BM dünyayı doyurabilmek için 2050 yılına kadar gıda üretimini yüzde 70 artırmamız gerekeceğini tahmin ediyor.
Ankette insanlara alternatif protein
kaynakları hakkındaki düşünceleri
sorulmuş ve 15 yıl sonra bugün
tıpkı sushi yemeğinin olduğu gibi
laboratuvarda üretilen etin de
pekala Alman tüketicilerince kabul
görebileceği ortaya çıkmış.
Bu arada çok daha kolay başarılabilir
başka türden fikirler de ortaya atılıyor.
Brent Taylor, et benzeri gıda üretimi
yapan ve vejeteryanların yanı sıra
et yiyenleri de hedef alan Beyond
Meat şirketinin eş başkanı. Şirket,
kırmızı ve tavuk etine çok benzeyen
bir alternatifi bezelye ve soya
proteinlerinden faydalanarak üretiyor.
Taylor’a göre bu şirketin asıl hedefi,
2020 yılına gelindiğinde global
et tüketimini yüzde 25 oranında
azaltmak. Taylor,“Hedefimiz bir
sonraki global et şirketi olmak. Farklı
çözüm arayışında olan ve et tüketimini
azaltmak isteyen kitleye hitap etmek
istiyoruz. Geçmişteki çabalar, vegan
veya vejeteryan piyasalara yönelikti.
Bu yüzden et deneyiminden zevk
alan birilerinin deneyimlerini tam
olarak karşılamıyorlardı. Bizim için
etin yapısını nasıl yarattığımız değil
etin fantastik duyumsal deneyimi
önemlidir” diyor.
Yiyeceğe karşı olan tutum ve
davranışlarımızı tanımlayan
kültürel normların yanı sıra yemek
deneyimimizde tat, doku ve koku
kritik rol oynar. Burada sorun artan
farkındalığa rağmen iş başındaki bu
güçlerin, sıklıkla bizi sürdürülebilir
veya sağlıklı olmayan ürünlere doğru
çekmesinde yatmaktadır.
Bu aslında uluslararası tarım, gıda
ve beslenme şirketi Cargill’in de
farkında olduğu bir ikilem. Cargill
Pazarlamadan Sorumlu Başkan
Yardımcısı Kyle Marinkovich,
“Tüketiciler trans yağların yok
edilmesini ve doymuş yağların
azaltılmasını bunun yanında
yemeklere Omega 3 gibi iyilerin
eklenmesini istiyor” diyor.
Omega 3 iyi bir örnek. Zengin bir
Omega 3 kaynağı olan yağlı balık yemenin faydalarının farkındalığı
giderek artıyor. Omega 3 yağ
asitleri, metabolik rahatsızlıklar,
zihinsel zayıflıklar ve kardiyovasküler
hastalıklar gibi hastalıkların
önlenmesine yardımcı olabilir. Oysa
yapılan anketler, dünyanın dört bir
yanındaki insanların çoğunun halen
Omega 3’ü yeterince almadığını
gösteriyor. Bunun sıklıkla dikkat
çekilen nedenlerinden biri de Omega
3’ün tadının ve kokusunun itici
gelmesi.
Bu soruna çözüm olarak gıdaların
lezzetini değiştirmeksizin içlerine
tatsız balık yağları katılabilir ve
böylece müşteri beklentileri veya
damak tadı aynı kalarak içine sağlıklı
katkı maddeleri eklenebilir ya da
yüksek oranda konsantre edilmiş
Omega 3 kapsülleri üretilebilir.
Yeni saiklerle çalışan bilim insanları,
yemeklerimizin besleyici içeriğini
artıracak çok daha iyi yöntemler
bularak sağlıklı olmanın yeni yollarını
keşfediyor. Örneğin BASF tüketici sağlığı, klinik beslenme ve eczacılık
ürünlerinde kullanılmak üzere saf ve
bir hayli konsantre edilmiş Omega
3 yağ asitleri sunuyor. İçinde diyet
takviyelerinin de olduğu besleyici
yiyeceklerin ve özel besinlerin giderek
büyüyen bir pazar olduğuna dikkat
çeken BASF İnsan Gıdalarından
Sorumlu Başkan Yardımcısı François
Scheffler, “Tüketiciler şimdi sağlığın
aslında kendilerinin yeni zenginlikleri
olduğunu anlıyor. Uzun, sağlıklı ve
aktif bir yaşam sunan, geliştiren ve
destekleyen bütüncül çözümlerin
peşindeler” diyor.
Nüfus artışı, sağlık ve çevre
konusundaki endişelerimiz, kendimizi
doyurmanın yeni yollarını arayıp
bulmaya sevk ediyor. Silikon
Vadisi’nin yaşamı daha iyi kılmak
için teknolojiden faydalanma ve
yiyeceklere uyarlama yaklaşımını
benimsemiş “gıda korsanları”, yepyeni
bir akım oluşturuyor. Geçenlerde
California San Francisco’da
düzenlenen bir gıda konferansında
yiyecek inovasyoncuları, girişimcileri,
bilim insanları ve teknoloji uzmanları
bir araya gelerek gelişen teknolojilerin
ve bilimlerin “global gıda ağı”nı
nasıl yeniden şekillendirebileceğini
tartıştı ve hepsine uygun makul fiyatlı beslenme çözümleri sundular.
Bunların çoğu halen hayal durumunda
ve bu fikirlerden bazılarına
alışılması bir hayli zaman alabilir.
Çünkü gıda beslenmeden daha
fazlasıdır. Gıda, bizim ailemiz ve
kültürümüzle aramızdaki bir bağdır
ve çoğu insan için müthiş bir zevk
kaynağıdır. Gıdayla olan ilişkimizde
muhafazakarızdır ve yemek yeme
alışkanlıklarımızı değiştirmeye pek
gönüllü değilizdir.
İşte bu yüzden bizim gelecekte
kendimizi sürdürülebilir bir yoldan
nasıl doyuracağımıza yönelik olarak
ortaya tek bir alternatif çözüm
çıkmıyor. İster laboratuvarda üretilmiş
et olsun isterse de böcek ya da
bitkisel protein olsun geçiş dönemi
yavaş olacak. Ancak olasılıklar çok
geniş bir yelpazede yer alıyor ve
fikirler de mükemmel. 30 yıl sonra
neleri yiyor olabileceğimizi kim
bilebilir. Ancak kesin olan tek bir şey
var: Bu yolculuk artık net bir şekilde
başlamış durumda.
Türkiye ve dünya ekonomisine yön veren gelişmeleri yorulmadan takip edebilmek için her yeni güne haber bültenimiz “Sabah Kahvesi” ile başlamak ister misiniz?