Büyüme nereye?

13.04.2020 16:03:000
Paylaş Tweet Paylaş
Büyüme nereye?

2019’un üçüncü çeyreğinde çok yavaş bir büyümeyle de olsa resesyondan çıkan Türkiye ekonomisi, dördüncü çeyrekte vites yükseltti. Şimdi büyümenin nereye gideceği merak ediliyor. Son çeyrekteki büyüme, MB’nin agresif faiz indirimleriyle özel tüketimde yaşanan canlanmayla gerçekleşti. Büyük ölçüde bu büyümenin kalitesi düşük ve sürdürülebilmesi de zor gibi... Büyüme cari işlemler ve bütçe dengesinde bozulmaya yol açtı. Geçen yılki faiz indirimleri, enflasyonda baz etkisi sayesinde yaşanan düşüşle mümkün oldu. Düşüş sona erdiği için faizi daha da aşağı çekecek yer kalmadı. Dünya ekonomisindeki yavaşlama yüzünden dış talebin büyümeye katkısı da düşük kalacak. Bu nedenlerle önümüzdeki dönemde büyümenin hızlı olması zor görünüyor.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), siz bu yazıyı okuduğunuz sırada, 2019’un dördüncü çeyrek dönemine ve yılın tamamına ilişkin milli gelir verilerini açıklamış olacak. Biz bu yazıyı yazarken söz konusu verileri bilmiyorduk, ama öncü göstergeler dördüncü çeyrekteki ekonomik büyümenin yüzde 5-6 arasında çıkabileceğine işaret ediyordu. Buna göre 2019 yılının tamamındaki ekonomik büyüme ise yüzde 0,6-0,9 arasında çıkacak gibi görünüyordu. Bir nokta tahmin yapmamız gerekirse, dördüncü çeyrekteki ekonomik büyümenin yüzde 5,5 dolayında ve 2019’un tamamındaki ekonomik büyümenin ise yüzde 0,8 civarında çıkmasını beklediğimizi söyleyebiliriz. Belki gerçekleşme bunlardan biraz daha yüksek veya biraz daha düşük olabilir ama genel tablo değişmez. Her iki durumda da ekonomik büyümenin dördüncü çeyrekte hızlandığı sonucu ortaya çıkar. Çünkü üçüncü çeyrekte ekonomideki büyüme sadece yüzde 0,9 olmuştu. Ondan önceki üç çeyrek dönemde ise ekonomide küçülme vardı, yani bir resesyon söz konusuydu.

Ekonominin bir resesyondan çıkması ve üstelik çok geçmeden de büyümenin yeniden hızlanmaya başlaması, elbette sevinilecek bir durum. Ancak bunun sürdürülebilir olması şartıyla... Çünkü sürdürülebilir olmayan bir büyümenin çok geçmeden ekonomide dengeleri yeniden bozması ve tekrar resesyona kapı açması olasılığı vardır. Maalesef Türkiye’nin son dönemdeki büyümesinin de sürdürülebilir olmadığı yönünde ciddi şüpheler bulunuyor. Hükümet ekonomideki büyümenin bu yıl da sürmesini ve 2020’nin tamamında yüzde 5 olmasını bekliyor. Ancak bu şüphelerde haklılık payı varsa gerçekleşme öyle olmayabilir.

ŞÜPHENİN NEDENLERİ

Ekonomideki mevcut büyümenin sürdürülebilirliğine ilişkin şüphelerin temel nedenini, bu büyümenin kalitesinin oldukça düşük görünmesi oluşturuyor. Ekonomik büyümenin kalitesi kaynaklarına bakılarak anlaşılır. Yatırımlardan ve dış talepten kaynaklanan büyüme kaliteli olarak kabul edilirken özel tüketimden ve kamu harcamalarından kaynaklanan büyüme ise kalitesiz olarak görülür. Çünkü yatırımlardan kaynaklanan büyümenin hem istihdam yaratıcı etkisi daha fazladır hem de kendi kendini sürdürmesi olasılığı daha yüksektir. Dış talepten kaynaklanan büyüme, döviz kazandırdığı için cari işlemler dengesini olumlu etkiler. Özel tüketimden kaynaklanan büyüme, tam tersine ithalatı artırıp cari işlemler dengesinde bozulmaya yol açar. Kamu harcamalarından kaynaklanan büyüme de hükümetin bütçe dengesinde bozulma yaratır.

Ekonomide dengeleri bozan bu tür bir büyümenin uzun süre devam etmesine imkan yoktur. Cari işlemler açığındaki artış eninde sonunda bu açığı finanse eden yabancıları tedirgin edip dış borç kapılarının kapanmaya başlamasına neden olur. Dış borçlanma olanakları azaldığında da özel tüketime dayalı büyüme mecburen durur. Bütçe açığındaki artış ise eninde sonunda hükümeti kamu harcamalarında frene basmak zorunda bırakır. Eğer hükümet frene basmayıp her şeye rağmen kamu harcamalarını artırmaya devam ederse bir süre sonra bunun ekonomik büyümeyi olumsuz etkileyen yan etkileri ortaya çıkar. Bütçe açığındaki artış iç borçlanmanın da artmasına neden olduğundan faizler yükselir ve bu “dışlama etkisi” (crowding out) denilen olguya yol açar. Yani faizlerin yükselmesi ve borçlanma piyasalarında özel sektöre daha az kaynak kalması özel tüketim ve yatırım harcamalarının kısılmasına neden olur. Bütçe açığının borçlanma yerine Merkez Bankası kaynaklarından yani para basma yoluyla finanse edilmesi ise enflasyonu yükseltip satın alma gücünü düşürür ve özel tüketim harcamalarını vurup büyümeyi olumsuz etkiler.

BÜYÜMENİN KAYNAKLARI

Biz bu yazıyı yazarken 2019’un son çeyrek dönemine ilişkin milli gelir verileri elimizde olmadığı için bu dönemdeki büyümenin kaynakları hakkında kesin konuşmamız mümkün değil. Ancak öncü göstergelerden anladığımız kadarıyla 2019’un son çeyrek dönemindeki büyümenin kalitesi düşük görünüyor. Bu dönemdeki büyüme çok büyük ölçüde özel tüketimdeki artıştan kaynaklanmışa benziyor. Reel perakende satışların beş çeyrek üst üste düştükten sonra bu dönemde yüzde 9,9 gibi çok yüksek bir artış göstermesi buna işaret ediyor. Her ne kadar biraz kıpırdanma olsa da bu dönemde yatırımlardaki zayıflık ise devam etmişe benziyor. Öte yandan resesyon sırasında ciddi bir artış gösteren ve ekonomideki küçülmenin daha da derinleşmesine engel olan dış talebin büyümeye katkısı ise 2019’un dördüncü çeyrek döneminde azalmış gibi görünüyor. Önceki çeyrek dönemde yüzde 7,1 olan ihracat miktar endeksindeki artışın bu dönemde yüzde 4’e inmesi bu yönde sinyal veriyor.

DENGELER BOZULDU

Esasında geçen yılın ikinci yarısında ekonomide yaşananları şöyle bir gözden geçirmek de dördüncü çeyrekteki büyümenin sürdürülebilirliği konusunda şüpheye düşmeye yetiyor. Çünkü bu dönemdeki büyümenin Merkez Bankası’nın temmuz ayında başlattığı ve kamu bankaları eliyle piyasaya hızla yansıması sağlanan agresif faiz indirimlerinden kaynaklandığı açıkça görünüyor. Merkez Bankası, Ağustos 2018’deki kriz sonrasında dövizdeki yükselişi önlemek için yüzde 24’e çıkardığı para politikası faizini geçen yıl temmuz ayından itibaren hızla aşağı çekti. Aralık ayına gelindiğinde para politikası faizi yüzde 12’ye kadar inmişti. İşte dördüncü çeyrekte özel tüketimde yaşanan artış bu faiz indiriminin sonucunda geldi.

Öte yandan bu büyümenin ekonomideki dengeleri bozmaya başladığı da açıkça görünüyor. Resesyon sırasında ithalatın hızla düşmesiyle düzelmeye başlayan cari işlemler dengesi 2019’un haziran ayında yıllık bazda fazla vermeye başlamıştı. Bu fazla eylül ayında 6,3 milyar dolara kadar çıkmıştı. Fakat ekonomideki iç talebe dayalı büyümeyle beraber ithalat yeniden yükselişe geçince cari fazla azalmaya başladı. 2019 yılı kıl payı farkla 1,7 milyar dolarlık cari fazla ile kapandı. Bu arada bütçe açığı ise Merkez Bankası’nın kaynaklarına el atılmasına rağmen rekor kırdı. 2018 sonunda 72,6 milyar TL düzeyinde olan bütçe açığı 2019 yılını 123,7 milyar TL düzeyinde kapattı.

BURADAN NEREYE?

Merkez Bankası’nın geçen yılki faiz indirimine, mayıs-ekim döneminde enflasyonun “baz etkisi” sayesinde yüzde 20 dolayından yüzde 9’un altına kadar inmesi fırsat verdi. Ancak enflasyon daha sonra yeniden yükselişe geçti ve ocak ayı itibariyle şu anda yüzde 12,15 düzeyinde bulunuyor. Faiz indirimine 2020’nin ilk iki ayında da devam eden Merkez Bankası ise para politikası faizini şubat ayında yüzde 10,75’e kadar çekmiş durumda. Kısacası, faizleri daha fazla aşağı çekecek yer kalmadı. İndirimde ısrar edilmesi halinde yeni bir döviz krizi yaşanması ihtimali var. Öte yandan cari işlemler dengesi ocak ayından itibaren yeniden açık vermeye başlamış olabilir. Bütçe açığındaki artış da duracağa benzemiyor. Bunlar iç talebe dayalı büyümenin devamını zorlaştırıyor. İşin kötüsü dünya ekonomisinde de yavaşlama var ve bu da dış talebin büyümeye katkısının sınırlı olacağı anlamına geliyor.

Bu şartlar altında büyümenin 2019’un son çeyrek döneminde ulaştığı hızı uzun süre devam ettirmesi zor görünüyor. Zaten hükümet 2020’de büyümenin yüzde 5 olmasını hedeflerken ekonomik kamuoyundaki beklentilerin yüzde 3 dolayında kalması da bundan kaynaklanıyor.

 

ÜRETİM VE SATIŞLARDA BÜYÜME SİNYALİ VAR

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), sanayi üretimi ve perakende satışlarda aralık ayı verilerini geçen ay yayınladı. Böylece bu iki göstergede dördüncü çeyrek dönemin verileri de ortaya çıkmış oldu. Sanayi üretimi ve perakende satışlarda son aylarda artış vardı. Bu artış aralık ayında iyice coştu ve böylece dördüncü çeyrek dönemde de ciddi bir yükseliş çıktı.

Bu verilere göre, 2019’un son çeyreğinde önceki yılın aynı dönemine göre sanayi üretimi yüzde 5,5, reel perakende satışlar ise yüzde 9,9 arttı. Üçüncü çeyrekte yıllık bazda sanayi üretimi yüzde 0,8 artarken reel perakende satışlar yüzde 0,3 düşmüştü. Bunun sonucunda da üç çeyrektir küçülmekte olan ekonomi yüzde 0,9 gibi düşük bir oranda da olsa büyümüştü. Ekonomik büyümeyle yakından ilişkili olan bu iki göstergede dördüncü çeyrekte yaşanan artışlar, aynı dönemde yüzde 5’in üzerinde büyüme çıkabileceğine işaret ediyor. Siz bu yazıyı okurken dördüncü çeyrek dönemin milli gelir verileri açıklanmış olacak.

Geçen yılın son dört ayında reel perakende satışların tekrar yükselişe geçmesini sağlayan en önemli gelişme Merkez Bankası’nın faizleri hızla aşağı çekmesi oldu. Bu faiz indirimleri ertelenmiş talebi harekete geçirdi. İç talepteki bu artış da sanayi üretiminde yükseliş getirdi. Dördüncü çeyrekte reel perakende satışlardaki artışın sanayi üretimindeki artışı neredeyse ikiye katlaması, bu dönemdeki büyümenin iç talep çekişli olduğunu gösteriyor.

BÜYÜME İŞSİZLİĞİ DÜŞÜREMEDİ

Ekonomi 2019’un son çeyreğinde yüzde 5’in üzerinde büyümüş gibi görünüyor ama buna rağmen söz konusu dönemde işsizlikteki artış devam etti. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), kasım ayı iş gücü istatistiklerini geçen ay açıkladı. İş gücü istatistiklerinde kasım ayı verileri aynı zamanda dördüncü çeyrek dönemin verilerini oluşturuyor. Bu verilere göre 2019’un son çeyreğinde işsizlik oranı yüzde 13,3 olarak gerçekleşti. Bu oran 2018’in aynı döneminde yüzde 12,3 düzeyindeydi. Buna göre dördüncü çeyrekte işsizlik oranı 1 puan yükseldi.

Geçen yılın son çeyreğinde işsiz sayısındaki artışın da devam ettiği görülüyor. Önceki yılın son çeyreğinde 3 milyon 981 bin kişi olan işsiz sayısı, 327 bin kişilik artışla, 2019’un son çeyreğinde 4 milyon 308 bin kişiye yükselmiş bulunuyor.

İşsizlikteki yıllık bazdaki yükselişin devam etmesi, dördüncü çeyrekte ekonomide yaşanan büyümenin çok da hızlı olmadığını düşündürüyor. Bizim hesaplarımıza göre Türkiye’de işsizlik oranında düşüş yaşanabilmesi için ekonominin yüzde 5,5-6 eşiğinin üzerinde büyümesi gerekiyor. İşsizlikteki yükseliş devam ettiğine göre, dördüncü çeyrekteki büyüme bu eşiğin altında kalmış olabilir. Elbette bahsettiğimiz eşik belli bir dönemin verileriyle hesaplanan bir ortalamayı gösterdiği için mevcut durum tam öyle de olmayabilir.

İŞ GÜCÜNDEN ÇIKIŞ

2019’un dördüncü çeyreğinde işsizlikte yaşanan artış aslında daha da yüksek olabilirdi. Bu dönemde işsizlikteki artışın düşük kalmasında işgücündeki artışın da çok düşük kalmasının etkisi bulunuyor. İşgücündeki artış son dönemde nüfustaki artışın çok altında kalıyor. Mesela dördüncü çeyrekte 15 yaş üstü yani çalışabilir yaştaki nüfus yıllık bazda 944 bin kişi artarken iş gücündeki artış 182 bin kişide kaldı. Bunun nasıl olabildiğini herkes merak ediyor ve TÜİK’in güvenilirliği de yine tartışılmaya başlamış bulunuyor.

TÜİK’in verilerine bakıldığında, bu sorunun yanıtının iş gücüne girişten çok çıkışta yattığı anlaşılıyor. İş gücüne giriş verileri brüt değil net girişi gösteriyor. Birileri iş gücüne girerken birileri ise çıkıyor. Son dönemde iş gücünden en çok çıkışın ise ev işleriyle meşgul olanlar, emekliler ve iş bulma ümidi olmayanlar kategorilerinde yaşandığı görülüyor. 2019’un dördüncü çeyreğinde önceki yılın aynı dönemine göre ev işleriyle meşgul olanların sayısı 553 bin, emeklilerin sayısı 342 bin ve iş bulma ümidi olmayanların sayısı da 193 bin kişi artmış bulunuyor.

Bunlardan son ikisinin ekonomideki mevcut konjonktürden kaynaklanan açıklamaları var. Uzun süredir iş arayan ama bulamayan bir kitlenin ümidini kaybedip iş gücünün dışına çıkmış olması mümkün. Emeklilerin sayısındaki artış da işten çıkarmalarda emekli çalışanlara veya emekliliği gelenlere öncelik verilmesiyle açıklanabilir. Fakat krizde işini kaybeden kadınların yeniden iş aramak yerine ev işleriyle meşgul olmayı tercih etmeleri bize pek mantıklı gibi gelmiyor. Bu gelişme açıklanmaya muhtaç gibi görünüyor.

CARİ DENGEDE FAZLA VAR

Türkiye’nin cari işlemler dengesi 2019 yılını kıl payı farkla da olsa fazla ile kapattı. Merkez Bankası’nın verilerine göre, cari işlemler dengesi 2019 yılında 1,7 milyar dolarlık fazla verdi. Tahminimize göre 2019 yılındaki cari işlemler fazlasının gayri safi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranı ise yüzde 0,2 oldu.

Cari işlemler dengesi bundan önce en son 2001 yılında fazla vermişti. 2001 yılındaki fazla 4,7 milyar dolar olmuş ve bunun GSYH’ye oranı ise yüzde 1,9 olarak gerçekleşmişti. Cari işlemler dengesi sonraki 17 yıl boyunca ise bir daha hiç fazla verememişti.

Cari işlemler dengesinin 2019’da fazla vermesi, ekonominin yılın ilk yarısını resesyonda geçirmesi sayesinde mümkün oldu. Türkiye’de resesyon dönemlerinde iç talebin kısılması ithalatı azaltırken dış pazara yüklenen işletmeler sayesinde ihracat ise genelde artıyor. Bu da cari dengede düzelme getiriyor. 2001 yılındaki fazla böyle bir gelişmeden kaynaklanmıştı. Dünya ticaretindeki çöküşten kaynaklanan 2008-2009 resesyonunda ise ihracatta gerileme yaşandığı için cari denge açık vermeye devam etmişti. 2001’deki gibi yerli yapım bir kriz olan 2018-2019 resesyonundaki gelişmeler ise o krizdekine paralel gerçekleşti.  

Ancak cari dengedeki fazla kalıcı olmayacak gibi. Ekonomideki büyümenin hızlanmaya başlaması çok yakında cari dengenin tekrar açık vermeye başlayacağını düşündürüyor.

ENFLASYON 2020’YE KÖTÜ BAŞLADI

Enflasyon 2020 yılına kötü bir başlangıç yaptı. Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) enflasyonu ocak ayında yüzde 1,35 oldu. Bu oran geçen yılın aynı ayında daha düşük ve yüzde 1,06’ydı. Ocak ayında aylık enflasyon geçen yılki düzeyini aştığı için yıllık enflasyonda da yükseliş yaşandı. Aralık ayında yüzde 11,84 olan yıllık enflasyon ocak ayında yüzde 12,15’e yükseldi.

Ocak ayı enflasyonu ekonomik kamuoyundaki yüzde 1,1 dolayındaki tahminlerin üzerinde çıktı ama bize göre burada sürpriz bir gelişme yok. Hatırlarsanız geçen ay Konjonktür’de ana yazı konusu olarak enflasyonun 2020 yılındaki rotasını işlemiştik. Ocak ayı enflasyonu o yazıda bahsettiğimiz rotaya uygun olarak gerçekleşti. O yazıdaki rotayı enflasyondaki “mevsim normalleri”ne (son 10 yılın ortalaması) dayanarak çizmiştik. Ocak ayı enflasyonu da yüzde 1,4 dolayındaki mevsim normallerine çok yakın çıktı.

Önceki ay enflasyon konusunda yaşanan bir önemli gelişme de Merkez Bankası’nın 2019’un ilk Enflasyon Raporu’nu yayınlaması oldu. Merkez Bankası, bu raporda, yüzde 8,2’lik yıl sonu enflasyon tahminini değiştirmedi. Buna uygun olarak da şubat ayındaki Para Politikası Kurulu (PPK) toplantısında para politikası faizini 50 baz puan daha indirip yüzde 10,75’e çekti. Ancak Merkez Bankası’nın enflasyon tahmininin gerçekleşmesi ihtimali düşük görünüyor ve bu nedenle faiz indirimlerinin sürmesi de ateşle oynamaya benziyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


YAZARIN DİĞER YAZILARI TÜMÜNÜ GÖRÜNTÜLE

Yorum Yaz