İnovasyon Gerçekten Hayat Kurtarır mı?

Bir yanda ürün ve şirket yağmuru, diğer yanda artan rekabet… Araştırmalar, hem ürün hem de şirketlerin ömrünün kısaldığını, kısalmaya d adevam edeceğini ortaya koyuyor. Capital’in Yayın Direktörü M...

31.07.2007 03:00:000
Paylaş Tweet Paylaş

Bir yanda ürün ve şirket yağmuru, diğer yanda artan rekabet… Araştırmalar, hem ürün hem de şirketlerin ömrünün kısaldığını, kısalmaya d adevam edeceğini ortaya koyuyor. Capital’in Yayın Direktörü M. Rauf Ateş, “İnovasyon Hayat Kurtarır” adlı kitabında, bu konuya dikkat çekiyor. “Şirketlerin ortalama ömrü Almanya’da 45 yıldan 18 yıla, Fransa’da 13 yıldan 9 yıla, İngiltere’de ise 10 yıldan 4 yıla indi” diyor. Uzun ömürlü ve başarılı şirketlerde ise ortak özelliğin, yenilikçilik olduğuna dikkat çekiyor. Ateş, sorularımızı yanıtlarken, 10 önemli gerçeğin de altını çiziyor.

-Şirketlerin ömrü gerçekten kısalıyor mu?
Evet, acımasız rekabet ortamında şirketlerin ayakta kalması, hayatlarını sürdürmesi de zorlaşıyor. Rakamlar da aslında bu tabloyu destekliyor. Ünlü yönetim uzmanı Arie De Gues’in araştırmasına göre ortalama şirket ömrü, Almanya’da 45 yıldan 18 yıla, Fransa’da 13 yıldan 9 yıla, İngiltere’de ise 10 yıldan 4 yıla indi.

“Dünyanın En Büyük 500 Şirketi” araştırmasına katılan şirketlerin ortalama yaşam süresi ise 40 yıl. Stanford Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma göre ise Kuzey Amerika ve Batı Avrupa’da şirketlerin ortalama yaşam süreleri 10 ila 20 yıl arasında değişiyor.

-Peki bunun çözümü inovasyon mu?
Aslında inovasyon, ülkemizde yeni iş dünyasının gündemine girdi. Ancak, insanlık tarihi kadar eski. Son yıllarda ise daha sistematik yapılıyor, şirketlerin içine adeta gömülüyor ya da stratejilerinin temelini oluşturuyor. Oysa, ampül gibi buluşların yanı sıra Ford’un T Modeli’ne kadar onlarca konuya öncülük etmiş yenilikçi şirketler vardı.

O nedenle yakın ve uzak geçmişe baktığımızda, başarılı, aynı zamanda uzun ömürlü şirketlerin inovatif olduklarını görmek mümkün. Bir dönemler Fortune500 ya da İSO500’de üst sıralarda yer alanlardan bazıları artık aramızda değil. Bunların yanında ömürlerine ömür katanların önemli bölümü yenilikçi olanlardan çıkıyor. Örneğin, kağıt ve ormancılık gibi alanlarda faaliyet gösteren Nokia… Türkiye’den Arçelik… Ofislere yönelik çelik dolap üretiminden geldiği konuma bakın. Arçelik, 1968 yılında ilk 100 şirket arasında değildi. Şimdi Türkiye’nin en büyük özel şirketleri arasında yer alıyor.

Nokia kağıt, Arçelik çelik dolap işinde kalsalar belki yine hayatta olacaklardı. Ancak, bulundukları sektörde zirveye ulaşsalar bile, büyüklükleri sınırlı kalabilecekti.

-İnovasyonun sonu yok mu? Sürekli inovasyon yapmak, yenilikçilik üretmek mümkün mü?
Bu konudaki en önemli soruya dikkat çekiyorsunuz. Gerçekten de çok önemli. Ünlü yönetim danışmanı Geoffrey Moore’un inovasyonla ilgili şu sözünü hiç unutmam: “Eğer birisi artık burada yenilik yapamıyoruz diyorsa, ona inanmayın. Bütün kuruluşların her zaman yenilik yapma olanağı vardır ve yapmalıdır, en azından makul bir maliyetle”.

Gerçekten de elektronikten havacılığa kadar her alanda çok önemli buluşlar yapıldı. Hayatın çeşitli alanlarına bakın. Elektrik, ampul, televizyon, buzdolabı, PC, otomobil ve diğerleri… Belki yeni buluşlar ve keşifler olacaktır. Ancak, şirketlerde değer yaratmak, müşterilerin hayatını kolaylaştırmak için yeni keşif ve buluşlar beklemek de anlamlı değil. O nedenle şirketlerin inovasyonu geniş çaplı anlamalarında, iş süreçlerinden üretime kadar her alanda uygulamalarında yarar var. O nedenle inovasyonu, buluşçuluk ve keşiften daha öte bir yaklaşım olarak benimsemeleri, iyi algılamaları ve hayata geçirmelerinde yarar var.

-Bu yaklaşımı “teknoloji ve yeni ürün keşfetmek” olarak algılayanlar var. Gerçekten böyle midir?
Belki de bu konuda en çok yapılan hatalardan biri, inovasyonun sadece teknolojiyi kapsadığını düşünmek. Yapılan araştırmalar da bunu gösteriyor. Yöneticiler, inovasyonu, sadece teknolojiyle ilgili bir yaklaşım olarak değerlendiriyor, araştırma-geliştirme işlerinin bir sonucu olarak görüyorlar. Oysa, durum tam da öyle değil. Yönetim gurusu Jagdish Sheth de aynı görüşte:

“CEO’ların en büyük hatası, inovasyonun ürün ve hizmetlerle sınırlı olduğuna inanmaları. İnovasyon daha evrenseldir ve şirket içi süreçler, şirket kültürü ve sistemler de eşit ölçüde inovasyon gerektirir” diyor.

-Biz inovasyonla ilgili en dikkat çekici gelişmeleri Batı’dan, ABD’den görüyoruz. Sizce inovasyon gelişmiş ülkeler için mi uygundur?

Dünyada tam da böyle bir inanış var. Bütün önemli buluşların başta ABD olmak üzere Batı dünyasından gelmiş olması da bu yaklaşımı destekliyor. Oysa, yönetim guruları aksini savunuyor.

Ancak, dünyadaki gelişmeleri yakından izleyenler farkında. Çin ve Hindistan gibi gelişmekte olan ülkelerden müthiş yenilikler geliyor. Örneğin, Tata Motors, 2008 yılında İngiltere’de 2 bin dolarlık bir otomobili piyasaya sürecek; Çin ise Ay’a insan gönderecek.

-İnovasyonu şirketler tek başına mı yapmalı? Bunun başka yöntemleri de var mıdır?
İnovasyona dair en önemli noktalardan ve sorunlardan biri de “nereden başlanacağı”dır. CEO’lar, genellikle nasıl yapacaklarını sorgularken, bu alanda yalnız olduklarını düşünürler. Oysa, dünyanın en inovatif şirketleri, bu başarıyı, paylaşarak gerçekleştiriyorlar. O nedenle bu konudaki en önemli sloganlardan biri, “Her şeyi kendi başınıza yapmak zorunda değilsiniz.” Zaten bu nedenle de dünyadaki en iyi şirketler, dünya ölçeğindeki yaratıcı kaynaklardan fikir, teknoloji ve bilgi alarak, “açık inovasyon” politikasını uyguluyor.

Bu nedene çalışanların yanı sıra müşteri, iş ortakları ve tedarikçileri de işin içine katanlar oluyor. Üstelik çok başarılı sonuçlar da alınıyor. Üniversiteler, çeşitli araştırma kuruluşları ve en önemlisi farklı sektör birliktelikleri de iyi sonuçlar verebiliyor.

-Küçük fikirler de inovasyon kapsamına girer mi?
Şimdi bir sektörü ele alalım. Örneğin, bireysel emeklilik şirketleri… Burada işin bir tanımı ve düzenleyici kurum ile yasalar var. Bazı sınırların dışına çıkmanız mümkün değil. Böyle bakarsanız, bireysel emeklilik işini hep aynı yöntemle yapmak, babadan kalma alışkanlıkları korumak gerekli. Oysa, başarılı olanlar farkı yapıyor. Ürün tasarımından müşteri yönetimine inovatif çözümler geliştiriyorlar.

“Mor İnek” kitabıyla farklılaşma alanında çığır açan Seth Godin, “Artık eskisi gibi büyük buluşlar, müthiş yenilikler yapılamıyor. Gerçek inovasyon küçük ve yumuşak yeniliklerde” diye konuşuyor. Ona göre, son dönemde öne çıkan şirketler, bu tip yenilikleri kendi içlerinde, küçük fikirlerin büyütülmesinden buluyorlar.

-Bazı yöneticiler, “Ben toprak, çimento işindeyim. Bu alanlarda ne yenilik yapayım” diyor.Siz ne düşünüyorsunuz?
Geçenlerde Harvard Business Review’da bir araştırma yayınlandı. İşin özünde tam bu konu vardı. “Commodity’ler de inovatif olabilir”.

Bunun çok sayıda örnekleri de var. İnovasyona dayalı büyüme konusunda örnek veren yönetim guruları, Cemex örneğine dikkat çekerler. Güney Amerikalı bu şirket, ürün geliştirmeden pazarlamaya kadar çeşitli alanlarda inovasyona yönelik stratejileri hayata geçiriyor.

Bu konuda Sabancı’nın Çimento Grubu Başkanı Erhan Kamışlı’nın değerlendirmesini hatırlıyorum. 2006 yılında inovasyon stratejisini oluşturmak için danışmanla çalıştıklarını, 2007 yılı içinde de işe koyulacaklarını, çok önemli projeleri hayata geçireceklerini söylemişti.

-Çalışanları inovasyona nasıl dahil edilebilir?
Bu işin en iyi yöntemi şirket içinde etkin çalışan bir öneri sistemi kurmak. Siz de biliyorsunuz, çok sayıda şirket bunu laf olsun diye yapıyor, gelen öneriler raflarda kalıyor. Çalışanlara önerilerinin işe yaradığını göstermek, hayata geçirmek de gerekiyor. Bunu Türkiye’de başarıyla da yapan şirketler var.

Örneğin, Akbank, öneri sistemini kurumsal hale getirmiş durumda. 2002-2006 yılları arasında tam 6 bin öneri alınmış. Bunlardan bazıları hayata geçirilmiş.

İş Bankası’nda ise bu sistem “Teklif İnceleme Ekibi” bölümü tarafından gerçekleştiriliyor. Proje, “Bir Teklifim Var” adlı inranet sistemi üzerinden yürütülüyor. Gelen teklifleri bu bölüm izliyor, değerlendirme sürecine hazırlanıyor. Ayda 300-400 arası öneri geliyor. Son 3 yılda hayata geçirilen öneri sayısı ise 400’ü bulmuş.

-Türkiye’de inovasyon CEO’ların gündemine girdi mi? Bu konuda öne çıkan şirketler hangileridir?
Biz bu konuda Capital ve Ekonomist dergileri olarak öncü araştırmalar yaptık. CEO’larla yaptığımız araştırmada, onların gündemine bu konunun girdiğini, üst sıralara tırmandığını saptamıştık. CEO’ların yüzde 70’a yakını, “inovasyon önceliklerimiz arasında ilk 3 içinde” yanıtını vermişti. Bu yıl oranı daha da arttığını düşünüyorum.

Başarılı uygulamalarda ise her sektörden çok iyi şirketler var. Ben kitabıma çok sayıda şirket örneğini aldım. Akbank, Arçelik, Anadolu Efes, Turkcell, Yaşar Holding, Ülker, Vestel, Garanti Bankası, Goldaş ve Petrol Ofisi gibi şirket örnekleri var.

-İnovasyonda başarılı olan, bu işi şirketinin içine “gömmek” isteyenlerin nereden başlamaları gerekiyor?
Bu sorunun yanıtı, şirketlerin geçmişinde saklı. Başarılı şirketlerin bu düzeye ulaşırken ne yaptıklarına bakmak gerekiyor. Türkiye’de de bunun öncüleri var. Örneğin, Akbank’a bakın. Son 5-6 yılda müthiş bir değişim geçiriyorlar. Sadece “güven” ile anılan, tutucu gibi görünen bir banka, şimdi “yenilikçi” olarak da algılanıyor. Herkes gibi onlar da binaya, teknolojiye, danışmanlara yatırım yaptılar. Ancak, yaptıkları bir farklı iş de insan kaynaklarına yönelmeydi. Çeşitli bankalardan en iyileri aldılar. Çok başarılı bir insan kaynakları stratejisi oluşturdular.

Ben buna “genetik değişim” diyorum. Bankanın özünü, kendini oluşturan değerleri koruyarak müthiş bir dönüşüm sağlandı. O nedenle inovasyonda başarının yolu genetik değişim, gen mühendisliğinden de geçiyor.

Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?


İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR

Yorum Yaz