Enflasyon, 2015’i yüzde 8,8 düzeyinde kapatmıştı. Ocakta yüzde 9,6’ya çıktıktan sonra üç ayda 3 puan birden düşerek nisanda yüzde 6,6’ya kadar indi. Mayısta yerinde saydıktan sonra ise iki ayda 2,2 birden puan yükselerek temmuzda tekrar yüzde 8,8’e çıktı. Merkez Bankası, yılın kalan döneminde enflasyonun biraz düşeceğini ve yılı yüzde 7,5 dolayında kapatacağını tahmin ediyor. Ancak beklentiler, yıl sonu için yüzde 8’in üzerinde bir enflasyona işaret ediyor. Bizim hesaplarımız da yıl sonunda enflasyonun yüzde 8’in altında olmasının zor göründüğüne işaret ediyor. Üstelik enflasyon yıl sonunda Merkez Bankası’nın tahmin ettiği düzeye inse bile yine de yüzde 5’lik hedefin çok üzerinde olacak. Enflasyonda uzun vadeli görünüm de pek parlak değil. Para politikası uygulaması enflasyon hedefleriyle pek uyumlu olmadığı için beklentiler bir türlü kırılamıyor.
Enflasyonda 2016 yılı oldukça ilginç bir şekilde geçiyor. Geçen yılın ikinci yarısında başlayan yükseliş, yıllık Tüketici Fiyatları Endeksi (TÜFE) enflasyonunu bu yılın ilk ayında yüzde 9,6’ya kadar taşımıştı. Bu durum, enflasyonun yeniden çift haneye çıkmasından endişe edilmeye başlanmasına yol açmıştı. Ancak daha sonra üç ay süren hızlı bir düşüş yaşandı. Yıllık tüketici enflasyonu, şubat-nisan arasındaki üç ayda 3 puan gerileyip yüzde 6,6’ya kadar indi. Bu kez de enflasyonda pembe tablolar gündeme geldi. Ancak enflasyon mayıs ayında yerinde saydıktan sonra haziran ve temmuz aylarında ok gibi yükseldi. Bu iki aydaki yükseliş 2,2 puanı buldu ve yıllık enflasyon yüzde 8,8’e çıktı. Böylece şubat-nisan arasındaki düşüşün büyük bölümü geri alınmış oldu.
Şimdi enflasyonun yılın kalan döneminde nasıl bir seyir izleyeceği merak ediliyor. Merkez Bankası’na bakılırsa yıllık tüketici enflasyonu yılın kalan döneminde biraz gerileyecek ve yıl sonunda yüzde 7,5 dolayında olacak. Ekonomik kamuoyunda da enflasyonun daha fazla yükselmeyeceği yönünde bir beklenti var ama bu beklentiler yıl sonu için Merkez Bankası’nın tahmininden daha yüksek ve yüzde 8’in üzerinde bir yıllık tüketici enflasyonuna işaret ediyor. Bizim yaptığımız son hesaplar ise yıl sonunda yüzde 9 dolayında bir yıllık tüketici enflasyonu görebileceğimizi düşündürüyor.
ENFLASYONUN DÜŞÜŞÜ VE YÜKSELİŞİ
Enflasyonda şubat-nisan döneminde yaşanan 3 puanlık düşüş geçici faktörlerin ürünüydü. Bu dönemdeki düşüş, büyük ölçüde gıda fiyatlarındaki değişimin “mevsim normalleri”nin (son 10 yılın ortalaması) çok altında gerçekleşmesinden kaynaklandı. Söz konusu üç ayda mevsim normalleri gıda fiyatlarında yüzde 3,9 dolayında artışa işaret ederken, gerçekleşme yüzde 3’lük düşüş yönünde oldu. Oysa geçen yılın aynı döneminde gıda fiyatlarındaki artış mevsim normallerinin de üzerine çıkmış ve yüzde 6,8 olmuştu. Gıda fiyatlarının TÜFE içindeki payı yüzde 23,7’yi bulduğu için bu gelişmeler genel enflasyona da aynen yansıdı.
Gıda fiyatlarında şubat-nisan döneminde yaşanan büyük düşüşün nedeni olarak Rusya ile yaşanan siyasi gerginlik yüzünden bu ülkeye yapılan yaş meyve ve sebze ihracatının durması gösteriliyor. Bu büyük pazara ihracatın durması iç piyasadaki yaş meyve ve sebze arzını attırdığı için doğal olarak fiyatlar düştü.
Ancak Türkiye’nin geçmiş deneyimlerinden gıda fiyatlarının çok dalgalı bir seyir izlediğini ve büyük düşüşlerle büyük yükselişlerin birbirini takip ettiğini biliyoruz. Nitekim yine aynı şey oldu ve gıda fiyatları haziran ve temmuz aylarında bu kez mevsim normallerinin çok üzerinde artış gösterdi. Mevsim normalleri bu iki ayda yüzde 2,3 dolayında düşüşe işaret ederken gerçekleşme yüzde 4,3’lük artış şeklinde oldu. Oysa geçen yılın aynı döneminde mevsim normallerine yakın ve yüzde 2,5’lik düşüş vardı. İşte enflasyonda son iki ayda yaşanan yükseliş de büyük ölçüde bundan kaynaklandı.
MERKEZ’İN TAHMİNLERİ
Merkez Bankası, 2016’nın üçüncü Enflasyon Raporu’nu 26 Temmuz’da yayınladı. Geçen ay bu sayfalarda bu rapor daha yayınlanmamışken yaptığımız enflasyon değerlendirmesinde, Merkez Bankası’nın söz konusu raporda enflasyon tahminlerinde bir değişiklik yapmasını beklemediğimizi yazmıştık. Nitekim gerçekleşme beklediğimiz gibi oldu. Merkez Bankası, son Enflasyon Raporu’nda, bu yıl sonuna ilişkin enflasyon tahminini yüzde 7,5, 2017 sonu enflasyon tahminini yüzde 6 ve 2018 sonu enflasyon tahminini ise yüzde 5 düzeyinde sabit tuttu. Bu enflasyon tahminleri, ocak ayında yayınlanan bu yılın ilk enflasyon raporunda yapılmış, nisan ayında yayınlanan ikinci enflasyon raporunda da bunlarda değişiklik olmamıştı. Halbuki şubat ve mart aylarında yaşanan büyük düşüş nedeniyle nisan ayında enflasyon konusunda pembe tablolar çizenler vardı. Ancak Merkez Bankası da bizim yukarıda söz ettiğimiz gibi gıda fiyatları kaynaklı bu düşüşün bir düzeltmesinin geleceğini bildiğinden nisan ayında enflasyon tahminlerini sabit tutmayı tercih etmişti. Nitekim sonradan yaşananlar bu kararın isabetli olduğunu gösterdi.
Merkez Bankası’nın son enflasyon raporu temmuz ayı enflasyonu açıklanmadan önce yayınlanmıştı ama bu raporda yakın dönemde işlenmemiş gıda fiyatlarında gözlenen yukarı yönlü hareketlenme ve tütün fiyatlarındaki ayarlamalar yüzünden temmuz ayında enflasyonda belirgin bir yükseliş olacağı uyarısı vardı. Merkez Bankası’nın buna rağmen enflasyon tahminlerini değiştirmemesi ise temelde iki faktöre dayanıyor. Birincisi, Merkez Bankası önümüzdeki aylarda gıda fiyatlarında bu kez aşağı yönlü bir düzeltme yaşanabileceğini düşünüyor. İkincisi, açıkça adını telaffuz etmese de Merkez Bankası yaşanan darbe girişimi sonrasında belirsizliğin artması nedeniyle iktisadi faaliyette zayıflama bekliyor ve bunun enflasyonu olumlu etkileyeceğini tahmin ediyor. Böylece temmuz ayındaki yükselişten sonra enflasyonun yıl sonuna doğru tekrar yüzde 7,5 dolayına ineceğini öngörüyor.
BEKLENTİLER YÜKSELİŞTE
Ancak ekonomik kamuoyundaki beklentiler, Merkez Bankası’nın çizdiğinden daha olumsuz bir enflasyon tablosuna işaret ediyor. Enflasyondaki gerçekleşmelere daha hassas olan bu beklentiler, gerçekleşen enflasyondaki düşüşün etkisiyle mart-haziran döneminde aşağı yönelmişti. Şimdi ise son iki ayda enflasyonda yaşanan yükselişin etkisiyle tekrar yukarıya yönelmiş bulunuyor.
Merkez Bankası’nın finansal ve reel sektördeki karar alıcı ve uzman kişiler arasında düzenlediği Beklenti Anketi’nin verileri, bu durumun özellikle yıl sonu enflasyon beklentisi için geçerli olduğunu gösteriyor. Bu ankette yılbaşında yüzde 8,2 dolayında olan yıl sonu enflasyon beklentisi haziran ayında yüzde 7,6 dolayına kadar inmişti. Daha sonra tekrar yükselişe geçen yıl sonu enflasyon beklentisi ağustos ayında yapılan ankette ise yılbaşındaki seviyesine geri döndü. 12 ve 24 ay sonrasına ilişkin beklentilerde bu ölçüde dalgalanma gözlenmiyor ama onlar da Merkez Bankası’nın tahminlerinin çok üzerinde seyretmeyi sürdürüyor. Merkez Bankası enflasyonun gelecek yıl yüzde 6’ya ve 2018’de yüzde 5’e ineceğini tahmin ediyor ama 12 ve 24 ay sonrasına ilişkin beklentiler hala yüzde 7’nin üzerinde bulunuyor.
CAPITAL’İN HESAPLARI
Türkiye’de enflasyonun nasıl seyredeceğini öngörmek oldukça zor. Çünkü işin içine karışan çok sayıda değişken var. Bu nedenle ne Merkez Bankası’nın ne de diğer kurumların yaptıkları tahminler doğru dürüst tutmuyor. Bizim de bu kadar değişkeni dikkate alıp sağlıklı tahminler yapmamıza pek imkan yok. Bu nedenle her yılın başında enflasyondaki mevsimsel eğilimleri dikkate alarak bir patika çizmeyi ve her ay gerçekleşmelerle bunu yenilemeyi tercih ediyoruz. Doğrusu bu da bize enflasyonun geleceğiyle ilgili yeterince fikir veriyor.
Yıllık enflasyon 2015 yılını yüzde 8,8 düzeyinde kapatmıştı. Bizim yılbaşında yaptığımız hesaplar enflasyonun 2016 sonunda ise yüzde 8-8,5 arasında olabileceğini gösteriyordu. Daha sonra yaşanan gelişmelerle “enflasyonun yıl sonu ufku” diye adlandırdığımız bu oran bir ara yüzde 7-7,5 arasına kadar indi. Ancak temmuz ayı verileri belli olduktan sonra yaptığımız son hesaplar bu oranı yüzde 9 civarı olarak veriyor. Yani şu anda enflasyonun yıl sonu ufku yılbaşındaki seviyesinin de üzerine çıkmış bulunuyor. Gerçekleşme bu şekilde olursa 2016’da enflasyon yerinde saymış olacak ve bu yıl da yüzde 5’lik hedefin çok üzerinde kapanacak.
ENFLASYONU NELER ETKİLEYECEK?
Yalnız bu hesabın yılın kalan beş aylık döneminde aylık enflasyon oranlarının hep mevsim normalleri dolayında çıkması varsayımına dayandığına tekrar dikkatinizi çekelim. Elbette gerçekleşmeler daha farklı olabilir. Daha sağlıklı bir tahmin yapabilmek için bu noktada yılın kalan döneminde enflasyonu nelerin ve nasıl etkileyebileceğine bakmak gerekiyor.
Önce enflasyonu olumlu etkileyebilecek gelişmelerden başlayalım. Birincisi, Merkez Bankası’nın da öngördüğü gibi yılın kalan döneminde gıda fiyatlarında bir kez daha ve bu kez aşağı yönlü bir düzeltme yaşanması mümkün. İkincisi, yine Merkez Bankası’nın öngördüğü gibi 15 Temmuz sonrasında artan belirsizlik ortamında iç talebin daha da zayıflaması ve bunun da fiyat artışlarını baskılaması ihtimali bulunuyor.
Ancak yılın kalan döneminde enflasyonu olumsuz etkileyebilecek gelişmeler de var. Birincisi, yaşanan belirsizlik ortamında döviz kurlarının yukarıya doğru hareketlenmesi ve bunun da fiyatlara yansıması olasılığı bulunuyor. Enflasyonda temmuz ayında yaşanan yükselişte bunun da emareleri vardı. İkincisi, Rusya ile ilişkilerin yumuşamasıyla bu ülkeye yaş meyve ve sebze ihracatının tekrar yükselmesi halinde, Merkez Bankası’nın gıda fiyatlarında beklediği aşağı yönlü düzeltme gerçekleşmeyebilir. Üçüncüsü, ekonomideki yavaşlama yüzünden vergi gelirlerindeki artışın da yavaşlaması hükümetin bütçe hedeflerini tutturmak için kamu fiyatlarında ve vergilerde ayarlamalar yapmasına neden olabilir. Dördüncüsü, petrol fiyatlarında son dönemde yaşanan gelişmeler de pek enflasyona yardımcı olacak cinsten görünmüyor. Yılbaşında 30 dolar civarına kadar inen brent petrolün varil fiyatı son dönemde 45 dolar civarında seyrediyor.
Önümüzdeki dönemde enflasyonu etkileyebilecek gelişmeleri bir arada değerlendirince biz Merkez Bankası kadar iyimser olamıyoruz. Bize olumsuz gelişmeler daha ağır basıyormuş gibi geliyor. Bu nedenle de enflasyonun yüzde 8’in altına inebileceğini pek sanmıyoruz. UZUN VADELİ GÖRÜNÜM
Ayrıca enflasyonun önümüzdeki aylarda tekrar düşüşe geçip bu yılı Merkez Bankası’nın beklediği gibi yüzde 7,5 dolayında bitirmesi bile olumlu bir tabloya işaret etmiyor. Çünkü bu oran yüzde 5’lik hedefi epey aştığı gibi hedefin etrafındaki 2’şer puanlık belirsizlik aralığının bile dışına taşıyor. Enflasyon son üç yıldır belirsizlik aralığının üzerinde gerçekleşiyor. Bu gidişle üst üste dördüncü yılda da belirsizlik aralığı aşılacak gibi görünüyor.
Maalesef enflasyonda orta ve uzun vadede de hedefe yakınsayabilecekmiş gibi bir görünüm yok. Çünkü Merkez Bankası’nın uyguladığı para politikası pek de enflasyon hedefleriyle uyumlu gibi görünmüyor. Zaten bu nedenle enflasyonist beklentiler bir türlü kırılamıyor. Enflasyonun yüzde 5’lik hedefe doğru inişe geçebilmesi için öncelikle bu hedefle uyumlu bir para politikası izlenerek beklentilerin kırılması gerekiyor. Aksi takdirde enflasyon önümüzdeki yıllarda da geçici faktörlerin etkisiyle bir aşağı bir yukarı doğru salınmaya devam edeceğe benziyor.
İKİNCİ ÇEYREKTE BÜYÜME DAHA DÜŞÜK ÇIKACAK
2016’nın ikinci çeyrek dönemine ilişkin milli gelir verileri 9 Eylül’de açıklanacak. Bu döneme ilişkin temel öncü göstergelere bakılırsa ikinci çeyrekte reel gayri safi yurtiçi hasıladaki (GSYH) yıllık büyüme yüzde 2,5-3,5 arasında çıkacak gibi görünüyor. Bunu nokta tahmini olarak yüzde 3 dolayı şeklinde ifade edebiliriz. Geçen yılın son çeyreğinde yüzde 5,7 olan reel ekonomik büyüme bu yılın ilk çeyreğinde yüzde 4,8’e inmişti. Eğer ikinci çeyrekteki büyüme tahmin ettiğimiz gibi çıkarsa ekonomi yeniden yavaş büyümeye adım atmış olacak.
Burada Türkiye ekonomisi için yüzde 6’nın üzerindeki büyüme oranlarını hızlı büyüme, yüzde 4-6 arasındaki büyümeyi normal büyüme, yüzde 2-4 arasındaki büyümeyi yavaş büyüme, yüzde 0-2 arasındaki büyümeyi durgunluk, sıfırın altındaki büyümeyi ise resesyon olarak tanımladığımızı belirtelim. Türkiye ekonomisi 2014’ün son çeyreği ile 2015’in üçüncü çeyreği arasında yavaş büyüme içindeydi. Geçen yılın son çeyreği ile bu yılın ilk çeyreğinde ise normal büyümeye ulaşmıştı. Ancak şimdi yeniden yavaş büyümeye dönmüşe benziyor.
İkinci çeyrekte büyümenin yeniden yavaşladığına ilişkin en güçlü sinyal sanayi üretiminden geliyor. Sanayi üretimi ikinci çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 2,9 artış gösterdi. Bu oran geçen yılın son çeyreğinde yüzde 7,5’i bulmuş, bu yılın ilk çeyreğinde ise yüzde 5,6 olarak gerçekleşmişti. Türkiye’de sanayi üretimindeki değişimle ekonominin genelindeki büyüme arasında önemli bir paralellik var. Çünkü sanayinin ekonomideki payı yüzde 25’e yaklaşıyor ve ayrıca başta ticaret ve ulaştırma olmak üzere diğer pek çok sektörün faaliyet hacmi de sanayideki gelişmelerden etkileniyor. Bu nedenle geçen yılın üçüncü çeyreğinde olduğu gibi bazen geçici faktörlerin etkisiyle sapmalar yaşansa da genelde ekonomideki büyüme sanayi üretimindeki değişime yakın çıkıyor. Bu paralellik de sanayi üretiminin yavaşladığı ikinci çeyrekte ekonomide de yavaşlama yaşanmış olabileceğini düşündürüyor.
İkinci çeyrekte büyümenin yeniden yavaşladığına ilişkin bir sinyal de reel perakende satışlardan geliyor. İkinci çeyrekte reel perakende satışlar geçen yılın aynı dönemine göre sadece yüzde 2,1 artış gösterdi. Bu oran yılın ilk çeyreğinde yüzde 4’tü. Geçen yıl da yüzde 3-4 arasında seyretmişti. Reel perakende satışlardaki bu yavaşlama ikinci çeyrekte iç talepten büyümeye gelen katkının azalmış olabileceğine işaret ediyor.
İkinci çeyrekte ihracatta yaşanan gelişmeler ise bu dönemdeki ekonomik büyümeye etkisi açısından biraz belirsiz gibi. İkinci çeyrekte altın hariç reel ihracat geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,2 yükseldi. Bu oran ilk çeyrekte de buna yakın ve yüzde 6 düzeyindeydi. Buradan ikinci çeyrekte dış talebin büyümeye katkısında fazla bir değişiklik yaşanmamış olabileceği sinyali çıkıyor. Ancak bu veri sadece mal ihracatını kapsıyor. Turizmdeki çöküşü düşününce, reel mal ve hizmet ihracatında durumun daha kötü olabileceği sonucuna varıyoruz. Bu ise ikinci çeyrekte dış talebin büyümeye katkısının altın hariç reel ihracatın ima ettiğinden daha zayıf olabileceğine işaret ediyor.
Son olarak altın hariç reel ithalata bakalım. Altın hariç reel ithalatta ilk çeyrekte yüzde 6,1 olan yıllık artış ikinci çeyrekte yüzde 7,4’e çıktı. Bunun verdiği biri olumlu biri de olumsuz iki sinyal var. Birincisi, bu yükseliş ikinci çeyrekte iç talepte reel perakende satışların ima ettiğinden daha az zayıflama olabileceğine işaret ediyor. İkincisi, bu yükseliş ikinci çeyrekte net ihracatın büyümeye olumsuz etkisinin yükselmiş olabileceğini düşündürüyor.
İŞSİZLİK YENİDEN YÜKSELİŞE GEÇTİ
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) mevsimsel düzeltilmiş iş gücü piyasası verilerine göre, mayıs ayında işsizlik oranı yüzde 10,2 olarak gerçekleşti. İş gücü piyasası istatistikleri her hafta düzenlenen anketlerden elde edilen verilerin üçer aylık ortalamaları alınarak hesaplandığından, bu istatistiklerde mayıs ayı verileri aynı zamanda ikinci çeyrek dönemin verileri oluyor. Mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranı ilk çeyrekte yüzde 10 düzeyindeydi. Buna göre ikinci çeyrekte işsizlik oranı 0,2 puan yükselmiş bulunuyor.
Mevsimsel düzeltilmiş işsizlik oranında 2014’te ciddi bir yükseliş yaşanmıştı. 2014’ün ilk çeyreğinde yüzde 9,2 olan işsizlik oranı son çeyrekte yüzde 10,6’ya kadar çıkmıştı. Geçen yıl ise çeyreklik verilerde yüzde 10,3 dolayında yatay bir seyir vardı. Bu yatay seyirden sonra bu yılın ilk çeyreğinde işsizlik oranında 0,3 puanlık düşüş olmuştu. Ancak ikinci çeyrekte işsizlik oranı neredeyse geldiği yere geri dönüş yaptı.
İşsizlikteki bu yükseliş temelde ekonomideki yavaşlamadan kaynaklanıyor. Ekonomi yavaş büyüdüğü zaman iş gücü piyasasına yeni girişleri karşılayacak kadar bile istihdam yaratılamadığı için işsizlik yükseliyor. Mevsimsel düzeltilmiş verilere göre ilk çeyrekte iş gücüne 403 bin kişilik katılım olurken istihdamda ancak 286 bin kişilik artış gerçekleşti. Böylece 117 bin kişi işsizler ordusuna katılınca işsizlik oranı da yükseldi.
Esasında ilk çeyrekte yaratılan istihdam ikinci çeyrektekinden de azdı. İlk çeyrekte istihdamda 214 bin kişilik artış olmuştu. Buna rağmen işsizliğin düşmesi ise iş gücüne katılımın sınırlı kalmasından kaynaklanmıştı. İlk çeyrekte iş gücüne sadece 125 bin kişilik katılım olmuştu. Zaman zaman geçici faktörlerle iş gücüne katılımın böyle sınırlı kaldığı oluyor ama sonradan mutlaka bunun bir düzeltmesi geliyor.
Ekonominin büyüme cephesinden gelen son haberler pek iyi değil. Konjonktür’ün dördüncü sayfasında yer alan kutuda da okuyabileceğiniz gibi ekonomi ikinci çeyrekte yeniden yavaş büyümeye dönmüş gibi görünüyor. Bunun devamı da geleceğe benziyor. Böyle bir ortamda işsizlikte ikinci çeyrekte başlayan yükselişin de sürmesi ihtimali bulunuyor.
CARİ AÇIKTAKİ DÜŞÜŞ DURDU
Türkiye’nin cari işlemler dengesi haziran ayında 4,9 milyar dolar açık verdi. Haziran ayı itibariyle yıllık cari açık ise 29,4 milyar dolar olarak gerçekleşti. Yıllık cari açık mayıs ayında 27,7 milyar dolar düzeyindeydi. Buna göre haziran ayında yıllık cari açık 1,7 milyar dolar yükseliş gösterdi.
Yıllık cari açıkta geçen yılın ağustos ayından beri sürekli bir düşüş vardı. Bu düşüş yıllık cari açığı 43,3 milyar dolardan 27,7 milyar dolara kadar çekmişti. 10 ay süren bu düşüş döneminde cari açıkta 15,6 milyar dolarlık gerileme yaşanmıştı.
Haziran ayında cari açıktaki düşüşün durmasının iki nedeni var. Bunlardan birincisi, aynı ayda dış ticaret açığındaki düşüşün de durması. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, haziran ayında dış ticaret açığı geçen yılki düzeyinin 310 milyon dolar üzerinde gerçekleşti. Türkiye’nin cari işlemlerinin büyük kısmını mal dış ticareti oluşturduğu için, ülkemizde dış ticaret açığı ile cari açık genelde paralel seyrediyor. Haziran ayında cari açıktaki düşüşün durmasının ikinci nedeni ise turizm gelirlerinde yaşanan büyük düşüş. Turizm gelirlerinde epeydir düşüş var ama haziran ayında bu düşüş cari açığı olumsuz etkileyecek bir düzeye kadar çıktı. Yine TÜİK’in verilerine göre, haziran ayında turizm gelirleri geçen yılki seviyesinin 1,4 milyar dolar altında kaldı. Burada cari açıktaki düşüşün durmasında turizm gelirlerindeki gerilemenin etkisinin daha fazla olduğunu da belirtelim.
Cari açıkta haziran ayında yaşanan yükseliş şu an için geçici gibi görünüyor. Muhtemelen temmuz ayında cari açıkta yeniden düşüş yaşanacak. Çünkü Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın (GTB) verileri, temmuz ayında dış ticaret açığının tekrar düşüşe geçtiğini gösteriyor. GTB’nin verilerine göre, temmuz ayında dış ticaret açığı geçen yılki seviyesinin 2,3 milyar dolar altında kaldı. Bu da aynı ayda turizm gelirlerindeki düşüşün cari açıkta yol açacağı yükselişi bertaraf edebilecek kadar yüksek bir tutar. Temmuz ayı sonrasında cari açığın nasıl seyredeceği ise ekonomideki büyümenin seyrine bağlı olacak.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?