Ekonomideki her üretim daralması doğrudan iş gücüne yansıyor. Hazır giyimde her 1 milyar TL’lik üretim kaybı yaklaşık 32 bin kişilik iş kaybı anlamına gelirken otomotivde bu rakam 5 bin, metal sanayinde 9-10 bin, lojistikte ise 15-20 bin kişiye karşılık geliyor. Yalnızca son bir yılda bu sektörlerde on binlerce kişi işini kaybetti. Uzmanlara göre tablo açık: Üretimde yaşanan her gerileme, doğrudan istihdam cephesinde bir baskıya dönüşüyor ve ekonomide kırılganlığı artırıyor.
Pandemiyle birlikte başlayan hızlı değişim, tüketici ürünlerinin ömrünü dünya genelinde kısalttı. Eskiden yıllarca kullanılan cihazlar ve mobilyalar artık çok daha kısa sürede yenileniyor. Bilgisayarların ömrü 5 yılın altına, cep telefonlarınınki 2,5 yıla kadar geriledi. Küçük ev aletlerinde döngü 2 yılın altına inerken hızlı tüketim ürünlerinde yenileme periyodu 1 yılın bile altına düştü. Bu tablo şirketleri daha sık lansman yapmaya, fiyat-performans dengesini sürekli yeniden kurmaya ve tüketicinin değişen beklentilerine hızla uyum sağlamaya zorluyor.
Dijital dünyada içerik üretiminin dili hızla değişiyor. Cep telefonlarının doğal ekran oranı 9:16, bugün küresel ölçekte hikaye anlatımının ve içerik üretiminin merkezine yerleşmiş durumda. Capital dergisinin de ülke yayın hakkını elinde bulunduran Türkiye’nin en büyük dergi ve dijital yayıncılık şirketi BigMedia’nın dijital platformu BMag, bu yükselen trendi sahiplenerek dikey dizileri öne çıkarıyor.
Pazarlama dünyasında yeni rekabet 30 yaş altı genç müşteri segmentinde yaşanıyor. Büyümede stratejik alan olarak görülen gençlere ulaşmak isteyen markalar, bu alandaki yatırımlarını artırıyor.
Aile şirketinde “Köklü Değişimi” yeni kuşak liderler temsil ediyor. Dijitalleşmeden sürdürülebilirliğe, toplumsal faydadan veriyle karar almaya kadar pek çok alanda şirkete yeni kaslar kazandırıyorlar. Geleneksel iş modelini dönüştürüp kurum kültürünü yeniden şekillendirirken şirketi geleceğe de hazırlıyorlar
40’tan fazla yönetim eserinin yazarı Seth Godin, This Is Strategy kitabıyla stratejiyi yeniden tartışmaya açtı. Ona göre strateji, kısa vadeli planların ya da hedef tabloların ötesinde bir kavram. Stratejiye “Evlilik gibi sabır işi” şeklinde yaklaşan Godin, kim olmak istediğini bilmeyi, sistem oluşturmayı ve anlam arayışını merkeze koyuyor.
Dünyada “daha düz” ve yatay yapılanmaları öne çıkaran trend giderek yaygınlaşıyor. Bu trendin başını Amazon, Meta, Microsoft gibi devler çekiyor. Her yöneticiye daha fazla çalışanın düştüğü, orta kademe yönetici sayısının sınırlandığı bu yapılarda, çalışanların daha fazla sorumluluk alması, karar alma süreçlerinin hızlanması hedefleniyor. Türkiye’de de organizasyonel sadeleşme, dijitalleşme ve çeviklik ekseninde yaygınlaşıyor. Ancak her sektör kendi dinamiklerine göre bu modeli yeniden kurguluyor; kimi şirket yatay yapıya geçerken kimi daha küçük ama etkili ekiplerle liderliğe odaklanıyor.
Yeni dönemde yöneticiler sadece işleri değil işleri yavaşlatan yapıları da yönetmek zorunda. Stanford’lı Prof. Robert Sutton ve Prof. Huggy Rao, The Friction Project (Direnç Projesi) isimli kitaplarında tam da bu soruna odaklanıyor. Uzun toplantı takıntısı, sonsuz onay zinciri, kültürel hantallık gibi kurumsal hayattaki görünmez yükleri ortaya koyuyorlar. Onlara göre karmaşadan kurtulmak yeni dönemin en önemli avantajı. Yazarların bu sorunları çözmek için mesajı ise net: “Sadeleşmeyen kurum kaybeder.”
Bankacılıktan perakendeye kadar pek çok sektörde veri, yapay zeka ve siber güvenlik alanları öncelik haline gelirken teknoloji ekiplerinde çalışan sayısı katlanıyor. Türkiye genelinde ise teknoloji odaklı istihdamın 1 milyonu aştığı tahmin ediliyor.
S&P 500 şirketlerinde CEO’ların ortalama gelir paketi yüzde 9,8 artarak 17,7 milyon dolara ulaştı. Türkiye’de ise C seviye maaşlar artmasına rağmen yeni mezunla genel müdür arasındaki fark 2024’te 1/12’ye geriledi. Orta kademe yöneticiler, alt kademeyle neredeyse aynı ücret bandında sıkışırken artan sorumluluk azalan farkla örtüşmüyor. Şirketler artık sadece maaşla değil hisse opsiyonundan değer önerisine uzanan yeni formüllerle “ücretteki erozyonu” onarmaya çalışıyor.
Tayfun Bayazıt’tan Bülent Eczacıbaşı’na, Hulusi Acar’dan Süleyman Orakçıoğlu’na bugün artık liderler açıkça eleştirilmek ve gerçekleri duymak istiyor. Dostun acı söyleyeceğine inanıyor ve en yakınlarında doğruları söyleyen ve başarılı liderlere yer açıyorlar. Yine de bu çabalar bazen kurumsal dünyada bile “cesur yaklaşımlar” olarak kabul ediliyor. Oysa “radikal şeffaflık” adı verilen global yönetim trendinin şirketleri gerçek başarıya ulaştıracağı öngörülüyor.
Trend tersine döndü... Artan kira fiyatları, okul ücretleri ve yaşam maliyetleriyle İstanbul'dan Anadolu şehirlerine yönelen yönetici sayısı artıyor. Erken emeklilik ve uzaktan çalışma da Anadolu'ya ilgiyi artırıyor. Özellikle gençler büyük şehirlerden uzaklaşma eğiliminde. Önümüzdeki dönemde enflasyonun kontrol altına alınamaması ve İstanbul'da yaşam maliyetlerinin düşmemesi durumunda, Anadolu'ya beyaz yakalı göçün artması bekleniyor.
Son dönemde iş dünyasında sıkça tartışılan konulardan biri de “hayalet çalışan” sendromu...
Son iki yılda enflasyon, ekonomik dalgalanmalar, değişen çalışma dinamikleri, dijitalleşme, Z kuşağının beklentileri ve hibrit modelden dönüş, iş gücü piyasasındaki devir hızını artırdı...
Uzayan toplantılar, planlama eksikliği, zaman baskısı, iletişim kaynaklı sorunlar, pasif agresif tutumlar ve daha pek çok konu...