HSBC Türkiye Genel Müdürü Selim Kervancı ile sektörün 2024 görünümünü yılın fırsat ve risk alanlarını, bankanın bu dönem stratejisini konuştuk...
Elçin Cirik
Bankacılık için 2024 sakin başladı. HSBC Türkiye Genel Müdürü SELİM KERVANCI, “can acıtıcı seviyede” bulduğu faizler nedeniyle bu yıl kredilerde talep beklemiyor. “Bu faiz seviyesinde krediye olan talep, hem tüketici hem ticari kredilerde azalacak” diyen Kervancı, marjlardaki daralma, aktif kalitesindeki bozulma olasılığı ve banka gelirlerindeki baskı nedeniyle 2024’te sermaye kârlılığının enflasyonun altında, yüzde 30’larda olacağını öngörüyor.
Bankacılık sektörü yeni yıla sakin bir tempoyla başladı. Bunda ekonomi yönetiminin attığı adımlar etkili oluyor. Hem şirketler hem tüketici tarafında kredi talebi düşük. “Soğumanın getirdiği bu faiz seviyesinde krediye talep bir şekilde azalacak. Hem tüketici hem ticari kredilerde azalacak” diyen HSBC Türkiye Genel Müdürü Selim Kervancı, bu yıl sonunda kredi büyümesinin kurdan arındırılmış şekilde yüzde 30 olacağını öngörüyor. Mevduat tarafındaysa yine kurdan arındırılmış şekliyle yüzde 50 büyüme beklediğini dile getiren Kervancı, ihracat odaklı bir politika izlendiği için sadece ihracatçı tarafında kredilerde artış olacağını, iç tüketime yönelik iş yapan alanlarda kredi talebinin sabit gideceğini düşünüyor. Bu yıl bankaların aktif kalitesinde de dikkatli olması gerektiğini düşünen Kervancı, “Faizlerin geldiği noktada hem kredi tarafında talep azalacak hem şirketler bu seviyelere ne kadar alışacak, ne kadar başa çıkabilecek noktası önem kazanacak. Sektörde bugün takibe düşen kredi oranı 1,6. Bu oran, yüzde 2,5-3 seviyelerine gelse bile normaldir. Burada bireysel kredi kartlarını ve KOBİ kredilerini yakından takip etmek lazım” yorumunda bulunuyor. HSBC Türkiye Genel Müdürü Selim Kervancı ile sektörün 2024 görünümünü yılın fırsat ve risk alanlarını, bankanın bu dönem stratejisini konuştuk:
2024 için nasıl bir tablo çiziyorsunuz? Nasıl bir yıl bekliyorsunuz?
Her yeni yıla başlarken bir önceki yıldan daha zor olacak diyoruz; ama her yıl kendi zorluklarıyla geliyor. Biz Türkler zor işlerle başa çıkmaya alıştık. 2023, farklı bir yıldı. Seçimlerin ve depremin yaşandığı, jeopolitik risklerin daha fazla arttığı ve bankacılık sektöründe ezber bozan, kitaplarda yazmayan politikaların uygulandığı bir yıl oldu. Tabii ki herkes tarafından daha önce tecrübe edilmeyen bir politika seti olduğu için de birtakım endişeler yarattı ve biraz zorlu bir yıl oldu. Fakat seçimlerden sonra doğru bir yola girdik. Küresel olarak kabul edilmiş ve herkesin daha iyi anlayabildiği politika seti insanlara ileriye yönelik umut ve güven verdi. Şimdi doğru yolda ilerliyoruz. Bunu rakamlardan da görüyoruz. 900’lü seviyelere çıkan kredi risk primi (CDS), 300’lere geri gelmiş durumda. Kurda bir stabilite sağlandı, Merkez Bankası’nın rezervleri 150 milyar dolara yaklaştı, rezervleri artırma kararlılığı devam ediyor. Ayrıca komplike regülasyonların yavaş yavaş basitleştirildiği, daha esnetildiği bir dönemden geçiyoruz.
Gerçekten zor bir dönem... Bu süreç ne kadar sürer?
Tabii zaman ve sabır gerekli. En önemli konulardan biri, bu yolculukta sabırlı olmak. Çünkü eğer bu yoldan erken dönülürse bu, bugüne kadar çektiğimiz acıların boşa gitmesi anlamına gelir. Çünkü şu anda faizler can acıtıcı seviyede yüksek. Ama ekonominin de biraz dinlenmesi, soğuması gerekiyor. Bir atlet ne kadar iyi koşarsa koşsun sürekli yüksek hızda koşamaz, ne kadar doping de verseniz sürekli koşamaz. Aslında belki düşük faiz politikamız da atlete verilen doping gibiydi. Enflasyon hala yüksek seyrediyor, makul seviyelere gelmesi yılın ikinci yarısında olacak. Doğru yolda ilerliyoruz. Gittiğimiz yolda gitmeye devam edersek 2024 yılında gelişmekte olan ülkelerin hikayesini Türkiye yazar. Türkiye ekonomisi aslında potansiyel olarak dünyadaki ender ekonomilerden biri. Türkiye’de çok çeşitli bir ekonomi yapısı var. Aynı anda servis, turizm ve üretim üssü... Pandemi sonrası Avrupa tarafında tedarik zinciri anlamında ne kadar önemli bir ülke olduğu da anlaşıldı. Yılmazlığı yüksek ve çok iyi bir insan yeteneğimiz var. Ancak tasarruflarımız az, onun için banka olarak bizim de misyon olarak belirlediğimiz şekilde doğru politikalarla yurt dışından Türkiye’ye yatırım çekmeliyiz.
2024’te de bir seçim var. Seçim ekonomisinin etkileri nasıl olur?
Evet. Seçim doğal olarak belki bazı politikaların ötelenmesini gerektiriyor. Ama seçimden sonra, bunu ekonomi yönetimi de söylüyor, iç tüketimin kontrol altına alındığı, daha fazla ihracatçının ve özellikle de Türkiye’nin stratejisi için ileride önemli olacak sektörlere yatırım finansmanlarının önceliklendirildiği önlemlerin alınacağı, ekonominin soğutulacağı bir dönem bekliyoruz. Burada ihracat, yurt dışından temin edilecek finansmanlar önemli olacak. Tabii ki bütün bu politikaların da bankacılık sektörü üzerinde etkileri olacak.
Neler olacak bu etkiler?
2023’te bankacılık sektörü üzerinde daha farklı zorluklar, riskler vardı. Özellikle faiz riski önemli bir riskti. Gerçi bankaların bilanço büyüklüğüne baktığınızda yönetilebilir bir riskti, yönetiliyor da… Ama bence ileriye yönelik olarak bu, farklı olacak. Dezenflasyonist ortamın ve soğumanın getirdiği bu faiz seviyesinde krediye olan talep bir şekilde azalacak. Hem tüketici hem ticari kredilerde azalacak. Tabii ki marjların baskı altında olduğu bir dönem olacak. Şu anda her ne kadar birtakım basitleştirmeler olsa da hala komplike bir düzen var. Örneğin TL tarafında birkaç çeşit faiz var. Buralarda basitleştirmeler devam ettikçe yılın ikinci yarısında oluşacak kural setlerine bağlı olarak aynı dönemde faiz marjının arttığı bir sürece girebiliriz. Bir nokta da bankaların önemli gelir kaynaklarından olan TÜFE endeksli Hazine bonolarında gelir düşecek. Yani 2024, bankacılık sektörü açısından kârlılıkların nispeten azaldığı,gelir yaratmanın daha zor olduğu bir yıl olacak. Gelir tarafında şu anda artan likiditeden dolayı, çok doğal olarak Merkez Bankası piyasadaki likiditeyi çekmeye çalışıyor. Bunu yaparken de zorunlu karşılıkları artırıyor, zorunlu karşılıklarda sıfır faiz yaratıyor. Bunun bankacılık sektörü üzerine ciddi bir gelir etkisi var.
Bu tablo kârlılığı nasıl etkiler?
Tüm bunlar, sektörün kârlılıkları negatif anlamda etkileyecek. Bu da sektörün sermaye kârlılığının enflasyonun altında büyümesi demek. 2024’te sektör beklentimiz, yüzde 30 sermaye kârlılığı. 2024 sonu beklenen enflasyon bundan yüksek. Bankacılık sermaye kârlılığının enflasyonun altında kaldığı bir dönem olacak. Düşük faiz dönemi Türkiye’de şirketlerin büyümesine neden oldu. Ama şimdi faizlerin geldiği noktada hem kredi tarafında talep azalacak hem şirketler bu seviyelere ne kadar alışacak, ne kadar başa çıkabilecek noktası önem kazanacak. Bunun için aktif kalitesini takip etmek önemli. Sektörde bugün takibe düşen kredi oranı 1,6. Bu, çok sağlıklı ve düşük bir oran. Ama burada birtakım artışlar bekleyebiliriz, yakından izlemek lazım.
Aktif kalitesinde nasıl bir bozulma beklentiniz var? Özellikle hangi segmentleri izlemek gerekir?
Sistemik risk yaratabilecek, bankaların kredibilitesini bozabilecek bir oran olmayacaktır. Zaten olduğumuz nokta, dünya standartlarında çok düşük bir oran. Bu oran, yüzde 2,5- 3 seviyelerine gelse bile ki tarihi olarak Türk bankacılığında takibe düşme oranları bu şekilde, normaldir. Bu göstergeyi gözetmek lazım. Burada bireysel kredi kartlarını ve KOBİ kredilerini yakından takip etmeliyiz.
Sektörün kredi büyüklüğü, Merkez Bankası’nın 12 Ocak verilerine göre 11,3 trilyon TL. Sizin gözlemlerinize göre kredi tarafında talep nasıl?
Kredi talebi azalıyor. Aslında kredi tarafında enflasyon ve kurdan arındırılmış rakamlara bakmalıyız. Bu yıl sonu için sektörde kredi büyümesinin kurdan arındırılmış şekilde yüzde 30 olmasını bekliyoruz. Faizlerin seviyesinin çok yüksek olmasından dolayı kredi talebinde azalma var. Yılın ikinci yarısında bir artış olabilir ama bu artışın yüksek olmasını beklemiyorum. İhracat odaklı bir politika izlendiği için ihracatçı tarafında krediler büyüyecek ama onun haricinde özellikle iç tüketime yönelik iş yapan alanlarda kredi talebinin sabit gideceğini düşünüyorum.
Banka olarak ağırlıkla çok uluslu şirketlerle çalışıyorsunuz. Bu şirketlerin 2024 ajandalarında yatırım var mı?
Doğru politikaların uygulanması herkesin Türkiye’ye bakış açısını olumlu şekilde etkiliyor. Özellikle yabancı şirketler açısından baktığınızda, her ne kadar faizler yüksek seviyede olsa da daha fazla sermaye koyup Türkiye’de daha öngörülebilir, belirsizliklerin kalktığı bir dönemde yatırım yapmaya sıcak bakıyorlar. Bugünse herkesin ajandası ortak.
KOBİ kredilerinde tablo yıl boyunca nasıl gidecek?
KOBİ tarafında da talep azalıyor. Faizler çok yüksek. Faizlerin düşmeye başladığı dönemden sonra birazcık kredi talebi gelebilir. Bugün faizler öyle yüksek ki kim yatırım yapacak, kim uzun vadeli bir sözleşmeye girecek? Bu vesileyle yatırım kredileri tarafında talep olmayacaktır. Ama tabii Merkez Bankası’nın farklı politikaları, enstrümanları var; yatırım finansmanları bu kanaldan yapılacaktır. İhracat tarafında da döviz gelir yaratabilen şirketler, uzun vadeli döviz kredisi kullanarak daha uygun maliyetlerle yatırımlarını karşılayacak. Bu faiz seviyesinde kredi talebinin artmasını beklemiyoruz.
Bu ortamda daha iyi büyüyecek sektörler neler olacak sizce?
İhracat ağırlıklı, döviz kazandırıcı turizm gibi sektörlerde büyüme daha iyi olacak. 2024, döviz kazandıran sektörlerin yılı olacak. Büyümeler sanayide 2023 yılındaki gibi olmaz; 2023’te güçlü iç ekonomi tüketimi olduğu için sanayiye ivme vermişti. Burada uygulanan politikalar çok önemli. Ekonomi yönetiminin iç tüketimi kısan, ihracatı önceliklendiren politikalar uygulaması sanayi üretiminin büyümesini de şekillendirecek.
Mevduatta ve KKM’lerde neler öngörüyorsunuz?
Bu yıl mevduattaki artış, kredideki artıştan çok daha fazla olacak. Tasarrufları artıracağımız bir dönem olacak. Beklentimiz, faizler daha makul seviyelere geldiği zaman biriktirdiğimiz paraları harcamaya, kredi vermeye başlayacağız. Kurdan arındırılmış şekliyle bu yıl sonunda mevduat büyümesi, en az yüzde 50 olur diye düşünüyorum. KKM’den çıkış sürecinin nasıl olacağına bakmak gerekiyor. Hazine ürünü KKM, zaten artık sona erdirildi. Diğer tarafta geçiş süreciyle KKM stoku azaltılıyor. Burada seçimler önemli bir rol oynuyor. Seçimler yaklaştıkça tasarruf sahiplerinin aklında acaba geçen seçimlerde olduğu gibi kurda bir hareketlenme olur mu sorusu var. Bu, vadesi gelen KKM’lerde dövize olan talebi artırabiliyor. Seçimler geçtikten sonra önümüzü daha net göreceğimiz bir döneme girdiğimiz ve faizler tasarrufların enflasyona karşı korunabileceği seviyelere geldiği için TL mevduatların artacağı bir dönem olacak. Merkez Bankası yönlendirmeleri, regülasyonlar da şu anda TL’yi teşvik edici şekilde.
Sektörde kredi/ mevduat oranı yüzde 100’ün altında. Bu oranın tekrar kaldıraçlı çalıştığı döneme ne zaman gelebiliriz?
Önümüzdeki yıl olacak. Bankalar için en sağlıklı fonlama kaynağı, daha stabil ve uzun vadeli olan mevduat. Ama tabii Türkiye’de sadece mevduatlar, finansman olanakları, büyüme potansiyelini harekete geçirmek için yeterli değil. Onun için Türkiye yurt dışından borçlanmaya gidiyor. Önümüzdeki yıl kredi risk primleri çok daha makul seviyelere geldiğinde, uluslararası yatırımcıların artık bu politikalara güveni de tam olduğunda, Türkiye’nin uluslararası piyasalarda borçlanma kabiliyeti de artacak. Bankaların yurt dışından daha fazla fon bulup bunu ekonomiye daha fazla kullandırması ve kredi mevduat oranın yüzde 100’ün üzerine çıkması mümkün olacak. 2025’te bu tablo olur.
“BİRİKİM YÖNETİMİNE ODAKLANACAĞIZ” “ŞUBE AĞIMIZI AZALTTIK” Bireysel bankacılıkta birikim yönetiminde fark yaratabilen bir bankayız. Birikim yönetimine daha fazla odaklanacağız. Zaten son dönemde altyapımızı da buna daha uygun halde yeniden şekillendirdik. Şube ağımızı azalttık. Artık şubeye en son ne zaman gidildiği bile hatırlanmıyor. Artık fiziksel şubeden ziyade mobil bankacılığa yatırım yapacağız. Tüm birikim yönetimi ürünlerini herkesin cebine indirecek şekilde dijital ve teknolojik yetkinliklerimizi artırmaya çalışıyoruz. “GELİRİMİZ ÜÇE KATLANACAK” Sermaye piyasaları geliştikçe, regülasyon rahatladıkça farklı ürünler ortaya çıkarabiliyoruz. Yeni ürünlere çalışıyoruz. Bankamızın aktif büyüklükte pazar payı yüzde 1’in altında. Birikim yönetimindeyse pazar payımız yüzde 2,5. Burada portföy yönetimi en güçlü kaslarımızdan, emeklilik fon piyasasında yüzde 4’ü aşan payımız mevcut. Birikim yönetiminde pazar payımızı, iki yılda yüzde 7,5’e çıkarma hedefimiz var. Bu alanda gelirlerimizi de iki yılda 3’e katlamayı planlıyoruz. Birikim yönetiminde akla gelen ilk banka olmayı hedefliyoruz, piyasanın iddialı bankası olacağız. |
“O KADAR KÂRLI BİR DURUM YOK” NOMİNALDE YÜKSEK Biz 3 çeşit bilanço üretiyoruz. BBDK’ya uygun, vergi için ve bir de yabancı grubun parçası olarak uluslararası standartlara göre bilanço yapıyoruz. 2025’te uygulanmaya başlayacak enflasyon muhasebesi, aslında bankacılık sektöründe gerçek resmin görülmesi açısından faydalı olacak. Bugün bankacılıkta kârlar yüksek görünüyor ama enflasyon muhasebesiyle o kadar kârlı bir durum yok ortada. Nominal olarak çok yüksek rakamlar, ama reel olarak enflasyonun altında. Bankacılık, özellikle çok sermayeye bağımlı bir sektör. Kârlılığa bakarken nominal rakamlardan ziyade sermaye getirisine bakmalıyız. Bugün bütün uluslararası yatırımcılar, bankaların performansında sermaye getirisine ve sermaye yeterliliğine bakarak karar veriyor. KUR DA ETKEN Banka, 1 milyar dolar kâr ediyor olabilir ama bunu 100 milyar dolar sermayeyle yapıyorsa kötü bir performansı var demektir. Bankacılık sektörünün sermaye yapısı ne kadar güçlüyse reel ekonomiyi destekleme kabiliyeti o kadar yüksek olur ve uzun vadede bu çok önemli. Bankaların sermayesini güçlendirecek politika seti, bankaların ileriye yönelik olarak ekonomiyi desteklemesi, büyümeye katkı yapması açısından çok önemli. Bugün bankaların sermaye yeterlilik oranları yüksek, kabul edilebilir noktalarda. Burada kurun gidişatı önemli. Şu anda gerçeğe yakın bir kur kullanılıyor. Bankalar kendi içlerinde sermaye yeterliliğine bakarken gerçek kur üzerinden bu hesaplamaları yapıp planlarını belirliyor. Bu yıl sektörde sermaye kârlılığının yüzde 30 olmasını bekliyorum. Bu yıl sonu enflasyonunsa yüzde 40-42 gibi geleceğini öngörüyorum. |
“YURT DIŞI FİNANSMAN ÜRÜNLERİNİ ÇEŞİTLENDİRECEĞİZ” KURUMSALDA PLAN 2016 yılından bu yana farklı stratejiyle yolumuza devam ediyoruz. “Herkes için her şey olmayacağız” dedik ve değer yarattığımız alanlara odaklanıyoruz. Odaklarımızdan biri, kurumsal ve yatırım bankacılığı. Kurumsal bankacılıkta sürdürülebilirliğin ciddi fırsat oluşturduğunu düşünüyoruz. HSBC tarihte sanayi devrimine geçişi finanse eden bir banka olduğundan kendimize yeşil ekonomiye geçişte de önemli bir misyon yüklüyoruz. Yeşil projelerin finansmanı, müşterilerimizin sıfır karbon emisyonuna geçiş planlarının finansmanı gibi alanlarda çalışıyoruz. HSBC Grubu olarak bu alanda 2030 yılına kadar 1 trilyon dolara kadar finansman ayırma planımız var. DESTEK ARTACAK İyileşen ortam sayesinde Türkiye’deki şirketlerin yurt dışına açılımı, yurt dışından farklı finansman olanaklarına ulaşılmasını sağlayan, Türk şirketlerin yurt dışı yatırımlarının finansmanı yapan ve ithalat-ihracatı finanse eden bir banka olma noktasında ilerliyoruz. Bu alanlarda büyüyeceğiz. Yurt dışından finansmanda ürün çeşitliliği ve yeni ürünlerin Türk şirketleriyle tanıştırılmasında önemli misyon çiziyoruz. Örneğin SASA’nın paya dönüştürülebilir tahvil ihracı ilkti. 2023’te seçim sonrası hızlandırılmış talep toplama yönetimiyle Türk şirketlerinin 450-500 milyon dolar hissesinin uluslararası yatırımcılara satılmasında aracılık ettik. 2023’te yıllık yüzde 42 artışla toplam 6,6 milyar dolar yapılandırılmış finansman desteği sağladık. Bu yıl desteği yüzde 20-25 büyüteceğiz. HSBC Türkiye olarak bu yıl kredilerde yüzde 35 ve mevduatta yüzde 42 büyüme hedefliyoruz. |
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?