla, kurumsal ya da ticari taraftan gelmesi gereken taleplerin bir kısmı bireysel tarafa kaymış durumda.

Size göre neden kredilerde büyüme ile doğru orantılı bir artış yaşanmadı?

Bana göre bunun birkaç nedeni var. Bunlardan en önemlisi, kriz sonrasında Türkiye’nin çok küçülmüş olması. Büyümeye karşın kapasiteler müsaitti, buna bağlı olarak da yatırıma çok fazla ihtiyaç olmadı. Tabii bu hiç yatırım yapılmadığı ya da kredi talebi olmadığı anlamına gelmiyor. Ancak, bu talepler, büyümenin ima ettiği kadar değildi.

Bunun bir başka nedeni de kredi ihtiyacının, dış bankalardan karşılanmış olması… Çünkü, bu tarz girişimlerin de olduğunu duyuyoruz. Bu arada durumun iyiye gitmesi ili birlikte yurtdışında olan Türk vatandaşlarının parası da yavaş yavaş Türkiye’ye geliyor olabilir. Bunlarda oto finansman gibi küçük ölçekli işlerde kullanılıyor olabilir diye düşünüyorum.

Kriz sonrasında bankalar kredi verirken daha fazla mı titizlenmeye başladı?

Kriz sonrasında herkes bir şeyler öğrendi. Bankacılar, yatırımcılar ve ticari kesim kendi paylarına düşen dersi aldı. Özellikle ticari kesim daha yavaş, daha kontrollü ve daha fazla özkaynağa dayalı büyümeyi tercih etmeye başladı.

Bankalar da bu işi nasıl yapacaklarını daha iyi öğrendi. Zaten mevzuat gereği kredi vermeleri bir hayli zorlaştı. Türk bankaları, risk değerlendirmesi anlamında Batı dünyası gibi davranmayı öğrendi.

Buna karşılık reel sektörde aynı ölçüde iyileşme olmadı. Hala kayıtsız bir çok iş yapılıyor. Kayıt dışı ekonomi piyasaya hakim durumda. Bu nedenle isteseniz de kredi vermekte zorlanıyorsunuz.

Eskiden bu süreç biraz daha rahattı. Banka, “Evet, bu şirketin bilançosu bu krediyi kaldırmayabilir, ama bu şirketin adı önemli. İyi teminat veriyor, ya da bunun başka şirketleri de var” argümanları ile kredi verebiliyordu. Ama şimdi bu tür argümanlar kullanılmıyor. Söz konusu işin yarattığı fonlarla, alınan kredi ve faizini ödeyebilecek olmasının ispatlanması gerekiyor. Bu da işi zorlaştırıyor. Özellikle ticari kesimde işlerin biraz daha yavaşladığını görüyoruz.

Bu arada, büyük firmalar ve çok uluslu şirketler, kredi bulma konusunda daha rahatlar. Sadece Türk bankaları değil, yurtdışından da çok uluslu finansman bulmak onlar için çok kolay. Tabii yabancılarla çalışmanın da ayrı zorlukları var. Orada risk primi çok düşüktür, ancak çok fazla kriterleri vardır ve çok detaycıdırlar.

Peki gelen taleplerde vade dağılımı nasıl?

Genel olarak kredi taleplerine baktığımızda, ağırlıklı olarak orta ve uzun vadeli olduğunu görüyoruz. Bu da çok normal. Çünkü, artık kapasite kullanım oranlarının sınırına gelindi. Bunu aşmak için de insanlar yeni yatırım yapmak istiyorlar. Tabii bu geçmişte olduğu gibi kısa vadeli değil, orta ve uzun vadeli kredilerle olacak.

Şu anda 10 yıl vadeli kredi taleplerinin de geldiğini duyduk. Ama genelde 5-7 yıl arasında kredi taleplerinin yoğunlaştığını görüyoruz.  Bana göre, asıl sağlıklı yöntem de bu. Bankalar bu vadedeki krediyi verir ya da vermez. Şu anda bu konuda yorum yapmak zor. Ama yatırımların uzun vadeli kaynaklarla finanse edilmesi gerekir. Türkiye’de geçmişte sorun yaşayan kurumların genel sorunu da uzun vadeli kredi bulamayıp, kısa vadeli kredi kullanmalarından kaynaklandı.

Kredi talepleri ağırlıklı olarak hangi para birimine endeksli? Döviz mi yoksa TL krediler mi daha cazip?

TL cinsi kredi talebinde bir miktar artış olmakla birlikte, döviz cinsi kredilere daha fazla talep olduğunu söyleyebilirim. Hatta dövize endeksli kredilere daha fazla talep var. Çünkü, döviz cinsi kredi kullanmak için Türkiye’de döviz kazanan bir işiniz olması gerekiyor. Yani ihracat yapan bir firma, “1 milyon dolar alacağım var, bunun karşılığında 1 milyon dolarlık kredi alacağım. Döviz riski de almıyorum” deme hakkına sahip. Bunun döviz kredisi olarak kullandırılması için ihracat ya da döviz kazandırıcı bir taahhüdün verilmesi gerekiyor.

Dövize endeksli kredi işi de oldukça sık gündeme geliyor. Bu da firmalar açısından pozisyon açmak, yani kur riski almak anlamına gelir. Ancak, bana göre, önümüzdeki dönemde Türkiye’de TL cinsi finansman yöntemlerinin daha fazla gelişmesi gerekiyor. Türkiye’de istikrar ortamı oturdukça bu da artacaktır. 

Faiz oranları çok değişken. Firmadan firmaya ve vade seçeneklerine göre farklılık göstermesi de son derece olağan. Ama fikir vermesi açısından ortalama oranları vermeniz mümkün mü?

Sizin de söylediğiniz gibi, tek bir faiz oranımız yok. Hazine bonosu faizlerini birçok iş için referans olarak kullanırız. Kredi faiz oranlarının, bu faiz oranının üzerinde olması gerekir. Herhalde nominal bazda yüzde 25-35 arasında olduğunu söylemek lazım. Tabii bu kısa vadeli krediler için geçerli. Zaten daha uzun vadeli krediler, ağırlıklı olarak döviz cinsi oluyor.

Döviz tarafında, vadeye ve firmanın durumuna bağlı olarak faizler Libor + 0,75 ile 3-4 arasında değişebiliyor. Sağlıklı olan da budur. İşe, firmaya, vadeye göre farklılık olması son derece normaldir.

Peki daha çok hangi sektörlerden talep geliyor?

Her zaman olduğu gibi yine tekstil sektöründen gelen talepler oldukça fazla. Otomotiv sektörü de oldukça hareketli. Bunların yanı sıra, turizm sektöründen de yoğun bir kredi talebi var. Özellikle 10-15 civarında yeni tesisin yapılacak olması, bu sektörden ciddi bir talep gelmesine neden oldu.

Hareketli sektörlerden biri olan perakende tarafından kredi talepleri oldukça az. Bunun en büyük nedeni de buradaki ihtiyacın ağırlıklı olarak kredi kartları ve tüketici finansman kredileri ile karşılanması diye düşünüyorum.

Bana göre, bütün sektörlerde yatırım ihtiyacı var. Çünkü kapasite kullanım oranlarının sonuna gelindi. Bu nedenle önümüzdeki dönemde her sektörden kredi talebi geleceğini düşünüyorum.

Ticari tarafa bankaların yoğun bir ilgisi var. Bu ilginin karşılığı alınıyor mu?

Özellikle krizlerden sonra hem riski yaymak hem de bu alanın biraz daha verimli olabileceği düşünüldüğü için bankaların ilgisi bir hayli arttı. Fakat hali hazırda ticari kredilerin, banka bilançolarındaki payı oldukça küçük. Yine de bankaların ticari tarafa ilgisi bir hayli fazla. Çünkü, bankaların Hazine bonosu-devlet tahvili portföyü oldukça dolu ve bilançolardan yüzde 35-50 arasında pay alıyor.

Gelecekte ticari tarafın çok hızlı büyüyeceği düşünüldüğü için de bankalar ticari tarafa daha fazla plasman yapmak istiyor. Ancak şu an için bu çalışmaların karşılığını aldıklarını söyleyemeyeceğim. Bunun en önemli nedeni de bu alanda çok ciddi bir rekabet olması. Dolayısıyla da her zaman yeterli getiriyi sağlayabilecek parayı bulamayabiliyorsunuz.

Ekonomideki büyüme beklentileri önümüzdeki dönem için de devam ediyor. Size göre 2005 ve sonrasında kredi pazarında nasıl bir hareketlenme yaşanacak?

2005 ve sonrasında işlerin böyle gitmesi halinde, kredi pazarında da daha büyük hareket olacağını düşünüyorum. Bu nedenle 2005 yılında hem işletme sermayesi anlamında hem de yatırım kredisi anlamında daha büyük bir taleple karşılaşacağımızı düşünüyorum.

Peki İş Bankası’nın kurumsal ve ticari kredi pazarındaki rolü nedir?

Şu anda biz banka olarak bu konuda en aktif bankalardan biriyiz. Bizim bu alana hep ilgimiz oldu, bundan sonrada devam edecek. Zaten bu bizim misyonumuzda var. Biz Türkiye’deki sanayi ve ticari kesimi finanse etmek üzere kurulmuş bir bankayız. En kötü zamanlarda bile belki azalttık, ama kredi vermeyi durdurmadık. İyi zamanlarda ise bu kesime destek vermeye devam ettik. Biz bazı rakiplerimiz gibi bilançomuzu Hazine bonosu ve devlet tahviline dayamadık. Reel sektörle temas halinde olmayı ön planda tuttuk. Dolayısıyla, bundan sonra da bunu artırarak sürdürmek niyetindeyiz. Bunun içinde teşkilatımızı aktifleştiriyoruz. Uzun vadeli kredi taleplerini karşılayabilmek için, yurtdışından uzun vadeli krediler alıyoruz. Bu konuda iddialıyız ve sürekli kendimizi geliştirmek için çalışıyoruz. Gerçek bankacılığın bu alanda olduğuna inanıyoruz. Türkiye’nin büyümesini finanse etmeye devam edeceğiz.

Kredi verirken nelere dikkat ediyorsunuz? Hangi şartları arıyorsunuz?

Üç aşağı beş yukarı tüm bankalarda aranan şartlar aynı. Çünkü, mevzuata göre hareket ediyoruz. Bunlar çok temel şeyler. Biz tüm bunların yanı sıra söz konusu yatırımın iyi bir hikayesi olması gerektiğini düşünüyoruz. Bunun yanında iyi bir teminatı olması da önemli. Tabii her kredi teminatla verilir diye bir kural yok, ancak vade uzadıkça teminatın olması işin doğasına daha uygundur.

Ayrıca iyi bir firma, eski ve istikrarlı bir firma olmasına da dikkat ederiz. Bu arada yatırımın kendi kendini ödeyip, ödeyemeyeceğini de iyi tespit etmek gerekir. Çünkü kredi hiç kimse için ekstra bir satın alma gücü yaratmaz. İlerideki beklentileri, bugünden satın alıp kullanmanız demektir.

Banka olarak ağırlıklı olarak çalıştığınız sektörler var mı?

Biz kategorik olarak şu sektörle çalışırız, bu sektörle çalışmayız gibi bir seçim içinde hiçbir zaman olmadık. Ama şu sıralarda Çin tehdidi nedeniyle konfeksiyon sektörüne karşı daha temkinli bir tavır içindeyiz. Buradan söz konusu sektöre kredi verilmeyecektir gibi bir anlam kesinlikle çıkmaz. Ancak Çin’den gelen ciddi bir tehdit olduğu da unutulmamalı. Dolayısıyla burada daha dikkatli olmakta yarar olduğunu düşünüyorum.

Kurumsal ve ticari bankacılıkta iddialı olduğunu söylüyorsunuz. Bu iddianızı destekleyecek yeni ürünler olacak mı?

Tabii yeni ürünlerimiz de olacak. Yakında piyasaya sunacağımız “Tedarikçi kredisi” adlı bir ürünümüz var. Söz konusu krediyi zincir şeklinde çalışan firmalara vereceğiz. Bunun yanı sıra ticari kart düşüncemiz var. Özellikle küçük ve orta boy kredileri alabildiğine geliştirmek istiyoruz. Bununla ilgili herhangi bir ürünü kullanmaya da hazırız. Bunun dışında üzerinde çalıştığımız farklı ürünler de var. Ayrıca internet üzerindeki uygulamalara da çok yakında başlamayı planlıyoruz. Yani daha kolay ve daha objektif kararlarla kredi vermek için çalışıyoruz. Bunun İşin daha pratik hale getirildiği bir düzen oluşturmak istiyoruz.

Bu arada, bireysel ve ticari arasında bir kulvarda olacağını düşündüğümüz, konut finansmanının önümüzdeki yıllarda Türkiye açısından önemli bir yerde olacağını düşünüyoruz. Bunun için hazırlıklar yapılıyor. Aslına bakılırsa, çok büyük hazırlık yapmaya da gerek yok. Burada önemli olan 10-15 yıl vadeli fon ayırabilmektir. Artık bu imkanlarımız oluşmaya başladı. Bundan sonrası için konut finansmanı bankalar için önemli bir iş alanı haline gelecek diye düşünüyorum.

Kredi Pazarinin Yeni Gerçekleri

Talep Fazla Değil

Hakikaten, yüzde 12-13 gibi büyüme bir ülke ekonomisi için çok sık rastlanmayacak bir durum. Ancak, gelen kredi talepleri bu kadar yoğun değil.

Vadenin Profili
Şu anda 10 yıl vadeli kredi taleplerinin de geldiğini duyduk. Ama genelde 5-7 yıl arasında kredi taleplerinin yoğunlaştığını görüyoruz.

TL-Döviz Tercihi
TL cinsi kredi talebinde bir miktar artış olmakla birlikte, döviz cinsi kredilere daha fazla talep olduğunu söyleyebilirim. Hatta dövize endeksli kredilere daha fazla talep var.

Faiz Aralığı
TL faizlerinde nominal bazda yüzde 25-35 arasında olduğunu söylemek lazım. Tabii bu kısa vadeli krediler için geçerli. Uzun vadeli krediler, ağırlıklı olarak döviz cinsi oluyor. Orada da faizler Libor + 0,75 ile 3-4 arasında değişebiliyor.

Gözde Sektörler
Her zaman olduğu gibi yine tekstil sektöründen gelen talepler oldukça fazla. Otomotiv sektörü de oldukça hareketli. Bunların yanı sıra, turizm sektöründen de yoğun bir kredi talebi var.

"Bankayla İlişkinizde Açık Olun"

İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı Aykut Demiray’ın, kurumsal ve ticari kulvardaki şirketlere önerileri şöyle:

Uzun Vadeli İlişkiler Önemli
 Firmalar, mümkün mertebede 1ya da 2 bankayla çalışmalı diye düşünüyorum. Uzun vadeli ilişkilere de mutlaka önem vermeleri gerekiyor. Tabii ki farklı bankalardan daha uygun koşullarda kredi bulma şansına sahipler. Bu tabii ki bir fırsattır. Ama uzun vadeli ilişkiler mutlaka firmalara geri dönecektir.

Özkaynak Bulundurulmalı
Artık az iç kaynak, çok dış kaynakla iş yapma zamanın geçtiği de unutulmamalı. Bu maceracı bir yaklaşımdır. Firmalar mümkün mertebede işlerinin gereği kadar özkaynak bulundurmalıdır. Bilançolarını olumsuz etkileyecek faaliyetlerden çekinmeli, paralarını yatırıma ve ticarete yönlendirmeliler.

Küçük ve orta boy şirketlerin en önemli sıkıntılarından biri de çabuk büyümek istemeleri. Burada çok dikkatli olmak lazım. Çünkü piyasada gördüğümüz sıkıntıların çoğu birazda, çabuk büyümek isteyen şirketlerden kaynaklanıyor.

Markalaşma Göz Ardı Edilmemeli Tüm bunların yanında markalaşmak çok önemli. Çin rekabetinden bahsettiğimize göre, bu konunun üzerinde önemle durulmalıdır. Markalaşma yolunda önemli adımlar atılmasına rağmen, bu markalar henüz iki elin parmaklarını geçmeyecek durumda. Markalaşmak, özellikle nihai tüketiciye mal sunan firmalar için çok önemli. Bu konuya muhakkak yatırım yapmak gerekiyor.

İstikrarlı Olmalı
Bir de firmaların istikrarlı olması çok önemli. Ayrıca bankalarla ilişkilerinde açık olmaları gerekir. Bireyler ya da şirketler zor duruma düşebilir. Bunu bankalarıyla açık olarak konuştuklarında, muhakkak çözüm bulunmaya çalışılacaktır. Borcu borçla kapatmak gibi bir kısır döngüne girmemeleri iyi olur.

“Yeni Şirketlere Karşi Daha Dikkatliyiz”

Eski ve köklü bir şirket olması önemli dediniz. Yeni şirketlerin kredi cephesinde hiç şansı yok mu?

Yeni şirketlerin de tabii ki şansı var. Burada hemen bir fıkra anlatmak istiyorum:

Yıllar önce ABD’li genç bir proje üretmiş ve bu proje için bankalardan kredi talebinde bulunmuş. Bankaları tek tek gezen genç sürekli ‘hayır’ cevabı alıyormuş. Bir gün bir bankanın sahibinin karşısına oturmuş ve projesini anlatmış. Banka sahibi, “Bu krediyi sana veririm. Ancak benim gözümün biri takma. Eğer hangisinin takma olduğunu bilirsen” demiş. Genç  bakmış, “Sağ gözünüz” demiş. Banka sahibi, banka personeline kredi talebinin karşılanmasını söylemiş. Sonrasında gence dönüp, takma gözünü nasıl bildiğini sormuş. Genç cevap vermiş, “O gözünüzde insanca pırıltılar vardı”.

Biz böyle bankacı değiliz. Gözlerimizde insanca pırıltılar var. Bu nedenle yeni şirketlerin de şansı olur. Ancak işin güzel ve doğru olması önemli. Yine de yeni şirketlerle çalışırken daha dikkatli ve temkinli olmakta yarar vardır. Bu şirketlerin risk sermayesi gibi yeni finansman yöntemleriyle tanıştırılması da bir yöntem olabilir. Tabii ki 30 yıldır kendini ispatlamış bir firmayla, yeni kurulmuş şirket arasında da farkların olması, değerlendirmelerin farklı olması normaldir.

3-4 Yil İçinde Bilançomuzu 2’ye Katlariz”

Peki kurumsal ve ticari bankacılıktaki hedefleriniz neler? Önümüzdeki 5 yıl içinde İş Bankası’nı bu konuda nerede göreceğiz?

İş Bankası, dış kaynaklara ulaşmak bakımından en şanslı bankalardan biri. Teşkilatımız oldukça geniş. Biz banka olarak bunun meyvelerini yavaş yavaş toplamaya başladık. Çünkü, bilançomuz rakiplerimize nazaran biraz daha hızlı büyüyor. Şu anda özel bankalar arasında birinci, Türk bankaları arasında ise Ziraat Bankası’ndan sonra ikinci durumdayız.

Son yıllarda hızlı bir büyüme gerçekleştirdik, bunun temel nedeni de sektördeki haksız rekabetin ortadan kalkması oldu. Önümüzdeki 3-4 yıl içinde bilançomuzu ikiye katlayacağımızı söyleyebilirim. Bunu yaparken de ağırlıklı olarak ticari ve kurumsal tarafa önem vereceğiz. Üstelik bu hedefe ulaşmak için ekstra bir kaynağa da ihtiyacımız yok.


Belgin Bayır Levent
[email protected]

 

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz